Hazan Vakti| Asker&Doktor

By mutlusonsuz222

3.3M 166K 107K

Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş... More

Hazan Vakti| Giriş
Hazan Vakti| 1
Hazan Vakti| 2
Hazan Vakti| 3
Hazan Vakti| 4
Hazan Vakti| 5
Hazan Vakti| 6
Hazan Vakti| 7
Hazan Vakti| 8
Hazan Vakti| 9
Hazan Vakti| 10
Hazan Vakti| 11
Hazan Vakti| 12
Hazan Vakti| 13
Hazan Vakti| 14
Hazan Vakti| 15
Hazan Vakti| 16
Hazan Vakti| 17
Hazan Vakti| 18
Hazan Vakti| 19
Hazan Vakti| 20
Hazan Vakti| 21
Hazan Vakti| 22
Hazan Vakti| 23
Hazan Vakti| 24
Hazan Vakti| 25
Hazan Vakti| 26
Hazan Vakti| 28
Hazan Vakti| 29
Hazan Vakti| 30
Hazan Vakti| 31
Hazan Vakti| 32
Hazan Vakti| 33
Hazan Vakti| 34
Hazan Vakti| 35
Hazan Vakti| 36
Hazan Vakti| 37
Hazan Vakti| 38
Hazan Vakti| 39
Hazan Vakti| 40
Hazan Vakti| 41
Hazan Vakti| 42
Hazan Vakti| 43
Hazan Vakti| 44
Hazan Vakti| 45
Hazan Vakti| 46
Hazan Vakti| 47
Hazan Vakti| 48
Hazan Vakti| 49
Hazan Vakti| 50
Hazan Vakti| 51
Hazan Vakti| 52
Hazan Vakti| 53
Hazan vakti| 54
Hazan Vakti| 55
Hazan Vakti| 56
Hazan Vakti| 57
Hazan Vakti| 58
Hazan Vakti| 59
Hazan vakti| 60
Hazan Vakti| Final
Hazan Vakti| Özel bölüm
Hazan Vakti| Özel Bölüm.2
Hazan Vakti| Özel Bölüm.2 (Part.2)
Kaybolan Yıllar

Hazan Vakti| 27

58.3K 2.5K 2.2K
By mutlusonsuz222

🖇️Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olur.. Keyifli okumalar dileriim💖

🖇️Satır arası yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın lütfen..

🖇️Bu bölümü zenoduran a ithaf ediyorum..💖 

Eğer sizde ithaf isterseniz buraya yorumlarınızı bırakabilirsiniz..😊

27.Bölüm

Hazan Eraslan'ın anlatımından,

Alparslan ile aramızdaki sorunları çözmenin verdiği rahatlıkla çok güzel bir şekilde uyumuştum nöbetten sonra. Dinlenmiş bir biçimde uyanarak direkt olarak mutfağa girmiştim. Ufak bir kahvaltıdan sonra biraz kendime vakit ayırmıştım. Alparslan bugün tüm gün taburda olacağı için  birlikte bir plan yapamamıştık ama ben sürpriz yaparak onun yanına gitmek istiyordum. Hem görevden yeni gelmişti hem de aramıza ufak bir tartışma girdiği için pek vakit geçirememiş, birbirimizi özlemiştik.

Yanına elim boş gitmemek için poğaça hazırlayıp fırına koymuştum pişmesi için. Bir öğlen yemeğinin yerini tutmasa da açlığını yatıştırırdı en azından. Poğaçalar fırında pişerken odama giderek üzerime şık bir kazak ve kot pantolon giyerek kombin oluşturdum. Hafif bir makyajla işlerimi tamamladığım sırada telefon zil sesimi duyarak mutfağa doğru ilerledim. 

Telefonu alarak ekrana baktığımda arayanın Nazlı olduğunu görerek telefonu açtım ve kulağıma götürdüm. "Efendim Nazlıcım?" 

"Günaydın doktor hanımcım, nasılsın? Rahatsız etmiyorum değil mi?" neşeli bir biçimde konuşan Nazlı'ya gülümseyerek konuştum. "İyiyim, evdeyim sen neler yapıyorsun?" 

"İyiyim bende, akşam planladığımız yemeği yapmaya karar verdik. Alparslan abim bugün nöbetinin olmadığını söyleyince daha fazla ertelemeyelim dedik. Ne dersin? Uygun mu sana?" merakla konuşan Nazlı'yı onayladım. "Uygunum, çok güzel olur." dediğimde Nazlı sevinçle konuştu. "Süper o zaman. Seni bir yere götürmüştüm akşam yemeğine hatırlıyor musun?"

"Evet, hatırlıyorum." dediğimde Nazlı cevap verdi. "İşte orada buluşacağız, sen zaten Alparslan abimle gelirsin ama yine de haberin olsun, ne olur ne olmaz." dediğinde onu onayladım. "Tamamdır."

"O zaman akşam görüşürüz." dediğinde konuştum. "Görüşürüz."

Telefonu kapatarak masanın üzerine bıraktım. İyi olmuştu bugüne ayarlamaları. Çünkü Alparslanların işi hiç belli olmuyordu, her an göreve gidebiliyorlardı. Benim nöbetim de iyi denk gelmişti. Hem böyle bir buluşma hepimize iyi gelirdi, Alparslanlar operasyonun stresini atarlardı bizde Nazlı ve Semra abla ile sohbet ederdik.

Düşüncelerimden sıyrılarak fırından poğaçaları çıkardım ve özenle saklama kabına koydum. Poğaçaları biraz fazla yapmıştım Alparslan'ın tim arkadaşlarına da ikram ederiz diye. Hepsini bir poşete koyarak hazırladım. Ardından kabanımı ve çantamı alarak evden çıktım. Arabam iki güne kadar gelirdi ancak gelene kadar taksiyle idare etmeye devam edecektim mecburen.

Taksiye binerek kısa sürede tabura vardığımda ücreti ödeyerek arabadan indim ve taburdan içeri girdim. Buraya o kadar sık geliyordum ki askerler artık beni tanımaya başlamışlardı neredeyse. O yüzden kolaylıkla geçmeme izin veriyorlardı. Alparslan'ın odasının olduğu binaya ilerlerken gözüme takılan Alparslan ile duraksadım.

Binanın biraz ilerisinde timiyle birlikte antrenman yapıyordu. Üzerinde kısa kollu haki yeşili bir tişört vardı ve barfiks çektiğinden dolayı şişen kol kasları epey belli oluyordu. Tişörtün terden üzerine yapışmasını ve karın kaslarını ortaya çıkartmasını saymıyordum bile. Neyse ki erkeklerden başkası görmüyordu onu bu şekilde.

Bir süre uzaktan onu izlemeye devam ederken duyduğum sesle irkildim. "Hoş geldin Hazan." Fırat'ın sesini duyarak ona doğru döndüğümde konuştum. "Hoş buldum, nasılsın?"

"İyiyim uğraşıyoruz öyle. Sen napıyorsun? Alparslan'ı görmek için mi geldin?" diye sorduğunda başımı salladım. "Evet ama antrenmanda."

"Antrenmanı birazdan biter, sen odasında bekle istersen onu." dediğinde onayladım. Odasında beklemek daha iyi olabilirdi çünkü Semih yüzbaşıyla asla karşılaşmak istemezdim.  "Olur."

Bakışlarımı Fırat'ın üzerinde gezdirdiğimde çok şık bir şekilde hazırlandığını gördüm. Buse ile buluşmaya gidiyordu muhtemelen. Buse sonunda inadını kırmıştı ve Fırat'a doğru bir adım atmıştı, çok seviniyordum onlar için.

"Bu arada kolun nasıl oldu? Bir sıkıntı var mı kullanırken falan." dediğimde Fırat başını iki yana salladı. "Gayet iyiyim bir sıkıntı yok şükür. Pansumana gidiyorum hastaneye." dediğinde başımı salladım. "Sevindim, bu kadarla geçmiş olsun. Pansumanı ihmal etme." gülerekten söylediğim şeyle Fırat da güldü. Ardından ekledim. "Ben seni daha fazla tutmayım, görüşürüz sonra."

Fırat beni onayladığında binanın içerisine girmek için yöneldim ancak Fırat'ın sesini duyduğumda ona doğru döndüm. "Hazan, haklıymışsın. Vazgeçmemek gerekiyormuş. Teşekkür ederim." Gülümseyerek Fırat'a doğru baktım. Tahminim doğru çıkmıştı. "Ben bir şey yapmadım ki adım atmak sizin elinizdeydi ki sizde attınız."

Fırat bana cevap olarak gülümserken binadan içeri girdim. Adımlarımı Alparslan'ın odasına doğru atarken karşıdan gelen Harun Yarbay'ı görmemle ona doğru baş selamı verdim. O da bana karşılık verirken konuştu.

"Doktor Hanım, hoş geldiniz. Nasılsınız?" dediğinde gülümsedim. "Hoş buldum. İyiyim, teşekkür ederim. Siz nasılsınız?"

"İyiyim, sağ olun." Aramızda bir sessizlik oluştuğunda sessizliği bozmak için vedalaşma cümlesi söyleyeceğim sırada Harun Yarbay'ın sesini tekrar duydum. "Hazan Hanım, Alparslan bu sabah bir konudan bahsetti. Semih yüzbaşı ile ilgili." dediğinde duraksadım. Harun Yarbay ise konuştu. "Askerim adına bizzat ben özür dilemek istiyorum sizden. Bu konuyla ilgili gerekli şeyleri de yapacağımı bilin lütfen."

Küçük bir tebessüm ederek konuştum. "Sizin özür dilemenize gerek yok, çünkü suç kişiseldir. İlgilendiğiniz için teşekkür ederim." dediğimde Harun Yarbay başını aşağı eğip kaldırdı. "Görevimiz, iyi günler size."

Harun Yarbay yanımdan uzaklaşırken Alparslan'ın odasına doğru ilerleyerek içeri girdim. Çalışma masasının yanına yaklaşarak elimdeki poşeti masaya bıraktım. Ardından da hemen önünde bulunan sandalyelere oturdum. 

Alparslan dediğini yapmıştı. Aslında Yarbay'a bunları anlatarak doğru olanı yapmıştı. Semih Yüzbaşının yaptığı artık akıl alır gibi değildi. Hak etmişti bunu.

Kapının aniden açılmasıyla birlikte düşüncelerimden sıyırılırken oturduğum yerden kalktım. Alparslan ile bakışlarımız buluştuğunda gülümsedim ancak o benim aksime çok şaşkın duruyordu. "Hazan?" diyerek şaşkınlıkla konuşan Alparslan'a karşılık güldüm. "Sürpriz."

Alparslan kapıyı ardından kapatıp bana doğru gelirken konuştum. "Gidip sevgilime bir sürpriz yapayım dedim, kötü mü etmişim?" dedim ona yaklaşarak. Kollarımı bedenine dolayacağım sırada hafiften geri çekilmesiyle kaşlarım çatıldı. Gözlerimi kırpıştırarak ona bakarken Alparslan konuştu. "Terliyim şimdi, hemen duş alayım sonra sarılalım doya doya." dediğinde kaşlarım eski haline döndü. Alparslan devam etti sözlerine. "Ayrıca sürprizini ne kadar beğendimi anlatamam ama gösterebilirim."

Merakla ona bakarken dudaklarıma yaklaşarak küçük bir öpücük bırakarak konuştu. "Bekle beni, geliyorum hemen." başımı sallayarak onu onayladığımda Alparslan hızlı adımlarla yanımdan uzaklaşarak odadaki banyoya girdi.

Biraz önce kalktığım yere oturarak telefonumu çıkardım sosyal medya da gezerken 10 dakikayı geçmeden kapının açılma sesini duyarak başını telefondan kaldırdım. Ne kadar çabuk halletmişti işlerini. Üzerine biraz önce giydiği gibi haki yeşili bir tişört ve üniformasının altını giymişti.

"Şimdi sarılabiliriz." diyerek yanıma yaklaştığında oturduğum yerden kalktım ve kollarının arasına girdim. Alparslan sıkıca belimi sararken biraz eğilerek çenesini omzuma yasladı. "Ne güzel bir sürpriz bu böyle. Özlemiştim." dediğinde konuştum. "Ben de özledim."

Birbirimizden ayrılırken Alparslan konuştu. "Ne zaman geldin, çok beklemedin umarım." dediğinde başımı iki yana salladım. "Çok olmadı geleli, dışarıda bir yakışıklı bir üsteğmen gördüm onu izlerken vaktin nasıl geçtiğini anlamamışım." dediğimde Alparslan kaşlarını çattı. "Ne?"

Ciddi ciddi suratıma bakarken büyükçe gülerek konuştum. "Senden bahsediyorum, bu taburda senden başka yakışıklı üsteğmen var mı?" dediğimde Alparslan da güldü. Kaşları eski haline dönerken konuştu. "Yanlışın var doktor hanım. Üsteğmen değil yüzbaşı diyecektin."

Söylediği şeyle bu sefer şaşırma sırası bana geçmişti. Rütbesi mi yükselmişti? "Nasıl yani?" diye suratına baktığımda Alparslan konuştu. "Bu sabah Harun Yarbay'ım söyledi, antrenmandan sonra seni arayacaktım ama sen önce davrandın." dediği şeyle büyükçe gülümsedim. "Süper haber bu, bunu kutlamamız lazım yüzbaşım."

Alparslan'ın da yüzünde benimkine benzer bir gülümseme olduğunda tekrar konuştum. "Tebrik ederim seni, nice nice terfilere inşallah." dediğimde Alparslan konuştu. "Seninle birlikte."

"Keşke önceden haberim olsaydı, pasta falan alırdım." dediğimde Alparslan konuştu. "Sen yanımda olduğun sürece hiçbir şeye gerek yok. Ayrıca çok kutlamak istiyorsan, bir öpücüğe de hayır demem." Fırsatçılığına karşılık gülerken başımı iki yana salladım. "Çok fırsatçı bir adamsın sen." Alparslan başını iki yana salladı. "Hayır, fırsatçı değilim. Aşık bir adamım."

Hayranlıkla ona bakarken yavaşça yaklaşarak dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Geri çekilmek istediğimde Alparslan bir eliyle enseme diğer eliyle belime baskı yaparak beni kendine doğru çektiğinde ona karşılık verdim. 

Dudaklarımız ayrıldığında geri çekildim ve genzimi temizleyerek konuştum. "Pastamız yok ama poğaçayla idare edeceğiz artık. Ellerimle hazırladım." diyerek masanın üzerindeki poşetten saklama kabını çıkardım. Alparslan elimdeki kabı alırken konuştu. "Emin ol hiçbir pastaya bunları değişmem."

Tebessümle Alparslan'a bakarak poşetin içinden diğer saklama kabını çıkardım ve ona doğru uzattım. "Biraz fazla yaptım, timdeki arkadaşlarına da verirsin diye." diyerek yüzüne doğru baktığımda yüzüme küçük bir tebessümle ve aynı zamanda memnunca baktığını gördüm. "Aslında yalnızca ben yesem daha iyi olabilirdi ama madem o kadar uğraştın, götürüp geleyim."

Elimdeki kabı aldıktan sonra masasına yaklaşarak masada duran kablolu telefonu kulağına götürerek birkaç numarayı tuşladı. Telefon açıldığında konuştu. "Üsteğmen Alparslan Türkoğlu, odama iki tane çay gönderir misin?"

Telefonu kapatarak konuştu. "Ben şunları götüreyim, çaylarımız da gelmiş olur o zamana kadar." Alparslan'ı onayladığım sırada odadan çıktı. Bende o diğer saklama kabının ağzını açıp masaya bıraktım. Kapının tekrardan açılmasıyla şaşırarak arkamı döndüm. Ne kadar çabuk gelmişti böyle? 

Arkamı döndüğüm an karşımda gördüğüm kişi Alparslan değildi, görmeyi hiç istemediğim Semih yüzbaşıydı. 

Şaşkınlıkla ona bakarken Semih yüzbaşı bana bakarken kapının çalmasıyla birlikte içeri giren asker bir bana bir de Semih yüzbaşına baktı. Semih askere dönerek konuştu. "Onları bırak şöyle masaya, sonra da çık."

Asker, Semih yüzbaşının dediğini yaparak odadan çıkarken bakışlarımı Semih yüzbaşından çektim. Ancak Semih yüzbaşı konuştu. "Kutlamalara erken başlamışsınız." öfkeli bir tonda söylediği şeyle büyükçe yutkundum. "Ne o? Hakkımda soruşturma açıldı diye benden kurtulacağınızı mı sandınız?"

"Bizim sizinle bir derdimiz yoktu Semih Bey, bunun böyle olmasını siz istediniz." dedim kendimden emin bir şekilde. Semih yüzbaşı yüzünde hiçbir mimik oynamadan bana baktı. "Baştan bana bir şans verseydin böyle olmazdı, her şeyin suçlusu sensin."

Söylediği şeyle kaşlarım çatılırken iğrenerek suratına baktım. Bu adamın net bir şekilde tedaviye ihtiyacı vardı. Ben daha konuşamadan kapının açılmasıyla derin bir nefes verdim.  Alparslan bana ardından da Semih'e bakarken gözlerindeki mutluluktan oluşan pırıltıların öfkeye çevrildiğini net bir biçimde gördüm.

"Senin ne işin var burada?" diye öfkeyle konuşan Alparslan ile birlikte Semih yüzbaşı konuştu. "Oo yüzbaşımız da teşrif etmiş. Terfiin hayırlı olsun." pişkin pişkin konuşan adamla birlikte gözlerimi devirdim. "Bakıyorum kutlamalara başlamışsınız."

"Çık şuradan elimden bir kaza çıkacak yoksa." diye konuşan Alparslan ile birlikte Semih çıkmak bir kenara pişkin pişkin konuşmaya devam etti. "Beni şutlayacaksın sonra da yerime geçip keyifli keyifli yüzbaşı olacaksın öyle mi? Benden çaldıklarınla mutlu mutlu yaşayacaksın."

Alparslan'ın ellerini yumruk yaparak sıktığını fark edince endişeyle konuştum. "Alparslan'ın senden çaldığı hiçbir şey yok, ne rütbesi ne de başka bir şey. Ne yaptıysan sen kendin yaptın." dedim sert bir sesle. Semih yüzbaşı bakışlarını bana çevirdiğinde sırıttı. İğrenç bir biçimde bana bakmayı sürdürürken Alparslan tam önüme geçerek Semih yüzbaşının görüşünü kapattı. 

Alparslan önümde bir dağ gibi dururken konuştu. "Seni daha dün uyardım, Hazan'a bulaşmayacaksın dedim, yanına yaklaşmayacaksın dedim. Sen ne yaptın peki? Ben arkamı döner dönmez soluğu burada aldın."

"Asıl aramıza giren sendin, sen olmasaydın belki beni sevecekti. Şimdi senin yerinde ben olurdum belki. Ben sarılırdım, ben öperdim, koku-." diye konuşan Semih yüzbaşının sesini Alparslan'ın bağırışı kesti. "Ne diyorsun lan sen?!" direkt olarak Semih yüzbaşına yaklaşıp kafa atmasıyla birlikte ne yapacağımı bilemedim. Bilerek yapıyordu, bilerek çileden çıkarmıştı Alparslan'ı. 

Semih aldığı darbeyle yere düşerken Alparslan üzerine çıkıp yüzüne ardı ardına yumruk atmaya başladı. Korkuyla Alparslan'ı ondan uzaklaştırmaya çalışıyordum ama nafileydi, gücüm yetmiyordu. Odanın kapısının aniden açılmasıyla birlikte kapıda gördüğüm Barış, Caner ve Kadirle birlikte hızla konuştum.

"Yardım edin." Üçü de şaşkınlıklarını atarak bize doğru gelirken Alparslan'ı zorla Semih yüzbaşından ayırdılar. Endişeli bakışlarım ikisinin üzerinde dolaşırken Semih yattığı yerden doğruldu. Patlayan dudağını silerek sırıttı. "Yüzbaşını kızdırdık."

Alparslan tekrar Semih'in üzerine doğru ilerlemek istediğinde hızla önüne geçerek durdurdum onu. "Sakin ol Alparslan, dinleme onu daha fazla nolur." ellerimi hırsla inip kalkan göğsüne yaslayarak onu engellemeye çalıştım. "Bilerek yapıyor, seni bilerek kışkırtıyor. Oyununa gelme."

Semih'in kahkaha sesi duyulurken ellerimi hızla Alparslan'ın yanaklarına çıkartarak bana bakmasını sağladım. Ona bakarsa daha da sinirlenecekti eminim. Bakışlarımız buluşurken konuştum. "Sakin ol, lütfen." Alparslan derin derin nefes alarak yüzüme bakarken gerilen bedeninin azıcık da olsa rahatladığını hissettim. 

Alparslan'ı tutan Caner ve Kadir, Semih yüzbaşını odadan çıkartırken Barış dışarı çıktığına dair işaret verdi. Başımla onu onaylarken oda da yalnızca ikimiz kaldık. Alparslan daha da sakinleştiğinde elinden tutarak boş olan sandalyelerden birine oturmasını sağladım. Alparslan sandalyeye oturduğunda ilk önce alnına baktım kafa attığı için ama bir sorun yoktu. Ardından da ellerini kavrayarak üzerine baktım. Yumruk attığından dolayı eklemleri kızarmıştı ve neredeyse parçalanacak hale gelmişti. 

Bakışlarımı odada gezdirerek herhangi bir ilk yardım çantası aradım. Hemen masanın karşısındaki duvarda asılı olduğunu gördüğümde hızlıca alarak Alparslan'ın yanına ilerledim.

Alparslan'ın önüne çökerek elini kavradığımda hala sinirinin geçmediği belliydi. Dizlerini sallayarak kendini sakinleştirmeye çalışıyordu ama nafileydi. "Şerefsiz herif, üzerindeki üniformadan bile utanmadan dediklerine bak. Ağzını yüzünü iyice kırsaydım da konuşamayacak hale gelseydi keşke."

Neredeyse dediği şeyi gerçekleştirecekti zaten. Ağzı burnu kan içinde kalmıştı ki eminim ki elmacık kemikleri de bir iki güne kadar moraracaktı. Bilerek yapmıştı, resmen bile isteğe Alparslan'ı kışkırtmıştı.

"Sana başka bir şey söyledi mi?" diye konuşan Alparslan ile düşüncelerimden sıyrıldım. Başımı iki yana salladım. "Aynı şeyleri." dedim kısaca. Tentürdiyot ile yaranın üzerini silmeye devam ederken Alparslan'ın sesini tekrar duydum. "Takıntı haline getirdi seni orospu çocuğu."

Kapı çalınarak açıldığında Barış'ın içeri girdiğini gördüm. Elindeki merhemi bana doğru uzattığında teşekkür etmek için küçük bir tebessüm ettim. Barış başını eğip kaldırdığında konuştu. "İyi misiniz komutanım?"

"Nerede o?" dedi Alparslan Barış'ın sorusunu es geçerek. Barış konuştu. "Odasında komutanım." Alparslan Barış'ı mırıltıyla onaylarken bende merhemi ellerine sürerek pansumanı bitirdim. En azından elleri daha beter yara olmazdı. 

"Ben çıkayım, bir şey olursa dışarıdayım." diyen Barış'ı başımla onayladım. Bakışlarımı kapıdan çıkan Barış'tan çekerek Alparslan'a çevirdim. Kendimi biraz suçlu hissediyordum. Bu kavga benim yüzümden çıkmıştı ve bunun sonucu Alparslan'a patlayacaktı eminim. Üzgün bir biçimde ona bakarken Alparslan'ın bakışları da bana döndü.

"Seni de korkuttum değil mi?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım. "Hayır, sadece bunlar benim yüzümden oluyor." dediğimde Alparslan oturduğu yerden kalktı. Yanıma yaklaşarak  elini yüzüme getirdi. "Hiçbir şey senin yüzünden değil, ne zamandır kaşınıyordu zaten o. Bugün ki olanlar sebebi oldu yalnızca. Kendini suçlama tamam mı?"

Başımı sallayarak onu onaylasam da kendimi suçlamadan edemiyordum. Dolaylı yoldan olsa da benim yüzümden sayılırdı bu olay. Bu yüzden başı yanarsa ve mesleğine zarar gelirse kendimi hiç affetmezdim.

Alparslan beni kollarına çektiğinde itiraz etmeden onun güvenli kollarına sığındım. Saçlarıma ardı ardına öpücükler bırakarak kendimi güvende hissetmeme neden olsa da içimdeki sıkıntıyı geçiremiyordu maalesef. İlk defa Alparslan'ın kolları arasındayken böyle huzursuz hissediyordum kendimi..

◔◔◔

Yazarın anlatımından Buse ve Fırat,

Fırat oturduğu sandalyede kıpırdandı. O kadar heyecanlıydı ki yerinde duramıyordu. Buluşma saatlerinden 15 dakika önce gelmiş, masalardan birine oturmuş ve Buse'nin gelmesini beklemeye koyulmuştu. Gözleri mekanın girişindeyken Buse'nin geldiğini görmesiyle oturduğu yerden kalktı. Buse içeri girer girmez Fırat'ı görerek adımlarını ona yönlendirdi.

"Çok bekletmedim değil mi?" diyerek Fırat'ın yanına yaklaşan Buse ile Fırat başını iki yana salladı. "Hayır, bekletmedin. Bende yeni geldim zaten." dışından böyle dese de aslında içinden 'ben seni bir ömür beklerim.' diye geçirdi. Ardından tekrar konuştu. "Hoş geldin."

"Hoş buldum." Buse elini Fırat'a doğru uzattığında Fırat hiç beklemeden Buse'nin elini tuttu ve tokalaştı. Şimdilik bu kadar yakınlık yeterdi ancak daha sonrası için bu yetmeyecekti.

Karşılıklı bir şekilde masaya oturduklarında Buse konuştu heyecanlı bir şekilde. "Nasıl oldun? Kolunda bir sıkıntı var mı?" Buse'nin merakla kurduğu cümlelerle Fırat başını iki yana salladı. "Yok gayet iyiyim, dünkü pansumandan sonra daha iyi hissediyorum sanki."

Fırat'ın söylediği şeyle Buse utansa da belli etmeden konuştu. "O zaman pansumanlara devam ederiz." dediğinde Fırat onu onayladı. "Seve seve gelirim."

Aralarında bir sessizlik oluştuğunda Fırat konuştu. "Aç mısın? Bir şeyler söyleyelim." 

"Yok aç değilim ama çay alabilirim." diyen Buse ile Fırat garsonu çağırdı. Yanlarına gelen garsona iki çay siparişi vererek bakışlarını Buse'ye çevirdi. "Sen nasılsın?"

"İyiyim, hastaneden eve evden hastaneye gidip geliyorum." dedi Buse. Ardından ekledi. "Sen neler yapıyorsun?" 

"Aslında senden farksız değilim. Evden göreve, görevden eve." dediğinde Buse büyükçe güldü. Fırat Buse'nin gülüşüne bakarken ister istemez tebessüm etti. Bir zamanlar uzaktan gördüğü bu gülüşü şimdi yakından görebiliyordu. Hem de Buse kendisine gülüyordu. Paha biçilmezdi bu Fırat için.

Garsonun çayları getirmesiyle birlikte Fırat bakışlarını Buse'den çekti. Garson yanlarından ayrılırken Fırat şekerlikten iki küp şeker alarak Buse'nin çayına attı ve kaşıkla karıştırdı. Buse, Fırat'ın yaptığı bu şeye şaşkınlıkla bakarken konuştu.

"Sen nereden biliyorsun?" dediğinde Fırat'ın dudakları kıvrıldı. "Bunca zaman seninle bu anları geçirmeyi bekledim ben, nasıl bilmem?" Buse karşısındaki adama bir kez daha hayran olurken Fırat çayı karıştırmayı bırakıp konuştu. "Afiyet olsun."

Buse çayından bir yudum içerken Fırat da içti. Buse onun çayına şeker atmadığını aklının bir kenarına not ederek konuştu. "Ben buraya geleli neredeyse 2 yıl olacak peki sen ne zaman geldin buraya?" Fırat konuştu. "3 yılı geçti." 

Buse başını sallayarak onu onayladıktan sonra konuştu. "Peki ailen ne diyor asker olmana?" Merakla konuşan Buse ile Fırat duraksadı. 'Ailem yaşasaydı gurur duyarlardı' diye geçirdi içinden. Buse ise Fırat'ın değişen yüz ifadesiyle yanlış bir şey söylediğini anlayarak çoktan pişman olmuştu ama iş işten geçmişti çoktan.

"Ailem yaşamıyor, babam liseye giderken şehit oldu. Annemse 5 yıl önce vefat etti." dediğinde Buse pişmanlıkla dudaklarını birbirine bastırdı. "Başın sağ olsun. Üzgünüm yaranı deşmek istemezdim."

Fırat başını iki yana salladı. "Sorun yok, ben alıştım artık. Hem şehit oğlu olmak çok gurur verici bir şey." diyerek tebessüm etti. Ardından da ekledi. "Sizinkiler peki? Hala yanlarına dönmeni istiyorlar mı?"

Buse bu sefer şaşırmayarak Fırat'a baktı. Karşısındaki adam onu çok iyi tanıyordu. "Evet istiyorlar. Sürekli olarak Diyarbakır da kalacağım diye korkuyorlar." Buse'nin gülerek anlattığı şeyle birlikte Fırat konuştu. "Yani görev yeri Diyarbakır olan bir damat istemezler öyle mi anlamalıyım?"

Fırat'ın ciddi ciddi soruya karşılık Buse kaşlarını çattı hafifçe. Fırat'ın bu kadar açık sözlü olmasına hala alışamamıştı. "Yani, ben çok istersem kabul ederler." diyerek cevap verdiğinde Fırat güldü. "Sevindim."

Önlerindeki çaylarını bitirdiklerinde birer çay daha söyleyerek sohbetlerine devam ettiler. Buse çok çaktırmasa bile Fırat ile sohbet etmeyi sevmişti. Fırat ise günlerce bu anın hayalini kurmuştu o yüzden halinden gayet memnundu. 

Fırat aklındakileri söyleyip söylememe arasında gidip geliyordu. Buse'yi sevdiğini net bir biçimde belli etmişti. Ancak bunu yüzüne söyleyip Buse'den bir cevap almak istiyordu. Daha ilk buluşmadan bunları konuşmak doğru muydu hiç bilmiyordu ama ertelemekte istemiyordu. Çünkü biliyordu ki ertelediği şeyleri söylemeye zaman bulamayabilirdi.

"Buse." diyerek ciddileşen Fırat ile Buse merakla baktı Fırat'a. "Efendim?" Fırat genzini temizleyerek sözlerine başladı. "Bunları şimdi söylemek doğru olur mu bilmiyorum ama ben ertelemek istemiyorum."

Fırat'ın cümlesiyle birlikte Buse ne geleceğini anlayarak kendini hazırladı. Fırat'ı dinlemeye devam ederken Fırat konuştu. "Benim sana olan duygularımı biliyorsun. Uzun zamandır bunu sana söylemek için bekliyorum, günlerce beni fark etmeni bekledim. Kendi duygularından emin olmanı bekledim. Artık her şey tamamken söylemek istiyorum."

Buse beklentiyle Fırat'a bakarken Fırat derin bir nefes alarak devam etti sözlerine. "Buraya yeni gelmiştin seni ilk gördüğümde. Bir bankta kendi başına oturuyordun, ağlıyordun. Uzaktan görmüştüm seni ama o an yanına gelmek, neden ağladığını sormak gelmişti içimden. Sonra hastanede çalışırken gördüm. Mutluydun, o zaman ki çökmüş halinden eser kalmamıştı. Bir insana gülümsemek bu kadar mı yakışır demiş, seni ağlatanlara karşı kinle dolmuştu içim."

Fırat o anlara giderek gülümseyerek duygularını açarken Buse mest olmuş bir biçimde Fırat'ı dinlemekle meşguldü. Aklında yine aynı sorular dönüp duruyordu. 'Bir insan bu kadar güzel sevebilir mi?' Sevebilirdi. Karşısındaki kişi Fırat ise severdi.

Fırat devam etti sözlerine. "Bir baktım ki Diyarbakır'da olduğum her an soluğu hastanede alıyorum. Gözlerim seni arıyor. O zaman kabul ettim seni sevdiğimi. Kendimi göstermek için saçma salak hareketler yaptım, sana kötü davrandım ama asıl amacım dikkatini çekmekti. Ama sen bana yaklaşmak yerine daha da uzaklaşıyordun sanki."

Buse gülerek başını salladı. "Ben nereden bileyim senin amacının bu olduğunu. Bana bir iyi davranıyordun bir tersliyordun. Gıcık etmiştin artık beni. Sinirlendirip sinirlendirip özür diliyordun." Buse'nin sitemiyle Fırat da güldü. "Ne yapayım nasıl dikkatini çekerim diye düşünüyordum."

"Öyle şeyler yapmana gerek yoktu, sen böyle beni severek dikkatimi çekiyordun zaten." Buse'nin ağzından dökülen kelimeler Fırat'ın içini kıpır kıpır etti. Buse ise devam etti. "Bazı hareketlerin sinirlendirse de içten içe senden hoşlandığımı kabul edemedim başta. Ama şimdi biliyorum. Bende sana karşı boş değilim."

Fırat pırıldayan gözlerle Buse'ye bakarken Buse konuştu. "Biliyorum bende seni çok üzdüm, bırak peşimi dedim ama hepsi korktuğumdandı." diyerek itiraf etti. Fırat tahmin ettiği şeyin doğruluğu ile başını salladı. Bunu anlamıştı. Kim olsa korkardı zaten.

"Sana korkma diyemem çünkü korkmakta haklısın. Ama korkunun ecele faydası yok ne yazık ki." Fırat'ın dediği şeyle Buse onu onayladı. Fırat haklıydı. Buse konuştu. "Biliyorum işte o yüzden ölüm bizi ayırana kadar geçireceğimiz zamanı çalmak istemedim Fırat. Ne olursa olsun ben seni beklerim. Çok düşündüm yapabilir miyim diye ama deneyeceğim. Sende bana yardım edersen birlikte üstesinden geliriz."

Buse'nin açık yüreklilikle söylediği sözlerle Fırat neredeyse ağlayacak duruma gelmişti. Hayat bir kere olsun yüzüne gülmüş, sevdiğinden karşılık bulmuştu. Karşısındaki kadın ona çabalayacağını söylüyordu, Fırat tabii ki ona yardım edecekti. Korkularının geçmesini sağlayacaktı.

"Biz birlikte her şeyin üstesinden geliriz. Yeter ki sen evet de." diyerek Buse'nin elini tuttu Fırat. Buse ikisinin birleşen ellerine bakarak gülümsedi. "Deneyelim o zaman."

Bugün o kafe  Fırat ve Buse için bir dönüm noktası olmuştu. Buse korkularından kaçmayı bırakıp üstüne yürümeye karar vermiş, Fırat sevdiği kadına kavuşmuştu. Ne kadar günleri olduğu bilinmezdi ama birlikte geçirecekleri tüm günlere ikisi de razıydı..

◔◔◔

Hazan Eraslan'ın anlatımından,

Sabahki olaydan sonra bir süre daha Alparslan'ın yanında durmuştum. Hem onun biraz daha sakinlemesi hem de benim rahatlamam açısından iyi olmuştu. Ben Semih yüzbaşından herhangi bir hamle beklerken sesi çıkmamıştı. Direkt gidip şikayet eder diye beklerken herhangi bir sorun olmamıştı. Harun Yarbay, Alparslan'ı yanına çağırıp iki gün sonra rütbesi için bir tören düzenleyeceklerinin haberini vermişti yalnızca.

İkindi vakti gibi taburdan çıkarak eve gelmiş ve akşam için hazırlanmıştım. Üzerime beyaz bir gömlek, camel rengi bir kazak ve siyah pantolon giydim. Ayakkabı olarak kısa, siyah topuklu bir bot giyerek kombini tamamladım. Hafif bir makyajla işlerimi tamamlarken Alparslan ile sözleştiğimiz saatin gelmesiyle birlikte evden çıktım.

Tam tahmin ettiğim gibi Alparslan gelmişti ve beni bekliyordu. Evin kapısını kilitledikten sonra arabaya yaklaşmaya başladım. "Keşke içeri gelseydin, dışarı soğuk." dedim yüzüme çarpan soğuk havayla birlikte. Alparslan gülümsedi. "Merak etme yeni geldim bende. Çok beklemedim yani."

Yanına yaklaşarak sarıldıktan sonra arabaya binerek Nazlı'nın verdiği adrese doğru ilerlemeye başladık. Bakışlarım Alparslan'ın üzerinde dolaşırken Alparslan konuştu. "Merak etme hiçbir sorun yok." Rahat bir biçimde konuşmasına şaşırarak konuştum. "Neden bu kadar rahatsın?"

Alparslan omuz silkti. "Şikayet edecek olsa odadan çıkar çıkmaz ederdi." Yine de ben onun gibi sakin olamıyordum. Alparslan bunu anlayarak vitesin üzerindeki elini bana doğru getirerek dizlerimin üzerinde duran elimi kavradı sıkıca. "Sende endişelenme daha fazla güzelim. Bu gecenin tadını çıkar."

Onu onaylayarak konuyu değiştirmek için konuştum. "Funda teyzemler gelecek değil mi törene?" sorduğum soruyla bakışlarını kısaca bana çevirdi Alparslan. "Evet yarın gelecekler. Haberi verdiğimde çok sevindiler."

"Tahmin edebiliyorum. Gurur duyuyorlardır seninle." dedikten sonra boşta kalan elimi Alparslan'ın elinin üzerine yaslayarak ekledim. "Bende gurur duyuyorum." Alparslan elimi dudaklarına götürerek uzunca öptü. "Duygularımız karşılıklı hanımefendi."

Söylediği şeye gülerek bakışlarımı camdan dışarıya çevirdim. Kısa süre sonra mekana vardığımızda Alparslan arabayı boş bir yere park etti. El ele içeri girdiğimizde bakışlarım direkt olarak toplu bir şekilde oturan Nazlıları bulduğunda herkesin bakışları bize dönmüştü.

Onların yanına ilerlemeden önce mutfak olarak düşündüğüm yerden çıkan yaşlı bir çiftle buranın sahipleri olduğunu anladım. Nazlı buraya ilk geldiğimize bahsetmişti. 

"Alparslan oğlum hoş geldin." diyen yaşlı amcayla birlikte Alparslan tokalaşmak için elini uzattı. "Hoş buldum Hüseyin amca." Adamın bakışları bana doğru dönerek tekrar konuştu. "Sende hoş geldin kızım." dediğinde gülümsedim. "Hoş buldum."

"Sizinkiler geçtiler masaya sizi bekliyorlardı." diyen Hüseyin amcayı Alparslan onayladı. O sırada Hüseyin amcanın yanındaki kadın -muhtemelen karısı- konuştu. "Senin yanında hiç birini görmemiştik oğul, demek ki bu hanım kızımız senin gönlünü çaldı." diyen kadınla birlikte Alparslan bana doğru baktı. "Onu bekliyormuşum meğer."

Utanarak bakışlarımı Alparslan'dan çekerken kadın konuştu. "Maşallah size pekte yakışmışsınız, aman dikkat et oğlum nazar boncuğu tak sevdiğine çokta güzel." dediğinde güldüm. Alparslan hoşnut olmayan bir sesle konuştu. "Sorma Rukiye teyzem benimde bu konuda başım belada." gülerek Alparslan'ı dürterken onun bakışları bana çevrildi ve tek gözünü kırparak güldü.

Bir süre daha onlarla konuştuktan sonra birlikte masaya doğru ilerledik. 

"Hoş geldiniz." diyen Nazlı'nın yanına doğru ilerledim ilk olarak. "Hoş bulduk." onunla sarılıp ayrıldıktan sonra hemen yanı başında bekleyen Emre'ye elimi uzattım. "Hayırlı olsun Emre, Allah analı babalı büyütsün." Emre elimi sıkarken cevap verdi. "Sağ ol Hazan."

Nazlı ve Emre'nin ardından Semra ablanın yanına ilerleyerek onunla sarıldım. Ondan ayrıldıktan sonra bakışlarım yanındaki Efe'ye kaydı. Efeyle sarıldıktan sonra Murat abinin sesini duydum. "Hoş geldin abicim." Murat abiye yönelerek konuştum. "Hoş buldum abi."

Semra abla ve Murat abiden sonra timin geri kalan üyelerine doğru yöneldim. Hiçbiriyle resmi olarak tanıştırılmamıştık ama birbirimizi biliyorduk. Fırat başta olmak üzere, Barış, Caner ve Kadirle tokalaştım tek tek. Bizim için ayrılan sandalyelere oturmadan evvel üzerimdeki kabanı çıkartarak sandalyenin arkasına astım. 

Yemekler söylendikten sonra ortada güzel bir sohbet dönmeye başladı. Alparslan timdekilerle sohbet ederken bende Semra ablalarla konuşuyordum. 

"Yenge?" duyduğum hitap şekliyle bakışlarım sesin sahibi olan Caner'e döndüğünde benimle birlikte Semra abla ve Nazlı'nın da ona baktığını görerek utandım. Ardından Kadir'in sesini duydum. "Burada üç tane yenge var unuttun galiba. Başına ismini eklesene." fısıldayarak söylese bile çok net duyulmuştu söylediği. 

Böyle bir hitabı daha önce duymamıştım ama nedense bana söylenmiş gibi hemen bakmıştım. Caner'in bakışları bana döndüğünde tekrar konuştu. "Hazan yenge?" tereddütle söylediği şeyin ardından ekledi. "Yani yenge dememizde bir sakınca var mı?"

Benim için bir sakınca yoktu ama garip hissettiriyordu. Bakışlarım Alparslan'a kaydığında keyifle bana baktığını görerek tekrar Caner'e döndüm. "Nasıl seslenmek istersen, sorun yok." dediğimde Caner rahatlayarak konuştu. "O zaman yenge sana bir şey soracaktım."

"Sor tabii." diyerek merakla Caner'e baktığımda Caner konuştu. "Sizin hastanede bana göre bir kız var mıdır acaba ayarlasak. Ya da arkadaşlarından falan da olur." dediğinde yüzümdeki gülümseme büyüdü. Öyle ciddi bir şekilde konuşunca bir şey olduğunu düşünmüştüm.

"Oğlum adam akıllı bir şey soracaksın sandım bende." diyen Alparslan'ın sesini duyduğumda konuştum. "Ayarlarız neden olmasın." dediğim şeyle birlikte Caner konuştu. "Kralsın be yengem, sana güvenebileceğimi biliyordum."

"Aşk olsun Caner Bey, pabucumuz dama atıldı." diyen Nazlıyla birlikte güldüm. Caner ise Nazlı'ya bakarak konuştu. "Nazlı yenge sana okuldan bul demiştim ses seda gelmeyince napalım. Bizde ekmeğimizdeyiz yani."

Caner'in konuşmasıyla herkes gülerken bakışlarım bana üzgün üzgün bakan Efe'ye çarptı. Merakla yüzüne bakarken konuştum. "Efeciğim ne oldu sana?" dediğimde Semra abla ve Murat abi birbirine bakışarak güldüler. Ne olduğunu anlamaya çalışırken konuştum. "Hadi gel kucağıma özlemedin mi beni?"

Efe isteksiz isteksiz yanıma yaklaştıktan sonra kucağıma oturdu. Merakla ona bakarken konuştum. "Neden öyle bakıyorsun bana, küs müyüz?" dediğimde Efe konuştu. "Siz dayımla sevgiliymişsiniz." dediğinde yüzündeki ifadeye gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. "Ben büyüyünce seninle evlenmek istiyordum ama."

"Sevgilimi sana yedirmem ufaklık." diyerek Efe'nin yanından makas alan Alparslan ile birlikte Efe sinirle elini itti. "Ya dayı bırak." Efe'nin bu haline gülerken Efe tekrar konuştu. "Annem dedi ki o senin yengen. Ben sana yenge mi deyim şimdi?"

Gülerek Efe'nin saçlarını okşadım. "Sen bana ne demek istersen diyebilirsin Efeciğim, tamam mı?" dediğimde Efe başını salladı ama suratı hala düşüktü. 

Yemeklerimizin gelmesiyle birlikte Semra ablanın sesini duydum. "Anneciğim gel hadi, bak yengen rahat rahat yesin yemeğini." Semra ablanın gülerek konuşmasıyla Efe omuz silkti. "İstemiyorum, burada yiyeceğim."

"Ben yediririm." dediğimde Semra abla minnettarca bana bakarak gülümsedi. Efe'nin tabağını da kendi tabağımın yanına koydum. Efe zaten kendi yiyebiliyordu o yüzden benlik bir sıkıntı yoktu.

Bakışlarım yemeğiyle oynayan Nazlı'ya kaydığında bakışlarımız buluştu. Midesi bulanıyordu anlaşılan. "Mide bulantıların başladı mı?" diye sorduğumda Nazlı başını salladı. "Sorma, hem de ne başlamak. Doğru düzgün bir şey yiyemiyorum bile."

"Bende Efe'ye hamileyken öyleydim, 4 ayı geçtikten sonra azalmıştı." diyen Semra ablayı onayladım. Genelde 14-16.hafta aralığında bariz bir azalma olurdu. "Umarım benimki de geçer bir an önce." 

Nazlı zorla yemeğini yerken bakışlarımı kucağımdaki Efe'ye çevirdim. Gayet rahat bir biçimde yemeğini yiyordu. Onu izlemeyi bırakıp bende yemeğime yönelirken Fırat'ın sesini duydum. "Cinsiyeti daha belli değilmiş ama ne hissediyorsunuz?"

Bakışlarım Nazlı ve Emre'ye yönelirken Emre ve Nazlı birbirlerine baktılar. Birbirlerine bakarken gözlerinin içleri gülüyordu neredeyse. Umarım mutlulukları hep daim olurdu. Nazlı bir süre düşündükten sonra konuştu. "Aslında ben erkek diye hissediyorum."

"Bende erkek hissediyorum. Ama sağlıklı olması daha önemli tabii." diyen Emre ile birlikte gülümsedim. Murat abi konuştuğunda bakışlarımı ona çevirdim. "Tekrardan tebrik ederiz, umarım birlikte nice nice güzel günleriniz olsun."

Hep bir ağızdan amin derken Kadir'in sesini duydum. "Bir tane de kız yeğenimiz olsa güzel olur ama." dediğinde Barış'ın onaylayan sesini işittim. "Evet, bunca erkeğin içinde bir farklılık olur."

Gülerek yemeğime dönerken Nazlı'nın sesini duydum. "Darısı sizin başınıza diyelim o zaman." Nazlı, Kadir ve Barış'a hitaben söylese de bakışları beni bulduğunda ima ile sırıttı. Gözlerimi belerterek ona bakarken Alparslan'ın konuşması beni daha beter utandırdı. "İnşallah."

Bakışlarımız buluşurken Alparslan Efe'ye yönelerek konuştu. "Efe, dayım hadi gel sen benim kucağıma. Yengen de rahat otursun." Efe'nin bakışları bana dönerek konuştu. "Rahat değil misin Hazan yenge?" gülümseyerek konuştum. "Ben rahatım, sorun yok." dediğimde Efe bilmiş bir biçimde dayısına döndü. "Bak gördün mü rahatmış."

Alparslan tip tip Efe'nin yüzüne bakarken Fırat'ın sesini duydum. "Efe sen gel yanıma amcam, hiç özlemedin mi beni?" Efe kararsız bir biçimde bana baktığında başımı olumlu anlamda salladım. Efe kucağımdan kalkarak Fırat'ın yanına giderken Alparslan başını iki yana salladı gülerek. "Kerataya bak, derdi benimle."

"Hazan'ı kıskanıyor, ondan inat yapıyor sana." diyen Semra abla ile bakışlarımız buluştuğunda Semra abla hafif kaşlarını çattı. "Dayıyla yeğen arasına girdin Hazan." her ne kadar kaşlarını çatsa da alaya alarak söylediği şeyle güldüm. "Ben suçsuzum ne olduysa ikisi arasında oldu." dedim kendimi savunarak.

"Semra ile beni konuşurken duymuş mutfakta, yanımıza bir geldi ki sorma. Nasıl dayımla Hazan ablam sevgili olur, ben onunla evlenmek istiyordum." Murat abi, Efe'nin taklidini yaparak anlatırken Semra abla araya girdi. "Öyle bir şey olamayacağını anlatana kadar canımız çıktı."

Anlattıkları şeylere gülerken bakışlarım Efe'ye kaydı. Şimdi bizi duymuyor, Fırat ile oynuyordu ama o anlar gözümün önüne geldiğinde gülmeden edemiyordum.

"Ben sevgilimi kimseyle paylaşamam bu yeğenimde olsa." diyen Alparslan ile bakışlarım ona döndü. "Sende yangına körükle gitme ama." Alparslan dediğim şeye omuz silkerken başımı iki yana salladım gülerek. Çocukla çocuk oluyordu bazen.

"Hazan yenge, öğlen ki tatsızlık olmadan önce biz senin yanına geliyorduk aslında. Teşekkür etmek için. Poğaça çok güzeldi." diyen Kadir'e dönerek gülümsedim. "Afiyet olsun."

"Semih rahat durmayacak bunu biliyorsun değil mi?" diyen Fırat ile birlikte gergince yerimde kıpırdandım. Ama benim aksime Alparslan rahattı. Ya da gerginliğini dışa vurmuyordu bilmiyorum. "Elinden geleni ardında koymasın, hak etti şerefsiz."

Olay benim yüzümden çıkmış olmasaydı bende rahat olabilirdim ama olamıyordum. Her ne kadar hak etse de bu olayın sonucunun  Alparslan'a patlamasını istemiyordum. Alparslan'ın elini bacağımın üzerinde hissederken bakışlarımı ona çevirdim. O ise bana bakarak konuştu. "Bir şey yapamaz." beni inandırmak için söylediği şeyle küçük bir tebessüm ettim.

"Böyle konuları konuşmayı bırakalım hadi. Bugün kutlanacak bir konumuz daha vardı. O da Alparslan komutanımın yüzbaşı olması." diye konuşan Caner ile birlikte bakışlarımı Alparslan'dan çektim. 

"Nice terfileriniz olsun komutanım." diyen Emre ile birlikte herkes Alparslan'ı tebrik etti. 

Sohbetimiz gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam etmişti. Hayatımda bu kadar güzel geçirdiğim nadir gecelerdendi bu gece. Yanımda sevdiğim adam, ailem yerine koyduğum insanlar hepsiyle birlikte çok güzel bir gece geçirmiştim...

◔◔◔

Arabamı taburun bahçesine park ederek indim. Bugün Alparslan'ın töreni vardı ve o kadar heyecanlıydım ki. Bir yandan da tekrar Semih yüzbaşı ile karşılaşacağım için tedirgin sayılırdım. O günden sonra hiçbir şekilde sesi çıkmamıştı. Belki de yaptığı şeyin yanlışlığını anlamıştı. 

Tören alanına doğru ilerlerken birçok askerin üniformalı bir biçimde beklediğini gördüm. Biraz ilerideki banklarda ise asker yakınları oturuyordu. Gözlerim Semra ablaları ararken hemen birkaç bank ötede Funda teyzelerle oturduklarını görerek yanlarına ilerlemeye başladım. 

Semra abla beni görerek yanlarına gitmem için elini kaldırdığında gülümseyerek yanlarına ilerledim. "Hoş geldin Hazancığım." Semra abla ile sarılırken konuştum. "Hoş buldum."

Semra abladan sonra Funda teyzenin elini öptüm. "Nasılsınız?" diye sorduğumda Funda teyze konuştu. "İyiyiz yavrum, çok şükür. Sen nasılsın?" sevecen bir sesle konuşan Funda teyzeye karşılık gülümsedim. "İyiyim bende." 

Funda teyzeden sonra Osman amcaya döndüğümde onun da elini öptüm. Onunla da kısaca sohbet ettikten sonra bakışlarım etrafta dolaştı. Birçok asker vardı. Kürsünün tam yanında Harun Yarbay ve Semih yüzbaşı vardı. Yanlarında ise hiç tanımadığım ama onlardan yaşlı bir adam duruyordu. Muhtemelen rütbe olarak da büyüktü. Tim üyelerine doğru baktığımda Alparslan'ın onların yanında olduğunu gördüm.

Onu gördüğüm an nefesimin kesilmesi bir oldu. Üzerinde törenlerde giyilen üniforma, başında şapka vardı. O kadar karizmatik görünüyordu ki gözlerimi ondan nasıl çekeceğimi bilmiyordum. Her zaman yakışıklıydı ama bugün bir başka yakışıklı olmuştu. Her şeyiyle kusursuz duruyordu.

Harun Yarbay'ın yanındaki rütbeli asker -muhtemelen albaydı- kürsüye çıktığında misafirleri selamlayarak birkaç cümle kurduktan sonra Alparslan'ın adını okuyarak kürsüye çağırdı. Alparslan tüm asaletiyle kürsüye çıktığında albay rütbesini takdim ederek tebrik etti. Etrafta alkış sesleri yankılanmaya başladığında bende transtan çıkarak alkışlamaya başladım. Onunla o kadar gurur duyuyordum ki.

Alparslan, Albay'ı selamladıktan sonra ilk olarak Harun yarbayla sonra da Semih yüzbaşı ile tokalaşmıştı. Semih yüzbaşı her ne kadar memnun gibi görünmese de mecburen tebrik etmişti. Artık aynı rütbelerdi. Alparslan'ı ezemeyecekti, ondandı bu mutsuzluğu.

Alparslan timinin yanına gittiğinde onlarla da tokalaşmış, tebrikleri kabul etmişti. Tören boyu uzaktan onu izlemiştim, şimdi yanına gidip ona sıkı sıkı sarılmak ve tebrik etmek istiyordum ama bunu sonraya erteleyecektim.

Törenin bitmesine yakın Alparslan bize doğru yaklaşmaya başlamıştı. Bakışlarımız buluştuğunda büyükçe gülümsedim. Funda teyze gururla oğluna sarılırken Osman amca da sözleriyle onu tebrik ediyordu. "Aslan oğlum benim."

Semra abladan sonra sıra bana gelirken sıkı sıkı sarılarak kulağına doğru fısıldadım. "Tebrik ederim, sevgilim." sarılıp ayrıldıktan sonra hayranlıkla Alparslan'a bakmaya devam ettim. "Nasıl gurur duyuyorum seninle bir bilsen, başarıların daim olsun annem." Funda teyze gururla konuşurken Alparslan annesine sarılıp saçlarını öptü.

Gülümseyerek onları izlerken Harun Yarbay, Alparslan'ı yanına çağırdığında Alparslan yanımızdan uzaklaştı. Saate bakmak için telefonumu çıkartacağım sırada cebimde olmamasıyla birlikte derin bir nefes verdim. Muhtemelen arabada unutmuştum. 

Semra ablaya iki dakika arabaya gidip geleceğimi söyleyerek tören alanından uzaklaşmaya başladım. Her an hastaneden arayabilirlerdi o yüzden mutlaka telefonumu almam gerekiyordu. Arabanın yanına geldiğimde kilidi açtıktan sonra hemen kapıyı açtım ve telefonumu aldım. Ekranı açtığımda hiçbir cevapsız arama olmadığını görerek derin bir nefes verdim.

Arabanın kapısını kapatıp arkamı döndüğüm an karşımda dikilen adamla ürperdim. Ne işi vardı burada? Hala akıllanmamış mıydı?

"Ne işin var burada?" gergince sorduğum soruyla birlikte Semih yüzbaşı bir iki adım bana yaklaştı. Bende ondan uzaklaşmak için bir iki adım geriye doğru gittiğimde sırtım arabaya yaslandı. "Tebrik etmek için geldim."

Dudağındaki yara hala duruyordu ancak küçülmüştü, elmacık kemiklerinde ise hafif bir morluk vardı. Muhtemelen dikkat çekmemek için kapatmaya çalışmıştı. Ona bakmaya devam ederken Semih yüzbaşı konuştu. "Ne o Hazan, yoksa korkuyor musun benden?"

Alayla karışık söyledikleriyle büyükçe yutkundum. "Ne istiyorsun?" Semih yüzbaşı elini cebine atarak katlanmış bir kağıt çıkardı ve bana doğru uzattı. "Alparslan'ın hediyesini vermek için geldim." 

Tereddütle uzattığı kağıdı alarak alarak açtım ve içindekini okumaya başladım. Bu bir darp raporuydu. Akıllandığını düşünerek ne büyük yanılmıştım. Adamın amacı farklıydı. Bakışlarımı kağıttan çekerek ona doğru çevirdim.

"İstediğimi anlamışsındır, sen zeki bir kadınsın." dediğinde hiçbir tepki vermeden yüzüne bakmaya devam ettim. Semih yüzbaşı ise konuştu. "Ama yine de ben anlatayım. Sen Alparslan'dan ayrılacaksın bende bu kağıdı yok edeceğim, hiçbir şey olmamış gibi yapacağım. Ha dersen ki ayrılmam ben, o zaman benim eğleneceğim kısma geliriz. Ben bunu işleme sokarım, Alparslan hakkında soruşturma açılır. Kendinden rütbece büyük komutanına fiilen ve kasten saldırmaktan mesleğini kaybeder, iş uzarsa hapse bile girer. Sence ne yapmalıyım Hazan? Sana seçmen için şans veriyorum. Ya sevdiğin adam mesleğini kaybedecek ya da o mesleğine devam edecek ama siz birlikte olmayacaksınız? Seçim senin."

Bölüm Sonu 

‣‣‣Bölümü nasıl buldunuz? Bu bölüm diğer bölümlerimizden biraz daha uzundu.

‣‣‣Alparslan ve Hazan sahnesi nasıldı? Beğendiniz mi?

‣‣‣Alparslanımızın rütbesini yükselttik çok şükür. Artık Semihle aynı rütbedeler. Bakalım bundan sonra neler olacak. Tahmininiz var mı?

‣‣‣Buse ve Fırat sahnesi nasıldı? Beğendiniz mi?

‣‣‣Sizce Nazlı ve Emre'nin çocuğunun cinsiyeti ne? Tahmininiz var mı?

‣‣‣Toplu yemek sahnesi nasıldı? Arada böyle sahneler yazayım mı? Ne dersiniz?

‣‣‣Gelelim bölüm sonuna. Bölüm sonu hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce Hazan ne yapmalı? Siz olsanız ne yaparsınız? 

Bölümle ilgili düşüncelerinizi bekliyorum.. Görüşmek üzere💖


Continue Reading

You'll Also Like

4.6M 339K 58
"Bu kitap babası tarafından sevilmeyen ve hiç bir zaman sevilmeyeceğini düşünen kızlara ithafen yazılmıştır..." (Haziran-Temmuz ayları arasında kitap...
182K 12.4K 72
Aşka inanmayan genç liseli bir kız. Dağılan bir aile. Ve yeniden evlenen bir baba. Değişik bir kız kardeş. Ailenin çözülemeyen sırları. Ve yeni bir o...
909K 44.2K 56
♡WATTYS 2021 GENÇ YETİŞKİN KATEGORİSİ KAZANANI♡ Okulundaki Kerim'e platonik aşık olan Asu, bir sabah okula geç kalır. Bahçede zilin çalmasını beklerk...
GİRİFT By rose

General Fiction

46.1K 2.8K 51
"İntihar etmek için çok genç duruyorsun." Yüzümü buruşturarak arkama döndüm kimdi bu? Genç bir adam benim yaşlarımda duruyordu. Karanlık nedeniyle y...