Kaybedilen Zaman

By Dawn-8

1.3M 85.2K 11.9K

Yıllardır ölü olduğu iddia edilen kızlarının yaşadığını öğrenen bir aile, kızlarını haftanın iki günü evlerin... More

Tanıtım
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
21.
22.
23.
24.
25.
26.
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
34.
35.
36.
37.
38.
39.
40.
41.
42.
43.
44.
45.
46.
47.
48.
49.
50.
51.
52.
53.
54.
55.
56.
57.
58.
59.
60.
61.
62.
63.
64.
65.
66.
67.
68.
69.
70.
71.
72.
73.
Final
Özel bölüm-1
Özel bölüm-2
Özel bölüm-4
Maral ve Toprak

Özel bölüm-3

4.1K 346 51
By Dawn-8

Biraz geç oldu ama umarım okul yılınız güzel sona ermiştir. Toprak'ın ağzından nasıl bir bölüm yazmalıyım bilemedim bu aralar Maral ve Toprak'ın geleceği hakkında pek düşünemiyorum. İmkansız gibi geliyorlar bu nedenle eskiden olan bir olayı Toprak'ın ağzından okutmayı tercih ettim. İyi okumalarr.
__________________

Toprak'tan

Elimde tuttuğum silahı Erdal'a doğrulturken yaptığım şeylerin bilincinde değildim. O karşımda oldukça rahat bir şekilde oturuyordu. Abim ortamı her ne kadar rahatlatmak için bir şeyler söylese de silahı oynatmadım. "Şirket falan umrumda değil!" Dedim kızgınlıkla. Maral'ı bir şeyler için kullanmasından bıkmıştım artık. Ondan da benden de uzak duracaktı.

Hissettiğim ağırlık silahtan dolayı mıydı yoksa kalbimden kaynaklı mıydı bilmiyordum. Doğru dürüst nefes aldığımı bile sanmıyordum. "Ah, doğru ya. Senin derdin oğlum olmaktaydı." Diye mırıldandı Erdal alayla. "Maral'a da sana oğlum diyeyim diye yaklaşmıştın. Aşık ettin. Doğrusu bunu hiç beklemiyordum. Ayrıca öldür beni demekten başka bir şey demiyorsun ama oğlum. Oluyor mu hiç babacığım?"

Sinirle gülmeye başladım. Yazıp çizmekte üstüne yoktu. Her zaman olayları kendi algılamak istediği gibi algılar ve karşı tarafa da bunu kabul ettirmeye uğraşırdı.

Abim ortamı sakinleştirmeye çalışmaya devam ediyordu. Silahı tutan elimin üstüne elini koymuştu. İndirmemi istiyordu çünkü ona göre bizim Erdal'dan başka çıkışımız yoktu. Onu bilmiyordum ama Maral benim çıkışımdı, hayata onunla geri dönmüştüm, o bana gelen bir lütuftu. Onu kaybetmeyi göze alamazdım.

Sadece koluna atış yapsam gözünü korkutmaya yeteceğini düşündüm. Tetiği çekmeye hazırlandığımda abim bunu hemen anladı. "Toprak indir şu silahı!" Onu duymamazlıktan geldim. Bugün Erdal ile tüm bağımı koracaktım.

"Yaptım!" Diye bağırdım, bilsin diye. "Beni sev diye her şeyi yaptım! Maral'a verdiğin değerin neden olduğunu anlamak için yaklaştım ona! Onda ne var da babam, sürekli Maral diyor diye düşündüm! Maral, Maral, Maral. Artık beynimin içi bu ismi duymaktan nefret etmişti ama bilmediğin bir şey var Erdal..." Nefeslerim tükeniyordu. Ben ilk denememde bunu yapmaya devam edemeyecek kadar güçsüz biriydim belki de. Çıktığım yolu tamamlayamamıştım. Okulun ilk günü denemiştim ama ikinci gün onu gördüğümde hiçbir şey aynısı olmamıştı. Yine onun üzerindeydi gözüm ancak bu sefer ona karşı duyduğum ön yargı yoktu. Merak ediyordum yalnızca. O nasıl bu kadar kusursuz olabiliyordu? Kendimin o kadar kusurlu olduğuna inanmıştım ki onu tanımaya başladığımda bütün algılarım yıkılmıştı.

Onu izleyip anlamaya çalıştığım o süreçte onu korumaya bile çalışmıştım. Eve gittiğimde bunu nasıl yaparım diye kendime kızıp durmuştum ama asla onu korumaktan vazgeçememiştim.

Ocak ayına girdik sayılırdı. Bu nedenle olsa gerek hafifte olsa kar yağmaya başlamıştı. Öğle arasında olduğumuz için herkes buradaydı. Maral da öyle...

Başına geçirdiği siyah beresiyle oturduğu bankta kafasını gökyüzüne kaldırıp karın yüzüne gelmesini beklerken istemsizce onu izliyordum. Tek başına oturuyordu. Sabahtan beri başını kitaplardan kaldırmamıştı ve yorulmuş olmalıydı. Yanımda bir hareketlilik hissettiğimde başımı oraya çevirdim. Kerem'di bu, müdürün ya da yardımcısının oğlu. Kim olduğuyla pek fazla ilgilenmiyordum. Bu nedenle tam olarak bilmiyordum.

Bakışları Maral'daydı. "Güzel ve zeki öyle değil mi?" Diye mırıldandı. Nedense onun Maral'a bakması beni rahatsız etmişti. Ben herhangi bir çıkar doğrultusunda bakmıyordum, doğruyu söylemek gerekirse ben ona dalıyordum. Kendimi bir anda onu izlerken buluyordum. Tek dileğim bunu fark edip onu rahatsız etmemekti. Eminim bu durumu farkına varsa benden rahatsız olurdu ama ben onu rahatsız etmek istemiyordum. Gözüm sürekli onu arıyordu yalnızca. Fakat Kerem'in bakışları böyle değildi ya da ben yanlış anlıyordum.

"O dikkat çeken biri değil aslında." Diye konuşmayı sürdürdü Kerem. Sanki benim bakışlarımı yakalaması hoşuna gitmemişti. "Okula başladığımızdan beri, ortamlara katılmadığı için olsa gerek, sadece onu izleyen bendim. İzleyen derken hoş kız." Diye mırıldandı. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu çocuğu hiç sevmemiştim.

Maral'a bakıyordu hala. Yüzünde gülümseme oluştu. Başımı çevirip ben de Maral'a baktım. Elini açmış kar tanelerinin eline düşmesini bekliyordu ve yüzünde bir gülümseme vardı. "Geldiğin günden beri onu farkındasın ama o ilk benim olacak."

Sinirle gülerek Kerem'e baktım. "Dört senedir bana karşılık versin diye bekliyorum ve bu son senemiz. Senin bir şansın yok Toprak." Oturduğu yerden ayağa kalktı. Ona seslenen sevgilisinin yanına gitmeden bana son bir kez baktı. Dudakları alayla kıvrıldı. "Geç kaldın." Onun arkasından sinirle bakarken yumruklarımı sıktım. Sevgilisinin yanağına bir öpücük kondurdu. O gerçekten iğrenç bir insandı ve ben Maral'ı ilk olarak ondan koruyacaktım.

Odada duyduğumuz adım sesiyle bakışlarımız kapıyı bulurken görmek istemeyeceğim o kişiyi gördüm. Maral'ı. Şu an olmaması gereken bir yerdeydi. İçeriye girmesi imkansızken o nasıl girmişti? Elimdeki silah aşağı düşerken tuzağa düştüğümü anladım. Maral'a henüz anlatamadığımı biliyordu ve kendi planladığı şekilde ilerlesin diye her şeyi yapıyordu.

Göz göze geldiğimizde yutkundum. Ona sarılmaya o kadar çok ihtiyacım vardı ki anlasın istedim. Onun elini tutup buradan gitmek istedim. Ağlıyordu, sessizce akıyordu yaşları. Duymuştu. Dudaklarımın arasından belli belirsiz bir nefes kaçtı. Boğazıma bir yumru oturdu. Benden gitmez, beni dinlerdi öyle değil mi?

"Herkes buradaymış. Bir ben eksikmişim." Diye mırıldandı histerikçe gülerken. Yanağından bir yaş aktı. Onu ağlatmayan bir ben kalmıştım ve bunu istemesem de gerçekleştirmiştim. Yutkunmaya bile mecalim kalmamıştı.
Erdal'a baktı. "Ana karakteri çağırman gerekirdi Erdal. Ölümün yaklaştığı için unutkanlığın artmış olmalı." Kapı pervazına yaslandı. Destek almaya çalışıyor olmalıydı. Onu bu hale getirdiğim için kendime öfkelendim. Onu buradan çıkartıp her şeyi anlatacağım.

"Maral?" Diye mırıldandım elimdeki silahı abime verip. Erdal'ın onun ağlayışlarını görüp mutlu olmasını istemiyordum. Oyununa Maral'ı dahil etmesine müsaade edemezdim. Keşke cesaretli olup Maral'a ilk ben söyleseydim ancak çok korkmuştum. Küçükken annem terk etmişti beni, şimdide o gider diye korkmuştum. Ben ondan uzaklaşmak istemiyordum. Bencillik yapmıştım. Ne olursa olsun anlatma işini ona aşık olduğumu anladığımda gerçekleştirmeliydim.

"Açıklayacağım sana her şeyi. Duydukların doğru ama devamı var." Dediğimde gülmeye başladı. Gülüşündeki acıyı hissettim. Gözlerim istemsizce dolmaya başladı. Böyle olsun istememiştim. Yeşilleri acıyla bakıyordu bana artık. Kalbime çöken ağırlığın baskısı gittikçe arttı.

Tokalaşmak için elini uzattı. "Merhaba ben Maral Birsoy Orbay. Erdal Samancı'nın üvey yeğeniyim. Sen de üvey kuzenim Toprak Samancı olmalısın. Sonunda küçük kuzenle tanışabildim." Dedi gülümsemesini bir an bile silmeden. Neden bu kadar kabullenmişti? Daha açıklama bile yapmamıştım.

Başımı iki yana salladım. Aramızda duran elini es geçip onu buradan götürmek için hamle yapacağımda soğuk elini kalbimin tam üzerine koyarak durdurdu beni. Onun kalbinden bana giriş yoktu ancak benim kalbimden ona giriş olmasın diye durduruyordu beni.

"Toprak Samancı değilim. Sayman'ım." Dedim, beni böyle tanımasın diye. Hiçbir zaman Samancı olmamıştım. Kıkırdadı.

"Soyada çok takılmıyorum ya. Sorun değil." Başımı omzuma doğru eğdim. O gözlerimden bile anlardı ne hissettiğimi, anlasın istedim. "Ziyaretin kısası makbul, derler. Burada kalıp benim hayatım hakkındaki planlarınıza katılmak istemezdim çünkü hayatımı sizin değil, kendi planlarım üzerine yönlendiriyorum. Daha 18 yaşımda olmamama rağmen evliliğim konuşuluyor." Kıkırdayarak eliyle gülüşünü kapattı. Acıyla ona baktım. Neden bu kadar kolay kabullenip vazgeçiyordu benden? Neden dinlemek bile istemiyordu beni? Kızgındı biliyordum ama böyle bakmasına dayanamıyordum. Gözlerim doldu. Gözyaşlarını silmek için elimi kaldırıp yüzüne dokunacağım da doğruldu ve geriye gitti. O benden gidiyordu. Başımı eğdim ve göz yaşlarımı geri göndermeye çalıştım. Şu an kızgın olduğu için üstüne gitmemeliydim belki de. Konuşmasıma fırsat vermeden konuşmaya devam etti.

"Evleneceğim adamı da ben seçiyorum dayıcığım. Boşuna vakit harcamışsın. Düğün davetiyesini o şanslı kişiyi bulduğumda üçünüze de gönderirim." Dedi rahat bir tavırla. Başımı hemen kaldırıldım. Bu kadarı da fazla değil miydi? Benden vazgeçiyordu. Onun için atan kalbimin sesini duyamıyordu belki ama gözlerimde de mi göremiyordu onu sevdiğim için çektiğim acıyı? Neden bu kadar soğukkanlı duruyordu? Sanki beni hiç sevmemiş gibi... "Maral." Dedim çaresiz bir sesle. Atmosferden kaynaklıydı. Baş başa olduğumuzda beni dinleyecek, anlayacaktı. O zaman kızsa bile sorun değildi. Hakkıydı. Kendimi affettirmek için ömrümün her saatini vermeye razıydım. "Gidelim buradan lütfen. Az önce duyduklarını açıklayacağım. Seni kaybetmek istemiyorum. Sadece gidelim buradan." Derken kolundan tutup onu dışarı çekiştirmeye çalıştım. Burada daha fazla kalamazdık. Ama Maral benimle gelmedi. Eli elimden düştüğünde boşluğa düşmüş gibi hissettim kendimi. Gidiyordu, onu kaybediyordum.

Gözlerime baktı, belli belirsiz gülümsedi. "Maalesef, prensip olarak akrabamla ilişki yaşamıyor. Ama seni düğünümde görmekten mutlu olurum kuzen. O gün mutlaka gel." Dedi sesi hafifçe titrerken. Başımı olumsuzca salladım. Beni bırakmasın diye yalvarmak istedim. O benim hayata tutunma sebebimdi. Kollarımı ona dolarken dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Gitme, lütfen dinle beni." Diye fısıldadım titreyen sesimle. Kollarımı belime daha sıkı sardım. Gitmesindi. Hatalıydım, kızsın, bağırsındı ama gitmesindi. "B-bırakma beni." Sesim artık yalvarır tondaydı. Korkuyordum, beni dinlemeden gider diye deli gibi korkuyordum.

Arkadan Erdal'ın oflaması duyuldu. "Yalvarmak yasaktı Toprak." Dedi alayla. Sinirle yumruklarımı sıktım. Ona doğru döndüm. Maral ile ilişkime asla karışamazdı. "Kes sesini!"

Bu cümlem sadece benden Maral'ı uzaklaştırdı. Cıklayarak çıkışa doğru birkaç geri adım attı. Gidiyordu. Benden gidiyordu.

Konuşmama müsaade etmeden konuşmaya başladı. "Eğer babanın sana oğlum demesini istiyorsan ona karşı saygılı olman gerekiyor. Burada bir hata yapmış olabilirsin. Başka sefer şansını tekrar dene en iyisi. Kuzen tavsiyesi." Diyerek göz kırptığında titrek bir nefes verdim. Yapmasındı, Erdal'ın anlattığı her şeye koşulsuz inanmasın, bir kere beni dinlesindi. Bu oyuna düşmesin istedim. Elini tutup götürmek istiyordum onu buradan. Onu bu işe karıştırıldığım için nefret ediyordum kendimden. Erdal'ın babam olmasını istemiştim evet ama anlamıştım ki önemli olan senin sevgi verdiğinin sana sevgi vermesiydi. Maral'ı sevmemeye çalıştığım her zaman onun bir gülümsemesiyle erir olmuştum. Saçlarıma dokunuşu annemi hatırlatsa bile onun dokunuşlarını hissetmek bambaşka bir duyguydu ve ben bu duyguyu çok sevmiştim. Bana sevgiyle bakışını, gülümseyişini, beni düşünüşünü, saçını topuz yapmasını, dudaklarını büzmesini, ders çalışmasını, kalem çevirmesini ve daha nicesini...Ben onun her zerresine aşık olmuştum, sevmiştim. Onu ilk gördüğüm gün düşündüğüm şey doğruydu. O bir büyücüydü ve beni çoktan etkisi altına almıştı ancak ben memnundum.

Erdal'a baktı. "Ablanın hatrına oğullarına babalık yap Erdal. Sonra sevgiyi yanlış yerlerde arıyorlar. Senin oğlun olmak için nasıl senin gibi biri olduğuna iyi bak. Eserinle de gurur duy. Beni kendin gibi yapamadın ama..." Gözlerini son kez bakıyormuş gibi lacivert harelerime çevirdi.

Acıyla gülümserken gözünden bir yaşın süzüldü. İşte o zaman anladım. O benden gidiyordu. "Onu tam bir Erdal Samancı yapmışsın."

****
Maral odadan çıktığında hızla peşinden gittim. Adımları benimkinden daha hızlıydı ve hıçkırarak ağlıyordu. "Maral, dinle beni lütfen." Dedim ona yetişmeye çalışarak. Duymadı. Tek duyulan şey hıçkırıklarla ağlayışıydı. Öyle şiddetli ağlıyordu ki kendimden nefret etmeye başlıyordum. Onu böyle bir hale nasıl sokardım?

O asansöre doğru giderken hızımı arttırdım ancak önümü çevreleyen sayıca fazla koruma ile adımlarım sekteye uğradı. Tam önümde o duruyordu. Eğitmenim... Beni binlerce kez hastanelik eden, vücudumdaki tonlarca yaranın sebebi olan o adam. "Çekil önümden." Dedim sert bir sesle. Yüzünde mimik dahi oynamadı. Elim yumruk halini aldığında yüzüne savurmam kısa sürmüştü. Başı hafifçe yana düşerken, "Sana çekil dedim!" Diye bağırdım öfkeyle. Maral ile arama kimsenin girmesine izin vermezdim.

Dudakları yukarı doğru kıvrıldı. "Yumrukların güçlüymüş. İlk vuruş için fena değil." Dedi eğitmenlikle kafayı bozduğu için. Sinirle yanından geçmeye çalıştığımda beni tek eliyle güçlü bir şekilde geriye doğru itti.

"Dövüş mü istiyorsun?" Diye sordum sinirle. Onun yine mimikleri gram oynamadı. "Eğer kazanırsan kıza gidebilirsin." Dedi rahatlıkla. Başıyla yanındaki adamlara işaret verdiğinde geriye çekildiler. Titrek bir nefes verdim. Bulunduğum yerde Maral'ın gidişini izlerken anlamaya başladım her şeyi. O bana yasaktı ve ben yasak olana tutulmuştum...
_____________________

"Boş yere canı yanmaz insanın..."

Continue Reading

You'll Also Like

9K 516 10
Peri bir sabah gözlerini nefret ettiği evde yankılanan sevinç çığlıklarıyla açmıştı. Bilmiyordu ki bu onun son kez bu evde uyanacağı son sabahı olduğ...
62.9K 4K 19
" o zaman bu konuşma her şeyin başlangıcı olacak" dedi ardından gülümseyerek devam etti. "Biz bir aile olacağız. Ve her şey düzene girecek her şeyi e...
189K 11.6K 34
Genç kız elini uzattı. "Ben Ela . Ela Karabela" Bu esmer tatlı kız kesinlikle soyadının hakkını veriyordu.
523K 33.3K 46
"Baba,çok korktum ben." Mirzat Bey kolları arasına aldığı kızını göğsüne yaslarken duyduğu şey ile adeta donup kalmıştı. Kızı kendisine yıllar sonra...