ASİL bxb

By onlycherrypie

2.6M 147K 78.9K

-TAMAMLANDI- -YETİŞKİN İÇERİK- Asil, yalnız bir çocuktu. Sessiz ve ona yalnız hissettiren evinden uzaklaşmak... More

1. BÖLÜM: ''VANİLYA''
2. BÖLÜM: "ASİL"
3. BÖLÜM: "HUZUR"
4. BÖLÜM: "DEVRAN"
5. BÖLÜM: "GÜVENLİK ÖNEMLİ"
6. BÖLÜM: "DOLDURULAN BOŞLUKLAR"
7. BÖLÜM: "ŞAPŞAL"
8. BÖLÜM: "AKŞAM YEMEĞİ"
9. BÖLÜM: "DENEYELİM"
10. BÖLÜM: "KAFA KARIŞIKLIKLARI"
11. BÖLÜM: "DANS PİSTİ"
12. BÖLÜM: "BEKLENMEYEN MİSAFİR"
13. BÖLÜM: "ŞEFKATİN KOYNUNDA"
14. BÖLÜM: "YATAK KEYFİ"
15. BÖLÜM: "İYİLEŞTİREN BAZI ANLAR"
16. BÖLÜM: "BUĞULANAN CAMLAR"
17. BÖLÜM: "ÇOK DÜŞÜNMEK"
18. BÖLÜM: "MERCANKÖŞK"
19. BÖLÜM: "KÜTÜPHANE"
20. BÖLÜM: "MUTFAK"
21. BÖLÜM: "FOTOĞRAF"
22. BÖLÜM: "KABUL OLAN DUALAR"
23. BÖLÜM: "SIRLAR"
24. BÖLÜM: "TEHLİKELİ BİR ÇİFT"
25. BÖLÜM: "HAZIRLIKLAR"
26. BÖLÜM: "SORU İŞARETLERİ"
27. BÖLÜM: "FİNLANDİYA"
28. BÖLÜM: "SOĞUK ve SICAK"
29. BÖLÜM: "İNGİLTERE - BRIGHTON"
30. BÖLÜM: "YENİ YIL ARİFESİ"
31. BÖLÜM: "HEDİYE"
32. BÖLÜM: "HAVAİ FİŞEKLER"
33. BÖLÜM: "HAYALLER VE KARARLAR"
34. BÖLÜM: "İTALYA"
35. BÖLÜM: "ŞÖMİNE ATEŞİ"
36. BÖLÜM: "AİLE"
37. BÖLÜM: "00:00"
38. BÖLÜM: "SÜRPRİZ"
39. BÖLÜM: "DOĞUM GÜNÜ"
40. BÖLÜM: "YAKINLAŞMALAR"
41. BÖLÜM: "KULÜP"
42. BÖLÜM: "AKŞAMDAN KALMA"
43. BÖLÜM: "SON MANTI BÜKÜCÜLER"
44. BÖLÜM: "FRANSA - PARİS"
45. BÖLÜM: "RED"
46. BÖLÜM: "TAPMAK"
47. BÖLÜM: "ACİL DURUM"
48. BÖLÜM: "DEVİL"
49. BÖLÜM: "MANİPÜLE"
50. BÖLÜM: "KAN VE GÖZYAŞI"
51. BÖLÜM: "GÜNAH ÇIKARMA"
52. BÖLÜM: "NORMALE DÖNÜŞ"
53. BÖLÜM: "SENDEN ÖNCESİ YOK"
54. BÖLÜM: "TAVİZ"
55. BÖLÜM: "FİLM GECESİ"
56. BÖLÜM: "ÖN YARGI"
57. BÖLÜM: "OYUNBAZ"
58. BÖLÜM: "HİKAYE"
59. BÖLÜM: "TEN UYUMU"
60. BÖLÜM: "GÖLGE"
61. BÖLÜM: "KISKANÇLIK"
62. BÖLÜM: "MUM ALEVİ"
63. BÖLÜM: "KUTLAMA"
64. BÖLÜM: "BAZI GİDİŞLER"
65. BÖLÜM: "ŞİFAYI KAPMAK"
66. BÖLÜM: "İLGİ"
67. BÖLÜM: "HAYALPEREST"
68. BÖLÜM: "DİZ ÇÖKMEK"
69. BÖLÜM: "NORMAL SEVGİLİLER"
70. BÖLÜM: "YENİ YÜZLER / YENİ HİSLER"
71. BÖLÜM: "HOLDING"
72. BÖLÜM: "MAZİ"
73. BÖLÜM: "FELEKTEN BİR GECE"
74. BÖLÜM: "TATLILAR"
75. BÖLÜM: "BAŞ KÖŞE"
76. BÖLÜM: "KAÇIRILAN UYKU"
77. BÖLÜM: "FİDANLAR AĞACA"
78. BÖLÜM: "PLANLAR"
79. BÖLÜM: "KONUŞMADAN ANLAŞMAK"
80. BÖLÜM: "TÜYOLAR"
81. BÖLÜM: "DEPREM"
82. Bölüm: "KONUŞA KONUŞA"
83. BÖLÜM: "KALP ÇARPINTISI"
84. BÖLÜM: "MİMİ"
85. Bölüm: "RÜYA VE ARDINDAN GELEN"
86. BÖLÜM: "GEÇMİŞTEN GELEN"
87. BÖLÜM: "GİZEM PERDESİ"
88. BÖLÜM: "KAFA DAĞITMAK"
89. BÖLÜM: "AŞK"
90. BÖLÜM: "BAHAR"
92. BÖLÜM: "SARHOŞ"
93. BÖLÜM: "KÜP CAKE"
94. BÖLÜM: "UYUM"
95. BÖLÜM: "KUBİLAY..."
96. BÖLÜM: "KAPI ÖNÜ"
97. BÖLÜM: "CESARET PELERİNİ"
98. BÖLÜM: "SINAV"
99. BÖLÜM: "DOKUZ NUMARALI..."
100. BÖLÜM: "YAZ BAŞLARKEN" (FİNAL tadında... 😉)
101. BÖLÜM: "KARİKATÜR"
102. BÖLÜM: "MASUM"
103. BÖLÜM: "OLMAYACAK SENARYOLAR"
104. BÖLÜM: "FRANSIZ TURİST MESELESİ"
105. BÖLÜM: "BEKLENEN MİSAFİRLER"
106. BÖLÜM: "ÖZLEŞMEK"
107. BÖLÜM: "MİNNET?!"
108. BÖLÜM: "KALABALIK SOFRALAR"
109. BÖLÜM: "SAHİL"
110. BÖLÜM: "BABA-OĞUL"
111. BÖLÜM: "SUS PUS"
112. BÖLÜM: "MEVZU"
113. BÖLÜM: "BARBAR."
114. BÖLÜM: "AY IŞIĞI ALTINDA"
115. BÖLÜM: "KUŞ TRİBİ"
116. BÖLÜM: "DENİZE DÜŞEN YILANA SARILIR..."
117. BÖLÜM: "KAPIŞMA"
118. BÖLÜM: "UZANMIŞIZ KUMSALA..."
119. BÖLÜM: "STİL İKONU..."
120. BÖLÜM: "MEZUNİYET"
121. BÖLÜM: "HAYATIN AKIŞINDA..."
122. BÖLÜM: "YENİDEN DOĞMAK"
123. BÖLÜM: "SÜRÜŞ DERSİ..."

91. BÖLÜM: "GERÇEK"

15K 1.1K 833
By onlycherrypie

❤️
Mer ha ba
✨✨✨
😌

-Asil'in modeli (Jace Cameron) geçtiğimiz günlerde katıldığı bir ev partisinde Ferdi'nin modeli (Edoardo Sebastianelli) ile denk gelmiş... Dediğine göre, gerçek dışı bir anmış ve Edoardo kapıdan girer girmez ben bu çocuğu tanıyorum demiş Jace kendi kendine...
(Benim instagram hikayelerimde daha önceden gördüğü için direkt tanımış 🥲..)
Hatta onu bir an Devran'ın modeli sanmış, bana ilk yazdığında böyle söylemişti kıyamam 😌😅❤️

Sonra olayı çözdük... Çok tatlı bir olaydı, hala inanamıyorum. Parti nasıldı, konuştular mı vs ayrıntılara çok hakim değilim ama aynı ortamda bulunmaları ve Jace'in onu tanımasına hala inanamıyorum!! 🥰😻

❤️
Keyifli okumalar
🥰🥰🥰

ASİL 🤍✨🫶🏼

91. Bölüm:

Hava iyiden iyiye kararmak üzereydi. Bahçedeki küçük seremoniyse hala devam ediyordu...

Devran'ın bahçeye astığı, yılbaşı ağaçlarının etrafına dolanan o minik ampülleri andıran tarzda bir ışıklandırma, batmaya başlayan güneşin yerini seve seve almıştı.

Asil o ışıkları ancak o zaman, yanmaya başladıklarında farkederek başını kaldırıp tepelerinden sarkan ışıkların güzelliğine baktı.

Minik ampullerin yaydığı ışığın çocuğun masmavi gözlerindeki yansıması, gökyüzünde göz kırpar gibi titreşen yıldızları andırıyordu.

Devran o an kiminle ne konuştuğunu unutuverdi. Belki babasıyla bir şey konuşuyordu birkaç saniye öncesine kadar, belki de Kerim'le işle alakalı bir konuyu tartışıyordu... Ama o ışıklar yandığında Asil gülümseyen gözlerini onlara odaklayıp hayranlıkla baktığında Devran'ın da artık tüm odağı müstakbel eşiydi.

Böyle düşünmek başka zaman olsa onu güldürebilirdi bile.

Başka zaman, Asil'den başkası elbette mümkün değildi ama Devran için evlilik fikri her zaman uzak bir ihtimal olmuşken şimdi tüm ailesinin, arkadaşlarının önünde diz çökerek sevdiği çocuğa evlilik teklifi etmiş olmak onu yalnızca gururlandırıyordu. Komiklikten çok uzaktı her şey...

Asil her şekilde, olabilecek her ihtimalle onundu... Evet demişti ona.

Bunun sevgili olmakla yakından uzaktan alakası yok gibiydi.

Asil'in kendisiyle sevgili olmaya, beraber bu sevgililik işini denemeye karar verdiği anı çok iyi anımsıyordu adam. Dünyalar Devran'ın olmuştu, daha büyük bir mutluluğun mümkün olabileceğini düşünmemişti.

Ama görüyordu ki, her zaman daha fazlası mümkündü yanında oturan bu çocukla...

Evlilik teklifi böyle hissettirdiyse, düğünleri, peki ya gerçekten evli olmaları adama nasıl hissettirecekti?

Devran şarap kadehini dudaklarından uzaklaştırıp masaya bıraktı ve elini Asil'in küçük çenesine yerleştirip sakince okşadı. Farkında değildi ama gözlerinden kalpler fışkırıyordu adamın resmen...

Niyeti çocuğun dikkatini dağıtmak değildi, onun ilgiyle o ışıkları süzmeye devam etmesini istiyordu ancak sadece ona dokunmak istemişti. Dip dibe oturuyor olsalar da parmakları tenine değsin istemişti kısa bir anlığına.

"Harika bir akşam oluyor..." diye mırıldandı Asil. "Ama fazla içtin sen sanki... Dün akşam ben, şimdi de sen..."

"Sarhoş değilim." Devran neredeyse ikinci şişenin dibini görmek üzereydi. Yine de gayet aklı başında göründüğü ortadaydı. Biraz hülyalı bakıyordu, o kadar.

"Olacak gibisin ama seni durdurasım yok. En mutlu günlerimizden birindeyiz, tadını çıkarmak hakkımız."

Az önce Devran'ın elinde olan şarap kadehini alıp birkaç yudum içip adamın önüne geri bıraktı Asil. Devran da durmadı, daha çocuk kadehi elinden yeni bırakmışken alıp kadehin içinde kalan şarabı tam Asil'in içtiği noktadan birkaç yudumda mideye indirdi.

Asil'in gözleri irileşti sevimli bir şekilde. "Yarasın..." dedi kıkırdayarak.

Ferdi ise bugün içmemeye yemin etmiş gibiydi. Bir kadehi zor bitirmişti çünkü dün geceden sonra kendine yeni yeni geliyordu.

"Benim sayemde evleniyorsunuz." diye seslendi masanın diğer ucundan Asil'le Devran'a doğru. "Bu fikri sizin kıymetli bilinçaltlarınıza ben işledim ilmek ilmek."

Sultan Hanım bir eli Agâh Bey'in avuçlarındayken bakışlarını ilgiyle Ferdi'nin üstüne çevirerek sordu. "Nasıl yani Ferdi?"

Ferdi yayıldığı sandalyede toparlanmak adına elini Kerim'in bacağına bastırıp oradan destek aldı ve düzgünce oturdu. Bu hareketi alışkanlık haline getirmişti. Getirmişti de, Kerim her ne kadar çocuğun dokunuşlarına alışmış olsa da, aniden gelen bu dokunuşların kendisi tepeden tırnağa etkilemesine engel olamıyordu...

"Bakın şimdi, ben canım abime ve canım kardeşime evli çiftlere benzediklerinden bahsedip duruyordum epeydir. Onlar da aşk diyarında akılları beş karış havada gezdiğinden ben evlilik, evlenmek gibi şeylerden bahsedince de... İşte bakın buradayız..."

"Ben kendi hür irademle ettim teklifimi." dedi Devran kaşlarını çatarak. "Hiç kimsenin etkisi altında kalmadan."

"Aynen aynen..." dedi Ferdi, elini geçiştirir gibi sallarken Kerim yüzünün önünde hareket eden ele baktı. Zaten çok sık bakıyordu o ellere...

Sultan Hanım gülümsedi. "Hadi şunların sonu belliydi de... Ben sizi hiç tahmin etmemiştim."

Kaşları çatılan Kerim'di bu sefer. Ama saygısızlık etmemek adına Sultan Hanım'a değil önündeki tabağa bakıyordu. Kadına dik dik bakacak hali yoktu ama Ferdi'yle olmama ihtimallerini birinin ağzından duyunca bünyesi ters bir tepki vermek için atağa geçmişti.

"Niye öyle dedin Sultan ablacım?" Ferdi kolunu Kerim'in oturduğu sandalyenin arkasına atarak elini adamın omzuna yerleştirirken sakince sormuştu. Kerim'in bakışları yavaşça ona döndü ve bu sırada çatık kaşları yavaşça gevşedi.

"Sen Kerim'e abi falan diyordun sanki oğlum, o yüzden diyorum."

"Hayır ben asla öyle bir şey demedim. Abi falan, Allah korusun! Sen diyordun Kerim'e abin abin diye..." Ferdi bir an utanarak bakışlarını indirdi.

Kerim ondan yaşça büyük olmasına rağmen o zamanlar bile ona abi deme fikri Ferdi'ye çok ters gelen bir durumdu. Şimdi hatırlamak hafifçe utanmasına, bir de yükselmesine neden olmuştu.

"Kusuruma bakmayın o zaman aranızda alevlenen bu şeyi görmediğim için." Sultan Hanım gülmemek için kendisini tutarak karşısındaki çifte bakmaya çalışıyordu.

"Çok mu a-alevliyiz?" diye sordu Ferdi telaşlanarak. "O kadar be-belli o-luyor mu?"

Kerim boğazını temizlerken Devran'ın ve Barbaros'un aynı anda patlattığı kahkaha bahçede yankılandı.

Çetin ve Esra kısa bir süre önce Ege'nin huysuzlanmasıyla birlikte veda edip ayrılmışlardı ama Barbaros ve buz almak için eve girip çıktığından beri her zaman olduğundan daha fazla durgunlaşan Kubilay bembeyaz bir yüzle hala oradaydı.

"Çok yakışmışsınız." dedi Agâh Bey Ferdi'nin daha fazla utanmasına izin vermek istemeyerek. Aptal bir aşık olmanın nasıl hissettirdiğini, ne potlar kırdırdığını kendisi de çok iyi bildiğinden kıyamamıştı çocuğa. "Allah tamamına erdirsin." Ama tabii ki kendi tarzında takılmaktan da geri kalmıyordu.

"Yok biz almayalım, daha genciz." dedi Ferdi. Kerim'in bakışları anında ona döndü. Öyle hızlı ve kesin bir dönüş olmuştu ki bu sefer Ferdi de afallayarak ona baktı. Yanlış bir şey mi söylemişti?

"Yine başlamayın şu yaş muhabbetine." diyerek Asil'in elini avucuna alarak arka arkaya üç kez öptü Devran. "Kerim hele sen ben Devran'dan küçüğüm hikayesine başlarsan yine-"

"Yok başlamam." Kerim çenesini oynatarak içeceğine uzandı.

Kubilay, gözlerini Devran ve Asil'in üstünde çok fazla tutmuş olabileceğinden endişelenerek bakışlarını ikilinin üstünden çekip Barbaros'a döndü. "Ben kalksam Asil'e ayıp olur mu?" diye sordu sessizce.

Barbaros uzun zamandır sessizlik yemini etmiş gibi oturan Kubilay'a döndü. "Neden ayıp olsun ya? Çeto'lar da kaçtı zaten... Sıkıldın mı yine?"

"Sıkılmadım." diye mırıldandı Kubilay.

Aklında olanları bir Allah bir kendisi biliyordu...

Kapattığını, bir daha da açmayacağını sandığı eski bir defter tam ayaklarının ucuna düşmüştü ve hiç ummadığı, hiç bilmediği bir yerinden açılmıştı buz dolabının üstünde gördüğü bir fotoğrafla...

Nalan Hanım'ın ve Asil'in olduğu o fotoğraf, güneşli bir günde, bahçede salıncakta oturdukları bir ana aitti...

Asil seslenene kadar ayağa kalktığını, ceketini omuzlarına geçirdiğini pek farketmedi Kubilay.

"Gidiyor musun Kubilay?" Asil ayaklanan adama bakarak sakince sormuştu.

"Gitmeyeyim mi?"

"Biz de kaçarız birazdan kardeşim." dedi Ferdi de ortaya. "Toplu sevgililer günü kutlaması yeter bu kadar. Manitalarımızla yalnız kalalım azcık da. Eminim siz de geceyi noktalamak istiyorsunuzdur. Beraber..." Göz kırparak yaptığı imayı iyice destekledi.

"Sadece... Araştırmam gereken bir şey var."  Kubilay Asil'in mavi gözlerine bakarak ondan onay bekliyordu resmen.

"Önemli bir şeyse git hallet tabii... Çok teşekkür ederim hepinize, harika bir organizasyon planlamışsınız." Asil oturduğu yerden kalkarak önce tıpkı Kubilay gibi gitmeye hazırlanan Barbaros'a, ardından da Kubilay'a sarıldı.

"Devran'ın..." dedi Kubilay, ardından derince yutkundu. "Devran'ın planıydı."

"Ama hepiniz bu güzel anımızda yanımızda oldunuz. Bu günü hatırladığımda o karenin içinde hepiniz olacaksınız. Gerçekten teşekkür ederim... Geçireyim sizi?"

Kubilay garip bir ifadeyle Devran'a baktığında Devran bu ifadeden bir anlam çıkaramayarak güldü ve asker selamı verir gibi bir hareket yaptı oturduğu yerden. "Eyvallah..."

Kubilay tutuk bir şekilde elini kaldırarak Devran'ın teşekkürünü kabul etti.

Sultan Hanım ve Agâh Bey Devran'a bir şeyler söyleyince adamın dikkati onlara kaydı ama ailesiyle konuşmaya devam ederken Kubilay ve Barbaros'un yanında onları uğurlamak için giden Asil'e bakmayı da ihmal etmedi.

"Arabaları nereye parkettiniz Kubi? Göremedim seninkini." Barbaros elindeki bira şişesini bırakmamış kendisiyle beraber götürmeyi tercih etmişti. Aslında kalıp içmeye devam edebilirdi ama Kubilay'la gitmeyi tercih etmişti çünkü sonrasında taksilerde sürünmek istemiyordu.

"Sokağın sonunda."

"Okey anahtarları versene ya da kapıyı aç burdan. Çok uyuşuk yürüyorsunuz."

Asil sinirle güldü. "Tüm gün bile bile yordun beni. Ayaklarım ağrıyor şu an."

"Emir büyük yerdendi canım."

Kubilay anahtarı Barbaros'a uzatıp onun serseri gibi hareketlerle önden önden gidişini izledikten sonra bakışlarını çekinerek Asil'e çevirdi. "Arabaya kadar gelmene gerek yok."

Asil bir an yanlış bir şey yaptığını sanarak duraksar gibi oldu. "Geldim artık." dedi Kubilay'ın ona ters bir şey söylemek istemediğini farkederek. "Sen iyi misin? Tüm gece çok durgundun. Yoksa geçen sana yaptığım çay işe yaramadı mı? Hasta mı oldun?"

Kubilay derin bir nefes aldı. "Çok iyi geldi." diyebildi. "Bir tanıdığım yapmıştı çok eskiden. Geçen gün hatırlayamadım ama... Bugün... Bugün hatırladım o çayı. Bana iyi gelmesini umarak yapmıştı grip olduğumu sandığından..."

"Grip değil miydin?"

"Değildim." Ne kadar yutkunursa yutkunsun boğazına oturan o yumru geçmeyecek sanıyordu Kubilay. Bir takım gerçekler gelip kursağına yerleşmişti. Belki de dilinden dökülene kadar da rahat edemeyecekti.

Ama böyle bir şeyi nasıl dile dökerdi? Kolay mıydı? Hele de doğruluğundan emin olmadan...

"Şey... Hani bahsetmiştin ya, o zamanlardan birinde mi?" diye sordu Asil bu sefer.

İkisinin de adımları öyle yavaşlamıştı ki neredeyse ilerlemiyorlardı bile. Öteden Barbaros'un aracın kapısını açmaya çalışırken kendi kendine yaptığı konuşmanın sesleri geliyordu.

Kubilay başını salladı sıkıntıyla. "Zaten hep bir bataklıktaydım ama o bataklığın en dibine batmak üzereyken tanıştığım biriydi. Beni yoksunluktan kıvrandığım anlardan birinde hazırladığı o çayla iyi etmeye çabalamıştı. Titriyordum, terliyordum, ölüyor gibiydim... O korkmadı, kaçmadı. Kalktı bana çay yaptı. Hastayım sandı. Hastaydım ama bu hastalık onun bildiği türden bir hastalık değildi ne yazık ki."

"Seni üzdüysem özür dilerim." diye fısıldadı Asil. Kubilay'ın birden bire böyle bir şeyden bahsetmesini beklemiyordu. Ve adamın gözlerindeki bakıştan adamı ölümüne üzdüğünü sanmıştı doğal olarak.

Kubilay yürümekten vazgeçip tamamen durdu. "Üzmedin." dedi ciddi bir sesle. "Hatırlamaktan mutlu olduğum biri. Onu üzmüş olsam da, hatırladığımda gülümsememi sağlayan nadir insanlardan."

"Onu nasıl üzdün ki?" Asil merakla sormuştu bunu.

"Ona iyi gelmiyordum. Gelmeyecektim de... Ben kendime bile iyi gelebilen bir adam değildim ki bir başkasına iyi gelebileyim. Ondan gitmeyi seçtim... Bu beni çok mu kötü bir adam yapar Asil?" diye sordu Kubilay. Sesi titriyor gibiydi ama bu ikisinin de pek umurunda değildi.

"Çok mu üzüldü gerçekten?" Asil yutkunarak Kubilay'ın vereceği cevabı bekledi.

"Ne kadar üzüldüğünü görecek fırsatı bile vermedim kendime. Yemin ettim, uzağında, en uzağında olacağıma dair. Kendi karanlığımın onu da karartmasına müsaade etmek istemedim hiç. Ama yakın zamanda öğrendim ki, benden sonraki hayatı da pek aydınlık olmamış."

Bunları söylemek Kubilay'a büyük bir işkenceydi.

"Belki de o zaman için yapılması gereken en doğru şey oydu Kubilay. Onu bile isteye üzmedin ya, sen de zor durumdaymışsın baksana. Sen gittikten sonra onun iyi olacağınan inanmışsın. Kendini suçlama, eminim o da seni suçlamamıştır." Asil ne zaman dolduklarını farketmediği gözlerini kırpıştırıp gülümsedi. "Sanki seni ve onu çok iyi tanıyormuşum gibi konuştum, saçma oldu."

Kubilay başını belli belirsiz iki yana salladı. Çok silik bir hareketti. "Araştıracağım şey..." dedi birden. "Babanla ilgili."

"Gerçek babamla mı?" Asil belli etmek istemese de hevesle sormuştu bu soruyu. Bu heves Kubilay'ın gözünden kaçmadı.

Bu heves Kubilay'ın canını tahmin ettiğinden biraz daha fazla yaktı.

"Gerçek baban, evet." dedi. O yumru hala oradaydı... "Eğer onun kim olduğundan emin olursam-" diye başladığı cümleyi devam ettiremedi bir an adam. "Eğer onu bulursam, her ne olursa olsun onunla tanışmak ister miydin?"

Sanki bu soru ağzından çıkar çıkmaz bir sayaç çalışmaya başlamıştı. Geçen birkaç saniyeydi ama Kubilay'a sonsuzluk gibi hissettirmişti...

"İsterdim sanırım." diyerek kabullendi Asil. "Yıllardır babam sandığım adam kadar kötü biri olmamasını umuyorum yalnızca. Gelip bana babalık yapmasını, kurulu bir düzeni varsa bozmasını falan da beklemiyorum ondan. Sadece iyi biriyse ve onunla tanışacak fırsatı elimden kaçırırsam... İşte o zaman çok üzülürüm galiba."

"Anladım." Kubilay bakışlarını sokağın sonuna çevirip yeniden yürümeye başladığında Asil de onunla beraber adımlama işine geri dönmüştü.

"Hem bakalım o benimle tanışmak isteyecek mi? Benim isteyip istemem pek de önemli bir ayrıntı değil." Asil omuz silkerek güler gibi bir ses çıkardı. "Onu bulmaya yaklaştığın için mi bana böyle sorular soruyorsun yoksa?" diye sordu.

"Emin olmadan sana hiçbir bilgi vermek istemiyorum."

"Haklısın... Çok çabuk heveslenebilirim."

Devran sokağın ortasında aheste aheste yürüyen ikiliye bakarak arkalarından bir kaç adım atarak "Asil!" diye seslendi. Kubilay ve Asil aynı anda adamın sesine doğru döndüler.

"Yavrum gelmeyince merak ettim." Devran elinde Asil'in ceketiyle yanlarına yaklaşırken Asil de bir iki adım öne çıkarak sevgilisine gülümsedi. "Hava da serinledi, ceketini almadan gitmişsin."

"Hemen geleceğim diye..."

"Gelmedin ama güzelim." Kolunu çocuğun beline dolayarak şakağına bir öpücük kondurdu Devran. "Kapı önü muhabbetiniz uzun sürdü."

"Asil'i lafa tuttum." diyen Kubilay, Devran'a ve Asil'e bakarken artık ne düşünmesi gerektiğinden asla emin değildi... Devran'ın geri çekilip büyük bir ilgiyle Asil'in ceketini giydirişini izledi.

"İşin önemli bir şey değilse kalsaydınız biraz daha." dedi Devran Asil'in kolunu sıvazlarken.

Kubilay ve Asil'in iyi anlaşması hoşuna gidiyordu nedense. İkisinin sakin yapıları kafa olarak da uyuşmalarını sağlıyordu, farkındaydı.

Asil bir şey diyecek gibi olduysa da Kubilay'la göz göze gelince sustu. Az önceki konuşmaları hakkında bir şey demedi.

"Önemli. Sonra konuşuruz zaten." dedi Kubilay. "Hadi üşümeyin daha fazla, gidin."

Asil kısaca sarılarak vedalaştı Kubilay'la.

Vedalaşmalarının ardından Devran ve Asil eve geçerken Kubilay sadece kendisinin bildiği bir sırla Barbaros'un olduğu arabaya bindi.

"Amma uzun konuştunuz." diye homurdandı Barbaros. Pencereyi açtığı için aracın içine giren serin hava sayesinde kendisine gelmiş görünüyordu.

"Söylemem gereken bir şey var." Kubilay sessiz bir adamdı, ketumdu da. Bir şeyleri içinde yaşamaya, bir şeyleri içinde tutmaya alışıktı.

Ama bu durum içinde tutabileceği türden bir şey değildi.

Kelimelere dökmezse rahatlayamayacaktı.

Kelimelere dökmezse asla gerçekmiş gibi hissettirmeyecekti...

"Söyle guguk kuşu... Ay bu da kuş yuvası kafalı Asil'le Ferdi zırtosu yüzünden ağzıma dolandı. Devamlı kuşum muşum, arım balım peteğim kıvamında geziyorlar salaklar."

Kubilay gülecek gibi olsa da yüzünde mimik oynamamıştı. Böyle bir durumda gülerse bu ancak bozulan sinirleri yüzünden olurdu. "Salak deme çocuklara." dedi durgun bir şekilde.

"Savunma o Ferdi'yi sakın. Bana pezevenk demiş bir saftirik o. Bana, bana... Barbaros'a."

"Ufacık bir çocukla inatlaşan sensin."

"Nesi ufacık be? Kerim'le kim altta olacak kim üstte olacak diye kavga bile ediyordur eminim."

Kubilay boğazını temizleyerek ters ters baktı Barbaros'a. Barbaros anında duruldu. "Ne diyecektin sen?" diyerek toparlamaya çalıştı.

"Bunu söylemek için doğru bir zaman mı bilmiyorum... Böyle şeylerin doğru zamanı olur mu onu da bilmiyorum." diye geveledi önce adam.

"N'oluyor lan Kubi? Korkutma beni? İlanı aşk mı ediyorsun?"

Kubilay başını koltuğa yaslayarak gözlerini kapattı, derin bir nefes alıp, acele etmeden bıraktı. "Asil'in gerçek babası... sanırım benim."

Kimse duymadı.

Yalnızca Barbaros'un "Ha siktir!" diye bağırışı arabanın içinden taşıp boş sokakta yankılandı.

Gerçekten de koca bir 'Ha siktir!' i hakedecek bir haberdi bu.

Ve gerçekten kendi sesinden, kendi kelimelerinden işittiği bu gerçek bir anda sahiden de gerçek hissettirmeye başlamıştı Kubilay'a.

Bu gerçeği herkese nasıl açıklayacaktı, bilmiyordu.

Sadece bu olurken Nalan yanında olsun isterdi...

🤍🖤🤍🖤🤍🖤🤍🖤🤍🖤🤍🖤🤍🖤🤍🖤🤍🖤🤍

Bir şeylerin ortaya çıkması gerekiyordu ve böyle bir geçiş planladım...
Bölüm hoşuma gitti, içime sindi 🙏🏻😍

Hep ilk Kubilay'ın öğrenmesini ve onun bu bocalayışını hafiften de olsa görmek istemiştim.

Nalan'ı ayrıldıklarından sonra hiç görmedi, kendine ondan uzak duracağına dair yemin ettiği için de Nalan'ın hayatından hep uzak durdu, onu araştırmadı, peşine takılmadı.

Kubilay için de çok kötüydü bu süreç... Ama o an için doğru olduğuna inandığı şeyi yaptı, Nalan'a zarar gelmemesi için bu yolu seçti.

Bazen bazı aşk hikayeleri böyledir işte... 😢

Bu yazdıklarımı burada açıklamak istedim 🙏🏻 Bölümde daha kurgusal anlattığım için akışa çok sokmak istemedim. Böylesi daha iyi oldu bence ❤️😌

Umarım sevmişsinizdir bölümü...

Kaldığımız yerden devam edeceğiz, Kubilay bu haberi sindire dursun biz iki çiftimizin de baş başa nasıl bir sevgililer günü geçireceğini göreceğiz meraklanmayın
😉😉😉

Sizi bölümsüz bırakmak istemedim ve dediğim gibi bir şeylerin yerli yerine oturması, beklediğimiz, hatta tahmin ettiğimiz gerçeğin ortaya çıkması için böyle bir bölüm şarttı... 🥰😍

Gelecek bölümlerde görüşürüzz
Sizi seviyorum
😘☺️❤️✨🫶🏼

Continue Reading

You'll Also Like

121K 2.2K 35
Sıradan bir erkek sıradan bir aşk... NOT: Cinselik küfür vardır rahatsız olanlar okumasın.
1.2M 64.8K 45
Asi bir lise son sınıf öğrencisi, Onu takıntı haline getiren bir iş adamı. {TAMAMLANDI}
3M 152K 64
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
55.8K 7.2K 89
Bir bölgenin akıbeti, kurdunun gücü ve kılıcının keskinliğinden geçer. -KAHRAN- Herkes kendi doğrularına sahip çıkarken lanete mi yoksa kurtuluşa mı...