Keep your heart open for me

By wiizardless

25.7K 2.3K 876

beni sevmek zordunda değilsin, sadece kalbini benim için açık tut More

01
02
03
04
05
06
07
08
09
10
11
12
13'
14'
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31'
32
33
34
35
36
37'
38'
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
50
51
52
53
54

49

213 21 31
By wiizardless

-Jimin

Yapabileceğin hiçbir şey yoktu.

Olmuş olanı değiştiremezsin.

Hepsini kurtaramazsın.

Jay' e minnettardım. Gerçekten öyleydim. Bu işteki pek çok adama güvenmiyordum, özelikle de yaparken beni çok zorlayan bir iş konusunda ama aynı anda hem işin başında olup hem de gözlerimi bir bilgisayar ekranında tutamazdım.

Jay, işin bu kısmında fazlasyla yardımcı olmuştu.

Ama herifin yetenekli olmadığı tek şey benim daha iyi hissetmemi sağlamaktı.

Deniyordu. Anlıyordum.

Ama Kurtarıcı'ya gidip her yeri havaya uçurmamak için tüm gücümü harcarken, gösterdiği çabayı takdir etmekte zorlanıyordum. Orada çalışan veya daha doğrusu orada rehin tutulan masum insanlar olmasaydı, bunu yapardım.

Oradaydım.

Küçük bir çocuğun kanını içmelerini izlemiştim. Sekiz yaşında bir çocuk, şeytana tapan, kan içen pedofili kulübünün yeni üyelerini karşılamak için taş bir sunakta kurban edilmişti.

Nedenini asla anlamayacaktım. Bu kadar genç, bu kadar saf, bu kadar masum birine zarar verme arzusunu asla
anlamayacaktım.

Ama onlar cezbeden bu niteliklerdi. Şeytanı meleğe çeken de buydu. Bozmak istiyorlardı. Acı vermek. Lekelemek. Asla istemeyen kişilere zarar ve ıstırap vermek. Bunun verdiği hastalıklı heyecan.

"Sekiz yaşındaydı Jay," dedim dişlerimi sıkarak. "Bir ailesi vardı. iki anne, üç erkek ve bir kız kardeş. Seviliyordu. Onu seven ailesi tarafından güzel bir evde büyütülmüştü. Onu lanet olası bir marketten kaçırıp insan ticaretine lanet bir kurban olarak kullandılar."

Jay sessiz kaldı, iyi hissetmem için verdiği klasik cevaplarının anlamsız olduğunu fark etmiş gibiydi.

Oradaydım.

Bunu durdurmak için hiçbir şey yapmamıştım.

Ağzımı açtım, başka bir telefon geldiğinde yeni bir konuya geçmeye hazırlanıyordum. Telefona bakıp vahşice homurdandım.

"Gitmeliyim." dedim, telefonu Jay'in suratına kapatarak.

Hemen diğer telefonu açtım.

"Daniel. Aramana çok sevindim," dedim. Sesim ateşin üzerine bir battaniye atlmış gibi soğuk ve toktu.

"James, böyle aniden aradığım için üzgünüm. Senden bir şey isteyecektim."

Sandalyemde arkama yaslanıp boynumu esnetirken kaşlarım çatıldı. Gözlerimi, son videoda öldürülen küçük çocuğun resmini
gösteren bilgisayar ekranından hiç ayırmıyordum.

Onu asla unutmayacaktım ama gözlerimi yüzünde tutmak bana aynı durumda daha fazla çocuk olduğunu hatrlatyordu.

Şu anda, beni öfkeyle kafayı yemekten alıkoyan tek şey de bunu hatırlamaktı. Akıl sağlığıma ihtiyacım vardı. Şimdi kaybedersem, uğruna çalıştığım her şeyi mahvederdim.

"Senin için ne yapabilirim?"

"Bunu bir başlangıç olarak kabul et. Bu cumartesi olan akşam yemeğimiz için sabırsızlanıyoruz, bu gerçekten çok özel bir yemek. Bir aksilik yaşanmamasını istiyoruz, bu yüzden cuma günü aperitif bir şeyler yemeye karar verdik, eğer istersen."

Kaşlarım çatlırken midemde gökyüzünden, boğulmakta olan bir şehre sağanak yağmur yağıyormuş gibi bir dehşet çukuru oluştu.

"Aksilik yaşanmamasını mı?" diye tekrar ettim ses tonum değişirken.

"Kişisel algılama. Üyeliğe yeni kabul edilen adamların çoğu yıllardır buralarda. Burada hepimiz bir kumar oynuyoruz, bu yüzden üstlerim akşam yemeğini önceden yememizin en iyisi olduğunu düşündüler."

Cemiyet beni sınıyordu. Aklım, hepsini öldürmeden bir çocuğun gözümün önünde ölmesini nasıl engelleyeceğim konusunda şimdiden çalışmaya başlamıştı.

"Öyle mi?" dedim, meraklanmış gibi.

"Tek istediğim cuma gecesi, ev sahipliği yaptığım bir akşam yemeğinde bana katılman."

Cuma, iki gün sonrasıydı.

Dan'ın ne planladığını anlamaya çalışırken başım döndü. Kötü bir şeydi, o kadarını biliyordum.

"Bu yemeğin amacı ne?"

Dan bu işi sorgulamama bozulduysa da bunu belli etmedi. Doğrusu, umurumda değildi. İçimdeki dürtünün üzerine geldiğini hissederek ekranımı Yoongi'nin evinin etrafına kurduğum güvenli kameralarının görüntülerine çevirdim. Evdeydi ve Jeongguk'un arabası hala binanın dışında duruyordu.

Bir polis olduğu için kendini nasıl koruyacağını elbette biliyor ama bu heriflerin ne yapacağı belli olmuyor.

Bu yüzden, ev ve evin çevresine bir çok kamera yerleştirdim.

Önlem amaçlı.

Bunu iyi bilecek kadar uzun süredir bu işin içindeydim.

Her insan, her gün yaptığı en sıradan şeyi yaparken bir saniye içinde kaçırılabilirdi. Arabasına doğru yürürken. Bir mağazaya girerken veya mağazadan çıkarken. Arabasına benzin koyarken. Bir parkta yürüyüş yaparken. Hatta bazıları işi kapınızı çalıp yardım istemeye kadar
götürürdü.

"Eh, ana etkinlikten önce karnımızı doyurmak için tabii. Sadece sana özel seçtiğimiz mükemmel bir aperitif tabağımız var. Kendi evindeki yemek kadar nefistir. Benimle geleceğini söyleyebilirim, değil mi?"

Yumruklarımı kemiklerimin çatırdadığını duyana kadar sıktım. Aperitif küçük bir kızdı. Kurtarıcı'da ona gösterdiğim resimdeki kıza benzeyen bir kız. Gidip hoşlanacağımı düşündüğü bir kız seçmişti.

Midemde hareket eden ve kusma isteği uyandıran bulantıyı geçmiştim, șimdi gözümü kan bürümüştü. Ben onu doğrarken boğazından sızan kanın kırmızısı. Yavaşça boğulurken ağzından akan kırmızı... Gözümü tamamen kan bürümüştü.

"Elbette." dedim neşeyle. "Bunu hayatta kaçırmam."





"Ben yokken adamların Yoongi'ye göz kulak olduğundan emin ol," dedim Jay'e, boynumdaki kravatı sıkarken.

Kravat lanet bir ip gibi boğazımı sıkıyordu, bu gece o adamlara kibar davranmak beni öldürecekti.

Dünyadaki en ahlaksız adamlardan bazılarıyla görüşmek kendimi tavandan aşağı sallandırmak gibi bir şeydi.

Onlar ölmeyi hak ediyorlardı, bense onlarla birlikte pahalı viskiler içerken kafamda her birini nasıl öldüreceğimi kurup duracaktım.

"Evi her köşeden izleniyor. Gizlice tabii," dedi Jay arkamdan.

Bu yeterli gelmemişti, güvenliği bana yetersiz geliyordu. Ona göz kulak olan dünyanın en iyi adamlarına sahiptim ama cemiyet onun peşine birini takacak olursa onlar da bu iş için sokaktan bulacakları birini görevlendirmezlerdi. Evinin etrafında dört dönen adamlar kadar avlanmak ve öldürmek için eğitilmiş birini görevlendirirlerdi.

Aynadan Jaye bir bakış attım, dağınık siyah saçları solgun yüzünün etrafını çevreliyordu ve komodinimdeki kırmızı gülle oynuyordu.

Onu özel alanımda görmekten pek hoşlanmıyordum ama Jay bunu umursamayarak gelip yatak odamdaki yatağa oturmuştu.

Birkaç gün önce o yatakta, Yoongi ile deli gibi sevişmiştik.

Siktir.

Hatırladığım anılarla birlikte gülümsememeye çalışmak zordu. Adımla inleyişleri kafamda yankılanırken kısık bir nefes verdim. Ona doğru yürüyüp gülü elinden kaptım, tırnaklarını bugün siyaha boyamıştı. Her gördüğümde farklı bir renkte oluyorlardı.

Jay hiç çekingen biri değildi, "Bu özel bir şey mi? Nereden geldi?" diye sordu.

Ona kaşlarımı çattım ama o yalnızca ela gözlerinde sahte bir masumiyetle bana bakıp sabırla bekliyordu.

Her neyse.

"Bu gül Yoongi'nin buketinden." Bana anlamsızca bakarken daha açık konuşmam gerektiğini fark ettim.

"Almamın sebebi ise, bu gül ne zaman kurursa, Yoongi'nin buketinin de kuruduğunu anlayacak olmam. Böylece yeni bir tane daha alabilirim."

Ses tonumu Jay'in çenesini kapalı tutmasını tavsiye eder gibi yaptım. O da öyle yaptı. Gülü döndürürken Yoongi'nin hatırasında kayboldum. Çok güzeldi. Yeni boyattığı koyu kahve saçları ve koyu, neredeyse siyah gözleri vardı ama etrafına güneş ışığı yansıtıyordu. Özellikle güldüğünde. Gülünce gözüken diş etleri o kadar sevimliydi ki... Gülüşünü görmek için sürekli saçma sapan şeyler yapabilirim.

Yapıyordum da...

Gülü yerine bırakırken dönüp aynaya son kez baktım. Üç parçalı takım elbisemin üstünde kırışıklık var mı diye baktım. Armani takım elbise, vücuduma kusursuzca oturacak şekilde dikilmişti, her yerinden kapitalizm akıyordu. İyi ki zenginlerden çalıyordum.

"Çok güzel görünüyorsun." dedi Jay, gözünün kenarında damlayan sahte bir gözyaşını silerek. Yanından geçerken ona şöyle bir bakıp alnına bit tane geçirdim.

Ah uf diye homurdanmasını duymazdan geldim ve kulaklığı takıp üzerime iki tabanca yerleştirmeden önce anahtarlarımı ve cüzdanımı aldım. Beyaz altın Rolex'imi alıp bileğime taktım. Sıradan pahalı saatlerden değildi. Bileğimin iç kısmındaki tokanın hemen yanına yerleştirdiğim küçük bir düğme vardı. Bastığım anda ilgiyi başka bir yöne çekecek ve umarım zavallı çocuğu güvenli bir şekilde dışarı çıkarmamı sağlayacaktı.

Daniel'ın evinin içindeki ve dışındaki kameralara çoktan girmiştim. Güvenlik görevlisi tutsa da, içeri girdiğini gördüğüm birkaç misafirin üstü aranmamış ya da vücut tarayıcısından geçmeleri gerekmemişti.

Böylece bunun, mekanı havaya uçurmayacak, güvenilir birkaç kişiyle yapılan samimi bir etkinlik olduğunu anlamıştım. Boynumu esnettiğimde kaslarımdaki gerginliği fark ettim. Bu geceyle ilgili bir şeyler ters geliyordu. Sanki metal bir odada üzerime ates açılmış, merminin sekip bir yerime isabet etmesini
bekliyor gibiydim.

Bu gece küçük bir çocuğun kurban edilmesine veya istismar edilmesine izin vermem kesinlikle mümkün değildi. Bütün mesele, masumiyetini koruyarak kızı güvenli bir şekilde dışarı çıkarmaktan
ibaretti. Yarın yeraltı zindanına götürüleceksem Daniel'in suyuna gitmem gerekiyordu.

"Bu gece senin gözlerinin de Yoongi'nin üzerinde olmasını istiyorum. Bir șey olursa hemen bana söylersin."

Kıkırdadı. "Sence benim de onu takip etmemden hoşlanacak mı?"

Ona ters ters bakarak olduğu yere çiviledim.

"Güvenliğini gözetmek dışında bir amaçla ona bakarsan, penisini kesip sana yediririm."

Yüzünü tiksintiyle burușturdu ama gözlerindeki korku parıltısı dikkatimden kaçmadı

"Şaka yapıyorum Jiminie." dedi, ellerini teslim olur gibi kaldırırken.

Gözlerimden ateş saçmaya devam etsem de yüzüme muzip bir gülümseme yayıldı.

Jay'in arkamdan boş boş konuştuğunu dışarı çıktığımda bile duyabiliyordum. Kendi içini rahatlatmak için manitalarından birini aradığını duyunca gülmeden edemedim.





"Gelebilmene çok sevindim James." diyerek selamladı beni Daniel.

Bir eliyle elimi sıkarken diğer elini de sırtıma vuruyordu. Dan'in evi, banka hesabında milyonlar olan herhangi birinin evi kadar gösterişliydi.

Bir kamara gibi tasarlanmış ahşap panelli duvarlar, açıkta kalan kirişler, yıpranmış görünmesi için büyük para ödediği ahşap zemin ve bir sürü ten rengi, kahverengi tonun hakim olduğu rüstik bir evdi. Kırmızı, kahverengi ve sarının toprak tonlarındaki soyut resimler duvarları süslüyordu.

Daniel'in arkamda, diğer konuklarla selamlaşması alçak bir uğultuya dönüşürken özellikle bir tanesinin önünde duraksadım.

Resim, içlerinden parlak Kırmızı çizgiler yayılan iki büyük kahverengi göze benziyordu. Yumuşak sarılar ve kırmızılar, kızın yüzünün yuvarlak, kısa hatlarını oluşturuyordu.

Gözlerim, tamamı bir araya gelene kadar her ayrıntıya dikkat ederek resmin üzerinde gezindi. Kan ağlayan küçük bir kız.

"Güzel, değil mi?"

Gözlerimi tablodan alınca Daniel'i yanımda buldum, gözleri şeytanı bir parıltıyla tablonun üzerinde geziniyordu. Sanki kendisi yapmış gibi gururla resme bakıyordu.

"Evet." dedim mırıldanarak, arkamı dönmeden önce.

Orada durup, ahlaksız tablolar müzesinde değilmişim gibi sanatsal bir yorumda bulunmayacaktım. Etrafa bir bakış atıp, diğer resimlerin de aynı hastalıklı ruh halinin eserleri olduğunu gördüm.

Kurtarıcı ve İnci'den tanıdığım birkaç kişiyle tokalaştım. Birkaç dakika sonra Daniel, yirmi metre uzunluğundaki, en az yirmi kişilik masanın bulunduğu yemek odasında doğru geçmemizi istedi.

Normal bir düzen değildi. Kalın plastik bir kaplamanın üzerinde kristal bardaklar, beyaz tabaklar ve çatal bıçak takımı vardı. Masanın ortası tamamen boştu. Normalde çiçekler ve süslemeler, akşam yemeklerine sınıfsal bir zevk katmak için masanın ortasını kaplardı.

Kalbim göğüs kafesimin altında küt küt atsa da yüzümü ifadesiz tuttum.

"Yanıma otur James, lütfen." diye ısrar etti Daniel, sağındaki sandalyeyi işaret ederek. Tabii ki masanın başında oturup misafirlerine bir kral gibi gülümsüyordu.

Bana doğru eğilip mırıldandı, "Bu geceki başlangıç yemeğini göreceğin için çok heyecanlıyım."

Gülümsediğimde, gülüşümün buz gibi olduğunu hissedebiliyordum.

"Nedir o?" diye sordum.

"Eh, sürprizi bozmak istemeyiz, değil mi?" diyerek konuyu hemen değiştirdi ve dikkatini sol tarafındaki konuğa çevirdi.

Etrafımda oturan misafirleri izlemek yerine sessiz kaldım. Herkes tamamen rahat görünüyordu, kendi aralarında konuşuyor, kahkaha atıyor ve gülümsüyorlardı.

Sanki herhangi bir günmüş gibi bir yemek masasının etrafına toplanmış, küçük bir çocuğun servis edilmesini bekliyorlardı. Yemek odasında üç çıkış noktası vardı. İkincisi, oyun odasına açılıp, bir koridordan evin içine doğru gidiyordu. Üçüncüsü ise ön kapıya açılıyordu.

Kızın mutfakta olduğunu tahmin ediyordum. Zaten ölmüş müydü yoksa bu da onların zindandaki ritüelleri gibi mi olacaktı bilmiyordum.

Beş dakika sonra mutfak kapısı açılıp altı yaşından büyük olmayan küçük bir kızla el ele yaşlı bir adam içeri girdiğinde soruma
cevap almıştım.

Ela gözleri korkudan fal taşı gibi açılmış, kabuslarındaki bütün öcüler canlanmış gibi masaya bakıyordu.

Rüyalarındaki canavarlar sadece onların içeriden nasıl göründüğünü göstermek içindi.

"Hanımlar ve beyler. Akşam yemeği hazır."




Bölüm sonu...























Evet, biliyorum. Fazlasıyla geciktim ama SONUCA BAKALIM DEGIL MI 🥰

Finale doğru gidiyoruz

Heyecanlı!





Continue Reading

You'll Also Like

108K 7.5K 38
"Bir bilsen ne kadar zamandır şunun hayalini kurduğumu." Şakağıma doğru bir öpücük daha kondurdu. "Seni doyasıya öpüp koklamayı." Ardından yanağıma i...
113K 14.1K 23
Kim Namjoon, kendisine verilen görevi yerine getirmek için sahte bir aile kurmaya karar verir fakat birbirlerinden deli gibi nefret eden Taehyung ve...
82.1K 5.4K 32
"Ankara Keçiörengücü'nün yıldızı Barış Alper Yılmaz, Galatasaray'a transfer oldu." Ona kariyerinin zirvesini yaşatan bu cümle, bizim ilişkimize dibi...
20.4K 1.9K 42
Eğlenmek için yazıyorum, eğlenmek isteyenleri hikâyeme bekliyorum🖤