Rogers And Stark

By ayseeeevural

36.5K 2.4K 573

Biri sarışın, diğeri esmer. Biri güzel, diğeri çekici. Biri güçlü, diğeri süper zeki. Biri mantıklı, diğeri ç... More

Rogers And Stark / Bir
Rogers And Stark / Üç
Rogers And Stark / Dört
Rogers And Stark / Beş
Rogers And Stark / Altı
Rogers And Stark / Yedi
Rogers And Stark / Sekiz
Rogers And Stark / Dokuz
Rogers And Stark / On
Rogers And Stark / On Bir
Rogers And Stark / On İki
Rogers And Stark / On Üç
Rogers And Stark / On Dört
Rogers And Stark / On Beş
Rogers And Stark / On Altı
Rogers And Stark / On Yedi
Rogers And Stark / On Sekiz
Rogers And Stark / On Dokuz
Rogers And Stark / Yirmi
Rogers And Stark / Yirmi Bir
Rogers And Stark / Yirmi İki
Rogers And Stark / Yirmi Üç
Rogers And Stark / Yirmi Dört
Rogers And Stark / Yirmi Beş
Rogers And Stark / Yirmi Altı
Rogers And Stark / Yirmi Yedi
Rogers And Stark / Yirmi Sekiz
Rogers And Stark / Yirmi Dokuz
Rogers And Stark / Otuz
Rogers And Stark / Otuz Bir / FİNAL
İKİNCİ KİTAP ALARMI
ÖZEL BÖLÜM // BİR
ÖZEL BÖLÜM // İKİ
ÖZEL BÖLÜM // ÜÇ

Rogers And Stark / İki

3.2K 170 16
By ayseeeevural

Crystal, ikinci derste başını sırasına gömerek uyumaya çalıştı. Odasının duvarları Camil'in sesi dışarı çıkmasın diye yalıtımlıydı ama karşı odadan az da olsa gelen müzik sesleri yüzünden uyuyamamıştı. Yan sırasında oturan Dylan'a baktı. Uykusuzluğun damlası yoktu gözlerinde. Devlet dersinden sonra Komünikasyon'dan sınava gireceklerdi, bunun stresiyle birlikte dersi dikkatle dinleyip sürekli sayfalarına notlar alıyordu.

Camlardan giren güneş ışıkları Dylan'ın sarı saçlarına değiyor ve daha da açık bir sarı yapıyordu. Alt dudağı ısırmaktan kıpkırmızı olmuştu ve sağ bacağı üzerine attığı sol bacağının üzerinde uyuşmuştu. Hemen solundaki sırada oturan Crystal'a hızla baktı, kendisini izlediğini gördüğünde ufak bir gülümseme gönderdi, Crystal ona karşılık verdi. Doğrusu Crystal, bu kadar stres yapmadığı için kendisi adına ve bu kadar çok stres yaptığı için Dylan adına endişeliydi. Bu kadar tuhaflık çok saçmaydı üstelik! Hem, sınav için endişe etmemesinin temel sebebi, zaten bildiği konuların sınavına gireceği için boşuna sıkıntı içinde olmamasıydı. Ama Dylan aynı durumda değildi. O her konuyu, yaşı ve zamanı geldiğinde öğreniyordu.

Zil sesiyle birlikte herkes rahat bir nefes aldı. Crystal gerinerek doğruldu ve kitaplarını çantasına koymaya başladı, krem rengi ahşap sırası kendi çizimleriyle doluydu. Özellikle zırhının kaskında yapmak istediği yeni tasarımları ve espri yazılarını tekrar tekrar okuyarak rahatlardı.

Dylan ise sağ tarafındaki sırada oturan, başında siyah beresi olan Blake'e baktı. Kendisi gibi derslere odaklı olan arkadaşı için gurur duruyordu ama gereğinden fazla dikkat kesildiğinde çekilmez oluyordu.

"Hey," dedi Dylan, Blake'in omzundan dürterek. "ders bitti." Blake, gözünü kırpmadan Dylan'a döndüğünde gülümseyerek onu onayladı.

"Biliyorum, çizim yapıyordum." Dylan hevesle ayaklandı.

"Öyle mi? Bugün ne çiziyorsun?" Blake, Dylan'ın görmesi için üzeri karalanmış kağıdı ona çevirdi. Dylan, Blake'in tepesine dikilmiş bir eli oturduğu sıranın yaslandığı kısmında, diğeri masaya yaslı şekilde çizimi inceliyordu.

Blake, ileride ya bir avukat olacaktı, ya da bir ressam. Çizimlerini yurttaki odasının duvarlarına asar ve gün geçtikçe beğenmedikleri olduğunda çöpe atar, yerine yenilerini yapardı. Çoğu çizimler, bir çift çizimleriydi. İleride sevdiği insanla yapacağı şeyleri yazmaz, çizerdi.

"Çok sevimliler!" diye haykırdı Dylan. Blake, sevgilisiyle birlikte uyumak istediğini anlatan bir çizim yapmıştı.

"İstersen alabilirsin." dedi Blake, masasının üzerindekileri toplarken. Bu sırada Crystal gelmiş, sağ kolunu Dylan'ın sol omzuna sabitleyerek Blake'in çizimini inceliyordu.

"Sormasan alacaktım zaten." dedi Dylan, çizimi özenle çantasına koymak için masasına dönerken. Crystal, Blake'e döndü.

"Sınava hazır mısın?" Blake gözlerini devirdi.

"Gece uyumadım. Sence hazır mıyımdır?" Crystal omuzlarını kaldırıp kendisine çekti. Kendisi için bu sıradan bir hareketti ama sınıfındaki her erkek, Crystal'ın her hareketini çekici buluyordu. Crystal ulaşılmaz ve dayanılmaz tavrıyla popüler bir Stark'tı. Stark namı, okulun her köşesinde vardı.

"İnan bana, Dylan'dan daha iyi bir iş çıkartacaksın." dedi, başıyla Dylan'ı gösterirken.

"Hey!" diye seslendi Dylan, çantasını kapatırken arkasını dönmedi. "seni duydum!" diye söylendi ardından.

Dylan başını oturdukları sandalyelerden birinin masasında vurup duruyorken, Crystal büfeden iki kahve getirdi, ardından karşısındaki sandalyeye geçti. Dylan'ın başını her masaya vuruşunda, bardaktaki kahve dalgalanıyordu. Crystal'ın bardağı elindeydi.

"Kes şunu Dylan. Sınav iyi geçti." dedi Crystal, masalarının yanından geçen iki erkekten kumral olana göz kırparken. Dylan Crystal'ın ne yaptığını görmemezlikten geleren başını kaldırdı ve bardağını eline aldı.

"Kaldım. Kesin yani."

"Kes şunu dedim. İyiydin." Dylan, Crystal'a bir oranla hesaplamasını isteyecekti, ama Camil'in elektronik Enrique modundaki sesini duyduklarında bölmemek için çenesini kapattı. Yapay zekaya asıldığı falan yoktu elbette, sadece ses tonu hoşuna gidiyordu.

"Bayan Stark, başındaki şapka yüzünden kimliğini tespit edemediğim, yaklaşık bir seksen boyunda, yetmiş üç kiloda, lacivert tulumlu bir şahıs kapıyı açmak için uğraşıyor." Crystal sessizce küfür etti. Dylan doğrulmuş, Crystal'ın ne karar vereceğini bekliyordu. Muhtemelen elektro şok isteyecek ve adamı oradan uzaklaştıracaktı.

"Kapıyı sakın açma, Camil. Yüzbaşı'nın kızı burada." Dylan şaşırdı, kısa zamandır Crystal'ın kendisini uzak tuttuğu tekvando ve boks derslerinden sonra, bir adamı dümdüz etmek için kendisini isteyeceğini nereden bilebilirdi ki?

"Ne yapacağım?"

"Git ve onu ez, Rogers. Mahremime yabancı bir el istemiyorum." yeteri kadar tatmin edici olmasa da, Dylan kötü geçen sınavının acısını bu şekilde çıkarabileceği için mutluydu. Çantasını tek omzuna taktığı gibi sandalyesinden hışımla kalktı. Arkasını döndüğü anda Blake ile burun buruna geldi.

"Kızlar?" diye sordu Blake, garipser bir tavırla. Blake, Dylan'ın Kaptan Amerika'nın kızı olduğunu bilmiyordu, Crystal'ı ünlü Tony Stark'ın kızı olarak tanıyordu ama Dylan hala basit bir Rogers olarak tanınıyordu. Bir bakıma Blake; Camil'i, Crystal'ın yaptığı zırhları ya da Dylan'ın gücünü bilmiyordu, ya da tahmin etmiyordu. "nereye böyle?" Crystal ani bir fikir dönüşüyle Blake'in koluna girdi.

"Ben seni arıyordum, bereli çocuk. Belki şu çizimlerinden bir kaçını bana da gösterebilirsin diye." Blake inanmamış gibi bu sefer Dylan'a döndü.

"Sen nereye peki?"

"O da Bayan Hudson ile konuşmaya gidiyor." aynı anda Camil'in sesi kulaklarında yankı yaptı.

"Efendim, bahsi edilen şahıs elinde çilingir malzemeleriyle geri dönmek için acil çıkış kapısına ilerliyor." Dylan aceleyle Blake'i başıyla onayladı, Crystal her şeyin sorunsuz gideceğinden emindi ama yine de endişeli bakışlarla Dylan'ın gidişini izledi.

"Sana kahve ısmarlamama izin verir misin?"

Dylan hızlı ve ritimli adımlarıyla bahçeden çıkıp yurdun bahçesine geçen merdivenleri tırmandı. Kızlar yurdu okulun solunda, erkekler yurdu ise sağında kalıyordu. Yol mesafesi olarak kızlar yurdu biraz daha uzaktı, çünkü tiyatro salonu kızlar yurdu ve okul arasındaki boşluktaydı.

Yurdun bahçesine girdiğinde üçüncü dersin zili çaldı, ardından Camil zilin ses seviyesini Dylan için azaltarak araya girip konuştu.

"Şahıs kapıda, kilidi sökmeye çalışıyor Bayan Rogers. Ufak dalga şok göndermemi ister misiniz?" Dylan hem acele adımlar atıyor hem de acele karar vermek zorundaymış gibi hissediyordu.

"Ellerinin uyuştuğunu fark edecek kadar, Camil." dedi yurdun kapısından girerken. Odaları ikinci kattaydı, kapıdan girer girmez geniş salonu ve geniş mutfağı, sağ taraftaki üst kata çıkan merdivenlerin arkasında kalıyordu. Dylan buradan sonrasında sessiz olması gerektiğini biliyordu. Yavaş adımlarla çantasını dış kapının arkasına bıraktı ve eline kapalı bir şemsiye aldı. Kırıldığında yutacağı hapı biliyordu ama şu an durum acildi. Üstelik Stark'ın prototip zırh ve ateşli silahlarının hologramları, hesapları ve kendisi için yaptığı projeleri önemliydi. En azından Dylan bir adamın kendi çamaşırlarını görmesini istemiyordu.

Merdivenleri yan yan çıktı, uzun koridorun arkasında kalan kısımda lavabolar vardı. Odalarla bağlantıyı kesen ikili koyu mavi ve kızların ergenlik dönemlerinde yazdıkları yazılarla dolu kapılardan biri açıktı. Yuvarlak camdan başını uzatıp baktığında birinin hızla ellerini sallayarak geri çektiğini gördü. Bu iyiydi, Camil adamı yavaşlatıyordu. Ama adamın tek başına gelmiş olmasını saçma buluyordu. Muhtemelen diğeri direksiyon başındaydı.

Adamın solunda kalan alet çantasına, Dylan'a arkasını dönecek şekilde döndüğünde, Dylan açık kapıdan içeri girip çıkıntılı duvarın arkasına saklandı. Ardından bir şemsiyeden daha dayanıklı bir şey aramaya koyuldu.

Üzerinde 'Dikkat! Kaygan Zemin' yazan sarı renkte ayaklı bir uyarı levhası ve temizlik malzemelerinden başka bir şey yoktu. Adam bu sefer eldivenlerini giyerek işine döndüğünde, neden bu kadar rahat davrandığını çözemedi Dylan. Okulun kurallarını iyi bilen biri olmalıydı. O halde okuldan biriydi.

Girdiği duvarın arkasında zaman kaybettiğinin farkına varan Dylan, saklandığı duvarın dibine ilerledi ve kulaklığın üstündeki düğmeye basılı tutup fısıldadı.

"Camil, Taylor Robinson'ın odası açık mı?" adamın Dylan'ı duymasına imkan yoktu, çünkü Dylan öyle iyi eğitilmişti ki, yeri geldiğinde kendi nefes alış verişlerini hissetmemeyi bile öğrenmişti. Ufak bir fısıltıyı bu adamın duymasına imkan yoktu.

"Açık, efendim."

"Peki Taylor'ın oda arkadaşı Sara Moretz'ın beyzbol sopalarının nerede olduğunu bulabilir misin?" yapay zeka, odayı gözden geçiren bir tarama yaptı ve kapının kilidi kırılmadan önceki dakikalarda Dylan'ı cevapladı.

"Kapının hemen yanındaki siyah küçük sepette, efendim." şimdi iş sadece adamın dikkatini dağıtıp Taylor Robinson ve Sara Moretz'in kaldığı odaya girebilmekti.

"Hey!" diye seslendi Blake, aralarındaki bir sıra boşluk olmasına rağmen Crystal'a. Matematik dersinin başlarında bile bir konu atlamayı başaran Matematik öğretmeni Bay Cedric tahtada işlem çözerken, Crystal Blake'e döndü.

"Ne?"

"Dylan hala gelmedi. O iyi mi?" lanet meraklı seksi çocuk! Crystal omuzlarını kaldırıp Blake'e cevap verdi. Artık Dylan'dan iyi bir haber gelmezse gidip kendisi ortalığı dağıtacaktı çünkü.

"Odasına uğrayacağını söylemişti. Sen merak etme." Blake de en az Crystal kadar endişeliydi. Nedenini bilmediği bir şekilde kendisinden uzaklaştığını hissettiği Dylan'ı yüzü bembeyaz ve elleri hafif titrerken yakalamıştı, burun buruna geldiklerinde. Blake'de aynı duygularla kalmıştı öylece, her ne kadar sebebi Dylan'ın sebebiyle aynı olmasa da.

Dylan, Crystal'ın aksine soğukkanlı ve ne yapılması gerektiğini iyi bilirdi. Crystal ortalıklardan kaybolsa Dylan onu mükemmel bir şekilde idare edebilirdi. Geçen hafta, babası Tony onu arayıp kendi zırhlarından birisi durduk yere çalışıp sorun yaratmaya başladığını söylediğinde veya şikayet ettiğinde, Dylan Crystal'ın odasına gidişini mükemmel bir şekilde yalanlamıştı. Dylan mükemmel bir mimik ustasıydı ve mükemmel bir ses tonuna sahipti.

Şimdi ise Crystal kitaplarının arasında sakladığı tabletinde Camil'in kameralarından birinde neler olduğunu görmeye çalışıyordu. Bay Cedric yaşlı bir adamdı, iyi duymazdı, hızlı hareket etmezdi ama çok iyi görürdü. Arkasını döndüğü anda Crystal'ı ve elindeki tableti gördüğünde klasik bir hareket yaparak tahta kalemini bıraktı ve beyaz tebeşirlerden birini alıp Crystal'a attı. Crystal'ın kahverengi göz alıcı saçlarının ufak bir kısmı beyaz tebeşirle boyanmadan önce Crystal neredeyse kameralara bağlanıyordu.

"Stark!" Crystal aceleyle tabletini kapatıp çantasına koymaya çalıştı, Bay Cedric adımları Stark'a yaklaşmaya başladığında Blake hemen yanında oturan, aynı zamanda yan odasında kalan Drew Rudd'a hızla bir şeyler fısıldadı ve sınıfta tuhaf bir kavga başladı. Bay Cedric'in dikkati tamamıyla kavgaya döndüğünde Crystal derin bir nefes aldı. Stark yapımı bir tableti daha kaybetmek istemiyordu.

Ortalık sessizleştiğinde, Blake ve Drew'in ufak bir azarla yırttığını gören Crystal, ikisine de minnettar bakışlarını ve cep telefonundan ikisine birer aynı masada öğle yemeği borcu olduğunu yazan bir mesaj attı. Gözlerini deviren Blake için sıradan bir 'hediye' olan öğle yemeği teklifi, az kalsın Drew'i havalara uçuruyordu. Drew tamamen Stark ve Rogers aşığıydı. Bu ikilinin büyük hayranı olduğunu çoğu kez fedakarlıklarıyla ispatlamış, tam bir şizofren olduğunu kanıtlamıştı.

Dylan, elindeki şemsiyeyi bir mızrak gibi tutup aralık kapıdan fırlattığında, çıkan metal ve tahta karışımı çarpma sesi adamın dikkatini dağıttı ve sonunda dikkatini kapıdan uzaklaştırmayı başardı. Adam işini bırakıp ayaklandığında Dylan yaslandığı duvarda iyice sinerek adamın kapıdan çıkışını izledi, şansına adam onu görmemişti. Ardından parende atarak karşı odadaki kapıya ulaşıp kapıyı açtığı gibi içeri daldı.

Kapıyı kapatıp üzerinde klasik eski dönemlerden kalma el yazısıyla 'Moretz' işlemeli beyzbol sopasını eline aldığında büyük bir sorunla karşılaştı.

Bir Şivava.

Elbette kız yurdunda bir şivava vardı. Özellikle Taylor ve Sara'nın odasında. Taylor köpeğini şehir merkezindeki evinde bırakamayacak kadar çok seviyordu ve kuralları çiğnemeyi de. Ama bu durum Dylan için tersti. Robinson, Rogers'ı sevmezdi, Rogers da Robinson'ı. Bu durumda köpeği de Rogers'ı sevmediği için havlamaya başladı. Taylor'ın narinliği köpeğe de geçmiş olmalıydı, havlıyor ama ısırmıyordu.

Dylan ufak bir küfür savurdu, sonra bir tane daha, sonra bir tane daha. Adamın buraya girmesiyle baskın yiyebilirdi. Kalp atımları hızlandı, bacaklarında çok kısa bir tedirginlik titremesi oluştu. Aklına Camil gelene dek kapıda yaslanmayı sürdürdü.

"Camil! Bir Şivava'nın çenesini nasıl kapatabilirim?" diye sordu aceleyle. Lanet Şivava iki saniyede bir susup susup havlıyor ama Taylor'ın yatağının üzerindeki yerinden ayrılmıyordu. Genç kız kısa süreli nefes alış verişlerini düzene sokmaya çalışıyordu. Soğukkanlı ve sessiz olma konusunda en iyisiydi ve yapması gereken şeyi en iyi şekilde yapacağını biliyordu.

"Efendim, şivavalar evcil hayvanlar olmalarına rağmen ihtiyaçları gereğince dışarı çıkarılmaları gerekmektedir. Havlaması yabancı birine karşı duyarlılığından değil aksine, sizden kendisini dışarıya çıkarması istediğindendir."

"Ama bu sorumu cevaplamıyor Camil. Ne, sadece kapıyı mı açayım?"

"Bu hem sizin hem de Şivava için tehlikeli ve düşük stratejili bir duruma yol açabilir."

"Stratejimin olduğunu bilmiyordum, Camil."

"Artık biliyorsunuz ve şahıs, tekrardan odanızın kapısında efendim."

"Öyle olsun bakalım." Dylan, lanet Şivava'ya geri döneceğini söyleyerek tuhaf bir şekilde çenesini kapatmasını sağladıktan sonra kulağını kapıya yaklaştırdı ve dinledi. Bu adam ya acemi ya da sağır olmalıydı. Şemsiyeyi veya köpek havlamasını umursamamış, işine dönmüştü. Eli kapının kulpuna gitti, yavaşça çevirdi ve açtı. Adam sol çaprazında, arkası dönük bir şekilde kapının kilidini sökmek için uğraşıyordu. Derdi neydi, ne istiyordu ki?

Dylan, önce kalp atımlarını düzene sokmak için kendisini başaracağına dair sözlerle rahatlattı, sonuçta o Yüzbaşı'nın, Kaptan Amerika'nın kızıydı. Sonra ise beyzbol sopasını stresten terlemiş elinde çevirerek odadan çıktı. Yavaş adımlarla arkası dönük şapkalı adama yaklaştı, o kadar sessizdi ki sanki bir kelebeğin kanat çırpışı kadar ufak hareketlerle ilerliyordu.

Beyzbol sopasını, birkaç kez oynadığı Beyzbol oyununda tutar gibi sağına doğru kaldırdı, derin bir nefes aldı ve gözlerini bir saniye için yumup sopayı adamın kafasına, beyninin bağlantılı olduğu sinir noktasına doğru salladı.

Ama bir şey onu durdurdu.

Adam, şapkası başından düşecek bir hızda sopayı kavradığında Dylan şaşkınlık ve korku içinde titremek yerine sinir ve hırsla kaşlarını çatıp adamın karnına tekmeyi indirdi. Adam bundan etkilenmemiş gibi hafif bir geriye kaçmasıyla Dylan'ı arkasındaki duvara ittirmesi bir oldu. Moretz işlemeli krem rengi beyzbol sopası Dylan'ın boğazında nefes almasını engelliyordu, adamın görünüşünden anlaşıldığı kadarıyla biri için çalışıyordu. Kır saçları vardı, sigara, motor yağı ve ter karışımı kıyafetinin kokusuna rağmen oldukça güçlüydü.

Dylan duvardan destek alarak iki ayağıyla da adamın karın boşluğuna tekmeyi geçirdi. Adam geriye savrulduğunda Dylan duvarda sürterek yere oturdu. Dinlenmeye zamanı kalmadan adam yine saldırdığında hızını alamadı ve Dylan'ın aniden sağa doğru kaçmasıyla duvara tosladı. Daha da sinirlendiğinde alet kutusundan kaptığı kaynak çubuğunu Dylan'a salladı.

Dylan kontrollü ve soğukkanlı görünüşü ile bir kiralık katilden farksızdı. Öyle ki, hayatı boyunca ailesi ile birlikteyken hep sessiz bir çocuk olmuş ve başkalarına da örnek olmuştu. Sevimli ve suskun bir kız çocuğunun, şimdi suikastçiliğe aday soğukluğu ve hızlı düşünürlülüğü herkesi hayrete sokabilirdi.

Yumruklarını kaldırdı, gardını aldı. Adam kaynak çubuğunu yere gelişigüzel bıraktı ve rastgele bir yumruk salladı. Dylan sol yumruğu sağ bileğinin dış kısmıyla sağa doğru ittirdi ve sol yumruğunu adama salladı. Adam Dylan'ın yumruğunu avucunun içine gelecek şekilde yakaladı ve geri ittirdi. Dylan tekrar adamın yumruğunu aynı şekilde bu sefer sol bileğiyle dışarı ittirdi ve dizini adamın karnına geçirip aynı hızda dirseğiyle adamın eğilen başının arkasına, ensesine vurdu ve kaldırdığı dizinin ayağıyla onu geriye ittirdi. Adam sinirle bu işi kökten çözmek ister gibi hızla yerden kaptığı kaynak çubuğunu rastgeve ve acemi bir atakla salladığında Dylan bu durumu fırsata çevirerek adamın kaynak çubuğunu tuttuğu kolundan çekti ve kafasını duvara çarpmasını sağladı. Zaten boş anına denk gelmiş olan adam, fazla hızlı bir şekilde duvara çarpınca bayıldı.

Yorgun ve aksiyona alışık olmayan bedeni duvara yaslanırken, bir süre duraksadı. Adamın kim olduğunu bilmek istiyordu. Nefessiz kalmış ciğerlerini havayla doldururken doğrulup yavaş adımlarla Şivava'nın olduğu odaya yöneldi. Bir eli kulaklığındaydı.

"Camil, kimlik taraması yap." Camil, net görebildiği adamın yüzünü taradı ve kimlik eşleşmesi yapması sadece iki dakikasını aldı. O sürede Dylan Şivava'yı odadan çıkarmış, holde tur atmasını izliyordu.

"Josh Sehill. Yaş kırk yedi. Boy bir seksen. Kilo yetmiş üç. Doğum yeri Moskova. Yalnız çalışan, para karşılığı bilgi taşıyan bir toplayıcı."

"Kime bilgi götürüyormuş?"

"Bay Stark'ın uzun süredir tartışmalı bir görüşme içinde olduğu, Avusturya'da bulunan Glock Şirketi'ne."

"Bir koz arıyorlarmış demek ki. Ah," diye inledi Dylan. Karın kısmında sebepsiz bir yanma hissetti. "Crystal kuruntularında haklıymış. Her zaman ki gibi."

"Efendim. Karın bölgenizde ikinci derece bir yanık tespit edildi." Dylan bluzunun ucundan tutup yukarı kaldırdığında kaynak çubuğu yüzünden kesilmiş olduğunu gördü. Şivava'yı unutarak odaya yöneldi, elini taratarak içeri girdi ve ceketini aceleyle çıkardı. Hareketleri yanığın daha da açılmasını sağlıyordu ama durum bluzunu çıkarana dek sürdü.

"Ne yapacağımı söyle!" diye yakındı Dylan, sütyeninin beş karış altında yan bir çizgi şeklinde duran yanığa bakarken.

"Öncelikle sakin olmalısınız. Tahriş olmuş veya yanmış bölgeyi en fazla yirmi dakika içinde durulayın-"yapay zeka bilgilendirmeye devam edecekti ki, bir sonraki teneffüs zili çalınca ve Dylan aşırı şikayet etmeye başlayınca susmak zorunda kaldı. Olduğu gibi odadan çıkıp lavaboya koştu içeri girip musluğu açtı.

"Efendim, yaraya soğuk su ile müdahale yaranın daha çok açılmasına neden olur. Duşlarda bulunan ılık suyu kullanabilirsiniz." Dylan kontrollü bir robot gibi denilenleri yaparken sadece kendisinin duyabileceği şekilde inliyordu. Bir yanığın bu kadar acı verici olduğunu tahmin edebilirdi ama başına gelene kadar düşünmemişti.

"Kaybettiğiniz nemi geri kazanmak için yanık kremi kullanın, Bayan Rogers." Dylan, artık nefes almaktan yorulmuş bir şekilde inleyip hızla lavabodan çıktı ve kimsenin olmadığına emin olduktan sonra, ki o adamın yerinde yeller esiyordu, odaya girip Camil'in çıkardığı yanık kremini kullandı.

"Soğuk kompres uygulamadan önce yarayı kapatmanızı öneriyorum efendim."

"Açık konuş." dedi genç kız, kıskaçlardan birinin uzattığı büyük beyaz yara bandını yaraya yapıştırırken.

"Bir torbanın içine buz doldurun, ıslak ve temiz bir bezle sarın ve on beş dakika boyunca bölgeye narince bastırın." Dylan yatağına yayılmış bir şekilde tavanı izlerken konuştu.

"Bana bir tişört ver ve şu buz torbasını hallet, Camil."

"Siz yemekhanede yer tutun, ben Dylan'ı alıp geliyorum." dedi Crystal, Blake ve Drew'u yemekhaneye ittirirken.

"Geç kalmayın." dedi Blake, aşırı ciddi bir şekilde Crystal'ı süzmek yerine kol saatine bakıyordu.

"Anlaşıldı, Kaptan." Crystal asker selamıyla birlikte bahçenin diğer ucuna doğru hızla yürürken, kulaklığından Camil'e ulaşmaya çalıştı.

"Camil, Dylan iyi mi?"

"Karın bölgesindeki ikinci derece yanığı kompliman edildi, durumu iyiye gidiyor. Şu an odasında dinleniyor." Crystal adımlarını hızlandırdı ve yurdun bahçesine girip binaya giriş yaptı.

Üst kata çıktığında karşılaştığı manzara karşısında garipsedi. Etrafta dolanan bir Şivava, Moretz işlemeli bir beyzbol sopası, bir kenarda ucundan dumanlar çıkan bir kaynak çubuğu ki Dylan'ı yaralayanın o olduğunu zannediyordu, bir alet kutusu ve kapalı bir kapı.

Kapıya koşup elini tarattı ve içeri daldı. Dylan yatağına uzanmış, üzerinde sevdiği tişörtlerinden biri vardı, onun üzerinde ise karnına bastırmış olduğu bir buz torbası. Çantasını bıraktığı gibi Dylan'ın yanına koştu, Dylan ürkse de kulaklıktan Crystal'ın geleceğini zaten biliyordu.

"Hey, iyi misin?" yatağa oturup yaraya bakmaya çalıştı ama yaraya zaten pansuman yapılmıştı.

"Adam kaçtı." dedi Dylan sadece, mavi gözleri suçluluk duygusuyla arkadaşına çevrilirken.

"Kalsaydı da elimize bir şey geçmeyecekti zaten. Yemekhaneye gitmeliyiz. Blake ve Drew bizi bekliyor." Dylan başını salladı ve Crystal arkadaşının kalkmasında yardımcı oldu. Ceketini giydirdi ve çantasını da eline aralarak Camil'e seslendi.

"Camil, kapıyı onarmaya başla," Dylan önden çıkıp yaralı değilmiş gibi ilerlerken Crystal devam etti. "akşama kadar tam güvenlikli olsun istiyorum. Mümkünse çelik kullan."

"Anlaşıldı efendim."

Continue Reading

You'll Also Like

438 47 13
Ben hayatı Azra ile yaşadım ,gördüm. Onu ilk gördüğümde en ön sırada saçları hafif dalgalı üstünde gri renkte okul forması ile parlıyordu. .Arkasın...
147K 15.6K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
1K 93 20
Sıradışı bir DNA bozukluğu olan Melis'in hikayesi
597K 25.3K 35
17 yaşında, ailesi olmasına rağmen bir yalanın mahkumu olan ve hayatını yetim hanede geçiren Afra, ailesi bir anda hayatına girerse ne olur? Yeni ai...