KÜÇÜK MAVİŞ (DÜZENLENİYOR.)

De basiliskiller

496K 16.1K 4.8K

Hiç beklemediğim bir anda mutluluğun beni bulacağını bilemezdim. Mais

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
minnacık duyuru
duyuru
BİLDİRİM SORUNU
yaşam belirtisi

10. BÖLÜM

11.7K 499 72
De basiliskiller

Korktuğum şeylerin üzerine gidememek gibi bir huyum vardı. Sonucundan tedirgin olduğum bir hadise yaşadıktan sonra köşeme çekilip neler olacağını duymak istemezdim. Fakat rahat hissedemezdim de.

Cevabından korktuğum soruları sorduktan sonra ortadan yok olurdum.

Bu sefer böyle olmadı. Çünkü kendimde suçluluk duygusu hissettiğim için konu artık çoktan beni geçmişti.

Omzuna dokunup bana dönmesini sağladığımda diyeceklerimi kafamda tarttım.

"Günaydın Maviş,"dedi gülümserken. Yüzünün her noktasını incelerken içim o kadar rahatlamıştı ki. Kavgaya dair hiçbir iz yoktu. "Günaydın,"diye karşılık verirken bütün gerginliğim uçup gitmişti.

"Neden geç kaldın?" Hesap sorar gibi ellerimi belime koyduğumda ben bile kendime şaşırdım. Manyak mısın be Derin...

"Kardeşimle uğraşıyordum,"dedi, benim aksime normaldi. Birlikte okula doğru yürürken merakla sordum. "Adı ne kardeşinin?"

Kapıyı açtı ve geçmem için yol verdi. "Ayaz."

Kısa bir sessizliğin ardından dayanamadım ve o soruyu sordum. "Dün seni Selçuk'la görmüşler. Bir şey yaptı mı sana?"

Koridorun ortasında durunca mecburen ben de durdum ve karşısına dikildim. İşte şimdi biraz şaşırmış gibi görünüyordu. "Bu ne çabuk yayıldı?"

Omuz silktim. "Bilmiyorum. Duyunca hemen seni arayacaktım ki okula geldin."

Bir süre bana yanıt vermeyi tercih etmedi ve yüzümü inceledi. Tam tekrar konuşacaktım ki son anda benden önce davrandı.

"Bir şey yapamaz bana,"dedi. "Endişe etme. Ben halledeceğim onun işini." Kaşlarımı çatıp karşı çıktım. "Yok ya, yok öyle şey. Ben sardım başına. Anlat bakalım bana. Baştan aşağı."

Hafif gülümser gibi olup toparladığında hala suratına dik dik bakıyordum. Selçuk belasını arıyorsa gayet güzel bir şekilde bulurdum onun belasını.

"Derin, bir kere de inat inat konuşma. Ben kendim yardım etmek istedim sana. O rezille senin işin yok."

Küçümser bir bakış atıp ellerimi belime koydum. "Ha o rezille senin işin var yani? Senin de işin yok o zaman."

İç çekti. "Uzak dur, pisliği sana bulaşmasın diyorum. İnat ediyorsun. Ne dersen de seni ona bulaştırmayacağım Maviş."

Sinirle soludum. Baş edemeyeceğimi düşünüyor olabilirdi ama tamamen yanılıyordu. "Kendimi koruyamayacağımı mı düşünüyorsun?"

Yalandan bir şekilde güldü. Alay eder gibi bir hali yoktu ama komik geldiği için gülmediği kesindi. "Kendini koruyabileceğini seni tanıdığım ilk gün anladım, merak etme. Sadece, ne gerek var bu tiple muhattap olmaya?"

Ofladım. "İyi Barlas öküzellosu, iyi. Ben kendim hallederim."

Arkamı dönüp gitmek üzereyken şaşkın bir sesle beni durdurdu. "Öküz - ne? O ne demek?"

Şaşkın çıkan sesine gülmek istesem de bunu yapmadım ve ona döndüm. "Öküzello. Eyvallah."
Tekrar dönmeme izin vermedi ve konuşmaya devam etti. "Bana güven. Selçuk bana bir şey yapamaz. Rahat ol."

Tek kaşımı kaldırdım. "Sana güvenmesem baştan seninle bu konuyu konuşur muydum?" Bir süre sessiz kaldı. "Aynen,"dedim kafasındakini okumuş gibi. "Bu olayın onunla bir ilgisi yok. Başına ben ördüm. Yardım edeceğim. En azından bir şeyler anlat. Tek girişmeyeceğime o zaman söz verebilirim belki."

Bilmem kaçıncı kez iç geçirdi. İnsanı yormakta bir dünya markasıydım adeta. Ruh emici gibi ruhları sömürdüğüm doğruydu.

"Tamam, tamam,"dedi rahatlamış gibi. "Anlatacağım kartaliçe. Tribin de ağır oluyormuş."

Gülümser gibi oldum ama hemen toparladım. Uyuz, ne çok diretmişti ya! Böyle yola getirirler ama adamı... Psikolojik baskı ile.

"Kantinde tıkınırken anlat. Hadi,"der demez arkamızdan gelen bir sesle konuşmamız bölündü. "Derin!" İrem bize doğru gelirken ikimiz de ona doğru bakıyorduk. At koşturuyor gibi bir hali vardı.

"Yarım saattir seni arıyorum,"dedi nefes nefese yanımıza ulaştığında. "Neredeydin?"
Kendine geldiğinde Barlas'a baktı. "Naber Barlas?" Bu arada da Barlas'a laf atmayı unutmadı.

"İyidir, sen?" Hızlı hızlı devam etti kızıl kafa. "İyi ben de. Evet, Derin. On saniyen var yoksa tepene zıplayacağım." Ben gülmemek için kendimi zor tutarken İrem kızgın kızgın suratıma bakıyordu. Kızınca ne kadar tatlı olduğunu bir bilse...

"Barlas'a bir şey sordum kızıl kafa. Dersin yarısında uyandım."

Ardından Barlas'a döndüm tekrardan. "O zaman daha sonra konuşuruz. Unutma, yoksa belan olurum senin."

"Tamam, söz boncuk. Hadi ben kaçtım,"dedi ve anında yanımızdan sıvıştı. "Ne bu? Olay ne?" İrem koluma girdiğinde birlikte sınıfa doğru yürümeye başladık. Kızıl kafa reis asla öğrenmeden duramazdı. Hoş, ben de onlara hiçbir şeyi atlamadan anlatırdım zaten.

"Selçuk'la ilgili. Bulaşmış mı ne? Öğrenip kafasını kesmekle ilgileneceğim."

Şaşırdı. "Ne uğraşıyorsun deli? Ver Çağlar'ın eline, bulsun belasını." Gülüp başımı olumsuz anlamda iki yana salladım. "Yok, bu sefer bende. Ben halledeceğim."

Göz devirdi. "Ya işsizin tekisin. İlla uğraşacaksın."

Eh, işsiz olduğum doğruydu ama bu konu için asla geçerli değildi. Canım fazla sıkılmıştı ve buna sebep olan kişinin canı benden daha fazla sıkılacaktı.

Sınıfa girdiğimizde ortam yine hayvanat bahçesinden halliceydi. Birbirinin tepesine çıkmaya çalışan insanlar mı dersin, milletin rahatını bozmaya çalışan yaratıklar mı... Her tür mevcuttu.

§§§

Odama girdiğimde kapıyı kilitledim. Çağlar kekosu her an odama daldığı için üstümü bile rahat değiştiremiyordum. Bunun için önlem almam gerekiyordu.

Üstümdekileri yırtarcasına çıkarıp attıktan sonra ılık bir duş aldım ve Beşiktaş'lı pijamalarımı giyip sıcacık yatağıma giriş yaptım. Bizimkilerin dedikodularını bir süre okuduktan sonra Barlas'ı görüntülü aradım. Havada karada ona rahat yoktu.

Biraz bekledikten sonra açınca yorganımı yüzümün gözükmesi için hafif aşağıya çektim. Yoksa sadece yorganla konuşmak zorunda kalacaktı.

"Maviş, erkencisin,"dedi açar açmaz. Gözlerimi kıstım. "Erkenciyim tabii. Meraktan kuduruyorum." Güldü. "Saça bak, ne çeşit bir topuz bu?" Daha da gülmeye devam ederken gözlerimi devirdim. Evde saç yapmaya mı uğraşacaktım bir de?

"Saçlarım hakkında zırlamayı kes de konuya gel öküzello. Çeneme maruz kalacaksın yoksa." Kaşları havaya kalktı. "Tamam tamam, anlatıyorum." Demek o kadar bezdirmiştim beyefendiyi. Bu kadar korktuğuna göre...

"Dün seninle ayrıldıktan birkaç dakika sonra karşıma çıktı. O iki kızı nasıl konuşturduğumu sordu başta. Normaldi. Sonra köpürdü haliyle." Birkaç saniye bekledi.

"Senden ve arkadaşlarından bahsetti. Güya intikam alacakmış falan, çocuk işte." Anlatırken yaşlı biri gibi anlatması komik gelmişti. Eh, pek de yanlış sayılmazdı. İkimiz de bu şeyler için fazla büyüktük.

"Neden güldün?"dedi anlatmaya ara verirken. Bunu sorarken kendi de gülümser gibiydi.

"Hiç,"dedim. "Yaşlı gibi konuştun." Tebessüm etti. "Beni en iyi sen anlarsın o zaman." Dudak büktüm. Bir şey dememe fırsat vermeden devam etti anlatmaya. "Daha sonra saldıracaktı ki yanıma kardeşim geldi. Gerçi kimin geldiğinin önemi yok. Her türlü kaçardı zaten." Kaşlarımı çatıp düşünceli bir şekilde onu izledim. Atladığı bir şeyler var gibiydi. Gibi değildi, netti. Kendi kendime homurdandım ve ardından linç ettim.

"Konuşmanın içeriğini atlıyorsun Barlas. Üzüyorsun..."

Gülüp başını iki yana salladı. "Konuşmanın içeriği olsa anlatırdım. İki lafından biri küfürdü. Bunun nesini söyleyeyim sana?"

Kuşkulu gözlerimi kameraya sabitlerken direttim. "Onca saat sana yalvardım anlat diye. Bence ufak bir şeyler daha olmalı be aslan." Kaşları zevkle havaya kalkarken oturduğu yerde geriye yaslandı. Bense iki seksen yatmış öyle konuşuyordum.

"Maviş,"dedi iç geçirdikten sonra. "Kendince belam olacakmış. Boş tehditler işte. Bir halt yapamaz."

Öyle rahat konuşuyordu ki bir an onu boğmak istedim. Bu kadar kolay mıydı ya? Manyaktı, manyak! Psikolojik sorunları vardı bence Selçuk'un. Barlas'ın bu kadar rahat olması gerçekten sinirime dokunuyordu.

"Barlas valla oraya gelip boğacağım şimdi seni. Ya bir şey yaparsa?"

Elini alnına götürüp birkaç kez ovaladı ve sessiz kaldı. Bense merakla tepkisinin değişip değişmeyeceğini görmek istiyordum. "Derin fazla endişe ediyorsun. Bir tane zibididen korkacak değilim. Sen de biraz rahatlasan hiç fena olmaz."

Dümdüz bakmaya başlayıp pes ettim. Ne dersem diyeyim akıllanmayacaktı. Gerçi, ne yapabilirdik onu da bilmiyordum ama bir çözüm yolu bulmaya çalışacaktım.

"Bakma öyle,"dedi gülmemeye çalışırken. Artık nasıl baktıysam çocuğa bir gülme gelmişti. "Dikkat et o zaman,"dedim huysuz huysuz. Şu anlık yapılacak tek şey buydu.

"Başına bir şey gelirse daha beterini sana yaparım."

Elini göğsüne vurup kırolaştı. "Eyvallah boncuk. Böyle bir şey olmayacak ama."

Dudaklarım düz bir çizgi haline gelirken ona kızmayı mecburen bıraktım. Tek istediğim benim yüzümden kimsenin başına bir şey gelmemesiydi sadece.

"İyi madem. Ben dana gibi yatacağım şimdi. Sana eyvallah asıl,"dedim esnememeye çalışırken. İyice uykum gelmişti. Elini kaldırıp yanıtladı.

"Anca uyu. Büyürsün belki. İyi geceler,"dedi ve ona sövmeme izin vermeden suratıma kapadı. Kereste işte, ne bekliyordum ki?

Telefonu fırlatıp uyku moduna geçtim ve yatakta binbir şekile girdim. Nasıl uyuduğumu ben bile bilmiyordum. Her gün farklı bir yatış şekli bulmak da benim özelliğimdi herhalde.

§§§

Aradan günler geçti, her şey anormaldi. Bizim normal günler geçirmemizi bekleyen yoktu zaten. Anormal olmak normaldi hepimiz için.

Farklı hiçbir şey olmamıştı. Selçuk salağından da ses soluk çıkmıyordu. Bu iyi miydi kötü müydü bilmiyordum ama şimdilik idare ediyorduk. Sonradan patlayacaksa iş daha kötü olabilirdi tabii ama bu seçeneği es geçtim.

Barlas'la günden güne yakınlaşmam beni artık rahatsız etmiyor gibiydi. Bazı şeyleri aşmaya çoktan başlamıştım ve buzdolabı Derin gibi davranmıyordum. En azından ona karşı böyle değildim.

Kafama bir darbe yediğimde homurdanarak arkama baktım. "Sen salaksın,"dedim net bir şekilde kızıl kafaya. Sabah sabah da yapılmaz ki bu...

Kafamı ovalarken o ağzını on metre açmış deli gibi gülüyordu. Oğuz'la başladı güne tabii, at gibi kişnemesi gayet normaldi. "Yine Oğuz ne dedi de bu hale geldin?"dedim önde Çağlar ile giden Oğuz'u işaret ederken.

"Hiiiiç,"dedi cırlar gibi. Rüya ile birbirimize baktık. Bunlar hiç çekilmeyecek demiş miydim daha önce? Demiştim. Asla yanılmam...

"Öyleyse devam kardeşim. Ben dayanamıyorum." Duru'ya hak verip onun peşinden koşmaya başladım. İrem kudurmuştu tabii. Mahalle çocukları gibi birbirimizi kovalıyorduk.

Kaldırımda okul yolunda olan öğrenciler tarafından garip karşılanırken kimseyle göz göze gelmedim tabii ki de. Buna fırsat olmadı çünkü İrem tazı gibi beni kovalamakla meşguldü.

Hızımı alamayıp düşecekken beni tutan biriyle yere yapışmaktan son anda kurtuldum. Kurtarıcım tabii ki şaşırtmadı. Kahramanım Egemen'di elbette...

"Egoş sen gerçek bir kralsın,"dedim onun arkasına saklanırken. İrem yetişmişti ve benim ırzıma geçecek gibi görünüyordu.

"Çekil Egemen. Şunun sarı saçlarını bir yolayım." Egemen parmağını iki yana salladı ve cık cık etti. "Sarışını yedirmem. Bak Rüya duruyor orada. Onu yol."

Rüya Egemen'e küfredip kaçmaya başlarken İrem rotayı değiştirip Rüya'ya yöneldi. Bense ucuz yırtmıştım. Egemen'in arkasından sıyrılıp yanında yerimi aldım.

"Saf bu la,"dedikten sonra Egemen güldü. "Öyle deme. Oğuz keser başımızı." Ağzıma görünmez bir fermuar çektim. Dediği doğruydu valla.

Okula girdikten sonra İrem ve Rüya'yı kol kola gördüm ve bu hiç şaşırtıcı bir şey değildi. Bir an birbirimizin saçını başını yolar, beş dakika sonra da kedi gibi birbirimize sokulurduk.

Sınıfa girdiğimde bütün enerjimin sömürüldüğünü fark ettim sabah sabah. O koşmada bitmiştim sanırım. Ya da sınıf beni yoruyor olabilirdi. Eve gidince o kadar başım ağrıyordu ki anlatılır gibi değildi.

Akıl sağlığımı kaybetmeden derse başladığımızda kendimi zorladım. O kadar fazla ders çalışıyordum ki ben bile kendime şaşırıyordum. Hayatımda hiç bu kadar ders çalışmamıştım. Sınav zamanları geçmek için çalışır, sonra da salardım her zaman. Bu sene bir bana tuhaf geliyordu sanırsam.

Fen derslerine olan ilgim sayesinde ayakta kalıyordum da denebilirdi bir bakıma. Sevdiğimden çok zorlanmıyordum. Böylece bütün ilgiyi matematiğe veriyordum.

"Neydi bu hormonun görevi ya?" Hoca bizi saldığında test çözmeye başlamıştık ki İrem beklediğim o soruyu sormuştu. Biyolojiden nefret ediyordu ve konuları hatırlayamayınca acayip derecede sinirleniyordu.

"Doğum sancısıyla ilgili,"diye kısa bir yanıt verip testime geri döndüm. Bir şeyler homurdanmıştı ama duymamıştım.

§§§

Elimdeki kahveyi dökmemeye çalışıp dün sözleştiğimiz yere yönelttim adımlarımı. Barlas efendiye sözüm vardı. Kimya anlatmaya çalışacaktım. Nasıl becereceksem artık... Başkasına bilgi aktarımı bende sıfırdı.

Karnımdaki ağrı ile birlikte kasılırken kendi kendime homurdandım. Karanlık günler kapıdaydı yine. Sabahki sinirli halimin sebebi şu an çok net bir şekilde anlaşılıyordu.

Karşısına oturduğumda başını masadan kaldırıp bana çevirdi. Gülümseyip elimdeki kahveyi kantinin masasına koydum ve diğer elimdeki kitapları resmen masaya fırlattım. İşte böyle rezalet bir kişiliğe sahiptim. İnsan azıcık önem verir değil mi... Yoktu işte bende.

Hiç vakit kaybetmeden kahvemden bir yudum alırken konuştu. "Başlayalım,"dedi sanki sinirleri alınmış gibi. Bir tuhaftı bugün. Sabah da doğru dürüst konuşamamıştık zaten. Benden mi kaynaklıydı acaba? Düşünmeden edemedim.

"İyiyim işte ben de. Ayaz falan nasıl?" Şaka yaptığımda ilk defa benimle dalga geçip gülmedi. Genelde beni manyak etmeye çalışır ve anamdan emdiğim sütü burnumdan getirirdi. Bu yüzden tuhafıma gitmişti.

Sessiz kalıp sadece gözlerime baktığında iyice şaşırdım. Ne oluyorduk yahu?

"İyi misin?" Sorduğum soruya karşılık ağır ağır başını salladı. "İyiyim Derin. Bir şey yok."

Gözlerimi devirmek istedim ama yapmadım. Buna inanmamı gerçekten bekliyor olamazdı. "Aynen baya iyi görünüyorsun. Bembeyaz olmuş suratın. Boş ver dersi. Ne oldu?"

İç geçirdi ama bu diğerlerine benzemiyordu. Canı o kadar sıkkındı ki. "Bir şey olmadı. Başlasana sen." Ters bir bakış attı. "Ders çalışmaya gelmedik mi?"

Soğuk soğuk verdiği cevaplar karşısında vücudumu bir sinir dalgası kapladı ve çok fevri davrandım. Normalde olsa böyle yapmazdım fakat fazla duygusal olmamdan mıdır nedir, üzerime alınmıştım. Fazla ters konuşuyordu. Jest ve mimikleriyle de onaylıyordu bunu.

"Kusura bakma,"dedim kitaplarımı alıp ayağa kalkarken. "Rahatsız ettik. Dersi sonra da hallederiz."

Ayaklarımı tabiri caizse popoma vura vura hızlıca yanından ayrılırken arkamdan seslendiğini duymuştum ama aldırış etmedim. Fazla mı çıkışmıştım? Bilmiyordum. Hala sinirliydim.

Homurdana homurdana sınıftan çantamı alıp çıkışa doğru ilerledim. Okul zaten çoktan bitmişti. Kurslar açık olduğundan biz de kantinde çalışacaktık güya. Böyle bir şey olmadığına göre eve gitmemin hiçbir mahsuru yoktu.

Çağlar'a kısa bir mesaj atıp telefonumu tümden kapadım. Biraz kafa dinleyip sinirlerime hakim olsam benim için çok daha iyi olacaktı. Zaten karnım da felaket ağrıyordu, bu da sinirimi kat kat daha artırıyordu.

Yürümeyi tercih etmeyip hızlıca bir otobüse bindim. Yürüyemeyecek kadar kötü durumdaydım çünkü. Birkaç dakika sonra inecek olmam bile beni otobüse binmekten vazgeçirememişti.

Eve vardığımda kendimi Çağlar saldırısından kurtarıp yatağa zor attım. En azından bu günlerimde Çağlar daha insancıl davranabiliyordu. Kardeşinin de halini hep gördüğünden beyni arada bir çalışıyordu.

Tahminimde yanılmamıştım çünkü yanılacak gibi değildi. Bütün önlemlerimi alıp yatağa girdim. Tonla ilacımı da almayı unutmamıştım. Geçen ayki faciayı tekrar yaşamayı istemiyordum.

Salak bir ruh haline girmiş ve bir o yana bir bu yana sallanarak yatakta kıvranıyordum. Duygularım karmakarışıktı ve yapmak istediğim tek şey ağlamaktı. O ruh halini bilirsiniz, yaşamak bile istemezsiniz.

"Minik kuşum,"diyerek içeri giren Çağlar'la gözyaşlarımı sildim. Görünce üzülüyordu. Halbuki önemli olan hiçbir şey yoktu ama bunu anlamıyorlardı işte. Her zamanki ruhsal hallerdi.

"Sana çikolata getirdim." Gözlerim aniden büyürken yatakta zor da olsa toparlandım. Yatağımın ucuna oturup bana en sevdiğim bitter çikolatayı uzattığında ilk önce ona sarıldım. Bu yumoş halimi sadece bu zamanlarda görebiliyordu zaten. Ben bile kendime şaşırıyordum.

"Çağlar, seni yerim." Ondan ayrılıp bitter çikolatayı elinden aldığım gibi katır kutur yemeye başladım. Şu zamandaki en güzel şey tabii ki bitter çikolataydı.

"Çikolatayı yesen daha güvenli gibi,"dedi hınzırca sırıtırken. Gülüp omzuna vurdum. "İyi ki varsın bamya." Bana tuhaf tuhaf baktı. "Bu sözleri duyacak mıydım Tanrım? Kafası çalışmıyor herhalde." Kahkaha atınca o da tebessüm etti.

"Sen dinlen biricik. Birkaç gün sonra belan olurum yine." Saçımı karıştırıp odamdan çıktı. Yüzümde hala salak bir gülümseme varken çikolatamı bitirip çöpe basket attım. Allah'tan başarılı olmuştum çünkü aksi takdirde kalkıp çöpe atabileceğimi hiç sanmıyordum. Kolumu kaldıracak halim yoktu.

Tekrar yatağımın içime gömülürken yine bunalıma girdim ve öylece uyumaya çalıştım.

§§§

"Notları hazırlarız sarı biricik. Sen yat, dinlen. Hadi eyvallah,"dediğini duyar gibi oldum. Yanılıyor da olabilirdim çünkü uyku ve acı halinde ayırt etmek zordu. Bugün okula gitmeyecektim. İyi olursam eğer kursuma akşam gidebilirdim. Ondan da pek emin değildim.

Çağlar gittikten sonra tekrar uyumaya çalıştım ama başarılı olamadım elbette. Bir uyandım mı bir daha uyuyamıyordum. Oldukça acıktığımı fark ettiğimde ancak yataktan kalkabilmiştim.

Çalışma masamın üzerinde bulunun kahvaltı tepsisini gördüğümde kendi kendime gülümsedim. Götüne vura vura sabahları kaldırdığım Çağlar bana kahvaltı hazırlamıştı. Reise gelince bir ödül vermek lazımdı.

Oturup ufak tefek bir şeyler yediğimde midem bulandı ama kendimi zorladım. Aç kaldığımda her şey daha da berbat oluyordu. Ama bazen de aç olduğum halde yiyemiyordum. İşte bu en kötüsüydü.

İyice doyduğumda zar zor da olsa tepsiyi aşağıya götürüp ortalığı toparladım. Ardından lavaboya geçip işlerimi hallettim ve odama döndüm.

Odanın içinde yürüyüş yapmaya karar verdim. En azından yürüyüş yapmak bir miktar iyi geliyordu. Hareket etmedikçe iyice mahvoluyordu insan.

"Allah'ım lütfen, daha az acı..." Sıkılıp bir film açtığımda adam gibi izleyemedim elbette. Hiç olmazsa vakit geçmişti. Saat ne ara öğlen olmuştu anlayamamıştım.

Telefonum hala kapalıydı ve açmaya üşendim. Zaten herkesin benden haberi vardı. Bu yüzden gerek duymadım.

Akşama doğru biraz daha iyi gibiydim ama bugünün yarını da vardı. Bir gün geçer gibi oluyor ertesi gün doğduğuma pişman oluyordum. Fakat şu an sabaha göre daha iyi olduğum için kursa gitmeye karar vermiştim.

Eve daha kimse gelmemişti. Ben de elimden geldiğince hazırlanıp evden ayrılmıştım. Kat kat giyindiğimden dolayı zorlama bir şekilde yürüyordum ve bu çok komikti. Şimdiden burnum kızarmıştı ve bir çocuk gibi görünüyordum.

Telefonumu açıp odaklanmaya çalışırken vaktinden önce gelen otobüsle bunu erteledim. Şansıma oturacak yer vardı. Ayakta duracak gücüm yoktu.

Çağlar'ı aradığımda yolu yarılamıştım bile. "Eve geldim. Nereye gittin? Kursa mı?" Endişeli sesine karşılık olarak hemen yanıt verdim. "Evet, daha iyiyim bamya. Kursa gideceğimi haber vereyim dedim. Erken dönmüşsün."

Takırtılar geldi. "Hoca saldı. Çıkışta alacağım seni. Ölü gibisin zaten. Niye gittin anlamadım. Acı seviyorsun galiba."

Gülüp camdaki buğulara baktım. Yağmur yağacak gibi duruyordu. Hatta başlamıştı diyebilirdik.

"Bakarız bamya. Hadi kapat, ineceğim şimdi."

Sürekli "düşüp bayılma" tembihlerini savurduktan sonra telefonu kapattı. Benim de ineceğim durak gelmişti zaten çoktan.

Beni asla terk etmeyen ağrımla beraber yolda yavaşça yürürken saatime baktım. Dikkatimi çeken bir şey daha olunca iyice telefona odaklanmıştım. Barlas milyon kere aramıştı ve biraz da mesaj vardı.

O an kafama dank etti. O kadar abartmıştım ki olayı. Anın verdiği sinir ve saçma ruh halim yüzünden mahvetmiştim. Çocuk gibi davranmak istememiştim ama olmuştu işte.

Yani, gönlünü almam gerekiyordu. Ayıp etmiştim.

Kursun girişine geldiğimde büyük bir şok yaşadım desem yalan olmazdı. Kapının önündeki Barlas mıydı yoksa yanlış mı görüyordum? Hayır, dedim kendi kendime. Bunamadın daha.

Karşı karşıya geldiğimizde ilk önce ufak bir sessizlik oldu. Daha sonra konuşan ilk o oldu. "Rahatsızmışsın,"dedi ilgili bir şekilde. Kaşlarımı çattım. "Geçmiş olsun boncuk. Neyin var?" İyice afallarken omuz silkerek yanıtladım. "Sağ ol. Karın ağrısı. Bir şey yok yani."

Ardından başını yavaşça salladı. "Bak Maviş, dün sana çok hıyarlık ettim. Buraya gelebileceğini söylediler. Bulamazsam da evine gelirdim sorun yok."

Biraz nefes aldı. Bense o an şok olmakla meşguldüm.

"Kafam o kadar doluydu ki. Çocuk gibi davrandım. Bu hıyarı affedebilir misin?"

Gözlerim şaşkınlıkla açılırken neye uğradığımı şaşırdım. Çocuğun bir derdi vardı ve bunun için özür diliyordu. Olacak iş değildi gerçekten. Kalın kafalının tekiydim.

"Barlas,"dedim kendime geldiğim sırada. "Saçmalama lütfen. Çocuk gibi davranan benim asıl. Özür dilerim. Yanında olmam gerekirdi."

O benden daha çok şaşırırken kendime geliyor gibiydim. Kadere bak arkadaş, neyle karşılaşacağımız hiç mi hiç belli olmuyordu.

"Karşında gudubet gibi davranmama rağmen mi? Derin, fazla iyisin."

Güler gibi bir ses çıkardım. "Öyle görünüyorumdur. İyi falan olduğum yok yani."

Gülüşüme eşlik ederken baştan aşağıya bana baktı o esnada. Eh, marul gibi görünüyordum. "Kaç kat var üstünde?" Elimle saydım içimden. Bu halim onu daha da güldürdü. "Dört sanırım. Dersi kaçırıyorum. Sonra konuşuruz, olur mu?"

Başını iki yana salladı. "Çıkışta böğürtlenli pasta yemeye gideceğiz. İtiraz edersen Beşiktaş'lı tişörtlerine zarar veririm." Gözlerimi kısıp parmağımı üzerine doğru salladım. "Öküzello, o zaman daha fazla sinirlenirim. Kafanı koparmak zorunda bile kalabilirim." Pis pis güldü. "Dünü unutturmak istiyorum sadece."

Yüzüme bir gülümseme yerleşirken Barlas'ın taktığım lakabın aksine ne kadar ince ruhlu biri olduğuna bir kez daha kanaat getirdim. Onun uyuzluğu bambaşkaydı.

Birlikte içeri girerken bekleme odasında bekleyeceğini söylediğinde onu onayladım. Derse girdiğim esnada kendi kendime gülümsüyordum.

Böğürtlenli pastaya kim hayır diyebilirdi?

§§§




Continue lendo

Você também vai gostar

90.4K 3.4K 22
deli dolu bir asistan doktor, kendinden ve ciddiyetinden asla taviz vermeyen asker...
444K 25K 47
Siz: Selamünaleyküm beyefendi Hayırlı Doktor Kısmet: Aleykümselam, kimsiniz? Siz: Teravihte annenizin numaranızı verip, doktor oğlum diye övdüğü kişi...
1.3M 60.5K 53
Numara sallayıp, komutana denk getirmek mi? 07.12.2022 #beyza etiketinde 1.sıra 29.06.2023 #avukat etiketinde 1.sıra 18.01.2023 #hakim etiketinde 1...
470K 17.3K 51
YAKINDA KALDIRILACAK. Barış Abi kendimi bildim bileli bana Küçük Şeytan derdi. Aynı mahallede büyümüştük kendisi polis olmuşken bende ona buna borçl...