the land of the wolf // kaisoo

By kkkaishi

12K 1.1K 1.3K

"Ve sen insanoğlu, bir kurdun aşkı ile sonsuza dek mühürleneceksin." More

Giriş
tatsız bazı şeyler
Ups!
güzelim kokinalar
çirkin heykel
Kim ailesi
kırık dökük
bana bir parça huzur lazım
fırtınanın orta yeri
bir fincan kahve
ateş başı kafası
yeni dünya
kurtlara giriş 101
beni mahvedeceksin
bazı uzun konuşmalar
kişisel cehennemim
uçurum
lanetli
arsız davet
kusursuz delilik (m)
bitmeyen bekleyiş
yüzleşme
geçmiş
kaos
Ulu Kurt
dilemma (m)
kum taneleri
the land of the wolf
yolcu
rüyacı
bahar
iyi uykular
girdap
Rei ve Keir
kabulleniş
beklenmeyen

yeniden doğuş

268 25 26
By kkkaishi

"Tanrı seslendi 'Ey kuzgunlar, her şeyi görüp göz yumanlar, sizi ebedi bilgi ile cezalandırıyorum. Gök gürledi büyük bir ışık yanıp söndü, tüm kuzgunlar çığlıklar atarak yere düştü. Bazıları oracıkta can verdi, hayatta kalanlar ise delirdi. Hayret ve dehşet içerisindeki kalabalıktan ses çıkmazken Tanrı gürledi, 'Ey kurtlar, aşkı bahane edenler, sizi eşleriniz ile cezalandırıyorum." Gök yine gürledi, yer sallandı. Orman kurtların acı acı ulumasıyla inledi. O geceden sonra hiçbir kurt eşinin yerini hissedemedi, göremedi sadece şanslı olanlar eşleşti. Ve Tanrı, gazabından en çok korkan insanlara döndü, "Ey insanlar, kötülüğe kulağını tıkayamayanlar, kalbini kötülükle yoğuranlar, hepinize Rei'nin bir parçasını bahşediyorum. Bahşediyorum ki hayatınız boyunca eksik ve yalnız hissedesiniz. Kısacık hayatlarınız, bilmediğiniz bir şeyi aramakla geçsin, bu yolda tükensin.' Tanrı, bir ışık hüzmesini insanoğluna üfledi ve ekledi 'Ey insan, unut! Kim olduğunu, nereden geldiğini ve ne aradığını unut.' Gök son kez gürledi, sert bir rüzgâr esti. İnsanlar derin bir uykuya daldı, uyandıklarında koca bir bilinmezlik ve arayış içerisindeydi." Duraklayıp kahvesinden bir yudum aldı ve okudukları üzerine düşünmem için bana zaman tanıdı.

"Eş ve mühür bu yüzden mi farklı?" Göğsüne yasladığım kafamı kaldırıp sorduğumda gülümsedi.

"Bu efsaneye göre öyle lanetlenmeden önce sadece eşlerimize mühürlenebilirmişiz. Yani senin deyiminle, ruh eşimiz olmadan mühürlenemezmişiz. Ayrıca, ruh eşleri birbirini daha ceninken hissetmeye başlarmış."

"Nasıl yani?"

"Bu da bir efsane aslında ama buna inanan çoktur kurtlar arasında. Tanrıların gazabına uğramadan önce, bir kurt doğduğu andan itibaren eşi kim hissedip, bilirmiş. Hatta iletişim kurabilirmiş. Her şey dengede ve uyumluymuş. Ancak, lanet yüzünden tüm denge bozulmuş. Eşler birbirini hissedemez olmuş. Hissedenler de ise trajik olaylar meydana geliyormuş."

"Mesela?"

"Mesela bir kurt, ruh eşinin ancak o öldükten sonra doğacağını biliyormuş. En kötüsü de doğduğu gün, ruh eşinin çoktan öldüğünü bilen, eşi hayattayken tüm yaşadığı acıyı, yalnızlığı hissedenler... Ayrıca bunların sayısı oldukça fazlaymış. Yani tanrılar, ruh eşlerinin birbirini hissetmesini engellemenin yanında işleri tamamen imkânsız hale getirmiş."

"Sen hiç böyle biriyle tanıştın mı?" Kahverengi gözleri gelip gözlerime yaslandığında burukça gülümsedi.

"Evet birini görmüştüm, pek iyi durumda değildi." Sesinden bu konuda konuşmak istemediğini anlayınca konuyu çok deşmemeye karar verdim.

"Tanrılar çok acımasız!" Öfkeli ve sitemli bir şekilde söylenirken kafamı tekrar göğsüne yaslayınca güldü.

"Efsane bunlar... Gerçek değil."

"Benim için hepiniz birer efsaneydiniz hatırlatırım!"

"Hak veriyorum, tamamıyla haklısın." Söylediklerime gülerken şu an onun kucağında benim evimin salonunda oturduğumuza inanamıyordum. Sıkıca tekrar ona sarıldığım da yıpranmış kitabı bir kenara bıraktı.

"Babamın kütüphanesinden kitap aşırdığına inanamıyorum."

"Sadece onu aşırmadım." Kendimi tutamadan yaptığım itiraf üzerine yerimde doğrulup yüzüne baktığımda yumuşak bir ifade ile gülümsüyordu. Uzanıp burnumun ucunu öptü.

"Yastığının altındaki fotoğrafımdan mı bahsediyorsun?" Şaşkınca ona bakarken gülümsediğinde ufak bir utanç dalgası ile elimle yüzümü kapadım.

"Bunun için utanıyorsun demek? Dün gece kendini bana sürtüp inleyen adama ne oldu?" Alaycı bir şekilde söylerken elimi yüzümden çekip hafifçe koluna vurdum.

"Haklısın, haftalardır görüşmediğimiz halde beni reddettiğin için sen daha çok utanmalısın!" Kollarından çıkıp kaçmaya çalıştım. Beni kendine doğru çekip öptüğünde elinden kurtulmaya çalışıyordum.

"Hayır uzak durur musun lütfen."

"Sevgilim yapma böyle" Kahkahaları arasında konuşurken dudakları yüzümde geziniyordu. Ancak kolayca bundan kurtulamazdı. Dün gece tam anlamıyla kendimi onun üzerine fırlatmıştım. Beni umursamamıştı bile! Kollarının arasından çıkıp mutfağa yöneldiğimde peşimden geldi.

"Seni nasıl reddederim ben?" Kolları arkamdan belime sarıldığında onu hafifçe ittirdim.

"Çekil Jongin, kahve yapıyorum."

"Böyle de yapabilirsin." Dudakları ensemi bulurken ondan kurtulmaya çalışsam da izin vermedi ve tekrar kollarını belime doladı.

"Güzelim çok yorgunsun ve vücudun yaralı. Seni çok özledim, kendimi tutamamaktan korkuyorum."

"Tutmanı istemiyorum." Söylendiğimde tekrar güldü ve dediklerimi duymamazlıktan geldi. Madem öyle ona kendimi duyurmam lazım diye düşünerek kalçalarımı geriye doğru uzattım ve kasıklarına bastırdım. Bedenimi tutuşu aniden sıkılaşırken, uyarırcasına belimi sıktı ancak beni kendinden uzaklaştırmadı. Bende bunu fırsat bilerek kendimi ona sürtmeye devam ettim.

"Kyungsoo..." Sızlanarak söylenirken omuzumun üzerinden ona baktığımda açlıkta dudaklarıma yapıştı. Ona dönmek için yaptığım hamleyi engelleyip, bedenimi önümdeki tezgaha dayadığında vücudum acıdan sızlasa da bu sefer ona belli etmedim ve kalçalarımı ona tekrar sürttüm. Dudaklarımdan ısırarak ayrılırken sürtünmelerime karşılık verdi ve yüksek sesli inlemem mutfağı çınlattı. Dudaklarını boynuma gömdüğünde tekrar inledim ve kendimi ona doğru ittim. Kollarının arasında istediğim gibi hareket etmeme izin vermeyişi beni deli ederken sadece ona sürtünüyor ve kalçalarımda giderek sertleştiğini hissediyordum. Elleri, üzerimdeki tişörtün üzerinden meme uçlarımı okşamaya başladığında kafamı geriye doğru ona yasladım ve hissettiğim zevke kendimi bıraktım. Bana sürtünen penisi, meme uçlarımı okşayan elleri ve her hareket edişinde giderek sertleşen penisim ile şimdiden gelmeye çok yakındım.

"Seni çok özledim." Kulağıma kesik kesik fısıldarken, kolları arasında dönmeye çalıştığımda bu sefer başarılı oldum ve istediğim gibi hareket etmenin rahatlığı ile dudaklarına kapandım. Ellerim, tişörtünü sıyırıp tenine dokunduğunda öpüşleri sertleşirken kendini bana bastırdı ve birbirine sürtünen penislerimizle ikimizde inledik. Aramızdaki kumaş parçaları artık fazlalıktı, Jongin'in üzerindeki tişörtü bir çırpıda sıyırıp yere atarken beni kollarımdan kaldırıp tezgâhın üzerine oturttu ve bacaklarımın arasına girdi. Beni öpmek için hamle yaptığında geri çekildim ve gözlerine baktım. Arzu ve istekle parlayan gözlerine kitlenip yavaşça kendimi ona sürttüğümde dudaklarını ısırdı ve belime doladığı kolunu sıkıştırdı. Tekrar aynı hareketi yaptığım sırada dudağını ısırdı ve başını geriye doğru attı. Meme uçları sertleşmiş ve belirginleşmişti, kasılan göğüs kasları sıkı ve ağız sulandırıcı görünüyordu. Yapılı bedenine yaklaşıp göğsüne öpücükler kondurmaya başladığımda, duyduğum boğuk inlemesi ile göğüs ucunu ağzıma aldım ve hafifçe ısırdım. Güçlü elleri saçlarımı kavrayıp beni kendine bastırırken boğuk inlemesi odanın içerisinde tekrar yankılandı. Bu sırada pantolonuna uzanıp düğmelerini açmaya çabalarken, beni göğsünden uzaklaştırıp dudaklarıma yapıştı ve derince öptü. Aralı dudaklarımın arasından dilini ağzıma kaydırdı ve beni iyice kendine çekti. Ellerimiz delicesine birbirimizin üzerinde gezinirken, delicesine öpüşüyor ve inliyorduk. Tam bu sırada bir düşme sesi ile ikimizde irkildik ve olduğumuz yerde kalakaldık, o an mutfakta artık yalnız olmadığımızı fark ettik. Jongdae tam mutfağın önünde durmuş, ağzı açık şekilde bize bakıyordu.

"Dikkat etsene Jongdae." Baekhyun'un önce sesi daha sonra kapıda kendisi göründüğünde yüzünde önce şaşkın daha sonra alaycı bir ifade yerleşti. Girdiğim transtan çıktım ve utançtan gözlerimi kapatıp Jongin'in kollarının arasına sığındım.

"Biz seni merak etmiştik Soo ama görüyorum ki her şey yolunda." Baekhyun bıyık altından gülerken alayla konuştuğunda yerin dibine girecekmiş gibi hissederken Jongdae'nin tamamen sessiz kalması ve şok halinde Jongin'e bakıyor olması iyi değildi.

"Neyse biz sizi rahatsız etmeyelim, siz işinize devam edin. Seni gördüğüme sevindim Jongin."

"Selam." Jongin'in kısık ve gülmemek için titreyen sesimi duyduğumda kafamı kaldırıp ona baktım. Suçlulukla kafasını çevirdi ve titreyen dudaklarını ısırdı.

"Bir dakika nereye gidiyoruz ya? Kim bu adam? Sen tanıyor musun?" Jongdae sonunda transtan çıkmış sorularını sıralarken Baekhyun kıkırdadı ve Jongdae'nin koluna girdi.

"Anlatırım ben sana yolda, çocukları kendi haline bırakalım ya da haklısın bırakırsak ev alev alabilir."

"Hiçbir yere gitmiyorum ayrıca Do Kyungsoo, gerçekten mutfakta mı sevişecektin!" Jongdae ağzını açtıkça Jongin'in kolları arasında küçülüyordum. Jongin ise artık kendini tutamayıp güldüğünde, belini sertçe sıktım. Mesajı almış olacak ki gülmeyi kesip boğazını temizledi.

"Neden salona geçmiyorsunuz, bizde Kyungsoo ile yanınıza birazdan geliriz."

"Mutfağı temizleyeceksin Kyungsoo, her yerini en dip köşeyi dahi."

Baekhyun, Jongdae'yi salona sürüklerken hala söyleniyordu. Söylediklerinde ciddi olmadığını sadece dalga geçtiğini biliyordum. Asla böyle şeylere takılmazdı ve yıllar sonra eline böyle bir koz geçmişken bunu asla kaçırmazdı.

"Soo..." Jongin saçlarımı nazikçe okşarken ona baktığımda gülümsedi ve yanaklarımı okşadı.

"Kızarmışsın." Rahatça konuşup güldüğünü gördüğümde gözlerime inanamadım. Sanki az önce sevişmek üzereyken yakalanan sadece bendim.

"Tişörtünü giy lütfen. Yıllar boyu bunu dinleyeceğiz. Bırak çocuklarımızı, torunlarımız hatta torunlarımızın çocukları dahi bu hikayeyi öğrenecek. Kim Jongdae böyle bir çeneye sahip." Tezgahtan inip söylenirken pantolonuma değen sertliğim ile inledim.

"Gerçekten..." Jongin'e baktığımda onun da benden farksız olmadığını gördüm. Önündeki şişkinliğe bakarken, kanımdaki arzu köpürdü ve yutkundum.

"Kendimi hiç güvende hissetmiyorum." Jongin elindeki tişörtü kendine siper ederken kendimi tutamayıp kahkaha attım.

"Hepsi senin yüzünden dün gece sevişebilirdik! Jongdae evde de yoktu. Ben duşa gidiyorum, sende kendinle ilgilen!" Hızlı adımlarla kaçar gibi mutfaktan çıktığımda adım seslerinin peşimden geldiğini duydum ve kendimi odama zor attım. Odaya girdiğinde hınzır bir gülüş dudaklarındaydı. Beni kolumdan tutup yakınına çekti ve dudaklarımın üzerine fısıldadı.

"Sen az önce beni seninle sevişmedim diye azarladın mı?"

"Hak ettin bu azarı..."

"Ah öyle mi?" Elini penisime bastırdığında arsızca gözlerine bakıp elimi elinin üzerine koydum ve kendime bastırdım. Alaycı gülüşü dudaklarının üzerinde yer edinirken gözlerini bir saniye bile gözlerimden çekmeden elinin hareketini sürdürdü. Ben de pantolonun üzerinden onu kavradım ve rahatlaması için elimi hareket ettirdim. Dakikalar içerisinde sessiz olmaya çalışarak birbirimizin ağızlarına inleyerek boşaldık.

*

Salonda oturmuş, Baekhyun'un ve Jongdae'nin alaycı bakışları ile yemeğimi yemeye çalışıyordum. İkisi de aşırı keyif alıyor gibi görünüyordu.

"Attığın mesajı sabah gördüm. Dün gece çok başım ağrıdığı için erken yatmıştım. Seni aradım açmadın, Jongdae'de evde olmadığını söyleyince senin için endişelendik."

"Ama korkacak bir şey yokmuş, Kyungsoo'muzun keyfi yerindeymiş."

"Dün gece Jongin aniden gelince telefona bakmak aklıma gelmedi." Mırıldanır gibi söylediğimde ikisi de kıs kıs gülerken Jongdae bakışlarını Jongin'e çevirdi.

"Biz tanışmadık. Ben Kim Jongdae, Kyungsoo'nun ev arkadaşıyım."

"Kim Jongin. Habersiz geldiğim için üzgünüm." Jongin söylediğinde Jongdae anlayışla kafa salladı. Özür dileme nezaketini göstermesinden hoşlandığı belliydi.

"Bölümden mi tanışıyorsunuz? Seni daha önce görmemiştim." İşte sorgulama kısmı başlıyordu. Jongdae'nin olanlardan haberi yoktu. Ne yapacağımı bir anlığına bilemedim. Eski sevgilimin kardeşinin dili ağzımdayken bizi basmasaydı belki ona anlatmak daha kolay olurdu!

"Hayır. Jongin bizim kasabadan." Baekhyun gerildiğimi anlarcasına durumu kurtarmaya çalışırken Jongdae konuyu deşmeye devam etti.

"Öyle mi? okul arkadaşı mısınız?"

"Aynı okula gitmedik ama aynı kasabadanız."

"Minhyuk gibi..." Onun adını söylediğinde yüzündeki 'kahretsin' ifadesini görmüştüm. Boş bulunmuştu, çünkü o hala ayrılık acısı yaşadığımı düşünüyordu. Derin sessizlik odayı sararken rahatsızca yerimde kıpırdandım. Jongin sıcak elleri arasına elimi alıp gülümsedi.

"Aslında ben Minhyuk'un ikiziyim." Sanki hiçbir önemi yokmuş gibi söylediği cümlelerden sonra Jongdae'nin yüzünün aldığı hal görülmeye değerdi. Eğer başka bir durumda olsaydık muhtemelen yerlere yatarak gülerdim.

"Minhyuk'un ikizi. Bildiğimiz ikiz anlamındaki ikiz, erkek kardeşisin. Şu asla bahsetmediği kardeşi olan ikiz." Jongdae saçmalarken onu durdurmam gerektiğini anlamıştım.

"Evet o ikiz." Jongin rahatça ve gülümseyerek konuşmaya devam ettiğinde Jongdae sessizleşti, düşüncelerini toplamaya çalışıyor gibi görünüyordu.

"Ama sen ve o yani ikiniz... Vay canına."

"Ben oradayken her şey biraz karıştı." Nasıl açıklayacağımı bilmeden çekinerek arkadaşıma açıklama yapmaya çabalarken kaybolmuş gözlerle bana bakıyordu. Jongdae beni tanıyordu, böyle bir şeyi yapacak son insan olduğumu biliyordu ama buradaydık işte el ele diz dize oturuyorduk. Az önce bizi dudak dudağa yakalamıştı.

"Of Jongdae aşık oldular işte!" Baekhyun onun kafasına bir tane vurdu. Jongdae ona sinirle döndüğünde Baekhyun'un uyarırcasına baktığını gördüm. 'Konuyu kapat, sonra konuşuruz' mesajıydı bu. Neyse ki Jongdae işin peşini bıraktı ve başka konulardan bahsetmeye başladık. Akşam havadan sudan okuldan konuşarak geçirdik, bir şeyler atıştırdık, Jongdae'nin ve Baekhyun'un bizimle dalga geçmesiyle uğraştık. Onların bu alaycı halleri beni biraz rahatsız ediyordu. Gecenin sonunda Baekhyun eve gitmek için ayrılırken Jongdae döndü.

"Bana gelmeni tavsiye ediyorum arkadaşım. Bu ikisi rahat durmayacak ve sen uykusuz kalacaksın."

"Tanrım!! Sürtük Kyungsoo dönemine girdiğimize inanamıyorum. Beni bundan alıkoyamazsın!"

"Tam bir pisliksin Jongdae." Baekhyun kıkırdayarak söylediğinde olduğum yerde yerin dibine girecekmiş gibi hissediyordum, Jongin'in suratına bakmaya cesaretim dahi yoktu.

"Ben teklifimi yaptım, çok gürültü çıkarırlarsa her zaman beklerim dostum."Arkadaşlarımdan

nefret ediyorum.

"Teşekkür ederim yüce gönüllü Baekhyun!"

En sonunda Jongin'i sürükleyerek odaya soktuğumda sinirle odamı toplamaya başladım. İkisi tüm gece rahat durmamış, Jongin'le uğraşıp durmuştu. Onunla daha yeni bir araya gelmişken kavga etmek ya da tartışmak istemiyordum. Kollarımı tutan Jongin ile ona döndüm.

"İyi misin?"

"Jongin ben çok özür dilerim. Baekhyun ve o bir araya geldiğinde katlanılmaz iki aptala dönüşüyor. Abuk sabuk konuşup durdular."

"Bunun için mi tüm gece diken üzerinde gibiydin?"

"Bak kötü niyetleri yoktur. Cidden iyi çocuklardır sadece bazen böyle oluyorlar." Elimi ondan kurtarıp odada tekrar dolanmaya başladığımda kolumdan tutup beni kendine çevirdi. Ona bakmayı reddederken çenemden tutup, bakmam için beni zorladı.

"Bebeğim özür dilemen gereken bir şey yok. Ben oldukça keyifli bir gece geçirdim." Bakışları sakin ve yumuşaktı, yalan söylüyor gibi de görünmüyordu.

"Gerçekten mi?" Şaşkın ifadem onu güldürürken dudaklarımdan yumuşakça öptü.

"Hayatım sadece şakalaşıyorlardı, kötü bir niyetleri yoktu, farkındayım. Hem kötü hissetsem bile senin özür dilemen gerekmez. Onların davranışlarından sen sorumlu değilsin."

"Ben yani bilmiyorum Jongin kızarsın diye düşündüm." Kendimi geri çekip yatağıma oturduğumda hemen yanıma gelip elimi tuttu.

"Kızmadım oldukça keyifliydi. Sakın onların üzerine de gitme..."

"Emin misin?"

"Chanyeol gibi bir kardeşim var benim. O koca kafanın ağzından neler çıkıyor tahmin bile edemezsin." Neşeli bir şekilde güldüğünde rahatladım.

"Onlar nasıl?" Ailesinden bahsettiğinde açılmasını istemediğim konuyu açmak zorunda kalmış gibi hissettim. Geriye doğru yaslandı ve omuz silkti.

"İyiler bildiğin gibi."

"Her şey yolunda mı? Sürü ne durumda? Konuşmaya fırsat bulamadık." Çekingen bir şekilde sorduğumda avcundaki elimi öptü.

"Lütfen bana soru sorarken bu kadar gerilme kendimi kötü adam gibi hissediyorum." Çocuk gibi dudak bükerken gülümsedim.

"Soruna gelecek olursam, iyiler herkes alışmaya çalışıyor. Buraya gelmeden önce Yaşlılar ve Koruyucularla son bir toplantı yaptım. Herkes baş alfa adayı olmam için deliriyor biliyorsun. Sevgilin popüler bir adam." Gerginliğimi fark edip işleri şakaya vurduğunda gülmeden edemedim.

"Ve?"

"Onlara bunu yapamayacağımı söyledim. Bir sürü yönetmek istemiyorum, ben sadece huzurlu ufak mutlu bir hayat istiyorum."

"Onlar bunu iyi karşılamadı?"

"Eh çok mutlu olmadılar. Sen gittiğinden beri bunun üzerine haftalarca dil döktüm. En sonunda ikna olmak zorunda kaldılar."

"Nasıl yani sen sürünün başına geçmeyecek misin?"

"Hayır. Ayrıca Minhyuk ile ilişkilerimiz çıkmaza girdiği için sürüde de kalamam. Bu yüzden onlardan uzak duracağım"

"Jongin bu senin için zor olmayacak mı?"

"Kurtlar iç güdüsel olarak sürüye ait olmak ister ancak bir Ulu Kurt böyle bir ihtiyaç duymaz."

"Ne yapacaksın peki?" Merakla sorduğumda omuz silkip gülümsedi.

"Bilmiyorum. Buraya gelirken seninle her şeyi netleştirdikten sonra ne yapacağıma karar veririm diye düşünmüştüm." O an fark ettim, Jongin buraya geldiğinde sürüden uzaklaştırılmış, kimsesiz ve yapayalnızdı. Benden 'hayır' cevabını alacağına emin bir şekilde yanıma gelmişti. Kalbi yalnızlıktan çok kırılmış olmalıydı.

Elimi kaldırıp yanaklarını kavradım ve onu yumuşakça öptüm. Yalnızlıktan kavrulan kalbine buradayım demek için nazikçe saçlarını ve yüzünü okşadım. Geri çekildiğimde yumuşakça buğulanan gözleriyle gülümsediğinde kalbim onun yalnızlığına bir kere daha kırıldı.

"Çiçekler..."

"Ne?"

"Çiçekleri sever misin?" Ani sorum onu şaşırtırken gülümsedim. Ona bu soruyu çiçeksiz, ıssız bahçesini gördüğümden beri sormak istemiştim. O zamanlar çiçekleri sevecek ya da çiçek büyütmek isteyecek bir adam gibi görünmese de şimdi öyle olmadığını biliyordum

"Severim..." Şaşkınlıkla mırıldandığında ben de güldüm ve onu bir kez daha öptüm.

"O zaman sana bahçesinde bir sürü çiçek olan bir ev sözü veriyorum Kim Jongin. Beraber yaşayacağımız ve yaşlanacağımız minik ama sadece ikimize ait olan bir ev. Beni kabul eder misin?" Dolu gözleri ile elleriyle yüzümü kavradı, dudaklarımdan derince öptü ve geri çekildi. Süslü ya da uzun cümleler kurmadı. Her zamanki gibi kısa, öz ve öldürücüydü. Jongin konuştu ve ben o gece tekrar doğdum.

"Seni seviyorum. Seni çok seviyorum."


Hello helloo! 

Minnoş bir bölümle daha karışınızdayım. Umarım hepinizin keyfi yerindedir. Mesajlarınız ve yorumlarınız için çok teşekkür ediyorum. Haftaya cumartesi günü bölüm yayınlayamayabilirim ancak  güncelleme yapmaya çalışacağım.

Şimdilik kendinize iyi bakınn!


Continue Reading

You'll Also Like

1.2K 159 10
Gözleri bir anda kan kırmızısına bulandı. Anlamsızlığın hüküm sürdüğü bakışlarım göz bebeklerini bulduğunda sanki bulunduğumuz ortamdaki tüm sesler...
48.4K 4.1K 40
Baekhyun'un hayatı tuhaf arkadaşlardan ve derslerine olan ilgisinden ibaretti. Hadi ama birbiriyle "kim daha fazla osurur? " yarışına giren veya doğr...
1K 103 15
Nefret ile başlayan aşk hikâyesi... Lee Krallığının Kralı Öldükten sonra Hakimiyete gelen Oğlu Alfa Lee Minho Babasının Hwang Krallığının öldürdüğünü...
474K 54.8K 33
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.