KÖYGÖÇÜREN

By servestizm

4.3M 392K 59.6K

Hasret köyden uzakta bir dere kenarındaki küçücük evinde hem hayatla hem de annesiyle mücadele eden başı dik... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7. Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11. Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15. Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52.Bölüm
53.Bölüm
54.Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
58.Bölüm
59.Bölüm
60.Bölüm
61.Bölüm
62.Bölüm
63.Bölüm
64.Bölüm
65.Bölüm
66.Bölüm
67.Bölüm
68.Bölüm
69.Bölüm
Özel Bölüm
70.Bölüm
71.Bölüm
72.Bölüm
73.Bölüm
74.Bölüm
75.Bölüm
76.Bölüm

57.Bölüm

31.4K 3.5K 308
By servestizm

📍Hoş Geldiniiiizzzzzz

Nasılsınııığzzzzz

Medya bölüm sonundaki Hasret nzkslzsl

Sınırımız 2.5k

Tutmayayım sizi, keyifli okumaaaalaaarrr 💘

#Köygöçüren
@koygocurenofficial
@servestizm

🍇

*******

57.Bölüm

*******

"Ulan Edip, ulan Edip!" burnundan soluyarak toprak yolu aştı Hamza, epey öfkeliydi Hasret'in yanından gelmesine rağmen. Onca sıkıntı evlenip barklanınca çıkmıştı açığa, doğru düzgün doyamamıştı bile üç günlük karısına.

"Karı kız peşinde koşar, soğan cücüğü Mustafa'yı gözetemez Edip!"

Yaklaştı iki tahta bir çatı, küçücük bağ evine, "Edip!" diye gürledi, fakat içeriden çıkan o değil Cemşit'ti.

"Ağam?"

Hamza kaşlarını çattı, içeri bakındı fakat sadece Mustafa vardı, "Edip nerede?"

Cemşit kaşındı kaşındı durdu karşısında, kafasını bitirip bir de göğsünü kaşıdı, "Şey Ağam... Ben geldim yanına, kafası pek iyi değildi. Yani düşünceliydi çok, bana da dedi ki ben duramıyom yerimde bekle dedi. Akşama gelecek devralacaktı."

Kaşlarını kaldırdı Hamza, "Allah Allah.. Kafası iyi değilmiş demek!"

Hamza'nın ifadesinden işin kendinde patlayacağını anlayınca attı hemen üzerinden Cemşit, az buçuk uyanıktı, "Valla bilmem Ağam, ben de napayım senin gözün arkada kalmasın bura boş durmasın diye kuş uçurtmadım etrafta. Buradayım yani."

Hamza sabır çekerek baktı durdu etrafa, "Görgülü gelmiş buraya." dedi Cemşit'in yüzüne bakmayarak, "Buradan da Hasret'in yanına!"

Cemşit ilk söylenene şaşıramadan ikinci gelince ağzını açtı şaşkınca, "Pezevenge bak helee."

"Baktım baktım."

"O da sana az bişey bakmış herhalde Ağam, geçmiş olsun."

Hamza'nın ters bakışlarını görünce ciddileşti, sormak istediği asıl mevzu da başkaydı. Şimdi, önceden Hamza'ya ne kadar yanık kız varsa gönüllerinin bir köşesinde de Görgülü olurdu.

Adam yakışıklıydı, olduğu kadarıyla da çapkın.

Cemşit de Hasret'i pek tanımadığından ne yapmış ne etmiş bilemezdi. Bunu da evire çevire, yanlış anlaşılacak diye kıvıra kıvıra sordu Hamza'ya..

"Çakı verdiydim Hasret'e, geçmiş karşısına çekmiş çakısını bağırıyor sen kimsin diye!"

"Tanımıyor mu Görgülüyü?"

"Tanıyor da... Herkes çıkamaz öyle Hasret'in karşısına, herkesi tanımaz. Ben bile üç dört kere çıktım da öyle tanıdı."

Hamza anlattı Hasret'in yaptıklarını, duyduğu kadarıyla dediklerini. Edip'e olan öfkesi akacak yer bulamayınca azıcık kabına sıkışmış, adamını bulunca çıkmak için çekilmişti köşeye. Şimdi Hasret'in o hali oynuyordu gözünde, kendisine destek oluşu, yaralanınca kendi yaralanmış gibi acı çekişi, düştüğünde yerini dolduruşu...

İki kişi değil de tek kişilerdi sanki, niyetleri bir, istekleri bir, gönülleri bir.

"Ağam daldın."

Gözlerini bir kere kırpıp kendine geldi Hamza, "Daldım... Şu cücükle konuşayım Edip'e gidecem Cemşit."

Başını sallayıp onayladı Cemşit, Hamza da uzun boyundan dolayı başını eğerek girdi kapıdan, "Lan, uyan Mustafa uyan! Sabah oldu!" diye bağırdı hızlıca, akşam olmadan bütün işlerini görmesi, önce de bu oğlanın kulağını çekmesi lazımdı.

Gözlerini zar zor açtı Mustafa, yüzü gözü şiş, kaşı dudağı patlaktı. Ne olduğunu anlayamaz bir ifadeyle baktı etrafına, Hamza'yı fark edince de hem yerine sindi hem de gözlerini bir nefret bürüdü.

"Görgülü uğramış buraya, bir muhabbet döndürmüşsünüz." Sırtını tahta duvara vermiş ayaklarını uzatan Mustafa'yı iyi görebilmek için çömeldi, dirseğini dizine yasladı Hamza. Dışarıdan bakıldığında sahici bir şekilde iki zıt erkek karşı karşıyaydı.

"Muhabbet dediğin iki kişi arasındadır, sana ne diyeyim Hamza?"

Sabırlı olmak isteyerek derin bir nefes aldı Hamza, ama alnında bir damar vardı ki her öfkelendiğinde kaşından başlar saçlarının dibine doğru uzanırdı. Yine çıktı ortalığa, sakin duran yüzüne bir tutam öfke serpti.

"Bana laf ebeliği yapma. İpin ucundasın, kimse kurtaramaz seni."

"Hasret'siz-"

Daha lafını bitiremeden Hamza'nın eli boğazına sarıldı, başı tahtalara doğru daha bir bastırıldı oğlanın, nefesleri kesilmeye durunca topuklarını sürttü toprağa doğru can çekişir gibi, "Karımın adını ağzına almayacaksın Mustafa, seni dinlene dinlene öldürürüm. Her anını yaşarsın!"

"Ta-tamam.." zorla, nefesi sıkışa sıkışa konuştu Mustafa, yüzü morarmaya başlamıştı,"Anlatacağım, tamam.."

Hızlıca oğlanın boynunu bıraktı Hamza, iki yakasından tutup daha dik oturmasını sağladı, "Anlat."

"Seni buradan kurtarırım dedi." dedi Mustafa nefes nefese, birbirine bağlı elleriyle boğazını ovuyordu, "Ama çıkınca her bir şeyi anlatacaksın herkese dedi, Hamza'yı öldürmene yardım edeceğim dedi."

Hamza kaşlarını çattı, "Ee.." dedi keskin gözlerini oğlanın üzerinden ayırmadan. Bir yandan da aklında Şerife dolaşıp duruyordu.

"Hamza bitsin gitsin, sonra ne olursa olsun dedi. Çok para sayacakmış elime."

Güldü Hamza, "Murat'ın ne işine yarayacakmış bu? Onu da dedi mi?"

Mustafa bocaladı biraz, "Eh, düşmansınız siz?"

Dişlerini sıka sıka, kesif bir öfkeyle gergin yüzünü Mustafa'ya yaklaştırdı Hamza, "Senin kadar salağını ne gördüm ne duydum Mustafa!" oğlanın kafasına öte doğru savurup düşürdü yere, kalkıp çıktı, kapıyı da çekti hızlıca.

"Az yemek su ver Cemşit, ölmesin."

Cemşit başını salladı hemen, Hamza biraz bile durup soluklanmadan yürüdü gitti atına, oradan da köy meydanına. Tam da düşündüğü gibi Edip'i kahvehanenin dış köşesinde bir büyük boyu Cüneyt'le konuşurken buldu. Belli ki abisinden akıl alıyordu.

Dikkat çekmemek için adını seslenmedi Hamza, zaten köylünün dilinde dolanıp duruyorlardı, bir de buna gerek yoktu. İşleri güçleri yoktu Hasret'i konuşuyorlardı, Hamza'nın yakında başı yanar diye dertleniyorlardı.

Ama onlara sahici bir dert verecekti bu bağbozumunda, kimsenin gözünün yaşına bakmadan mevsimlik işçi çağıracaktı. Ağızlarını kapamayı kendileri akıl edemiyorlarsa kafalarına vura vura öğretirdi Hamza. Ekmek yedikleri kabı pisletmeyeceklerdi, yoksa çeker alırdı ellerinden.

Yanlarına üç beş adım kala Edip başını çevirip baktı Hamza'ya, ellerini cebinden çıkardı. Kendini açıklamaya hazırlandığı belliydi, görevi Cemşit'e devrettim diyecekti. Edip'in yüzüne bakmadan yanından geçti Hamza, "Peşimden gel."

"Sen git eve abi." dediğini duydu, burnundan derince bir soluk alıp gözlerini kapattı Hamza. Az daha yürüdü, lojman çıktı karşısına. Öğretmen eve girmiş kapıyı kapatıyordu, sonra kendisini görüp başını eğerek selam verdi. Karşılık verdi Hamza, ama gözü nikah için daha geçenlerde sayvana asılan bir tülbentte kalmıştı. Rüzgârda savruluyordu.

Geçti onu aldı, ince tülbenti bileğine sara sara evlerin olmadığı bir boşluğa doğru yürüdü.

"Ağam..." dedi durdu Edip, ne olduğunu merak ettiği belliydi.

"Mürüvvet senin yanına ne zaman geldi?" adımlarını durdurup dan diye sordu Hamza. Biraz kekeledi Edip, ne diyeceğini bilemeden durakaldı. En sonunda da dürüst olmak gerektiğini düşünmüş olacak yanıtladı.

"Dün akşamüstü geldi ağam. Ama ayrılmadım evin yanından."

"Seni nasıl bulmuş?"

"Sordum da söylemedi ağam." Öksürdü Edip, 'ben seni hep bulurum' demişti genç kız. O konuşulanlar hâlâ aklından çıkmıyordu. Fakat Hamza'nın öfkeli soluğu da aklının kaymasını çok güzel önlüyordu.

"Dün akşam Görgülü gelmiş Edip." dedi Hamza, öfkesi sesinden de bedeninden de taşıyordu, "Mustafa'nın yanına gitmiş, Hasret'ten konuşmuşlar, muhabbet etmişler, beni öldüreceklermiş, ondan dem vurmuşlar." İki adımda Edip'in dibinde bitti Hamza, ellerini yakasına sarıp nevrini döndürerek sarstı adamı, sesi hala kontrollü bir öfkeyle çıkıyordu, "Belki de oturup iki bardak çak içmişler Edip, sen de yanlarına mı oturdun?"

"Ağam.."

İtirazını duymak istemeyerek tuttuğu yakasını iterek bıraktı Hamza, "Gözün görmedi, kulağın da mı duymadı! Ben seni niye diktim lan o puştun başına? Kendi kaçıp gitse, karımın karşısında çıksa ne olacak Edip! Kime neyi güveniyorum lan ben!"

Bu sözlere itiraz edemedi Edip, aklının her köşesi o akşamı düşünüyor, tek bir iz bulamıyordu Görgülü'ye ait, "Bilemedim ağam." diyebildi sadece, olanların diyeti olacak sağ tarafına okkalı bir yumruk geldi. Ona da hakkımdır deyip susabildi sadece. Esasında daha fazlasını bekliyordu.

"Gözüm görmesin seni." dedi Hamza, kaşından akan kanla derin nefesler almaya çalışarak durdu Edip. Hamza yürüdü gitti, belki de kaç yıllık dostlukları bu yüzden bitecekti.

Gözlerini kapattı Edip, dişlerini sıktı kıracak kadar, "Mürüvvet... Ulan Mürüvvet. Yalandı demek her şey!"

Oyuna gelmişti...

...

Hamza öfkesini azıcık dahi atamamış olmanın gerginliğiyle yürüdü evine doğru, son köşeyi döndükten sonra evin bahçe kapısının önünde elinde defterle büzüşmüş oturan Memo'yu gördü.

Azıcık ferahlar gibi oldu içi, şu çocukla konuşsa belki yüreğindeki daraltı giderdi. Gülümsedi biraz onun kısa pantolonundan görünen cılız bacaklarına, dertop olmuş haline.

Ama yaklaştıkça yüzündeki gülüş soldu, Memo'nun kaşının yanında bir morluk, dudağının yanında kabuk bağlamış bir yara vardı.

"Sabır Allah'ım. Vallahi sabır. İlle de diyor ki Hamza gel beni cılkım çıkana kadar döv."

"Ağam! Ağam.." diye kalktı çocuk, ince bacağı azıcık aksasa da koşturdu yanına, "Bak ben yazdım bak!"

Hamza eğilip çocuğu şaşırtarak hızlıca kucağına aldı, uzattığı defteri de elinden alıp yamuk yumuk da olsa doğru yazılmış kelimeleri inceledi, "Oo Memo, sen çözmüşün ha bu işi.."

"Vallah mı?"

Aynı Memo gibi "Vallah ya.." diye tekrar etti Hamza, sonra çocuğu kucağından indirmeden üçüncü merdivene kendi oturdu, "Sen niye girmedin bakayım içeri?"

"Abam evde yok ki, çaldım çaldım kimse açmadı. Ben de bekliyom gelsin diye. Kurdela isteycem."

Kaşlarını kaldırdı Hamza, sonra güldü Hasret'in dediğini yaptığını görünce, "Kaç kere çaldın?"

Yukarı bakarak saymaya çalıştı çocuk, sonra hepsini aklına getiremeyince Hamza'ya döndü, "Çok kere."

Onayladı Hamza, çocuğun yüzünü yeni fark etmiş gibi kaşlarını çattı, "Senin dudağına noolmuş öyle, yara olmuş."

"Hıı oldu."

"Kaşına da olmuş."

"Hıı, o da oldu."

"Ne oldu oralara?"

Çocuk biraz ayaklarını salladı, etrafına bakındı, bacağını kaşıdı, omzunu büktü kendine doğru, en son başını kaldırıp Hamza'nın yüzüne baktı, "Babam anneme vurdu. Ben de onu dövdüm."

Lafı bitince gözlerini çekti Hamza'dan, ayaklarını sallamaya devam etti. Defteri hala sıkı sıkı tutuyordu. Hamza yutkundu derince, sonra gülmeye zorladı kendini, "Aferin len sana, öyle erkek adam olunur. Anana bacına dokundurma."

"İyi mi yapmışım?"

"İyi yapmışın tabi. Ama o da sana zarar etmiş gibi."

Gözleri kocaman kocaman bakarak başını salladı Memo, yaptığından takdir almak şaşırtmışa benziyordu, "Babam da beni dövdü."

Başını salladı Hamza, "Gel içeri Hasret abana bakalım, sonra gidelim babanın yanına. Benim gücüm yeter belki, sen de anana çarşı pazar gezdirir gelirsin."

Yine başını salladı Memo, Hamza kalkıp cebinden anahtarı çıkardı açtı kapıyı. Bahçe sessiz sedasızdı. Yavaştan yürüdü içeri girdi, Memo geride kalmış kapıyı kapatıyordu.

İlk gideceği yer mutfaktı, Hasret'in tıkırtıları oradan geliyordu. Açık kapıdan geçmeden içeri baktı sessizce, kırmızı çiçekli bir elbise giymiş, beline ip gibi bir şey bağlamıştı genç kız. Her yer gözleme kokuyordu, ayaklarını şıp şıp ettirerek gelen Memo'ya sessiz olmasını, orada kalmasını işaret etti Hamza.

Biraz izledi Hasret'i.

"Ay Allah'ım." dedi Hasret kendi kendine, durup duruken güldü biraz. O gülünce bulaşmış gibi Hamza da güldü. "Bir de gelmiş neler neler diyor." Ağzının içinde cıkladı Hasret. Eli ayağı rahat durmuyor, tezgahta pişirdiği gözlemeleri yağlıyordu.

"Seviyor ama beni dimi." dedi sonra, burnunu çekip durakladı biraz. Elleri durdu tezgahta, "Ben kadar sevse yeter.."

Derin bir iç çekti Hamza, Hasret de azıcık duymuş olacak başını çevirdi hemen. Ama hızlıydı Hamza, o görmeden kenara çekilmişti.

"Gaipten sesler duyuyom ben ya, özledim mi naaptım adamı."

Birkaç tıkırtı duydu yine içeriden, su sesi geldi, kesildi. Bir şey düşürdü Hasret, "Bu neymiş ya.."

Ses seda kesildi bir süre.

Başını uzattı Hamza, genç kız arkası dönük bir şeyler yapıyor, arada bir şey arar gibi başını kaldırıyordu. Meraklansa da bekledi Hamza, bir de Memo'yu yokladı. Yerinde duruyordu.

Mutfağın balkona açılan kapısını açtı Hasret, dışarıyı yokladı biraz. Elinde bir şeyler vardı. Gizliyordu. Kaşları çatık çatık bahçeye çıkan genç kızı izleyerek mutfağa girdi Hamza, kibrit sesi geldi dışarıdan. Ardından bir tütün kokusu.

Hızlıca Hasret'in peşinden bahçeye çıktı bahçeye, sesini duyup "Hiyh!" diye kendisine döndü genç kız.

Ellerini arkasına saklamış olsa da buram buram tütün kokuyordu ortalık..

"Hamza." dedi gülmeye çalışarak, ağzından çıkan dumanı da o an fark ederek geri sustu Hasret.

Yutkundu.

Başı biraz belada gibi görünüyordu. 

....

Continue Reading

You'll Also Like

147K 9.9K 47
| Düzenleniyor... | Kimberly Lamar, adı çıkmış bir leydi. Erkeklerin gözde sevgilisi. Onunla olmak için sıraya giren insanlar onları piyon olarak kul...
AŞIK CİNİM By Gece....

Historical Fiction

61.3K 2.7K 32
Nefret ettiği bir insanoğluna aşık olmuş bir cin aşık bir cini olan kız Peki sizce bu aşka ne olacak başlamadan bitecekmi yoksa büyük bir yasak a...
6.5M 420K 86
KİTAPTA +18 SAHNELER, YETİŞKİN İÇERİKLER OLACAKTIR. BAŞLARKEN BUNU DİKKATE ALMANIZI RİCA EDİYORUM!!! Annesinin, ona sırtını dönmüş yüzünde, ağabeyin...
VAZİFE By ALGON

Historical Fiction

14.1K 772 31
Osman bey Alaeddine vazife vermişdir. Ama bu vazife onların planladığı gibi olmaz ve başka kötü şeyler olur