KÜÇÜK MAVİŞ (DÜZENLENİYOR.)

By basiliskiller

496K 16.1K 4.8K

Hiç beklemediğim bir anda mutluluğun beni bulacağını bilemezdim. More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
minnacık duyuru
duyuru
BİLDİRİM SORUNU
yaşam belirtisi

18. BÖLÜM

9.9K 344 123
By basiliskiller

"Ne yapıyorsunuz siz burada ya? Rüya! Ebeni belledim senin."

Odamın kapısını açar açmaz şoka girmiştim diyemeyeceğim çünkü, beklediğim bir şeydi bu. Ojelerimi saçma sapan süren İrem mi dersin, yoksa parfümlerimi boşu boşuna havaya sıkan Rüya mı? Kan beynime sıçrarken kuyruğuna basılmış kedi gibi odanın içinde zıplamaya başladım.

"Aha, geldi! Koy yerine şunu Rüya!" Duru'nun uyarısı için çok geçti çünkü Rüya hanımın saçlarına çoktan yapışmıştım. "Manyağa bak, bırak saçımı be!"

Parmaklarımı resmen beline sokarken psikopat gibi gülen taraf bendim. Rüya'nın en çok gıdıklandığı yere baskın yapmak bir hayli hoşuma gitmişti çünkü.

"Ya, ahahahah, ya, ananı seveyim, hahaha ya... Dur lan..." Tıkanırken konuşursa olacağı buydu tabii. Boğuldu gerizekalı.

En sonunda ben de yorulduğumda bu aptalla uğraşmayı bıraktım. Bir süre sonra da sıkıcı oluyordu ya. Karşındaki savunmasız olunca hiç de eğlenceli olmuyordu.

"Allah'ım, ölüyorum sandım..." Rüya sürüne sürüne halının ortasına gelirken İrem gözlerini devirdi. "Her seferinde aynısını söylüyorsun ama hiçbirinde ölmedin Rüya. Alt tarafı gıdıklanmak yani, ne olabilir ki?"

Rüya ters bakışlarını İrem'e çevirdi. "Sen aptal falan mısın? Sen de gıdıklansan halin itten beter olur. Bilmiyorsun, bari insan halinden anla!"

İrem omuz silktiği sırada ben parfümümde hala umut var mı diye kontrol ediyordum. Rezil kadın yarısını boşaltmıştı bildiğin!

"Ya tek bir neden arıyorum bunu yapman için. Ama bulamıyorum. Ben senin kafana sıçayım müsaadenle."

Rüya benden kaçarken hareket bile etmedim. Tükenmiştim artık. Parfümlerimi nereye saklarsam saklayayım ne yapıp edip buluyorlardı. Ben de son kalan parfümümü üzerime boşalttım. Biraz fazla kaçmıştı ama olsun... Benimle yatacak olan kişinin problemiydi bu.

"Bu kızın ciddi problemleri var,"dedi Duru, parfümü üstüme boşalttığımı gördükten sonra.

"Yatın zıbarın, saat üç oldu." Yatağıma girdiğim sırada mızırtılar yükseldi tabii. Beklediğim bir şey olduğu için şaşırmadım.

"Bir de yatağa yerleşiyor. Ağır öküzsün abi. Kalkıp Barlas'a iyi geceler der misin? Görgüsüz it."

Dudak büzüp yerimde doğruldum ve Rüya'ya yanıt verdim. "Çok görgülüysen git sen iyi geceler dile. Aptal mıyım ben? Başka kapıya gidin."

Tekrar yerime yerleşirken hepsi tepeme üşüştü. "Sarı kafa, bir denesen ölür müsün? Sevmek güzel şey."

Kaşlarımı çatarak İrem'e döndüm bu sefer de. Ne içmişlerdi bunlar?  "Sevmenin kötü bir şey olduğunu mu iddia ettim ben? Emin olmadığım duyguların peşinden koşmam. Hepiniz bunu iyi biliyorsunuz."

Ufak bir sessizlikten sonra yerimden kalkmamı sağlayacak cümleyi Duru kurmuştu. "Burada kalacağını öğrendiğinde gözlerindeki parıltı her şeyi anlatıyor Derin. Sofradaki gülüşlerin, hadi onu geç, onun yanındaki her an farklısın. Seni hiç öyle gülerken görmedim."

Güler gibi bir ses çıkardım. "Dakika başı gülen bir insanım ben Duru. Bak, az önce de güldüm."

Duru sabırla başını salladı. Ne demek istediğini anlamıştım ama biraz aptala yatmakta ne vardı sanki?

"Dakika başı anırdığın doğru. Çocuğun yanında gülüyorsun diyorum. Başka gülmek abi. Benim Çağlar'ın yanında güldüğüm gibi. İrem'in Oğuz'un yanında güldüğü gibi. Rüya'nın menemenin yanında güldüğü gibi-" lafını bitirmeden Rüya'dan bir tekme yiyince daha fazla dayanamadım ve yataktan kalktım. Tavşanlı panduflarımı ayağıma geçirdikten sonra hepsini yarıp odadan çıktım.

Üstümdeki hırkaya sarılmadan önce saçlarımı tek bir tarafa topladım. Merdivenleri sessizce indiğim sırada aşağıdan hiç ses gelmiyordu. Oğuz ve Çağlar yukarıda Çağlar'ın odasında kalıyordu ve aşağıdaki misafir odasında Egemen ve Barlas vardı.

Misafir odasının kapısına geldiğimde yavaşça tıklattım. İçeriden "gel" kelimesine benzettiğim bir cümle duyduktan sonra kapıyı fazla ses çıkarmadan açtım. Kafamı fare gibi içeri uzatırken gözüme ilk olarak götü başı farklı yerde yatan Egemen çarptı. Üstelik üstünde yorganı yoktu. Yorgan neredeyse yere düşmek üzereydi. Kısa kolluyla öylece yatıyordu gerizekalı.

Başımı yana çevirdiğimde Barlas'ı yatakta doğrulurken buldum. Başıyla gel işareti yaptığında kapıyı biraz daha aralayıp bütün vücudumu içeri soktum. Birkaç adım atıp iki yatağın ortasına geldiğimde kollarımı birbirine kavuşturmuş Barlas'ın yüzünü inceliyordum.

"Uyku mu tutmadı öküzello?"

Karanlık odada telefonunun ışığı onu görmemi sağlıyordu.

"Döndüm durdum ama uyuyamadım. Görünüşe göre seni de uyku tutmamış boncuk."

Gülümseyip başımı kapıya doğru çevirdim. "Madem uyku tutmadı, gel bir kahve zıkkımlanalım o zaman." Bu teklifi neden yapmıştım bilmiyordum ama fena fikir değildi. Hem uykumu açardı... Şimdi uyumak varken neden buradaydım hiçbir fikrim yoktu. Hepsi yukarıdaki cadalozların yüzündendi.

"Daha da zıbaramayalım yani? Olur."

Şu saçma fikirlerime katılmasına bayılıyordum. Kendimi daha az gerizekalı hissediyordum.

O yataktan kalktıktan sonra üstünü başını düzeltti, bense Egemen'i dürtükledim. Uyanmayınca kulaklarını çekip seslendim. "Egoş, düz yat belin ağrıyacak." Mırıldanınca onu var gücümle itikledim ve "normal" bir pozisyon haline soktum. Üstünü de örttükten sonra saçlarını karıştırıp kapıya yöneldim. Barlas kapının dibinde dikilmiş bana bakıyordu.

Ona doğru yaklaştığımı görünce odadan çıktı ve beni de kapının önünde bekledi. Ben de çıktıktan sonra sessiz bir şekilde kapıyı kapattım. Egemen'in uykusu ağırdı ama sese uyandı mı bir daha uyuyamazdı. Bu yüzden dikkat etmiştim. Yoksa bana neydi canım?

Birlikte mutfağa doğru giderken konuştu. "Egemen senin için başka, değil mi?" Bu cümlesine direkt olarak gülümserken yine kendime engel olamamıştım. Olmak isteyen de yoktu zaten.

"Hem de nasıl başka. Çok başka."

Onun da yüzünde gülümsemeyi yakaladım. Bunun nesi hoşuna gitmişti ki? Meraklanmıştım. "Neden gülümsedin?"

Kaşlarını çattı. "Gülümsemeyeyim mi?" Tek kaşımı kaldırdım. Bu numarayı yiyecek biri kalmış mıydı acaba?

"Hadi hadi, düzelt şu kaşlarını. Yeme beni." Elimi dudağının kenarına götürüp gülümsemesini sağladım. "Hep gülmeni isteyeceğimi çok iyi biliyorsun." Elimi çektikten sonra da gülümsemesi yüzünde kaldı.

Ben de biraz öyle kalakaldım. Ardından kahvelerin olduğu dolaba gittim. Çok da kaptırmamak lazımdı...

"Filtre kahve yapıyorum. Türk kahvesini sabah ayılmak için içeriz." Bir şey demedi. Ben de demesini beklemeden filtre kahveyi yapmaya başladım.

Kısa sayılabilecek bir süreden sonra kahveleri masaya koydum ve çaprazındaki sandalyeye oturdum. Dirseğimi masaya koyup kahvemi yudumlamaya başladığımda o da kafasına dikliyordu.

Yok abi, tadını çıkarmak yok bizde. Direkt mideye gidecek. Ben de yarılamıştım bile bir dikişte.

"Yarın zombi olacağız, biliyorsun değil mi?" Uzun kirpiklerini kırpıştırdı. "Bizim için çok farklı bir durum değil sanki ya. Geçen haftayı, ondan önceki haftaları falan baz alırsak..." Dediğinde aşırı haklıydı. İki salak olarak geceleri görüntülü konuşup yemek yiyorduk. Bunu neden yaptığımız konusunda en ufacık bir fikrim bile yoktu.

"O son yaptığın mayonezli şey iğrençti Barlas. Bir daha öyle yemek yeme."

Dudağının kenarıyla güldü. "Mayonez sevmeyen insan mı olur? Tuhafsın. Asıl senin yediğin yulaflar saçma. At mısın sen?"

Dişlerimi öne çıkararak taklidini yaptım. "Yulaf yiyeni at olarak ilan ettin. Havalısın."

"Derin valla iğrenç tadı var. Bir daha yedirmeye çalışma bana onu."

Gözlerimi kıstım. "O zaman malzemem yoktu ve evden aceleyle çıkmıştım. Sade yersen tabii beğenmezsin. Dur ya, adam gibi bir yulaf yapayım da gör sen,"deyip yerimden fırladım ve dolaptan gerekli malzemeleri çıkardım. Ardımdan bağırmalarına aldırmadım elbette.

"Yulaf diyen beynime tüküreyim. Yapma, yalvarırım."

Muzları dilimleyip bir kenara koydum ve ocağın altını yakıp sütlü yulafı kısık ateşte pişmeye bıraktım. Ara ara karıştırıyordum tabii. Aksi takdirde hiç istemediğim bir şekilde yapışıyordu.

"O yulafı beğenmezsen gel saçlarımı kes Barlas. O kadar net söylüyorum." Bir yandan onun mızırdanmalarını dinliyor, diğer yandan işimi yapıyordum. Tabii bir de öte yandan ona laf yetiştiriyordum. İnsan yoruluyordu be.

"Çok iddialı konuşuyorsun. At yemeğinin nesini beğeneyim?"

O görmese bile tabii ki gözlerimi devirdim. Bunu yapmazsam bir yerlerim eksik kalırdı.

"Bir daha istemezsen Galatasaray'lı olayım." Arkamdan güldüğünü duydum. "İşte şimdi ikna oldum."

Yulaf sütü emdiği sırada biraz daha süt ekledim ve kaynamasını bekledim. İyice pişip yumuşak hale geldiklerinde ocağın altını kapattım. Meşhur yulaf kaseme karışımı döktüm ve ayılıp bayıldığım fıstık ezmemden bir tatlı kaşığı döktüm. Ardından bir tatlı kaşığı da bal ekledikten sonra kakao parçacıklarımı da ekledim. Üstüne de birkaç parça muz ekledim. Normalde çilek de eklerdim ama mevsiminde değildik.

Yine ortaya bir şaheser çıkardıktan sonra Barlas'ın önüne birazdan içine düşeceği kasemi ve bir de kaşık bıraktım. Ardından yine çaprazına oturup heyecanlı bir şekilde vereceği tepkiyi beklemeye başladım.

Önce baya bir kaseyi inceledi. Daha sonra kaşığı eline aldı ve minik bir miktarda yulafımdan yedi. Onun çiğnemesini izlerken gözlerim yerinden fırlayacaktı neredeyse. Beğeneceğine yüzde yüz emindim. Kimse bu güzel yiyeceği yemesini bilmiyordu çünkü!

Gözleri şaşkınlıkla bana dönerken tek kaşımı kaldırıp geriye yaslandım. Ne diyeceğini adım gibi biliyordum.

"Derin, özür dilerim. At olan benim. Baya iyi bu."

Hınzır bir sırıtış yüzüme yerleşirken keyfim tıkırdı. Ardından onun kaşık kaşık yemesini seyrettim. Eh, biz de biliyoruz bir şeyler.

"Tatlıyla pek aran yok ama bayılacağını biliyordum. Buna bayılmayan da yani..."

Çenemi avucuma yaslayıp onu izlerken uykumun tamamen gittiğini fark ettim. Yarım saat öncesine kadar ölecek gibi hissediyordum. Belki de heyecandandı.

"Boğulacaksın başkan, yavaş ya." Ben onunla dalga geçerken o beni duymuyordu bile. Bu halinden faydalanıp hemen bir fotoğrafını çektim. Eh, elimizde bir koz bulunmalıydı her zaman.

Beni sallamadı. Ben de bir özçekim yapmaya karar verdim. İlkinde fark etmedi. Ben otuz iki diş sırıtıyordum, o ise yiyordu. İkincisinde kameraya takıldı gözleri, şaşkındı. Üçüncüsünde ise o kadar güzel güldü ki, ben mal gibi çıkmıştım.

"Eline sağlık boncuk, lafımı geri yutturdun bana. Saçını kesmeme gerek kalmadı."

Önündeki kaseyi tezgaha kaldırıp yıkadıktan sonra tekrar yanıma döndü. "Kahveden sonra biraz saçma oldu ama kime ne? Hepsi aynı yere gidiyor."

Bunu dediğim sırada ne kadar iğrenç olduğumun bir kere daha farkına vardım. Fakat bu da umrumda değildi. Ne benim umrumdaydı ki? Hayatı boş vermiş gidiyordum.

"O kadar da değil sanki be Maviş,"dedi gözlerini kısarak. "Her şey de yenmez yani."

Dudak büktüm. "Evet, zeytin yenmez,"dedim salona ilerlerken. O da peşimden geliyordu. "Bir kere yesen alışacaksın,"dedi koltuklara oturduktan sonra. Cık cık ettim. "Hiçbir kuvvet bana zeytin yediremez."

Yandan yandan güldü. "Çok şey kaçırıyorsun."

İkimiz de saçma sapan bir şekilde güldük bir süre. Kahve kafa yapmıştı sanırım. Ya da Barlas'ın yediği yulaf kafa yapmış olabilirdi.

"Gece saat dört ve bizim konuştuğumuz şey zeytin mi gerçekten?"dedim gözyaşlarımı silerken. Niye güldüğümüzü de bilmiyorduk ki.

İkimiz de bir anda durulduğumuzda gözlerimin acıdığını fark ettim. Zaten bir tuhaf hissediyordum. Ne yapacağımı bilemez bir hale gelmiştim. Bu farklı bir şeydi. Onun yanında kimsenin yanında olmadığım kadar rahat hissediyordum ama göğsüme bir şey batıyor gibiydi her seferinde. Sanki kendimi geri çekmek için çok çabalıyor gibiydim ama aslında hiçbir şey yapmıyordum. Onun benim için hayatımın önemli bir noktası olduğunu, hatta noktası değil, koca bir sayfası olduğunun gayet farkındaydım ama bu beni çok düşündürüyordu. Onun düşüncelerini bilmiyordum ayrıca. Tamam, beni sevdiği ortadaydı. Bana çok değer verdiği de ortadaydı ama bu hangi anlamdaydı?

Gözlerim gözlerine kitlendiği sırada kalbimde bir şeylerin titrediğini hissettim. Elim istemsizce göğsüme gittiğinde yutkundum. İkimiz de dirseğimizi koltuğa yaslamış, öylece birbirimizin gözlerinin içine bakıyorduk.

"Kirpiklerine özel bir şey yapıyor musun?" O an sorulabilecek en mantıksız soruyu sormuş olabilirdim. Ama ne yapayım? Uzun zamandır bu sorunun cevabını merak ediyordum. Öğrenmezsem delirme ihtimalim vardı.

Gülümsedi ama bakışları değişmedi. "Kıvrık diye mi?" İkimiz de kıkırdadık. "Uzun ve kıvrık. Bunun için ben en az 70 lira veriyorum senin haberin var mı?"

Kaşları havaya kalktı. Birbirimizden dış görünüş ve karakter olarak o kadar farklıydık ki anlatılır gibi değildi. Hele karakterlerimiz o kadar zıttı ki... Fakat tuhaf olan bir şekilde anlaşmanın yolunu bulabiliyorduk. Zıt kutuplar birbirini çeker lafına inanmazdım ama doğruydu sanırım.

O tam bir esmer güzeliydi. Bense sarışındım. Güzel miydim orası tartışılırdı ama ben kendimi seviyordum. İnsan bu hayatta kendini değil de neyi sevecekti ki? Kusurlarımla beraber kendimi sevmeyi öğrenmiştim. Kemiklerim sayılacak kadar zayıftım. Milletin ruh gibisin cümlelerine de alışmıştım ama umrumda değildi. Ben böyleydim. Sağlık sorunum yoktu fakat kilo alamıyordum işte. Şimdi kendimi sevmemeli miydim?

Kapkara kaşları ve gözleri vardı. Bir de kirpikleri tabii... Hafif esmer teni arada sırada değişiyordu. Uykusuz olduğu zaman bembeyaz bile kesildiği oluyordu yüzünün. Değişik bir ten rengine sahipti. Bense hep aynıydım. Dümdüz, beyaz. Kızarma falan da kızarmazdım hiç. Yüzümün beyazlığı hep aynıydı.

Saçları dalgalıydı ve siyahtı yine. Daha önceden de dediğim gibi kendimi saçlarıyla oynamamak için zor tutuyordum. Dikkatli bakılmadıkça anlaşılmayacak derecede kemerli bir burna sahipti. Ne ince ne de kalındı dudakları. Çenesi belirgindi. Tek benzer yönümüz buydu herhalde. Benim de çene hattım aşırı belirgindi. Bu yüzden tatlı bir görüntü pek oluşturamıyordum. Fakat o bunun aksini iddia ediyordu. Ne kadar çabalarsam çabalayayım aksi biri gibi görünemeyeceğimi söylüyordu.

İşin tuhaf tarafı, bunları tasvir etmemin sebebi yüzünün tam karşımda olması değildi. Gözlerimi kapatsam, yanımda olmasa bile tasvir edebilirdim. Bu benim için dünyanın en basit şeyi olabilirdi. Bu durum yine kalbimde o titreşimin tekrarlanmasına sebep oldu.

"Ne gerek var? Kirpiklerin zaten uzun boncuk."

Dediği doğruydu aslında. "Doğru ama kıvrık değil. Kıvırmak lazım geliyor."

Gülümsedi, gülümsedim. "Bu gece beni kırmayıp kaldığın için teşekkür ederim."

"Burada kalmanın problem olmadığını biliyorsun Maviş. Neyse, doğum günü kızını mutlu edebildiysek şanslıyız."

Yüzüme bir sırıtış yerleştirdikten sonra atıldım.

"Bir pes atar mıyız?"

"Atarız."

§§§

Gözlerimi açmaya zorlarken sanki çivi batırıyorlarmış gibi bir his kapladı içimi. O his nasıl bilmiyordum ama yaşansaydı tam olarak böyle olurdu.

"Kalk ya, kalk. Okula gideceğiz farkında mısın?"

Gözlerimi sonunda açabildiğimde saçlarını bile yapmış olan İrem'le karşılaştım. Ya abi, hadi biz sabaha kadar oturduk böyleyiz. Sen de üçte yattın be güzel kardeşim, üçte! İnsanda bir yorgunluk, bir bezginlik olur ya.

Yatağıma sarılırken buraya nasıl geldiğimi hatırlamaya çalıştım. Yaklaşık bir buçuk saat önce olabilirdi. Barlas'la ölesiye kapıştığımız Pes'lerden Fifa'lardan sonra zorla kendimi buraya atmıştım. O ne yaptı hiç bilmiyordum çünkü buraya gelirken kendimde bile değildim. Alkol kullanmadan sarhoş olabilen ilk insan olabilirdim.

"Ben bugün gerçekten gelemeyeceğim kızıl. Bir saat önce yattım valla. Hadi, siz gidin."

Yorganıma sarıldığım sırada İrem daha da beni ellemedi. Buna fazla şaşıramamıştım çünkü şaşırmaya kalmadan tekrar uyuyakalmıştım.

Tekrar uyandığımda yanımdaki saate baktım. Sonuç şaşırtıcı değildi. Saat öğlen üçtü ve neredeyse sekiz saattir uyuyordum. Yine dinç değildim, yine değildim gerçi. İstersem gündüz boyu uyuyayım, gece on bir ve iki arası uyuduğum uykunun tadını alamıyordum.

Yataktan güç bela kalktığımda ilk işim soğuk bir suyla yüzümü yıkamak oldu. Anca böyle kendime gelebiliyordum.

Ardından tekrar telefonuma döndüğümde Rüya'dan dolusuna mesaj olduğunu gördüm. Diğer mesajlar zaten gruptandı.

Okulun durumunu rapor etmişti. Şu rapor olmadan bir gün yaşayamazdım.

Kendime bir bitki çayı yapıp yatağıma sızdım yine. Güya kendime gelecektim ama bunu daha sonraya erteledim. Önce şu çayı içip gevşemem gerekiyordu.

Telefonumu alıp rehbere girerken çayımdan birkaç yudum aldım. Barlas'ı bulmama gerek kalmadı çünkü son arananlarda o vardı. Arayıp açmasını bekledim.

"Ölmedim Barlas, buradayım." Telefonu böyle açtığımda güldü. "Uyuyorsun dediler, şaşırmadık." O göremese de ağzımı yamulttum. "Ne bekliyordun acaba? Sabah uyuduk anam, sabah? Hem, sen nasıl gittin okula?"

"Antrenman vardı, gitmek zorundaydım. Hayatımın en zor dakikaları olabilirdi."

Kendi kendime omuz kıstım. "Manyaksın adam. Bir kere de katılmayıver şu antrenmanlara. Sanki bacağını kesecekler. Allah'ım ya..."

"Maviş başladın yine taramalı tüfek gibi. Bak sana ne diyeceğim? Yarından itibaren Ayaz bizim okulda."

Direkt söyleyince şaşırdım tabii. Odun çünkü, ne bekliyorduk ki?

"Oha, gerçekten mi? Çok iyi!"

Mırıldandı. "Evet, iki deli tepeme çullanırsınız artık. Hadi, uykuna devam et sen. Kapatıyorum."

Yüzüme kapattığı sırada somurtuyordum elbette. Onun da sırıttığına emindim. Buna ayar olduğumu biliyordu, yine de yapacağından vazgeçmiyordu. Gerçi, aynı şeyi ben de yapıyordum ama konu bu değildi. Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapmayacaksın arkadaş. Biraz da pırıltı...

O gün akşama kadar gerçek manada hiçbir şey yapmadım. Yaptığım tek şey akşama doğru yerimden kalkmak ve hediyelerimi açmak olmuştu. Kendime geldiğimde yaptığım ilk şeydi bu. Gerçekten sabahtan beri o kadar yorgundum ki anca aklıma gelmişti.

Bizimkilerin hediyelerini bu sefer gerçekten bilmiyordum. Hepsi bana sürpriz olmuştu. Genelde ben sipariş ederdim ve öyle gelirdi doğum günü hediyelerim. Bazen al şu parayı kendine hediye al diyen hıyarlar da oluyordu. Çağlar gibi... Fakat bu sene konsept tamamen farklıydı. Hiçbir şeyden haberim yoktu ve her şey sürprizdi.

Çağlar, geçen aylarda deli gibi beğendiğim bir saati almıştı. Açıkçası tüm harçlığını buna yatırdığını düşünüyordum çünkü bunun fiyatı dudağımda sevimsiz uçuklar yaratmıştı. Gülümseyerek saati taktım. Salak çocuk, gelince bir güzel sevmeliydim.

Rüya'nın hediyesi ise baskılı tişörttü. Üşenmemiş, gitmiş kendini tişörte baskılamış arkadaş. Bu hediyeye yarım saat güldüm diyebilirdim. Fakat gerçek hediyesine geldiğimde gülmelerim göz yaşlarına dönüştü. Teyzemin bana aldığı ama talihsiz bir şekilde kırılan plağın yenisi şu an önümdeydi. Bunu nereden bulduğuna dair hiçbir fikrim yoktu ama ağlıyordum. Hepsi ama hepsi, benim hayatımdaki en önemli, en değerli insanlardı.

Egemen'in hediyesi okumak istediğim bir kitap ve aylardır tarif ettiğim ama bir türlü bulamadığım bir kolyeydi. Hangi kuyumcuya gittiğini bir anca öğrenmem gerekiyordu.

Oğuz'un hediyesi çok tatlıydı. Orta boylarda bir oyuncak sincap, bir de telefon kaplığı almıştı.

İrem matematiğim için bir hesap makinesi bir de stoklarda kalmayan ama ölüp bittiğim o ceketi almıştı. Hesap makinesi için bir dayağı hak ediyordu ama neyse... Ceketten yırtıyordu.

Duru ise bana bakmam için küçük bir saksı çiçek almıştı. Çiçeklere bayılıyordu ve bu sevgisini bize de aşılamıştı. Hepsi çok tatlı hediyelerdi.

Sıra Barlas'ın hediyesine geldiğinde şaşırmadım diyemezdim. Hatta bir hayli şaşırmıştım. Arkasında benim adım yazan yeni sezon bir Beşiktaş forması vardı. Numarası ise 20'ydi. Gözlerim dolarken uzun bir süre bütün hediyelerime göz gezdirdim.

Ben, bu hediyelerin hiçbiri olmasa da dünyanın en şanslı kızıydım.





Continue Reading

You'll Also Like

1.9M 125K 56
TAMAMLANDI Siz: Her şeyi anlarım. Siz: Ulan beni babamın doğurduğunu bile anlarım ama, Siz: Birinin beni dolandırıp, bankamdan sadece 31 TL çekmesin...
3.8M 70.9K 22
[Bir ömür uçsam ufkun ötesine, Bazen yalnız bazen birlikte] *Olamayan Hayalin Karekteri bu kitap senin için. "Aynı yeryüzünde değil,aynı gökyüzündeyi...
1.7M 73.5K 78
Yanlış bir numaradan doğan biraz alevli, biraz tatlı, birazda mizah dolu bir aşk... ****************************************************** Müzik bitm...
118K 6.6K 26
Hayatımdaki şanslarını hepsini kullanmış olabilirim.Çünkü bunun bir tek böylece açıklması olabilir!. Sıkıntıdan telefonumdan rastgele numara sallarke...