KÜÇÜK MAVİŞ (DÜZENLENİYOR.)

Від basiliskiller

496K 16.1K 4.8K

Hiç beklemediğim bir anda mutluluğun beni bulacağını bilemezdim. Більше

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
minnacık duyuru
duyuru
BİLDİRİM SORUNU
yaşam belirtisi

11. BÖLÜM

11.4K 461 57
Від basiliskiller

Kendimi kaptırdığım zaman eskiye dönmek benim için bir hayli zordu. Zamanla bunu nasıl aşacağımı çözmeye başlamıştım ama hala atlattığım söylenemezdi. Ya da test edecek bir şeye denk gelmemiştim. Her iki ihtimal de olabilirdi.

Dersim bittikten sonra salak gibi sırıtarak dışarı çıktım. Kendimi tam olarak bir salak gibi hissediyordum. Öyle de olabilirdim.

Barlas'la beraber dışarı çıktığımızda ellerimi birbirine ovuşturdum. O kadar kuru bir soğuk vardı ki dışarıda. Ekim kendini tamamen belli ediyordu.

"Nasıl geçti boncuk?" Kızarmış gözlerimle ona bakarken dudak büktüm. "İşte, idare eder. Bir tarafım dondu. Gidelim."

Tam otobüs durağına yürüyecekken beni durdurdu. "Otobüsle gitmeyeceğiz." Kaşlarımı çatıp adımlarımı durdurdum ve karşısına dikildim. "O niye aslan?" Başıyla bir işaret yapıp yürümeye başladı ve ben de onu takip ettim. "Annemin arabasıyla geldim." Dudaklarım garip bir şekil alıp büzüldü. Onun da ehliyeti olduğunu biliyordum ama aktif bir şekilde kullandığından haberim yoktu.

"Bir ben kaldım herhalde araba kullanmayan." Tebessüm ettikten sonra ara sokağa girdik. Zaten çok da uzağa park etmemiş gibi görünüyordu. Birkaç dakika içinde varmıştık.

Arabaya bindiğimde titriyor olduğumu fark ettim. Gerçekten aşırı üşüyordum ve bu sadece havadan değildi.

Barlas da bindiği sırada gelen mesajla dikkatimi telefona verdim. Durumu Çağlar'a izah etmiştim ama bamya tabii ki bunun peşini bırakmıyordu.

'Ne pastası lan? Zıkkım ye bensiz.'

Kendi kendime gülüp hızlıca bir cevap yazdım. Barlas'a alttan alttan gıcık oluyordu ve bunu da dile getirmekten hiç çekinmiyordu. Bense anlamıyormuş gibi yapıyordum. Yoksa yine birbirimizi yiyecektik.

"Ne gülüyorsun kendi kendine?" Arabayı çalıştırdığında yandan bir bakış attım ona. "Şizofrenim."

Dudak büzüp sürmeye başladı. Yüzündeki muzip ifadeyi seviyordum. Dünkü ikimizin saçmalama olayını aklımdan atmıştım bile. Yokmuş gibi davranacaktım. Sadece sorunuyla ilgilenecektim.

"Şizofren de çıktın sonunda. Başka bir şey var mı?" Etrafa göz gezdirirken ciddi ciddi biraz düşündüm. Birkaç şey daha çıkabilirdi sanırım zorlarsam.

"Aklıma gelince söylerim. Nereye gidiyoruz bu arada?" İyice trafiğe girdiğimizde selamızı okumaya başladım bile. Bakalım sonumuz ne olacaktı?

"Böğürtlenli pasta yemeye,"dediğinde gözlerimi devirdim. Mizah şelalesinden bir yudum aldık Barlas bey, sağ olun.

"Böğürtlenliye hayır diyemeyeceğimi biliyorsun. Çakalsın biraz diyebilir miyiz?" Pislik gibi güldü. "Diyebiliriz boncuk."

Gülerek başımı sallarken bir yandan da arabayı sürüşüne bakıyordum. İyice kafayı sıyırmıştım araba konusunda. Kim nasıl kullanıyor bunu inceliyordum.

O sırada yine karnıma bir ağrı saplandığında çenemi kapatmak zorunda kaldım ve koltuğa sindim resmen. Performansım diplerdeydi. Kafayı şişirme performansı...

Yüzüm ne haldeydi hiçbir fikrim yoktu. Domates gibi kıpkırmızı olduğuma emindim. Üstümdekiler yüzünden sıcaklamıştım aslında ama içten içe üşüyordum. Botlara rağmen ayaklarım nasıl donuyordu anlamış değildim.

Trafik açıldığı sırada gözlerim buğulu olduğundan trafik lambalarını karışık renklerde görüyordum. Ağlamış gibi durmak beni deli ediyordu.

"Hayda,"dedi beklemediğim bir anda. Tuhaf bakışlarımı ona doğru çevirdim.

"Ne oldu be birden?" Aslında şu an tuhaf bakan oydu. "Gözümün önünde ağlıyorsun. Ne oldu ki şimdi?" Böyle söyleyince karnımın ağrısına rağmen kahkaha attım. Bu sırada da acilen lavaboya gitmem gerekiyordu. Gülmesem iyi olacaktı.

"Barlas..." Gülmeye ara verirken sadece ismini söyleyebildim. Hala tuhaf tuhaf bakıyordu. "Zırlamıyorum. Gözlerim sulandı sadece." Kaşlarını çattı. "Yalan söyleme. Az önce gözünden yaş düştü."

Daha fazla gülerken omzuna vurdum bir tane. "Gülmektendir aslan. Bazen her yerime bir şeyler oluyor. Normal yani."

Cık cık etti. "Derin, bir olayın da normal olsun, gerçekten bir adak adayacağım." Arsız gibi güldüm. Böyle bir şeyin uzayda olasılığı yoktu. "Boşuna adak falan adama. Bulamazsın."

Trafik iyice açıldığında benim için çok iyi olmuştu çünkü daha fazla dayanabileceğimi sanmıyordum. Koltuk her an batabilirdi ve çok gergin dakikalardı.

Vardığımızda hızlıca davranmak istedim ama bu pek mümkün olmadı. Hareket etmekte bir hayli zorlanıyordum.

Arabadan indiğimizde etrafıma bakındım. Beyoğlu taraflarındaki bir pastaneye gelmiştik. Kafe değildi ve küçük, tatlı bir pastaneydi.

Kaldırımda sürünerek ilerlerken Barlas da yanıma geldi. Fakat yürüyüşümüz pek uzun sürmemişti. Barlas yolun ortasında duraksadığında ben de durmuştum. "Yürüyebileceğinden emin misin?"diye ciddi bir soru yönelttiğinde şaşırdım. Sakat olduğum o kadar belli oluyor muydu ya? Ben de kıvrandığım belli olmuyor sanıyordum.

"Yürürüm inşallah,"dedikten sonra ilerlemeye başladım ama o hala dikiliyordu. Adına yürümek denirse tabii bu yaptığımın. Ciddi manada sürünüyordum.

Yanıma ulaşıp kolunu açtığı sırada bir açtığı koluna bir de suratına bakıyordum. Bilmiş bir bakış atıp devam ettim. Kimseye ihtiyacım yoktu.

"Yardım etmeme izin versen ölmezsin."

Dediği doğruydu, ölmezdim ama huydu işte. Kimseden en ufak bir yardım bile almak istemiyordum hiçbir konuda. Yanlıştı ama bendeydi bu huy. Harika bir insan değildim, kimse değildi. Bunun gibi birçok huyum da vardı belki de. Gün yüzüne çıkmadığı için bilmiyor olabilirdim.

"Gözümün önünde yere düşeceksin şimdi. Bu seferlik yardım kabul et." İlk önce boş boş baktım ardından yine uzattığı koluna kaydı gözlerim. Kendimi aşmaya çalışacaktım. Belki de değişmem gerekiyordu.

Mesafeli bir şekilde koluna girdiğimde daha rahat yürümeye başladığımı fark ettim. Tabularımı Barlas'la aşmak tuhaf geliyordu ama bunu düşünmeyi sonraya erteledim. İrdeleyemeyecek kadar canım acıyordu.

"Beni değiştiriyorsun öküzello,"diye mırıldandığımda onaylamayan bir ses çıkardı. "Aksine, ben bir şey yapmıyorum. Sen sizinkilerin yanında nasıl davranıyorsan öyle davranmaya başlıyorsun. İstediğinde başkalarına nasıl bir buz küpü olduğunu biliyoruz."

Bu dediğinin üzerine bir süre düşündüm. Kaşlarım çatılı halde pastanenin içine girerken aslında ne kadar haklı olduğu gerçeği yüzüme çarptı. Kendimi bildim bileli böyleydim ama böyle olmak istiyor muydum bilmiyordum. Bizimkiler dışında kimseye güvenmeyi denemiş miydim? Hayır. Yanlış mı yapıyordum? Değişirdi.

Fakat bu yanıtlar şimdiden bile değişmeye başlıyordu. Barlas'a güvenmeye başlıyordum. Başlamasam şu an tam olarak bu durumda asla olmazdım.

Karşısında oturup onunla böğürtlenli pasta beklemek benim normallerim arasında olmazdı güvenmesem. Bu beni gülümsetti.

"Çikolata parçacıklı olsun,"dedim acı içinde kıvranırken. "İki de sade kahve,"diye ekledi Barlas. O sırada ben de ayağa kalkmıştım. Birkaç saniye içinde lavaboya gitmezsem felaket olacaktı.

"Ben lavaboya gidiyorum. Çantamı çaldırırsan öldürürüm seni,"dedim çantamın içinden alacaklarımı alıp. Elini göğsüne iki kez vurduktan sonra yanıtladı. "Emrin olur boncuk hanım. Düşüp bayılma da oralarda."

Ağız taklidini yapıp yanından ayrıldım. Allah'ın bütün manyakları da beni buluyordu ve bu şaşılacak bir şey değildi.

Dediğinin aksine düşüp bayılmadan işlerimi hallettikten sonra aynada kendime baktım ve sesli bir şekilde tövbestağfurullah çektim. Rezalet ötesi görünüyordum. Bir ruh nasıl görünür bilmiyordum ama gerçekten bir ruh gibi görünüyordum. Hortlak da diyebilirdik. Tüm gün içinde bu hale geleceğim aklıma gelmeliydi.

Omuz silkip lavaboyu terk ettim. İnsanların gözleri biraz tinerci görse ne olurdu ki? Umrum dışı bir şeydi.

Masaya döndüğümde Barlas telefonu ile konuşuyordu. Bense avcumu yüzüme yerleştirmiş dışarıda hafif hafif yağan yağmuru izliyordum. Üzerime yağmadığı sürece yağmur benim için harika bir doğa olayıydı. Islanmayı hiç sevmezdim. Denize girmeyi de sevdiğim pek söylenemezdi. Hatta en son ne zaman gitmiştim onu bile hatırlamıyordum.

"Gözünü seveyim kardeşim, bir rahat dur ya!" Barlas en sonunda dayanamayıp isyan edince kendimi tutamayıp güldüm. Ayaz yine bezdiriyordu sanırsam. Şu çocukla karşı karşıya geleceğim günü çok merak ediyordum.

"Kapat artık, kapat. Sabır Allah'ım,"diyerek telefonu kapattı ve uzunca iç geçirdi. "Kafayı yedirtecek bu çocuk bana,"dediğinde ben gülerek onu izliyordum. Bu halleri aşırı komikti.

"Ne yaptı yine?"diye sordum gülmelerimin arasından. "Bütün parasını kupona yatırmış. Hayır, sonra ben niye deliriyorum? Bende mi sıkıntı var?" Küçük küçük gülmelerim kahkahaya dönüşürken mimiklerini seyrediyordum. Gerçekten kafayı yemiş gibi görünüyordu. Kafayı yemesi bile sakinceydi gerçi. Bu çocuğun sinirlerini aldırmış olma ihtimali gittikçe güçleniyordu kafamda. "Yoo, ben olsam kafasını gözünü yarmıştım." Sinirden konuşamıyordu bile!

O sırada pastamız geldiğinde gülmeyi kesmeye çalıştım. "Bir de havuçlu kek alabilir miyiz?" Barlas nazikçe garsona seslendiğinde garson onayladı. "Teşekkürler,"dedikten sonra gözlerimin içine baktı. "Havuçlu da dene, iddiaya varım böğürtlenli kadar iyi."

"Sen beni obez mi yapacaksın? Kendin yesene. Hiç belli olmuyor yediğin." Deminki hali uçup giderken muzip bir şekilde sırıttı. "Sen kırk yıl uğraşsan obez olmazsın. Ayrıca çok mu inceledin beni de bu kanıya vardın?" Aklınca bana, Derin Egeli'ye laf soktuğunda aşağılar gibi baktım. "Sen ne kadar incelediysen o kadar inceledim."

Faka bastığını anlayınca silahlarını geri çekti. "Sen adamı manyak edersin."

Gururla sırıtırken canımın deli gibi çektiği böğürtlenli pastaya döndüm ve ortadan ikiye kestim. "Bir saniye, bir saniye. Sen yiyeceksin, ben değil."

Kaşlarımı çattım ağzıma koca bir lokma attıktan sonra. "Ne alaka?"diye sorabildim boğulmadan yuttuğumda. "Ye şunu delirtme beni."

Başını iki yana salladı. "Senin gönlünü alma buluşması bu. Hem, ben böğürtlenli sevmem ki. Sen seviyorsun diye getirdim."

O an pasta boğazıma takılır gibi oldu ama çabucak toparladım. Şu cümleyi duymayı çok seviyordum ama tam olarak bu zamanda tuhaf geliyordu. Sen seviyorsun diye cümlesi çoğu şeyden daha önemliydi.

"Ben de avellik ettiğim için sen de yiyorsun. Kalkar giderim bak." Onun çatalını alıp koca bir parçaya batırdım ve ona uzattım. Israrcı bakışlarımı görünce korkusundan mıdır bilinmez ikiletmedi.

"Güzelmiş, ekşi sanki biraz." Yorumunu yapınca baş parmağımı havaya kaldırdım. "Tam olarak üstüne bastın. En güzel yeri ekşi olması zaten."

Bir yandan kahvemi içerken ciddileştim. Artık konuşmanın vakti gelmişti. "Gönlümü almak istiyor musun?"diye sordum beklemediği bir anda. Anlamaz bir şekilde başını belli belirsiz salladığında devam ettim.

"O zaman moralinin niye bozuk olduğunu anlat. Hıyarlık edip yanında durmadım dün." Birden yine modu düştüğünde kafamı bir kere daha kırmak istedim. Ne diye çocukluk yapıp terk ettiysem orayı...

"Boncuk, gerçekten söyleyebilecek gücü bulsaydım tam şu an söylerdim. İlerde söyleyeceğim, söz. Ama şimdi değil."

Kafam allak bullak olurken tuhaf tuhaf bakıyordum. "Öyle bakma. Pastanı ye." Tabağı bana doğru ittirdiğinde bir lokma daha alıp yanıtladım onu. "Eh, en azından söz aldık. Şu ketumluğunu atmaya başla sen de yavaştan." Ağır ağır gülüp dışarı baktı. Ne? Öyleydi ama.

Karnıma bir ağrı saplandığında ilaç saatimin geçtiğini fark ettim. Bu yaptığımın cezasını ağır ama çok ağır bir şekilde ödeyecektim. Tam bir salaktım. Daha dün kendime tembih ederken yine aynı şeyi yapmıştım. Hastanelik olmam hiç şaşılacak bir şey olmazdı.

Ağrı dayanılmayacak seviyeye geldiğinde gözlerim kararmaya başladı. "Barlas,"dedim ama duyuldu mu bilmiyordum. Duymuş olmalı ki gülmeyi kesip bana bakmıştı. Daha sonra yanıma mı geldi, ne yaptı bilmiyordum. Bilincimi yitirmiştim.

§§§

"Ben dedim abi, ben dedim. Gitme dedim. Ne hale gelmiş?!" Çağlar'ın sesini net bir şekilde duyduğumda gözlerimi açmaya çalıştım. Yarım yamalak açabildiğimde ilk gördüğüm yüz İrem'in yüzü olmuştu.

"Ay, uyandı." İrem'e yanıt olarak Rüya atıldı. "Uyanacak tabii, mal. Ne yapacaktı?" İçimden kahkaha attım. Evet, içimden kahkaha atabiliyordum.

"İğrençsin."

Diğer tarafıma döndüğümde Çağlar'la karşılaştım ki o sırada kendime tamamen gelebilmiştim. "Ağrım çok azalmış,"diye mırıldandım. "Ne verdiniz bana?" Çağlar elimi tuttu. "Biz de bilmiyoruz biricik. Doktor gelecek birazdan." Endişeli sesine karşılık olarak elini sıktım. Gerçekten de kendimi çok daha iyi hissediyordum. Bana her ne verdilerse bunu her ay yapmalıydılar.

"Bu ne böyle!" Doktor anıldığı gibi içeri girdiğinde resmen şok oldu. Eh, bir ordu vardı tabii ki odada. "Terk edin lütfen burayı. Nefes alsın hasta."

Bizimkiler homurdana homurdana odadan çıkarken hastane odasının en köşesinde duran Barlas'ı son anda görmüştüm. O da tam çıkarkendi.

Odada annem, doktor ve ben kaldığımızda dikkatle doktoru dinliyordum. "Rahmin gereğinden fazla kalınlaşıyor Derin Hanım. Bunu daha önce herhangi bir doktor söylemedi mi sana?"

Şok içinde doktoru dinlerken çok şaşkındım. Ben bugüne kadar sadece çok fazla karnım ağrıyor sanıyordum. Bir rahatsızlığım olduğu hiç aklıma gelmemişti ve hiçbir doktor da bunu bana söylememişti.

Başımı iki yana sallarken annem de şaşkındı. "Daha önce ilaç verip yolladılar hep,"dedim sadece. Doktor onaylamaz bakışlar yolladı. "Yanlış tedavi. Bugüne kadar hep boşuna o ilaçları içmişsin."

Daha ne duyacaktım acaba?

§§§

Odanın kapısı tıklatıldığında her kimse içeri gelmesini söyledim. Kapı yavaşça açılıp başını uzatan Barlas'la biraz doğrulmaya çalıştım. Artık ne kadar olduysa...

İçeri girdiğinde kapıyı yavaşça kapattı ve yanımdaki sandalyeye oturdu.
"Doktordan bir şeyler duydum ama hiçbir şey anlamadım. Geçmiş olsun Maviş. Ne oldu sana böyle?"

Gülüp elimi 'sorun yok' der gibi salladım. "Yok bir şeyim. Normal yani." Gözlerini kısarak beni inceledi. "Gözümün önünde bayıldın. Baya bir şey yok."

Parmaklarımla oynarken onu yanıtladım. "Ben de bilmiyorum aslında. Doktor annemle konuşuyor. Bana da sürpriz olacak,"dedim gülerken. Cık cık edip başını iki yana salladı. "Hala dalga geçiyor. Azıcık dikkat et kendine."

Gülümseyip başımı yastığa iyice yerleştirdim ve ona baktım. "Tamam anam. Yaparım."

En sonunda o da benim muzip halime dayanamayıp güldüğünde parmağımı ona doğru salladım. "Adamı böyle güldürürler."

"Seninkiler gelmek üzereler. Ordu halinde kantinden geliyorlardı." Cümlesi biter bitmez kapı kırılırcasına açıldığında güldüm. İti an çomağı hazırla mı, iyi insan lafın üstüne gelir mi? Bilemiyordum...

"Barlas efendi Barlas efendi, hanım kızımızı getirdiğin için teşekkür ederiz,"dedi İrem Barlas'ı sandalyesinden kaldırırken. Ardından dibime girdi sandalye ile. Barlas İrem'in hareketlerine aldırmadan güldü. O da biliyordu onun böyle bir kişilik olduğunu.

"Yoksa ben ne yapardım sarı kafamsız?"

İrem'in saçlarını sevdim. "Abartma kızıl. Ölmedim."

Egemen cık cık etti. "Şu kızın rahatlığı öldürecek bir gün beni. Manyak bu ya." Herkes benim rahatlığımdan yakınıyordu. Haklı olabilirlerdi tabii küçük bir miktar. Ne yapayım? Benim de yapım böyleydi.

Egoş'u yanıma çağırdım. "Senin ben o kafanı yerim,"diyerek saçlarını karıştığımda kurtulmaya çalışmadı. Genelde mızır mızır eder, bir yolunu bulur ve benden sıyrılırdı. Hep hasta mı olsaydım ne? Herkes bana insan muamelesi yapıyordu ve bu beni şaşırtıyordu.

"Ye sarışın ye, kafamı da ye. Feda olsun."

O geceyi hastanede geçirdim. Bizim kafadan kontaklar eve gitmemekte inat etmiş, benimle birlikte hastanede kalmışlardı. Kim nerede uyudu inanın bilmiyordum. Kantinde bile uyumuş olabilirlerdi. Başıma gerçekten kötü bir şey gelse ne yapacaklardı kim bilir? Benim bile bu gece burada kalmam tuhafıma giderken onların kalması daha tuhaf oluyordu.

Eh, aynı şey Duru'nun başına gelse ben de gitmezdim eve zaten. Pek de sorgulamamak gerekiyordu.

Hastane odasında toparlanırken kendimi çok daha iyi hissediyordum. Zorlasam okula bile gidebilirdim ama bunu söylediğim anda linç edileceğimi çok iyi biliyordum.

Kapıyı açtığım anda karşıdaki koltukta uyuyakalmış bizimkileri görünce kendi kendime güldüm. Ben gidin demiştim...

Başımı sağa çevirince uyuyakalmış Barlas'ı da gördüğümde şaşırmamıştım diyebilirdim. Hepsine genel olarak gidin demiştim ama demek ki o da gitmemişti.

Annemin sesiyle hepsi kendine gelip gözlerini ovalamaya başladı. Bir kişi hariç. O kişinin kim olduğunu söylememe bile gerek yoktu.

"Çağlar, oğlum uyansana!" Annem yanına gidip dürtmeye başladığında herkes iyice uyanmıştı. Koluma giren Oğuz'un omzuna yasladım başımı.

Yanıma Oğuz geldiğinden dolayı istemsizce gözlerim Barlas'a kayarken onun da kendine gelmeye çalıştığını fark ettim. Bizi fark ettiğinde kısa bir süreliğine gözleri takılı kaldı. Ardından bakışlarını başka tarafa çevirdi. Bu işin altındaki olayı bir an önce çözmem gerekiyordu.

"Ne oldu?" Çağlar'ın mırıldanarak sorduğu soruyu ben yanıtladım. Annem doktorun yanına gitmişti. "Ne olacak lan, it? Sabah oldu." Homurdana homurdana ayağa kalktı.

Rüya sırtıma iki kez vurduğunda ona döndüm. "Bu kadar fazla Kurtlar Vadisi izleme kardeşim. Manyak olursun."

Omuz silktim. "Ne yapayım? Biri bu soruyu sorduğu zaman aklıma direkt bu replik geliyor."

"Oğuzcuk gidelim hadi." Oğuz'u çekiştirmeye başladığımda Oğuz beni durdurdu. "Annen beni çağırıyor güzelim. Bir bakayım. Seni de Rüya'ya teslim edeyim,"dediğinde koridorun ucundaki seslenen anneme baktım. Ardından Rüya'nın koluna transfer oldum.

Oğuz yanımızdan ayrılınca Egemen diğer tarafıma geçti. Biz de öyle ilerlemeye başladık. Arkada İrem ve Duru'nun dedikoduları ile...

Barlas'ın yanına vardığımızda gülümsedim. Oğuz'dan dolayı bu kadar geri durduğunu anlamak hiç de zor değildi. "Niye gitmediniz siz ya? Yüzün gözün mor olmuş benim yüzümden,"dediğimde başını iki yana salladı. "Gitmeyeceğimi biliyorsun."

Egemen araya girdiğinde bakışlarımı çektim. "Eyvallah Barlas. Sen olmasan ne yapardık bilmiyoruz." Egemen haklıydı. Barlas olmasa muhtemelen yollarda düşüp bayılacaktım.

"Lafı olmaz kardeşim." Barlas'la Egemen konuşmaya başladığında biz de kızlarla ilerlemeye başlamıştık. Bır bır erkek konuşması mı dinleyecektik canım? O kadar ruhumuz yaşlanmadı daha.

Hastaneden çıktığımızda soğuk hava içime nüfuz ederken titredim. Bu hava dün bu kadar soğuk değildi yahu. Tamam, dün de soğuktu ama bu neydi kardeşim? Bir taraflarım donmaktan beter hale gelmişti. Kat kat olduğum halde...

"Bütün gece ne yaptınız aveller? Uyuyamadığınızı biliyorum. Sandalyede uyuyacak kadar gelişmiş canlılar değilsiniz."

İrem keh keh güldü. Şu gülüşü yüz yıl yapmaya çalışsam yine de yapamazdım. Bu kızın tuhaf huylarından biri de gülüşüydü.

"Kantinde 101 oynadık. Baya sardı kanka." Gözlerimi devirdim. İrem, Çağlar ve Rüya üçlüsünün 101 hastalığı vardı. Hiç oynamadığım oyundan nefret ediyordum sayelerinde. Oğuz ve ben kafalarını koparmak istiyorduk.

"Evet, muazzamdı." Rüya da onaylayınca korktuğum başıma geldi. "Birazdan yine atalım reis."

Gözlerimi büyütüp Rüya'nın buz mavisi gözlerine diktim. "Okula gidin gerizekalı sürüsü. Bu ne rahatlık be?"

Rüya sırıttı. "Gideceğiz sarı kafa. Orada atarız."

Gözlerimi devirip la havle çektim. Beni de iyice yaşlı nine gibi yapmışlardı. Pek de yanlış sayılmazdı aslında...

Annemin arabasına vardığımızda diğerlerini beklemeye başladık. Çağlar, Egemen ve Barlas üçlüsü bize doğru yaklaşıyordu ama ortalıkta annem ve Oğuz yoktu.

"Beni bir salın,"dedikten sonra bizimkilerin yanından ayrıldım ve Barlas'ın yanına geçtim. Egemen ve Çağlar bir şey konuşuyordu. Bunu fırsat bilip geçmiştim elbette. Çağlar kekosundan kurtulmak mümkün değildi.

"Böğürtlenli pastayı bitiremedin boncuk,"dedi uyuz uyuz gülerken. Dudak büzüp etrafımı inceledim. "İçime oturdu."

"Sağ ol tekrardan,"dedim ciddileşirken. Yaklaşık bir beş saniye falan sürecekti sanırım. Beş saniyeden fazla ciddi kalamıyordum artık. "Sen sağ ol Maviş. Bir şey yapmadım."

O sırada araya giren Çağlar'la beklediğim olmuştu tabii ki. Yok abi, rahat vermezdi asla. Böyle bir şeyin imkanı yoktu.

"Ne bekliyorsun biricik bu soğukta? Bin arabaya hadi." Barlas'a bakıp gülerken omuz silktim. "Ben gideyim yoksa ebem linçlenecek."

Gülüşüme karşılık verirken tek elini kaldırdı. Ben de ona el sallayıp yanından ayrıldım. Arabaya bindikten sonra fazla beklemeden oradan ayrılmıştık zaten.

§§§

Yatağımda bir o yana bir bu yana dönerken sıkıntıdan patladım. Yapacak bir şey yoktu ve bu beni deli ediyordu. Ders çalışsam o kadar enerjim yoktu. Kalkıp gezsem dışarı çok soğuktu. Neden okula gitmemiştim ki?

Yeni ilaçlarımın verdiği güçle böyle konuşuyordum aslında. Dün aklıma geldiğinde yüzümü buruşturdum. Gerçekten kötü bir deneyimdi.

En sonunda yataktan kalktığımda iyice esnedim. Bugün için en azından Hatice teyzem buradaydı. Onun yanına gidip laflayabilirdim. Bana yardımcı olmaya gelmişti ve fazlasıyla oluyordu.

Aşağıya indiğimde mutfakta yemek yapıyordu. Kokular yine beni bir tazmanya canavarına dönüştürürken ellerimi birbirine ovuşturdum. Ev yemekleri listemin başını çekiyordu. Ev yemeğini hiçbir şeye değişmezdim.

"Burası barbunya mı kokuyor? Yoksa hayal mi ediyorum?" Mutfağa girdiğimde teyzemin dikkatini çekmiş olmalıyım ki gülümseyerek bana döndü. "Yanına bulgur pilavı da var." Gözlerim bulgur şeklini alırken masaya oturmuştum bile.

"Yardım edebileceğim bir şey var mı?" Bana ters bir bakış attı. "Derin, kızım sen niye evdesin? Duymamış olayım."

Kendi kendime gülüp tuzluklarla oynamaya başladım. "Canım sıkılıyor..." Mızır mızır etmeye başladığımda teyzem güldü. "Çağlar gelince canının sıkıntısını unutursun. Delirmekten vaktin kalmıyor."

Bu söylediğine kahkaha attım. Doğruya doğruydu valla. Çağlar öyle bir kişilikti ki az önce teyzemin dediği kadar vardı.

"Doğru,"dedim keyifli bir şekilde. "İnsanı on saniyede manyak eder o."

Birlikte dünyanın en boş konularından konuşmaya başladığımızda zamanın nasıl geçtiğini anlamadım bile. Çoktan akşam olmuştu. Çağlar eve geldiğinde televizyonun karşısında pinekliyordum.

Ayaklarımı uzattığım masadan ittirdi ve yere düşmelerini sağladı. Ters ters bakınca da sırıttı. "Paşa mısın nesin?"dedi ayaklarımı uzattığım yerden geçerken. Geçecek başka yer kalmamıştı sanki, uyuz.

"Evet,"dedim kıçına bir tekme attıktan sonra. "Paşayım." Yere düşecekti ki son anda toparladı. Ayakta duramıyordu daha.

"Arkadan vuracak kadar itsin,"dedi kendini koltuğa atarken. Bu sefer sırıtan kişi bendim. "Konu sen olunca itlikte sınır tanımıyorum."

Tuhaf bir ses çıkararak taklidimi yaptı. Bazen insan olduğundan bile şüpheleniyordum.

O akşam İrem bize geldi. Kendimizi odaya kitleyip Çağlar'dan kaçtık. Kaçmasaydık akıl sağlığımızı kaybedebilirdik çünkü.

"Barlas da seni hiç yalnız bırakmadı he,"dedi İrem yatağa girdiğimizde. Onu ittirdim. "Boş yapacaksan yürü git başka yere."

Gıcık gibi kıkırdadı. "Atarlı kızımız iş başında. Ne dedim ki ben?"

Koluna bir cimcik atıp arkamı döndüm. Onunla uğraşamayacak kadar yorgun ve halsiz hissediyordum. Hem, yarın yine bir okul günüydü.

İrem'in boş yapmalarına aldırmadan nasıl uyuduğumu inanın hatırlamıyordum. Amacım güzel bir uyku çekip okula devam etmekti...

§§§

Продовжити читання

Вам також сподобається

12K 1.4K 28
Seyran'ın okulundaki mezuniyetin son dakikalarında şişe çevirmece oynanmaya karar verilir. Sıra Seyran'a gelince cesareti seçer ve bilmediği bir numa...
1.3M 60.4K 53
Numara sallayıp, komutana denk getirmek mi? 07.12.2022 #beyza etiketinde 1.sıra 29.06.2023 #avukat etiketinde 1.sıra 18.01.2023 #hakim etiketinde 1...
19.1K 1.7K 27
Bir anda "Oyun Oynayalım mı?" adlı gruba alınan Göksel'in sonrasında anonimden aldığı mesajlarla gruptakileri korkutarak eğlenmesi ve devamında gelen...
750K 8.7K 34
"Bu saatten sonra yer mekan fark etmez yüzbaşım." Yetişkin içerik !