2. Buz ve Rüzgarın Kızı

By epope_glcn

18.5K 3K 565

Ölümcül Hazineler Serisi 2. Kitabıdır. Seri birbirinden bağımsızdır. Lakin küçük bağlantı noktaları bulunur... More

Başlangıçta
1. BÖLÜM: Av
2. BÖLÜM: Yeniden Yeşermek
3. BÖLÜM: Ortak Kader var mıdır?
4. BÖLÜM: Hayat Her Zaman Yeniden Başlar
5. BÖLÜM: Umuda Tutunmak
6. BÖLÜM: Sabır Güzel Nimettir
7. BÖLÜM: Ani Ziyaretler
8. BÖLÜM: Gerçek Yalanlar 1
9. BÖLÜM: Gerçek Yalanlar 2
10. BÖLÜM: Ne Dilediğine Dikkat Et! 1
11. BÖLÜM: Ne Dilediğine Dikkat Et! 2
12. BÖLÜM: Beklentiler
13. BÖLÜM: Yaşamın Özü
14. BÖLÜM: Gerçekler Bazen Yalanlardan Ağırdır 1
15. BÖLÜM: Gerçekler Bazen Yalanlardan Ağırdır 2
16. BÖLÜM: Herkesin Kaderi Kendi Elindedir
17. BÖLÜM: Hayat zalimdir
18. BÖLÜM: Kristal Tabut
19. BÖLÜM: Karmaşa
20. BÖLÜM: Olması Gereken, Olması Gerektiği Yerde 1
21. BÖLÜM: Olması Gereken, Olması Gerektiği Yerde 2
22. BÖLÜM: Davetsiz Misafirler
23. BÖLÜM: Geride bırak
24. BÖLÜM: Rüzgarın Kızı 1
25. BÖLÜM: Rüzgarın Kızı 2
26. BÖLÜM: Kim?
27. BÖLÜM: Asıl Gerçekler
28. BÖLÜM: Yem
29. BÖLÜM: Kumpas
30. BÖLÜM: Sert Oyunlar
31. BÖLÜM: Hazırlanın!
33. BÖLÜM: Aydınlanma Yolculuğu (FİNAL🙊)
Son Söz 😬

32. BÖLÜM: Af Yok! Merhamet Yok!

499 92 46
By epope_glcn

Dağca Bölgesi / Gökkuşağı Sarayı

Genç kadın şatafatlı tüllerin ardındaki yatakta uzanan annesine bir kez daha baktı. Bu kez geçirdiği nöbeti atlatamayacak gibiydi. Şifacılar dile getirmeye çekinseler de Dağca'nın sevilen kraliçesi Adel yakında ölecekti. Biliyordu bunu genç kadın, Büyük Usta'nın ziyaretinden sonra ilk nöbetinde anlamıştı artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını.

"Diana, yakınıma gel kızım" diye fısıldadı güçlükle Kraliçe Adel. Prenses Diana usulca annesine yaklaştı, perdeyi aralayıp yatağın kenarına ilişti. Annesine uzanan eli tereddütlüydü ama kraliçe elini yakaladı. "Şimdi beni iyi dinle kızım, son sözlerim olabilir."

"Anne lütfen" dedi çaresizce. Başını iki yana sallarken "Nasıl yapacağımı hiç bilmiyorum" diye ekledi.

"Her zaman yaptığından daha fazlasını yapacaksın, Diana. Ama benim gibi olmayacaksın, benden çok daha iyisi olacaksın." Prenses başını yana çevirdi, dudaklarını ısırdı. "İyi bir kraliçe ol, kehanetleri okurken acele etme ve son derece dikkatli ol kimsenin tuzağına düşme." Diye uyardı kızını.

Diana başını annesine çevirdi ama bu kez şaşkındı. Annesi ne demek istemişti? "Anneciğim sözlerinizden farklı anlamlar çıkarmaya başlayacağım."

Kraliçe Adel derin, pişmanlık dolu bir iç çekti. "Geçmişte atalarımızı utandıracak bir şey yaptım kızım." Diana'nın dudakları şaşkınlıkla aralandı. "Bir tuzağa düştüm, kehaneti yanlış okudum ve sonuç olarak tüm yaşanılan olaylara ben sebep oldum."

Diana usulca yataktan kalktı. Sanki bir şey kollarını uyuşturmuş gibiydi. Ayaklarının buz kestiğini hissetti. Dudaklarından dökülen soru saf korkunun kelimelere dökülmüş hali gibiydi. "Ne yaptınız siz?"

"Barışı getirecek olan Büke Âali değil, Büyük Usta Aysera Doyle idi. Sadece bu değil, kaosu getirecek olan da oydu." Çarpma sesiyle sehpa sendeledi, üzerindeki küçük vazo yere düşüp parçalara ayrıldı. Kalbi sıkıştı, annesinin neden bahsettiğini biliyordu. Kraliçe Adel kızının yüzünü okuyabilecek kadar göremiyordu. Ama hissediyordu, prenses şaşkın ve kızgındı. "Anladığımda çok geç oldu. Sadece Büyük Usta Declan Doyle biliyordu bu gerçeği. Bu sebeple Dağca'yı zarar görmemesi için ketumlaştırdım."

Prenses yüzünü avuçlarının arasına almış halde odanın ortasındaydı. Şimdi annesinin aldığı garip kararların sebebini anlamıştı. Silah Eşleşmesi Ritüellerine katılmama sebebini, kendilerini ötekileştirme sebebini anlamıştı: Kehanet, geleceği bilme gücü sanıldığı gibi muhteşem bir güç değildi. Aksine bir lanetti. Ve şimdi Veliaht Prenses Diana o lanetin bir parçası olduğundan emindi.

Odaya girdiğinden beri üçüncü kez annesi öksürük nöbetine tutulmuştu. Şifacı heyecanlanmaması gerektiği konusunda daha önce onları uyarmıştı. Ne olursa olsun ne hata yaparsa yapsın o annesiydi. Kabullenişle iç çekti. "Tamam, anneciğim artık kendini yorma. Büyük Usta'yı uyaracağım."

Kraliçe yatak alev almış gibi sıçradı. "Hayır, hayır Diana! Sakın bunu yapma! Kader önceden belirlenmiş olsa da insanların kendi seçimleriyle ortaya çıkan yollar vardır. Büyük Usta Aysera, kendi dönüm noktasına yaklaştı. Buna müdahale edemeyiz, yaşanması gereken kaderi değiştiremeyiz!"

Diana hışımla annesine döndü. "Yine mi bencillik ediyorsunuz anne? Ya kötü bir şey olursa?"

"Bencillik değil bu. Zamanı geldiğinde herkes kendi yolunda yürür. Büyük Usta olmanın anlamını bulacağına eminim. Bizim müdahale etmemiz her şeyi daha da kötüleştirebilir."

Prenses Diana içine sinmese de annesine uymaya karar verdi. Artık tek yapması gereken şey her şeyin yolunda gitmesi ve de annesinin daha fazla vicdan azabı çekmemesi için Büyük Tanrı'ya dua etmek, af dilemekti.

Kristal Tarla- Fagön Cephesi / Fagön – Alazkış Bölgeleri Sınırı

Kral Maoetis üçüncü oğlu Vlad'ın da kaybolduğu haberini alınca çıldırmıştı. İkinci oğlu Falcon'u henüz bulamamışken Vlad'ın da kayıp olması, hanedanlığı büyük bir tartışmaya sürüklemişti. Ya eğer veliahdı da kaybolursa veya kaçırılırsa şüphesi, dalga dalga yayılmıştı. İkinci oğlunun kayıp haberi henüz Fagön halkına duyurulmamışken Vlad'ın kayıp haberi ile birlikte Fagön Bölgesi'nde karmaşa hâkim olmuştu. Kral Maoetis'in hiçbir şüphesi yoktu. Oğulları düşmanları tarafından kaçırılmıştı.

Çok zaman geçmemişti ki Alazkış Vlad'ın ellerinde olduğunu açıklamıştı. Ama Falco'nun kaybolması hakkındaki iddiaları kabul etmemişlerdi. Üstelik Vlad'ın kendi ayağı ile düşman topraklarına gittiğine dair söylentiler de vardı. Kral Maoetis'in aklı fena halde karışmış durumdaydı.

Kral Maoetis vicdansız bir adam değildi ya da mantıksız. Kraliçesinin küçük oyunlarını bu zamana kadar görmemezlikten gelmişti. Noyan ailesi ile ilgili şüpheleri her zaman olmuştu. Kanıtlayamamıştı çünkü Noyan, sarayda birileri tarafından her zaman korunmuştu. Ama oğulları başkaydı, tüm şüpheler kaçırılmaların ardında Alazkış'ı olduğunu gösteriyordu.

O gece uyumadı. Generalleri ile Alazkış'ı bozguna uğratacak ve tamamen yok edecek planlar yaptı. Yapılan planlar üzerine defalarca çalıştı. Tüm hazırlıklar tamamlanırsa bir gün sonra saldırıya geçeceklerdi. Kral yemin etmişti; ne pahasına olursa olsun, sadece oğullarını değil, tüm kıta bu iblisten temizleyecekti.

Lemah Bölgesi / Umay Vadisi

"Yeni haber yok mu?" diye sordum Ekin ağabeye.

Başını iki yana salladı. "Alasya Adası savaş halinde, henüz yeni haber gelmedi. Alazkış ve Fagön arasında ipler iyice gerilmiş, dediler. Ama henüz iki taraf arasında atak yok."

İç çektim. "Peki, Lemah'daki son durum nedir?"

"Vali bölgeyi isyancılardan arındırdı. Bir sonraki emrinizi bekliyor," dedi.

"Savunmada kalmaya devam etsin. Lakin en ufak bir gevşeklik olmasın." Çalışma odama giren patikayı döndük. Gökyüzüne baktım, bu gece tüm yıldızlar gökyüzünü süslüyordu. Başımı Ekin ağabeyime çevirdiğimde şüpheli halde beni izlediğini gördüm. "Merak etme, fazla ayakta kalmayacağım. Yarın sabah yola çıkmamız gerekiyor" dedim. Gözlerindeki şüphe kırıntıları silindi. "Ayrıca Leon, yarın sabah burada olsun ağabey" diye eklediğimde sessizce onayladıktan sonra beni yalnız bıraktı.

Kapıyı itip eşikten içeriye girdim. Görevli öğrencilerden biri şamdanları yakmış olduğundan oda aydınlıktı. Hatta küçük ocağın üzerindeki çaydanlıktan buhar tütüyordu. Şamdanlar yakılalı hayli zaman geçmiş demekti. Kapıyı örtüp doğrudan çalışma masama geçtim. Fazla işim yoktu, en azından ben öyle düşünüyordum. Fincanı doldurup istiflenmiş defterlerden birini aldım ve gevşedim.

"Burası da neresi böyle? Her yanımı saran beyazlığın aslında sis olduğunu anladım. Rüzgâr dalgası oluşturup sisi dağıtınca toplanan kalabalığı gördüm. Birkaç adım attığında ise görüntü netleşti. Kalabalık Alazkış ve Fagön savaşçılarından oluşan grubun içindeydim. Kalbim endişeyle hızlandı, neler oluyordu? Ah evet, bu bir rüya olmalıydı. Ama sorun şu ki bu rüyanın kontrol edilebilen mi yoksa kehanet rüyası mı olduğunu anlayamamıştım. Çünkü bu rüya geçen gün gördüğüm Gezgin Rüyası gibi değildi. Buna kesinlikle emindim.

Bir anda kendimi amansızca çarpışan kalabalığın içinde buluverdim. Birbirine vuran kılıç ve kalkanlar, göz kırp olmadan insanlara saplanan mızraklar... Yırtılan insan etinin sesi, kanın metalik ve boğucu kokusu, öfke ve zafer çığlıklarına karışan acı iniltiler... Büyük Tanrı'nın sonsuz kudreti! Bu bir savaş katliamı!

Vücudumu saran dehşet titreyişine mani olamazken, gırtlağıma dolan kan kokusu midemi alt üst etti. Anladım ki bu hisler saf gerçeğin ve geleceğin etkisiydi. Bir kehanet habercisiydi. Bir kılıç mızrağın önünü kesti. Önümde yarım daire çevirip mızrağın yönünü değiştirirken, savaşçı boştaki eliyle alev gönderdi mızrak sahibine. Canhıraş bağırdı mızrak sahibi. Artık önemli olan elinde tuttuğu mızrak değil, yanan bedeniydi. Yanık insan eti kokusu hiçti mızrak sahibinin 'Aman' dileyen bakışları altında. Acısını iliklerime kadar hissettim rüya olsa da.

Büyük Ustaydım ya ben tüm güç ellerinin hâkimi. Hıçkırığım göğsümde doldu, dudaklarım o annesinin katliamına şahitı ait olan çocuk gibi titredi. Az önce Fagön insanını yakan Alazkış insanın öfkeli bakışları hızla söndüğünde, göğsünden çıkan buz mızrağının hızla bedenini kaplayışını izledim. Hayır! Hayır! İnsanlar korkunç! Böyle olmamalı, yaşamak ölenlerin de hakkıydı. Güç yarışında asiller hiçbir şey kaybetmezken, savaşa sürüklenen tam anlamıyla neden birbirlerini katledeceklerini bile bilmeyen zavallı masum hayatlar kaybeden olmamalıydı. Tüm insanlığımdan nefret ettiğimi hissettim o an! Tüm kendini insan sanan insanlardan nefret ettiğim o an!

Yine bir anda farklı yüzler arasında buldum kendimi. Toprak sarsıntısını hissedince düşmemek için duruşumu düzelttim. Farkındalıkla aniden başımı kaldırınca Royan ağabeyimi gördüm. Bir kolunda Alazkış insanı diğerinde ise Fagön insanı bir mengene gibi sıkıştırıyordu. Savaşmalarını önlemeye çalışması boşunaydı. Kana aç insanları durdurmak için üç beş kişi yetmezdi. Ekin ağabeyimin koşarak insanların aralarından geçerken derin bir yarık oluşturduğunu fark ettim. Gözlerim hemen Kaya ağabeyimi aradı. Neredeydi? Kalbim yine hızlandı, yoksa bir şey mi olmuştu ona?

Sonunda onu görebildiğimde iyi olduğunu sevecekken önüne duvar ördüğü Dağhan'ı fark ettim. Ve o an Kaya ağabeyimin boğazından süzülen kan göğsüne doğru yol aldı. Sayamadığım kadar buz çivilerin bedenine hesaplandığını ve bunu yapanın kral tacı olan biri olduğunu fark edişim aynı anda oldu. Nasıl durmuş izleyebiliyordum ki? Gırtlağımı parçalayan sessiz çığlığımı, durmaları için haykırışımı kimse duymadı. Ağabeyime boşuna çabayla koşmaya çalıştığımı kimse göremedi.

Savunması yıkılan Dağhan'ın boynuna bir kılıç inmişti. Ağabeyim kanlar içinde yerdeydi. Ona koşmaya çalışan Ekin Ağabeyim Fagön insanlarının önünden geçerken, Fang Han'ın, sevdiğim adamın parçalayan alevlerinin hedefi olmuştu. Royan ağabeyim ise iki tarafın çapraz saldırısının arasında bin parçaya bölünmüştü. Her şeyin ortasındaki benim ellerim yumruk oldu kaldı. Şaşkın çaresizdim, bu kehaneti görmemi sağlayan ruh elime o an lanet ettim. İnsanlar aptaldı, kim sevdiklerinin ölümünü görmeye dayanabilecek kadar yürekliydi ki? Şaşkınlıkla dizleri üzerine düşen Han, beni fark etmiş gibi olduğum yere bakarken, pişman ve çaresiz bakışları altında fısıltısını işittim: "Beni Affet!" Kutsal ankanın onu kutsadığı o muazzam alevlerini vücudunun içinde topladı ve Saniyeler içerisinde Zevenoy Volkanı gibi kendini patlattı.

Kan ve kül! Kendi gerçeğimi kaybettim!

Beni, ben yapan sevgi ateşlerimin katledilişinin şahidiydim. Katliamda, katliamımda herkes suçluydu. Kimseye merhamet etmeyecektim, hiç kimseye acımayacaktım!

Tüm duygularım kalbimde toplandı. Haykırışım tıpkı o malum günde olduğu gibi göğsümde patlamadan önce Kaya ağabeyimin sadece benim duyabileceğim fısıltısını işittim: "Sen kaos olmamalısın, Aysera!"

Rüya beyaza bulandı, tüm beyazlardan tiksindim. Şimdi herkes yerdeydi. Kan ve kül, kül ve matem. Toprak deprem sarsıntısıyla dalgalanırken göğe yükseldim. Artık bu dünyada bana yer yoktu! Çünkü tüm sevdiklerimi ama en önemlisi kendi insanlığımı kaybetmiştim!

Ansızın gözlerim açıldı. Kahrolası kâbus sona ermişti. Yüzündeki ağırlıktan ağladığımı ve göz yaşarımın donduğunu anladım. Kollarımı ise buz kaplamıştı. Soğuk beni üşütmüyor, ruhumu yakıyordu. Buna o aptal sebep olmuştu. O aptal yüzünden bu kahrolası kehaneti görmüştüm! Öfkem bir volkan gibi içimde büyürken buz buhara dönüştü. Oturduğum yerden fırladım. Masam odanın sol köşesine dağıldığında, dışarıdaki kalabalığı işittim.

Leon'u kapının önüne getirdiklerini duyduğum an hız kesmeden odanın kapısını savunarak açtım. Göz açıp kapayıncaya kadar geçen zaman aralığında tekmeyi kafasına indirdim. Herkes şaşkındı, ne savrulan tekmenin gelişini görebilmişlerdi ne de beni. Görebildikleri sadece kapının şiddetle açıldığı ve daha sonrasında Leon'un yerinde benim durduğumdu. Sonuç olarak Leon'un bedeninin taş sütuna çarpışından sebebin ben olduğumu anlamışlardı.

Asırlardır Umay Vadisi'nde böyle bir şiddet ne görülmüştü ne de duyulmuştu. Herkes olduğu yerde donmuş vaziyetteydi. Hatta beni en iyi tanıyan ağabeylerim bile ürkek şaşkınlık içerisindeydiler. Doğrulmaya çalışan Leon'un yakasından tuttuğum gibi ağabeylerinin ayak dibinin tekrar fırlattım. Öfkemin şiddeti toprağın sarsılmasına sebep olurken, güç ellerim etrafımda dolandı. Adımlarımla birlikte güç dalgaları saçarken, toplanan kalabalık benle eş zamanlı geriye doğru adım attı. İki ağabeyim ise hala oldukları yerde duruyorlardı. Cesur ve yaramaz Küçük Ren'in titreyişini hissettim. Ama kimseyi teselli edecek halde değildim.

Çünkü bugün Umay Vadisi'nde herkes Büyük Usta'nın öfkesinin neye mal olabileceğini öğrenecekti!

Rüzgârı kullanıp Leon'u havaya kaldırdığım ve iple bağlanmış gibi kendime hırsla çektim. Sol işaret parmağımı iki kaşının ortasına bastırıp toprak güç eline ulaştım. Oradaydı, beni tanıdı, bana itaat etti. Leon'un güç elini aktifleştiren tüm aydınlanma noktalarını kilitledim. Ve bir bez parçası gibi yere fırlattım.

"Toprağın sevgisini hak etmiyorsun! Toprak ona ihanet edenleri asla affetmez! Bundan sonra güç eli olmayanlardan tek farkın Umay Vadisi'ne bir daha asla basamayacak olmandır." Dedikten sonra bakışlarımla Umay halkını tek tek nazar ederken ekledim: "Leon bir zamanlar bana verdiği sözü bozdu. Bana güvenmedi, Umay'ı hiçe saydı, ihanet etti." Şaşkınlık ve korkunun yerini alan hayal kırıklığı hisleri dalga dalga yayılırken gözlerimi bir an bile kaçırmadım. Yüzüm de değişmedi tavrımda. Çenemi bir meydan okuma gibi kaldırıp ekledim: "Sebebi ne olursa olsun ihanet, ihanettir. Yol yakınken dönmeyenin sonu ise bu olur!"

Güç ellerim hala etrafında dönmeye devam ediyordu. Yapacak büyük bir işim vardı: kehaneti mutlaka tersine çevirecektim. Tüm içtenliğimle kutsal Alageyik Umay'ı çağırdım. Vadinin en küçük üyesi Ren'in titreyişi geçmişti ama hala korkuyor. Geçecekti bu hisleri ama herkes gibi belki de herkesten en iyi o öğrenecekti. O yüzden içimi acıtsa da gülümseyemedim ona bir saniye bile.

"Büyük Usta!" diye fısıldadı Ekin ağabey.

"Haini Lemah bırakın ve herkesin emrimi duyduğundan emin olun: Bu adam asla Lemah Bölgesi'nden ayrılamayacak ve Umay Vadisi'ne giremeyecek!"

Ağabeylerimle birlikte herkes baş eğerken, Alageyik Umay ansızın taş sütunların ardında belirdi. Hızla ona doğru ilerlerken Royan ağabeyim seslendi: "Büyük Usta ya biz?"

Arkama bakmadan cevap verdim: "Siz burada kalıp ben dönene kadar vadiyi kapatacaksınız. Ve her zamanki işleyişe devam edeceksiniz." Alageyik dizlerini kırdı, içimden ondan özür diledim. Alageyik bir binek hayvanı ile kıyaslanamaz, alelade çağrılamazdı. Ama engelsiz bir şekilde bu kıtadan çıkmamı sağlayabilecek tek güç oydu. Alageyik bedenini Lemah yoluna çevirmeden önce ekledim: "Herkes birbirinden sorumlu, unutmayın!"

Umay Vadisi toza dumana karıştı. Liya Kıtası'nın en büyük bölgesi Lemah'ı, birkaç dakika içerisinde ikiye bölerek geçti Alageyik. Onun önünde ağaçlar kenara çekildi, bozulmuş yollar düzeldi, başıboş kayalar toza dönüştü. Alageyik Umay, asırlar sonra onu gören insanları hayret içerisinde bırakarak bölgeyi terk etti.

Yerim bu topraklara aitti ama kalbim Andon Kıtası'nda amansızca çarpışacak olan insanlardaydı. Sevdiğim adamın vicdan azabıyla kendini yok etmesine, dünyaya gelmemi sağlayan adamın biricik ağabeyimi öldürmesine izin vermeyecektim. Ve belki de tek öğrencim olarak kalacak olan Dağhan'ın kimsesiz gibi zalimlerin elinde heba olmasına izin vermeyecektim.

Gerekirse kanımla, gerekirse canımla!

Continue Reading

You'll Also Like

250K 19.2K 65
Oldukça sıradan bir hayatınız varken dünyanın en önemli görevi size verilseydi ne yapardınız? Hem de bu görevi hayatınızın büyük kısmını zindana çevi...
54 By zifiribiaydinlik

Mystery / Thriller

1.2K 779 19
Şeytanın ünü, tanrının gücü.. Hayat, oyun; yaşam, ölüm..
212K 849 1
Altı koruyucu ve altı krallık... Evrenin en güçlü altı krallığı ve onları koruyan, birbirlerini daha önce görmemiş, aynı kaderi ve aynı gücü paylaşa...
20.6K 249 19
Şahsıma kurulan şeytani bir kumpas sebebiyle ayak kölesi oldum. Bu durumdan nasıl kurtulacağım (Şantaj Kölesi hikayesinin 2.sezonudur. 35 bölümden de...