KÜÇÜK MAVİŞ (DÜZENLENİYOR.)

By basiliskiller

496K 16.1K 4.8K

Hiç beklemediğim bir anda mutluluğun beni bulacağını bilemezdim. More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
minnacık duyuru
duyuru
BİLDİRİM SORUNU
yaşam belirtisi

16. BÖLÜM

10.4K 385 82
By basiliskiller

Bazen durup ne yaptığımı sorgulardım. Çok seyrek zamanlarda olurdu bu. Genelde anı yaşamaya çalışırdım. Fakat plansız bir insan olduğumu göstermezdi asla bu özelliğim. Aksine, her gün planlı geçer ve yiyeceğim yemeği bile önceden seçerdim.

İnsan her şeyi planlardı. Ama planmayacak bir şey vardı ki o da duygulardı. İstediğin kadar planlarını yap, hayat en beklemediğin anda duygularını karmakarışık ediyor, yönetimi eline alıyordu. Sense öylece izliyor ve olanlara hayretle yaklaşıyordun.

Her şeyi yönetirdim de, duygularımı asla yönetemezdim. Nefret duygumu yenebilmiştim fakat sevgiyi? Bunu asla yenemiyordum. Yenmek de istemiyordum. Sevmek şu dünyadaki en güzel şeydi.

Önümdeki kıpkırmızı olan çaya bakarken yüzümü buruşturdum. Elimle hafifçe ittirip Çağlar'a bir bakış attım. "Açık olmuş bu. Değiştir."

Bomboş bakışlarını üzerimde gezdirirken sabır dilendi. "Bir saat sonra doğum günün diye bana her istediğini yaptırabileceğini mi sanıyorsun?" Yarım ağız güldüm. "Evet, doğru sanıyorsun,"deyip çayımı aldı ve yenilemeye gitti.

Evet, dediği gibi şu an saat on birdi ve bir saat sonra resmi olarak yirmi yaşına girecektim. Heyecanlı mıydım? Koca bir hayır. Zaten uzun zamandan beri yirmi yaşındayım diyordum herkese. Sene sonunda doğmak da böyle bir şeydi işte...

Çayım geldiği sırada ayaklarımı uzattım ve Çağlar'dan kumandayı istedim. İkiletmeden verdi. Bu çocuk bir değişikti ya... Doğum günüm diye bana iyi davranıyordu. Bazen keşke her gün doğum günüm olsaydı diyordum. Ertesi gün yine kedi köpek gibi dalaşacağımızı bildiğimden şu durum komik geliyordu.

Televizyonu karıştırırken iyice uykum geldi ve olduğum yerde mayıştım. "Uyuma la. Birazdan zar zar arayacaklar seni." Omuz silktim ve koltuğa iyice yerleştim. Beni buradan kimse kaldıramazdı.

"Sen aç koçum." Cık cık edip beni rahatsız etmeye başladı. Yok ya, yok. Bir rahat yoktu şu evde. Asla böyle bir şey mümkün değildi.

"Derin, beni İrem cadısıyla uğraştırma. Discord'a gel işte."

Başımı sallarken gözlerim kapalıydı. Daha fazla Çağlar'ın dediklerini duymadım ve oracıkta uyuyakaldım.

§§§

"Biriciğim."

Çağlar'ın uzaktan gelen sesiyle rüya aleminden sıyrılıp gerçek hayata dönerken uyuduğum bu uykunun uzun zamandır en kalitelisi olduğunu fark etmiştim. Uzun süredir böyle tatlı bir uyku uyumamıştım.

Gözlerimi tamamen açabildiğimde elinde bir mumla süslenmiş küçük bir pastayla duran Çağlar'la karşılaştım. Sırıtarak ne tepki vereceğimi bekliyordu.

Başımı yana yatırıp bir ona bir de minicik, ev yapımı pastaya baktım. Gözlerim dolarken pastayı bir kenara koydum ve sımsıkı bir şekilde sarıldım kardeşime. O benim bu dünyadaki en değerli varlığımdı.

"Sen dünyadaki en iyi kardeşsin,"derken ağlamamak için kendimi zor tutuyordum ama başaramamıştım. Gözümden küçük bir damla yaş düşmüştü bile.

"Öyle olduğumu biliyorum,"dedi hınzır gibi gülerken. "Sen de en iyi kardeşsin. İdil'den sonra tabii." Sırtına vurup ondan ayrıldım. Tabii, kardeşini illa ki söyleyecekti. Şaka bir yana, İdil de benim kardeşim sayılırdı ama Çağlar bir başkaydı.

"Ya salak, sen bana frambuazlı pasta mı yaptın?" Pastayı incelerken aşırı derecede heyecanlıydım. Çünkü bu Çağlar'ın ilk pasta denemesiydi büyük ihtimalle.

Bana bir çatal uzatırken yanında da telefonumu uzattı. "Deli gibi arıyor itler. Birazdan senin odanda Discord'a girelim. Kapat şu telefonu ya."

Pastamdan bir çatal alırken telefonumu bir kenara fırlattım. Bir daha da alamadım zaten elime. Öbür tarafa gidebilirdim çünkü.

Pastanın keki çiğdi.

"Ne oldu lan? Bok mu yedin sanki?" Yüzümdeki ifadeyi anlamış olmalı ki atara geçmişti hemen. Hiçbir şey demeden bir çatal daha aldım ve direkt olarak ağzına soktum. Gözleri anında büyüdü ve lavaboya koştu. Bu sırada da ben anıra anıra gülüyordum tabii. Midesiz bir yaratık olarak yutmuştum elbette. Fakat o, o kadar hassas bir tat yapısına sahipti ki en ufak şeyde kusası geliyordu.

Pastayı incelerken geri döndüğünde tabağı bir kenara koydum ve tiksinç bakışlarını incelemeye başladım. Hayattan soğumuş gibi görünüyordu.

"Bir daha herhangi bir yiyecek yapan davar olsun."

Kaşlarım havaya kalktı. "Davarsın oğlum zaten."

Çocuk gibi yüzünü buruşturup beni ittirdi ve koltuğa sıkıştı. "Ebemizi belleyecekler. Hadi açalım şu görüntülüyü ya."

Hınzır bir bakış atıp işaret parmağımı ona doğru salladım. "Şerefsiz seni. Duru'yu göreceksin diye böyle heyecanlısın, değil mi?" Bana yandan bir bakış attı. "Duru bebişimi göreceğim her an zaten heyecanlanıyorum ama hayır. Bu sefer gerçekten anamızı belleyecekler."

Zar zor da olsa yerimden kalktım ve odama doğru sürünmeli bir yolculuk yaptım. Peşimden Çağlar bamyası da geliyordu tabii ki. Onsuz olur muydu? O sırada telefonuma da bir göz attığımda Barlas'tan gelen mesaja gözüm takıldı. Tam 00.00'da attığı mesajı okurken gülümsüyordum.

'Doğum günün kutlu olsun Maviş, hayatının her anında Beşiktaş'ın şampiyonluğunu kutladığın zamanlardaki gibi mutlu ol. Tabii Beşiktaş'ın şampiyon olması zor ama neyse'

Mesaja gülerken bir yandan da ayar olmuştum elbette. İlla ayar edecekti beni, yoksa gözüne uyku girmezdi.

'Hayatımın her anında mutlu olacağım çünkü Beşiktaş şampiyon olacak. Sen de ağla'

Gülerek yazdığım mesajdan sonra telefonumu kapattım ve aramasına daha sonra yanıt vermeye karar verdim. Şu an linç geliyordu, hissedebiliyordum.

Esneyerek bilgisayarı açtığımda bacaklarımı masanın üstüne uzattım. Çağlar ise zebani gibi başımda bekliyordu.

Discord'a girdiğimde kimse daha bağlanmamıştı. Peh, aptallara bak. Bir de bana diyorlardı her yere geç kalıyorsun diye. Bir kişi bile çevrimiçi değildi. Rezaletti ya, rezalet...

"Ağzına tükürdüğümün evlatlarına bak,"dedim Çağlar'ın elindeki elmayı kapıp ısırdıktan sonra. "Bir kere de zamanında gelin be şu bağlantıya." Homur homur homurdandığım sırada gelen İrem'in sesiyle irkildim.

Bir dakika, İrem'in sesiyle mi irkildim?

"Bok ye ya. Her yere geç kalana bak."

Ağzımdaki elma yere düşerken yatağımın arkasından çıkan diğerleri İrem'i linçliyorlardı.

"Aptal ya, tam bir aptal bu kız. Tüm sürprizi bozdu. Doğum günün kutlu olsun kanka!" Rüya atar modundan çıkıp doğum günü moduna geçerken resmen üzerime zıpladı. Az kalsın ikimiz birden yere düşecektik.

"Nereden çıktınız lan!" Tüm sevincimle ayağa kalkarken hala Rüya'ya sarılı durumdaydım.

"Gördüğün gibi yatağının arkasından çıktık kanka. İrem hanım bozmasaydı daha iyi bir sürpriz olabilirdi." Oğuz gözlerini kısarak İrem'e döndüğünde İrem göz devirdi ve benim yanıma geldi. "Doğum günün kutlu olsun dünyanın en geç kalan ama en iyi kardeşi."

Bana sıkıca sarıldığı sırada diğerleri dayanamadı ve herkes birbirine girdi. Tam bir yumak haline gelmiştik. Sevgi yumağı...

"Sizi fırında soslayıp yerim ya!"dedim anca nefes aldığım sırada. "Ayrıntı da veriyor, sarışına bak." Egoş'un yanağından bir makas alıp sırıttım.

Kimimiz koltuğa, kimimiz yere oturunca herkes sakinleşti. Ben ise yüzümdeki anlamsız sırıtmayı durdurabilmiş değildim. Gerçekten bunu beklemiyordum.

"Ya pislikler. Doğum günümün akşamı bize gelecektiniz, sabahlayacaktık diye hiçbir şeyi çakmadım. Valla iyi plan, bravo." İrem sırıttı. "Ablandan çıktı tabii bu fikir. Güzel ama. Tabii benim fikrimin güzel olmaması gibi bir durum olamaz da."

Kafasından tutup saçlarını öptüm ama bu çok da normal bir görüntü değildi.

"Köpek miyim ben lan? Yapma şunu ya."

"Benim minik Fino'm."

Saçlarını karıştırıp sövmesine izin vermeden başka bir konu açtım. "Bu akşamki plan bozulmadı değil mi? Kafanızı kırarım he."

"Bozulmadı sarışın. Annemler bizi İrem'e emanet etti. Birazdan eve geçeceğiz. Minik bir pasta yedikten sonra,"deyip göz kırptı ve Çağlar'a kaş göz işareti yaptı.

"İrem'e emanet etmesi isabet olmuş Kadriye Teyze'min. Hepinizi hizaya getirecek tek kişi o."

"Kanka o pasta çiğ olmuş ya,"dedi Çağlar gevşek gevşek. Pastanın tadı damağıma gelince yüzümü buruşturdum. Tadı gerçekten berbattı.

Egemen düz düz bakarken Duru alkışladı. "Bravo Çağlar. Çiğ pasta mı yedirdin? Ayrıca şimdi yedirecektik. Gerçi, iyi olmuş, biz de nasiplenebilirdik." Duru'ya bir yastık fırlatırken kaçtı ve bu yastık Oğuz'un başına geldi.

"Niye hep hasar alan ben oluyorum abi?"

Gözlerimi devirdim. "Hasara bak anasını satayım. Bazuka fırlattık sanki."

Ve hayatımın en güzel doğum günü böyle devam etti...

§§§

Sabah uyandığımda biraz uykusuzdum. Tamam, bir hayli uykusuzdum ama bunun bir önemi yoktu. Bugün çok da önemli dersler yoktu ve tehlikede değildik.

Çocuklarla biraz daha gırgır yaptıktan sonra eve gitmişlerdi gece iki gibi. Egemen tabii azarı yemişti... Kadriye Teyze'nin misafirleri varmış ve Egemen'in gece on ikiden sonra dışarı çıkmasına anlam verememişler. Kadriye Teyze bir yandan doğum günümü kutlamış, bir yandan da Egemen'i azarlamıştı bana niye laf getiriyorsun diye...

Ona kalsa bir problem değildi ama işte şu akrabalar yok muydu? Her şeye bir yorum yapmasalar olmazdı elbette.

Dişlerimi fırçaladıktan sonra saçlarımı düzelttim ve çantamı da alıp evden çıktım. Tabii ki de yarım saat boyunca Çağlar'ı beklemedim saçmalamayın...

"Yemin ederim ölüm çıkacak bir gün seni beklerken. Ne yapıyorsun bu kadar ya şu evde? Valla anlamıyorum. Boş boş dolaşıp duruyorsun sadece."

Ağzımı kapattı ve diğer eliyle de koluma girdi. "Caz yapma doğum günü kızı. Bugün Çağlar'lık yaptırma bana."

Ağzımı kapattım ve öyle yürümeye devam ettim. En azından bugün Çağlar saldırısına uğramayacaktım. Böyle de eğlenceli olmuyordu ama be... Deli falan olmalıydım.

Buluşma noktasına geldiğimizde hepimizin pestili çıkmış gibiydi ve gözümüzden uyku akıyordu. Birinin bizi acilen okula ışınlaması gerekiyordu.

"Abi, ben devam edemiyorum. Beni bırakın, siz devam edin."

Çağlar yolda adeta sürünürken Duru onu ayakta tutmaya çalışıyordu. İkisini de umursamadan yoluma devam ettim. Gözlerim yanıyordu zaten. Bir de dırdır çekecek halim yoktu.

"Muazzam doğum günüm şerefine çıkışta bir kebap ısmarlarsınız artık,"dedim Egemen'e yaslanırken. Birinden destek almazsam yürüyemeyecek gibi bir halim vardı çünkü.

"Olmaz mı sarışın? Ayıp ettin." Gülüp Egemen'e yağ çekmeye başladım ve bu okula kadar devam etti.

Sınıfa girdiğimizde her şey yine her zamanki gibiydi. Değişen hiçbir şey yoktu ve değişmesini bekleyen de yoktu.

İrem'le yerimize geçtikten sonra hoca da derse girdi ve zor yırttık. Yine yok yazılacaktık yoksa. Bugün biraz şanslı mıydık ne?

Ders başladıktan yaklaşık beş dakika sonra kapı iki kere tıklandı ve hocanın verdiği emirle içeri Barlas girdi. Yazık yavruma, beş dakika için yok yazılmıştı.

Yanımdan geçerken dün geceki telefon konuşmamız aklıma gelince güldüm kendi kendime. Dünyanın en saçma doğum günü konuşması olabilirdi. Altıma işeyecek seviyeye gelecek kadar gülmüştüm çünkü.

"Yatağının arkasından mı çıktılar? Vay anasını."

Kahkaha attım. "Hee, ben uyurken de eve sessizce girmişler. Çağlar ve İrem'in işleri işte."

Ben gülünce o da güldü.

Yaklaşık bir saat kadar konuştuğumuza göre onun da uykusuz olması gerekirdi. Çünkü saat gecenin üçüydü...

Kafamı gitgide ayakta tutamazken gözlerimin yavaş yavaş kapandığını hissettim. Hoca görüş alanımdan yavaşça çıktı ve kendimi tamamen uykunun kollarına bıraktım.

§§§

Boynumun ağrısıyla birlikte gözlerimi açtığımda ilk başta nerede olduğumu algılayamadım. Gözlerimi ovuştururken üstümdeki İrem'in hırkasını fark etmiştim. Sınıf bomboştu.

Muhtemelen kütüphanedeydiler. Yine ve yine ebelerine söveceğimi bildikleri için beni ellemedikleri kesindi.

Olduğum yerde gerinirken arkamda uyuyan bir Barlas'la karşılaşmayı beklemiyordum elbette. Sessizce ona doğru döndüm ve avcumu yüzüme dayayarak onu izlemeye başladım. Tek kolunu masanın dışına doğru uzatmış, başını da uzattığı kolunun üstüne koymuştu. Uzun kirpiklerini hep inceliyordum fakat şu an bu eylem benim için çok daha kolaydı. Yüzümde oluşan gülümseme ile birlikte bir süre onu izledim.

Dikkatimi bozan şey telefonumun titremesi olmuştu. Hemen önüme dönüp telefonuma gelen mesaja odaklandım. Hınzır İrem gitmeden önce telefonumu titreşime almayı da unutmamıştı.

'Uyan artık doğum günü mandası. Kalk da biraz test çöz'

Gelen mesaj İrem'dendi. Kendiliğimden uyanmış olmasaydım bile yine de bu titreşim sesine uyanırdım. Öyle saçma bir uykum vardı işte.

'Geliyorum. Kek falan alıp oradayım'

Telefonu tümden sessize alıp pantolon eteğimin cebine attım ve çantamı toparladım. Fermuarını çektikten sonra gözlerim uyuyan Barlas'a takılmıştı yine.

O an sanki ben, ben değildim. Elim saçlarına gitmek istedi. Burada oturmak ve sadece saçlarını okşamak istiyordum. Ne yaptığımı bilmeden ellerim saçlarına doğru gitti. Son anda kendime gelmiştim. Gerçekten ben, ben değildim.

Elim tekrar telefonuma gittiğinde başka bir şeyle ilgilenmek kendime gelmemi sağlamıştı. Şans eseridir ki İrem tekrar mesaj atmıştı.

'Barlas'ı da kaldır. Hoca herkes kütüphanede olsun diyor. Bu arada kek vişneli olsun. Bugün değişiklik yapaçam'

Vişneli keke güldükten sonra gözlerim Barlas'a kaydı ve hiç düşünmeden dürttüm onu. "Uyan ya, dana gibi uyuyorsun."

Gözleri yavaş yavaş açıldı ve kendine gelmeye çalıştı bir süre. Çok yorgun görünüyordu.

"Kafamı kırsaydın Maviş."

İşte böyleydi. İşte tam olarak böyle olmalıydı. Deminki tuhaf his bir anda yok olmuş ve her zamanki halim yerine gelmişti. Barlas'la askerlik arkadaşı hallerimiz. Bu normal olandı.

"Onu da yaparım ama daha değil. Hadi kalk, kütüphaneye gidiyoruz. Bir saattir uyuyormuşuz."

Olduğu yerde gerindi ve bozulan saçlarını düzeltti. "Kafamı sıraya koyar koymaz uyumuşum. Doğum günü kızının doğum gününü tekrar kutlayamadık,"dedi ve göz kırptı. Omuz silktim. "İnan hiç kutlamasak da olurdu. Benim için doğum günümün hiçbir anlamı yok. Asıl iş eğlence. Akşama geliyorsun, değil mi?"

Başını salladı çantasını toparlarken. Gözlerimi üzerine dikmiş bir şekilde sorguya çektim.

"Çıkışta beraber mi gideriz?" Gözlerimin içine bakarak yanıtladı. "Öyle planlıyordum ama Ayaz beyefendinin bir işini halletmem gerekiyormuş ve çok önemliymiş. Bana da söylemedi sıpa. İcabına bakıp geleceğim."

Başımı anlayışla salladım. Ardından birlikte sınıftan çıktık. "Her işine koşturuyorsun ve ona çok düşkünsün. Muazzam ya." Yarım ağız güldü. "O benim en değerli varlığım. İşim ne? Koşacağım tabii." Yüzünde asılı kalan gülümseme kardeşini ne kadar sevdiğini anlatmaya yetiyordu.

"Ama tabii bu onu haşlamayacağım anlamına gelmiyor. Hayatı öğrenmeli. Her zaman yanında ben olamam."

İstemeden gülümsedim. "E herhalde, bir şamarı hak etmiyor değil. Neyse, çantamı sen götürür müsün? İrem kişisine kek almam gerekiyor da." Başını sallayıp elimden çantayı aldığında omzuna iki kere vurup direkt olarak kantine koştum.

§§§

"Ya var ya, o kadar açım ki. Hatice teyzenin yaptığı bütün yemekleri ben yiyeceğim. Bu arada, iyi ki doğmuşsun lan Derin. Sayende doyacağız."

Oğuz'a gözlerimi devirdim. "Davara bak, sanki normalde Hatice teyzemin yemeklerini yemiyor da... Haftasonları Seda teyze bamya yaptığı zaman bizden çıkmıyorsun."

Somurtup ayağıyla bana taş fırlattı. Rezalet herif ya...

Bizim salaklarla eve doğru yürüyorduk her zamanki gibi. Değişik olan tek şey evde doğum günü pastası olmasıydı. Yoksa her günümüz böyle geçiyordu. Ama işte, nedenini bilmediğim bir şekilde daha mutluydum bugün.

Salak salak sırıtırken koluma giren Rüya ile birlikte daha da sırıtmaya başladım. Şerefsizlik yapacak gibi görünüyordu çünkü.

"İyi izle şimdi kanka."

Çantasından çıkardığı suyu önde yürüyen Çağlar'ın boynundan aşağıya boşalttığında kıyamet kopmuştu tabii. Rüya gerçekten kıt kafalıydı. Bulaşması gereken en son kişiye bulaşmıştı. Ama hani, gülmeden de edememiştim. O suyun götüne kadar ulaştığına dair bahse girerdim.

Neredeyse bir sokak boyunca Çağlar Rüya'yı kovaladı. Biz ise onları tanımıyormuş gibi davrandık. Deli dana gibi koşuyorlardı çünkü. Tanımamazlıktan gelmek en iyi seçenek gibi görünüyordu.

"Beş yaşında ya, beş!" Çağlar homurdanırken Egemen yalandan bir gülüş attı. "Benim banyodayken fotoğrafımı çekmeye çalışan bir gerizekalı mı söylüyor bunu?" Çağlar boş bulunup bir anda güldü.

"Abi harbi, çok eğlenmiştim."

Egemen başını iki yana sallayarak sabır dilendi. En çok Egoş yavrum çekiyordu şu Çağlar'ı. Evet, benden daha çok beziyordu.

Çağlar daha sonra kızgın haline geri dönüp Rüya'ya saydırmaya devam etti. Biz de onu sallamamaya devam ettik.

Eve vardığımızda etraf tam bir şenlik alanıydı. Bana göre şenlikti tabii. Etrafta Beşiktaş bayrakları ve marşları vardı. Happy birthday to you diye karşılanmamı beklemiyordunuz değil mi?

"Doğum günün diye susuyorum. Ama bu neymiş abi ya? Beşiktaş marşı kusacağım artık." Rüya'ya ters bir bakış atıp parmağımı üzerine doğru salladım. "Hanım hanım, biz senin doğum gününde o Galatasaray marşını az dinlemedik he."

Ağzına bir fermuar çekip bir kenara çekildi. Aynı dertten diğerleri de müzdaripti tabii. Ama bugün doğum günüm olduğundan dolayı pek ses edemiyorlardı... Şaka bir yana, her şey çok güzel gidiyordu.

"E hadi oturalım! Deli gibi açım."

Gözlerimi büyütüp Çağlar'ı durdurdum. "Dur be salak. Gelecek var."

Tek kaşını kaldırıp bana öylece baktı. Heh, al işte başına belayı.

"Zeynep gelecek ya ayı. Barlas falan da gelecek." Barlas'ı sonra söyleyince pek dikkat etmedi ve halıda yuvarlanmaya başladı. Gözlerim... Kanıyor...

"Çakalsın bebiş,"dedi İrem kulağıma doğru. Sırıttım. Eh, biz de biliyorduk bir şeyler. Olsun o kadar.

"Gelince yine dırdır edecek ama bana ne. Sabaha kadar edebilir." İrem sırtıma güçlü bir şekilde iki kez vurdu. Ölüyorum sanmıştım. Ya abi, ufak tefek kızsın. Bu güç sana nereden geliyor?

Sırtım sızlarken ona ters bir bakış attım ve ayağımla ittirdim. Sırtımı çürütmüştü hayvan.

O sırada içeri Hatice teyzem girdiğinde koşup ona sarıldım. Ne zamandır görüşemiyorduk ve doğum günüm için gelmişti. Ne kadar hazırlık yapma dediysek de dinletememiştik. Donatmıştı yine sofrayı. Her doğum günümde böyle yapardı.

"Annen de birazdan burada olur kızım,"dedi doğum günümü kutladıktan hemen sonra. Bir miktar şaşırmış olabilirdim. Annem yine iştedir diye merak bile etmemiştim halbuki.

"Tamamdır teyzem, harika yapmışsın yine her şeyi."

Zil çaldığında hemen ayağa fırladım. "Ben bakarım kızım. Otur sen." Elimi üstüne doğru uzatıp cık cık ettim. "Hayır, baktım bile."

Koşarak kapıya gittiğimde bekletmeden kilidi açtım. Elinde yüzünü kapatacak derecede büyük bir kutuyla duran Zeynep'i görünce yüzüme bir sırıtış yerleşti. Bu kadar büyük bir kutuda ne vardı acaba? Deli gibi merak etmiştim.

"Doğum günün kutlu olsun abimin sarışını!" Tüm enerjisiyle içeri girerken kutusunu hemen diğer hediyelerin olduğu tarafa koyup kollarımın arasına aldım onu. O da minicik bir şeydi diğer herkes gibi...

"Sağ olasın minik şey, geç bakalım içeri."

Birlikte içeri geçtikten sonra bir kafes dövüşüne şahit olduk. Açıkçası, rezalet bir andı. Teyzem içeri girdiği sırada durmuşlardı. Bunları anca büyükler durduruyordu zaten.

"Ne diyeyim Allah ıslah etsin sizi."

Duru hayır duasını yaparken Çağlar yanağından bir makas aldı. Kafes dövüşünün başrolünü söylememe gerek yoktu herhalde?

"Bu çocuk çok aç. Niye başlamıyoruz?"

Çağlar iyice sinirlerimi bozarken çalan zille yeniden yerimden fırladım. Bu da nerede kalmıştı be? Ben de acıkmıştım gerçekten...

Kapıyı açtığımda içeri giren soğukla birlikte irkildim. Dışarısı gerçekten buz kesmişti. Akşamüstü serinliği ile birleşince dondurucu bir soğuk halini almıştı.

Barlas elinde küçük bir kutuyla içeri girerken geri çekildim. Ayakkabılarını çıkarmak için eğildiğinde dışarının soğuğuyla birleşmiş parfüm kokusu burnuma dolunca bir anlığına da olsa öylece kalakaldım. Ayakkabılarını çıkardıktan sonra yüzüme tuhaf tuhaf bakması da bunu fark ettiğini gösteriyordu.

"Cin görmüş gibisin boncuk."

Kendime gelip başımı iki yana salladığımda omzuna yapıştırdım bir tane. "Saçmalama be. Lafa bak."

"Heh,"dedi keyifli bir şekilde. "Kendine geldin."

Dudak büküp elimle içeriyi gösterdim. "Geç hadi, aç kurt gibi masanın başında bekliyorlar." Gülüp kutuyu bana doğru uzattı. "Ben de pek farklı değilim."

Kutuyu alıp diğerlerinin yanına koydum. "Ne kadar hediye almayın desem de insan merak ediyor. Kuduruyorum açmak için hepsini."

"Beğeneceğine adım gibi eminim. Ama gece sonunda aç, olur mu? Şimdi açma. Yoksa geceleri bebe bisküvili süt içtiğini herkese söylerim."

Gözlerim büyürken olduğum yerde durdum. O ise sırıtarak salona girmek üzereydi.

"Sen, nasıl-" Beni susturdu. "Geceleri görüntülü konuştuğumuzda fark etmiyorsun ama hep telefonu öyle kapatıyorsun. Müptelası olmuşsun sen boncuk."

Dudağımın kenarı yukarı kıvrılırken o içeri geçmişti bile. Bense kendime bir iki saniye verip öyle geçmiştim içeri.

Yüzümdeki o gerizekalı gülümseme, Barlas ve Oğuz karşı karşıya geldiğinde solmuştu. Barlas herkesle normal bir şekilde selamlaşmıştı ama Oğuz'la?

İkisi birbirine bakarken Barlas'ın bana arkası dönüktü ama Oğuz'un gözlerini çok rahat bir şekilde görebiliyordum. Bir anlığına bana baktığını da fark etmiştim. Gözlerini üzerimden çektikten hemen sonra Barlas'ın kulağına saniyelik bir şey dedi ve normal normal selamlaştılar.

Birbirlerine zorla sarılmışlardı. Bunu buradaki herkes anlamıştı zaten. Ama bir soru vardı: Neden? Bir nedeni olmalıydı. Çok büyük bir nedeni.

O gece bütün bunları unutup doğum günümün keyfini çıkarmaya çalıştım. Bütün bunları daha sonra çözecektim. Kendime büyük bir söz vermiştim.

§§§


Continue Reading

You'll Also Like

1.2M 59.2K 53
Numara sallayıp, komutana denk getirmek mi? 07.12.2022 #beyza etiketinde 1.sıra 29.06.2023 #avukat etiketinde 1.sıra 18.01.2023 #hakim etiketinde 1...
1M 107K 41
İngilizceden nefret eden Han Jisung ve onun ingilizce ögretmeni Lee Minho.
158K 7.2K 30
0553******* kişisi sizi "DOLABIMDA Kİ PREZERVATİFİ HANGİNİZ ÇALDI LAN!"adlı gruba ekledi. 0537******* kişisi grubun adını "ÜZERİNDE DENEMEK İÇİN BAB...
110K 6.1K 26
Hayatımdaki şanslarını hepsini kullanmış olabilirim.Çünkü bunun bir tek böylece açıklması olabilir!. Sıkıntıdan telefonumdan rastgele numara sallarke...