Affet [+18]

Door _Aytac_

18.6K 1.6K 1.3K

Zehra Balaban sevdiği herkesi kaybetmişti. Beş yaşındayken babası, on yaşındayken annesi, on dört yaşındayken... Meer

Giriş
Söz
Çocuk
Şefkat
Umut
Kedi
Anne Kokusu
Liste
Sınırlar
Özlem
Yanlış Anlaşılma
Hatıralarda Yaşamak
Tek Suçsuz
Aile
Tamamlanmak
Korkmak
Yaraları Sevmek
Emine Balaban
Özür Dilerim
Zehir
Sevgilim
Kirli Sır
Sevilmek
Gerçek Kişilik
Tehdit
Kimsesiz
Seni Seviyorum
Madem
Teslimiyet
Affet
Serçe Parmak Sözü

Aşık Olmak

648 47 47
Door _Aytac_

Zehra Balaban

El ele tutuşmaya devam ederken üçüncü kata çıktığımızda duraksamadan adımlarımızı odama yönlendirdik. Öpüştüğümüz andan beri tek kelime etmemiştik. Yol boyunca sadece birleşen ellerimize bakmış, öncesiyle şu anımız arasındaki farkı düşünmüştüm. Bulduğum farklardan memnun olduğum yüzümdeki huzur dolu ifadeden belli oluyor olmalıydı.

Odaya girip de yataktaki bedenleri görünce sevgiyle gülümsedim. Akşınla Boncuk yatağımda birbirlerine sarılı halde uyuyorlardı. Serdar beni kollarının arasına alarak "Kokun uyuşturucu gibi," dedi. Bakışları yataktaki güzel manzaradayken başımı omzuna yasladım. Aynı anda Serdarın derin bir nefes aldığını fark ettim. "Bir kez soluduk mu, vazgeçemiyoruz."

"Bence bugünlük utanma kotam doldu."

"İzin ver son hakkımı da kullanayım." Mavisini kaybetmiş gözlerle kahvelerim buluşunca "Bu gece benimle uyur musun?" diye sordu.

Büyüttüğüm gözlerimle karşımdaki yüzü incelerken bir kez daha nefesimi tuttum. Aslında biriyle uyumaya alışık değildim. Son günlerde Akşınla uyuduğumdan yeni alışmaya başlamıştım fakat Serdarla uyumak bambaşkaydı. Havaalanında öpüşürken bile heyecandan kalbim durmak üzereydi. Onunla aynı yatağa girmenin kalbimin patlamasına neden olmasından korkuyordum. Her gün farklı bir adamı yatağına almak zerre kadar etkilemiyor mu seni? Miden birazcık bile olsun bulanmıyor mu? Boncuk'un Emineye nefretini kustuğu günlerden birine ait olan sesinin kulaklarımda yankılanmasıyla gözlerimi sıkıca kapattım. Ablamın masumluğundan, temizliğinden şüphem olmadığı halde diğer ablamın zamanında ona söylediği her cümle zihnime kazınmış durumdaydı. En çok da bundan korkuyordum. Daha çocukken zihnime kazınanları aşamamaktan korkuyordum.

Sıkıca kapattığım gözlerimden firar eden damlaları gören Serdar yüzümü ellerinin arasına aldı. "Sormadım say, Zehra. Sormadım say ama ağlama," derken sesine çöken suçluluk duygusu canımı daha çok yaktı. Onun suçu yoktu ki. Benim kirli hayatımdı gözyaşlarımın nedeni. Serdarın yaptığı tek şey yaralarıma iyi gelmekti. Bu yüzden zorlansam da gözlerimi aralayarak yüzümü saran ellerini tuttum.

"Uyuyalım."

Serdar Kılıçaslan

Kapının tıklatılması dudaklarıma gözlerime kadar ulaşan bir gülümsemeyi misafir etti. "Gel," dediğim sırada sesim bile gülümsediğimi belli ediyordu. Zehra kıyafetlerini değiştirmek için odasında kalmış, ben de kıyafetlerimi yalnızken değiştireyim diye odama geçmiştim. Şimdi de Zehra bu evde kaldığı ilk günlerde yanında eşya olmadığından aldırttığım mor pijama takımıyla kapıda duruyordu. Birlikte uyuma teklifimi kabul etmesine rağmen odaya doğru adım atmayışı, ellerini küçük çocuklar gibi arkasında birleştirmiş halde ileri geri sallanışı kalbimi bir kez daha sıcacık yaptı. Onu incitmekten o kadar çok korkuyordum ki. Zehra şimdiye dek tanıdığım herkesten güçlü olduğu gibi kırılgandı da. Daha doğrusu kırgınlıkları fazla olduğundan yenilerine gücü yoktu.

Arkasında birleştirdiği ellerini çözüp birini güven verircesine tuttum. "Gel," diyerek yatağa adımladığım sırada hareketlerimi yavaş tutmaya ekstra özen gösteriyordum. Zehranın gitmeyeceğini, bu geceyi ne olursa olsun benimle geçireceğini biliyor olmama rağmen ürkmesinden endişe ediyordum. Az önce onu ağlatan şeyin ne olduğunu bilmiyorken başka türlü düşünmem, hissetmem mümkün değildi zaten.

Yatakta karşılıklı bağdaş kurarak oturduğumuzda küçük hareketlerle Zehranın ikimizin arasında duran ellerini okşamaya başladım. Önce rahatlamasını istiyordum çünkü büyük ihtimalle sorumun cevabı canını yakacaktı. Belki başka zaman olsa ertelerdim, emin değildim ama şu anda bunu yapmam mümkün değildi. Kelimelerimden hangisinin onu kırdığını bilmezsem bunu tekrarlaya bilirdim. Göze alamadığım şey buydu.

"Neden ağladığını anlatmak ister misin?"

"Anlatmazsam..." Derin bir nefes alıp gözlerime baktı. Gözlerimin renginin sürekli değiştiğini, sadece sevdiklerime bakarken yemyeşil olduğunu, sevmediğim insanlara bakarken, beni rahatsız eden şeylerden bahsederken mavi olduğunu söylemişti. Aynadan kendimi görebiliyordum ve ağırlık yeşildeydi çünkü ona bakıyordum. Tanıştığımız günden beri ona yemyeşil gözlerle bakıyordum. Zehra da bundan cesaret almaya çalışıyordu sanki. "Kırılır mısın?"

"Kırılmam ama aynı şeyi tekrarlayıp seni kırmaktan korkarım."

Bunu söylerken özellikle serçe parmağına dokunmuştum. Yine söz veriyordum. Anlatacağı şey ne olursa olsun aynı bakmaya devam edeceğime dair söz veriyordum. Serçe parmak sözü.

"Annemin ölümünün ablamı mecbur bıraktıklarını anlatmıştım."

Yüzüne doğru düşen birkaç tutamı kulağının arkasına itip "Ablanın ne kadar güzel bir kalbe sahip olduğunu anlatmıştın," diyerek onu düzelttim. Cümlemin onu duraksattığını, hatta gözlerinin dolmasına neden olduğunu görsem de bu kez üzülmedim. Çünkü buna ihtiyacı vardı. Farkında değildi ama Boncuk'un üzerinde yarattığı baskı onu ailesinden utanır hale getirmişti ve bu tükenmesine neden oluyordu.

Karşımdaki kadın ailesini çok seviyordu. Dayak yiyor oluşuna bile isyan etmeyecek kadar çok seviyordu hem de. Kavgaya karışıp canından olan babasına dahi onları yalnız bıraktığı için kızgın değildi. Fakat zaman geçtikçe, duyduğu cümleler ağırlaştıkça etkileniyordu. Eğer böyle devam ederse günün birinde annesine, babasına, ablasına, hatta iki ablasına da değil... Kendisine kızar, kendisinden utanır hale gelirdi.

"Boncuk ablamın anneme karşı öfkeli olduğunun farkındaydık. Yine de tek kelime edemezdi. Annem babam ölmeden önce ne kadar sevgi dolu bir kadınsa öldükten sonra bir o kadar sert olmuştu. Ona karşı hissettiği ama baskılamak zorunda kaldığı öfkeyi de Emine ablama kusuyordu. Söylediği her cümle o kadar ağır, o kadar yaralayıcıydı ki, benim zihnime de kazınmış. Sorduğun soru bana ablamın cümlelerinden birini hatırlattı, yani seninle ilgisi yoktu."

Serçe parmaklarımızı birleştirdim. "Hatırlattığı cümleyi sorsam, çok mu ileri gitmiş olurum?" İleri gitmekten korkuyordum. Daha baskın olan Zehranın Boncuk'un nefretinin esiri olması ihtimaline karşı hissettiğim korkuydu. O zamanlar çocuk olan Zehra farkında olmadan ablası tarafından öfkesinin odağı olmadığı halde baskılanmıştı. Utangaçlığı, her şeyden çekinmesi, bir şeyi yapmadan önce defalarca düşünmesi, paniklemesi... Bunların hepsinin mimarı Boncuk'un Emineye, daha doğrusu yaptığı işe duyduğu nefretti.

"Olmazsın ama ben o cümleyi kurarsam kendimi Emine ablama ihanet etmiş gibi hissederim," dedikten sonra derin bir nefes aldı. Devamında söyledikleri dumur olmama neden oldu. "Yine de... Sen istersen söylerim."

Sen istersen söylerim. Şimdiye kadar duyduğum tüm sevgi cümlelerinden daha kıymetliydi dudaklarından dökülenler. Onun hayatındaki en değerli kişinin Emine olduğunu anlamamak için aptal olmak gerekirdi. Buna rağmen ona ihanet ediyormuş gibi hissettirecek şeyi sırf ben istedim diye söyleyebileceğini dile getirmişti. Buna karşılık olarak verecek sevgim dışında hiçbir şeyim yoktu. Elimde bu kadar kıymetli hiçbir şey yoktu.

Zehrayı kollarımın arasına çektim. "İstemem, Zehra. Seni üzecek hiçbir şeyi istemem." Zehra da belime sarılınca tamamlanmıştık. Şimdilik bu kadarı yeterliydi. Birbirimizin yaralarını görmek, nedenini öğrenmek, merhem olmak için yeterince zamanımız vardı. Acele edip onu yormak gibi bir niyetim de, isteğim de yoktu.

✂️

Sarılmış halde geçirdikleri dakikalarda ikisi de ruhlarını, hatta soyutlaşıp bedenlerini sarmış hüzne kapılmışlardı.

Zehra ablasını düşünüyordu. Hayatları mahvolmadan önce ışıl ışıl parlayan gözlerini, yüzünden eksik olmayan gülüşünü, etrafına yaydığı hayat enerjisini düşünüyordu. Emine Balaban ailelerinin ikinci kurbanıydı. İlki anneleriydi, üçüncüsü de Zehra. Belki Boncuk da kurban sayılmalıydı fakat o delirerek bütün acılarından kurtulmuştu. Kadın bunu izah edemezdi, biliyordu. Yine de böyle düşünüyordu. Delirmek Boncuk'u kurban olmaktan kurtarmıştı.

Serdarın düşündüğü tek şey ise kollarındaki kadının acılarıydı. Onunla ilgili öğrendiği her yeni bilgi sol göğsündeki sızıyı biraz daha artırıyordu ve henüz can alıcı noktaya gelmediklerinin de farkındaydı. Zehra kurduğu hiçbir cümlenin Emineye ne olduğu sorusuna dokunmaması için çabalıyordu, Serdar bunun farkındaydı. Genç kadın ya dayanamayıp kaçmıştı ya da bir şekilde anneleri gibi canından olmuştu. Kollarındaki kadın bu soruyu duymaktan kaçıyor, hatta ölümüne korkuyordu. Yaşadığı hiçbir acının bu sorunun cevabı kadar onu yıkmadığı ise bakışlarından, sesinden, hareketlerinden anlaşılıyordu.

"Uyumak ister misin?" Zehranın başını olumlu anlamda sallayarak sorusunu cevaplamasıyla ayaklandı. Hem Akşını odasında bulamadığı gece hem de yurtdışına çıkmadan önceki gece odasına girdiğinde yatağın sol kısmında uyuduğunu gördüğünden Zehrayı aynı tarafa yatırdı. Kendisi de ışığı kapatıp yatağın iki yanındaki lambaları yaktıktan sonra sağ tarafa uzandı. Aslında o da Zehra gibi sol tarafta uyuyordu ama onun rahat uyuması daha önemliydi.

Zehra başını yasladığı yastıktan gelen yoğun koku yüzünden Serdarın yaptığı şeyi fark etmişti. Fakat dile getirmeyerek anlamamış gibi yaptı. Sol tarafı istediğinden değil, adamın kokusunun sindiği yastıkta uyumak istediğindendi. Karşılıklı uzandıktan sonra başlarını ellerinin üzerine yaslayıp diğer ellerini aralarında duracak şekilde buluşturdular.

"Sanırım bu kapıyı da parmak iziyle yaptırmalıyım."

"Gerek yok. Bir gecelik buradayım."

Serdar yüzündeki keyifli gülümsemenin eşliğinde dudaklarını birleşen ellerine bastırdı. "Emin misin?" derken kullandığı ses tonu Zehranın nefes alışını hızlandırmıştı. Artık nefesini tutmaması onun da şaşırmaktan öte, etkilendiğini gösteriyordu ve Serdar bu durumdan fazlasıyla memnundu. "Ben kokunuza bağımlı hale geldim, kabul ediyorum ama sizi de kendime bağımlı yapabilirim, Zehra hanım," dedikten sonra dudaklarını birleştirdi. Hareketleri havaalanındakinin tamamen aksiydi. Dudaklarını yavaşça hareket ettiriyor, kadının her noktasını ezberlemeye çalışıyordu. Zehra ise ilkine göre daha sakindi. Bu yüzden de Serdarı keşfedebiliyordu. Daha doğrusu...

Anlıyordu Zehra Balaban.

Sevilerek öpülmek ne demek, öğreniyordu.

✂️

Pınar koşarak yanına gelen Akşınla yerinden sıçradı. İlk başta kötü bir şey olduğunu sanıp korksa da küçük kızın yüzünde gördüğü kocaman gülümseme rahatlamasına neden olmuştu. "Ne oldu, Akşın?" diye sorduğu sırada tezgaha atlayan Boncuk onu da gülümsetti. Serdardan sonra evlerindeki değişikliği en çok fark eden kişi Pınardı. O korkunç günden beri Yeşimin ölümüyle evlerinde son bulan yaşam geri gelmiş gibiydi. Zehra olmasaydı Akşını kaybetmelerine neden olacak gün hayatlarını çok güzel değiştirmişti. Önce Zehra, sonra Boncuk, şimdi de kedi Boncuk. Yaşadıklarını hissettiriyorlardı.

"Dayım çizgi filmlerdeki prensler gibi aşık olmuş."

"O nereden çıktı bakalım, küçük cadı?"

Yengesinin çatık kaşlarla sorduğu soru üzerine Akşın kadını elinden tutarak merdivenlere doğru koştu. Üçüncü kata çıktıklarında Pınar Serdarın rahatsız edilmekten hoşlanmadığını bildiğinden durmak istese de Akşın izin vermedi. Hızlı ama sessiz adımlarla çıkarken açık bıraktığı kapıdan girdikleri anda Pınar hissettiği şaşkınlık yüzünden çığlık atmamak için dudaklarını kapatmak zorunda kaldı.

Çetinle on sekiz yaşından beri tanışıyorlardı. Eşinin kardeşlerini, yani Serdarı da yıllardır tanıyordu. Yeşim ölene kadar Serdarın üç sevgilisiyle tanışmıştı. Ayrılma sebeplerini bilmese de hepsiyle günün sonunda bir şekilde ayrılmıştı. Kız kardeşleri ölüp de, Akşına aile olmaları gerektiği andan sonra da hayatını eviyle işi arasında geçirmeye başlamıştı. Elini tuttuğu kimse olmamıştı. Bugüne kadar.

Zehra yüzünü duvara dönmüş, Serdar ise arkadan kadına sıkıca sarılmış ve başını omzuna gömmüştü. Kadın da önünde birleşmiş olan elleri sıkıca tutuyordu. Yataktaki bedenleri birleşmiş, tek vücut olmuşlardı.

"Gördün mü?" Hissettiği heyecan yüzünden sesinin yüksek çıktığını fark edince daha kısık sesle yeniden "Dayım aşık olmuş," dedi küçük kız. İlk günden beri ikisini izlediği çizgi filmlerdeki prens ve prenseslere benzetse de kendi gözleriyle görmek tamamen farklı hissettirmişti. Heyecandan yerinde duramaması, ses tonunu kontrol edememesi bu yüzdendi. "Öyle değil mi?"

Akşının aksine gördüğü manzaradan hoşlanmamış gibi görünen Boncuk'un tıslamaya başlamasıyla Pınar küçük kızı da peşinden sürükleyerek hızlıca odadan çıktı. Onlara yakalanmak istemiyordu. Hem en özel anlarına şahit olduklarından utanıyordu hem de Serdarı kızdırmak istemiyordu. Merdivenleri inerken Akşın hala sorusunu tekrarladığı için Pınar durup "Evet, küçük cadı," demek zorunda kaldı. Böyle giderse Boncuk tıslayarak ikisini uyandıramazsa bile heyecandan yerinde duramayan kız uyandıracaktı. "Dayın aşık olmuş."

Düşüncelerinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın. Emeğe saygı duyup değerlendiren herkese sevgilerle...♥

Ga verder met lezen

Dit interesseert je vast

3.4M 102K 53
Uğur ve Masal'ın hayatında olanları hâlâ merak ediyor muyuz? :)
5M 195K 73
Sevdaya tutulmuş iki yüreğin hikayesi.
4.8K 355 13
Mara, günahkârlara bedel ödetmeye geldi aşka ihanet edenlerin hiçbirini affetmedi... -------- Geçmişi boğan zifiri karanlık geceyi yarıp gün yüzüne ç...
19.2M 1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...