ASİL bxb

By onlycherrypie

2.6M 147K 79K

-TAMAMLANDI- -YETİŞKİN İÇERİK- Asil, yalnız bir çocuktu. Sessiz ve ona yalnız hissettiren evinden uzaklaşmak... More

1. BÖLÜM: ''VANİLYA''
2. BÖLÜM: "ASİL"
3. BÖLÜM: "HUZUR"
4. BÖLÜM: "DEVRAN"
5. BÖLÜM: "GÜVENLİK ÖNEMLİ"
6. BÖLÜM: "DOLDURULAN BOŞLUKLAR"
7. BÖLÜM: "ŞAPŞAL"
8. BÖLÜM: "AKŞAM YEMEĞİ"
9. BÖLÜM: "DENEYELİM"
10. BÖLÜM: "KAFA KARIŞIKLIKLARI"
11. BÖLÜM: "DANS PİSTİ"
12. BÖLÜM: "BEKLENMEYEN MİSAFİR"
13. BÖLÜM: "ŞEFKATİN KOYNUNDA"
14. BÖLÜM: "YATAK KEYFİ"
15. BÖLÜM: "İYİLEŞTİREN BAZI ANLAR"
16. BÖLÜM: "BUĞULANAN CAMLAR"
17. BÖLÜM: "ÇOK DÜŞÜNMEK"
18. BÖLÜM: "MERCANKÖŞK"
19. BÖLÜM: "KÜTÜPHANE"
20. BÖLÜM: "MUTFAK"
21. BÖLÜM: "FOTOĞRAF"
22. BÖLÜM: "KABUL OLAN DUALAR"
23. BÖLÜM: "SIRLAR"
24. BÖLÜM: "TEHLİKELİ BİR ÇİFT"
25. BÖLÜM: "HAZIRLIKLAR"
26. BÖLÜM: "SORU İŞARETLERİ"
27. BÖLÜM: "FİNLANDİYA"
28. BÖLÜM: "SOĞUK ve SICAK"
29. BÖLÜM: "İNGİLTERE - BRIGHTON"
30. BÖLÜM: "YENİ YIL ARİFESİ"
31. BÖLÜM: "HEDİYE"
32. BÖLÜM: "HAVAİ FİŞEKLER"
33. BÖLÜM: "HAYALLER VE KARARLAR"
34. BÖLÜM: "İTALYA"
35. BÖLÜM: "ŞÖMİNE ATEŞİ"
36. BÖLÜM: "AİLE"
37. BÖLÜM: "00:00"
38. BÖLÜM: "SÜRPRİZ"
39. BÖLÜM: "DOĞUM GÜNÜ"
40. BÖLÜM: "YAKINLAŞMALAR"
41. BÖLÜM: "KULÜP"
42. BÖLÜM: "AKŞAMDAN KALMA"
43. BÖLÜM: "SON MANTI BÜKÜCÜLER"
44. BÖLÜM: "FRANSA - PARİS"
45. BÖLÜM: "RED"
46. BÖLÜM: "TAPMAK"
47. BÖLÜM: "ACİL DURUM"
48. BÖLÜM: "DEVİL"
49. BÖLÜM: "MANİPÜLE"
50. BÖLÜM: "KAN VE GÖZYAŞI"
51. BÖLÜM: "GÜNAH ÇIKARMA"
52. BÖLÜM: "NORMALE DÖNÜŞ"
53. BÖLÜM: "SENDEN ÖNCESİ YOK"
54. BÖLÜM: "TAVİZ"
55. BÖLÜM: "FİLM GECESİ"
56. BÖLÜM: "ÖN YARGI"
57. BÖLÜM: "OYUNBAZ"
58. BÖLÜM: "HİKAYE"
59. BÖLÜM: "TEN UYUMU"
60. BÖLÜM: "GÖLGE"
61. BÖLÜM: "KISKANÇLIK"
62. BÖLÜM: "MUM ALEVİ"
63. BÖLÜM: "KUTLAMA"
64. BÖLÜM: "BAZI GİDİŞLER"
65. BÖLÜM: "ŞİFAYI KAPMAK"
66. BÖLÜM: "İLGİ"
68. BÖLÜM: "DİZ ÇÖKMEK"
69. BÖLÜM: "NORMAL SEVGİLİLER"
70. BÖLÜM: "YENİ YÜZLER / YENİ HİSLER"
71. BÖLÜM: "HOLDING"
72. BÖLÜM: "MAZİ"
73. BÖLÜM: "FELEKTEN BİR GECE"
74. BÖLÜM: "TATLILAR"
75. BÖLÜM: "BAŞ KÖŞE"
76. BÖLÜM: "KAÇIRILAN UYKU"
77. BÖLÜM: "FİDANLAR AĞACA"
78. BÖLÜM: "PLANLAR"
79. BÖLÜM: "KONUŞMADAN ANLAŞMAK"
80. BÖLÜM: "TÜYOLAR"
81. BÖLÜM: "DEPREM"
82. Bölüm: "KONUŞA KONUŞA"
83. BÖLÜM: "KALP ÇARPINTISI"
84. BÖLÜM: "MİMİ"
85. Bölüm: "RÜYA VE ARDINDAN GELEN"
86. BÖLÜM: "GEÇMİŞTEN GELEN"
87. BÖLÜM: "GİZEM PERDESİ"
88. BÖLÜM: "KAFA DAĞITMAK"
89. BÖLÜM: "AŞK"
90. BÖLÜM: "BAHAR"
91. BÖLÜM: "GERÇEK"
92. BÖLÜM: "SARHOŞ"
93. BÖLÜM: "KÜP CAKE"
94. BÖLÜM: "UYUM"
95. BÖLÜM: "KUBİLAY..."
96. BÖLÜM: "KAPI ÖNÜ"
97. BÖLÜM: "CESARET PELERİNİ"
98. BÖLÜM: "SINAV"
99. BÖLÜM: "DOKUZ NUMARALI..."
100. BÖLÜM: "YAZ BAŞLARKEN" (FİNAL tadında... 😉)
101. BÖLÜM: "KARİKATÜR"
102. BÖLÜM: "MASUM"
103. BÖLÜM: "OLMAYACAK SENARYOLAR"
104. BÖLÜM: "FRANSIZ TURİST MESELESİ"
105. BÖLÜM: "BEKLENEN MİSAFİRLER"
106. BÖLÜM: "ÖZLEŞMEK"
107. BÖLÜM: "MİNNET?!"
108. BÖLÜM: "KALABALIK SOFRALAR"
109. BÖLÜM: "SAHİL"
110. BÖLÜM: "BABA-OĞUL"
111. BÖLÜM: "SUS PUS"
112. BÖLÜM: "MEVZU"
113. BÖLÜM: "BARBAR."
114. BÖLÜM: "AY IŞIĞI ALTINDA"
115. BÖLÜM: "KUŞ TRİBİ"
116. BÖLÜM: "DENİZE DÜŞEN YILANA SARILIR..."
117. BÖLÜM: "KAPIŞMA"
118. BÖLÜM: "UZANMIŞIZ KUMSALA..."
119. BÖLÜM: "STİL İKONU..."
120. BÖLÜM: "MEZUNİYET"
121. BÖLÜM: "HAYATIN AKIŞINDA..."
122. BÖLÜM: "YENİDEN DOĞMAK"
123. BÖLÜM: "SÜRÜŞ DERSİ..."

67. BÖLÜM: "HAYALPEREST"

20.2K 1.1K 715
By onlycherrypie

Hoşgeldinizz
Keyifli okumalarr
💋❤️💋❤️💋

FERDİ 💋

Bileğindeki liberté (özgürlük) dövmesi 🤍

KERİM ❤️‍🩹

67. Bölüm:

Ferdi karnına yaslayarak tuttuğu tencereyle ve diğer elinde Asil'in hazırlamış olduğu demlenmekte olan çayla dikilirken sonunda açılan kapıyla tuttuğunu bile bilmediği nefesini bıraktı.

Kerim kapıyı epey geç açmıştı ve bu durum Ferdi'nin yüreğindeki endişe tohumlarına hiç iyi gelmemişti.

Zaten tüm günü büyük bir gerginlikle geçmişti. O yılan kızla aynı sınıfta olmalarına rağmen yan yana, göz göze gelmemeye, ağzını açıp tek kelime etmemeye, hesap sormamaya çabalamıştı.

Tüm bunları yaparken Kerim için meraklanması da cabasıydı. Adama sabah iyi olup olmadığına dair bir mesaj atmıştı, iyi olduğunu yazmıştı Kerim de...

Ama Ferdi nedense bunun gerçek olmadığını o mesajdan bile hissetmişti. Daha sonrasında adamdan ses seda çıkmamıştı, Ferdi de uyuyor olabileceğini düşünüp rahatsız etmemek adına yalnızca iki kez aramış, telefonu açılmayınca aramaktan vazgeçmişti.

"Sonunda!" dedi kapıyı aralayıp apartman boşluğundan gelen ışık gözlerini rahatsız ettiği için bakışlarını kısarak yere indiren adama. "Özel Kuvvet çağırmak üzereydim ya da elimdekileri yere bırakıp omzumla dalacaktım şu kapıya."

Kerim, bir şey demeden kenara çekildi ve kapıyı biraz daha aralayarak Ferdi'yi sözsüz bir şekilde içeriye buyur etti. Konuşacak hali yoktu. Ayağa kalkıp kapıya nasıl geldiğine kendisi de şaşmıştı. Sabahtan beri yediği bir kaç lokmayı da çıkarmış, ağzına suyu bile zor sokmuştu.

Ferdi oyalanmadan hemen içeriye girdi ve mutfağa ilerleyip elindekileri tezgaha bıraktı. "Asil dedi ki, miden kötüymüş. Bundan benim neden haberim yok Kerim?" Ceketini sandalyelerden birine asıp ellerini yıkadı çabucak.

Kerim bir başka sandalyeyi çekip otururken hala tek kelime etmiyordu.

Ferdi, bir fincan çıkarıp french press'teki çayı dökerken öylece çocuğu izleyerek bekliyordu adam. Onun hangi dolapta ne olduğunu biliyor olması bugün belki de Kerim'e iyi gelen tek şeydi.

"Önce bunu iç ki miden yatışsın. Çorbayı sonra içersin." diyerek fincanı adamın önüne bırakıp, oturduğu sandalyenin arkasına geçti Ferdi ve adamın ensesine bir öpücük kondurarak omuzlarına hafifçe masaj yapmaya başladı. "Kustun mu hiç?" diye sordu.

Kerim başını salladı yalnızca.

"Kaç defa?" Yandan eğilip adamın yüzüne baktı Ferdi. "Konuşsana be adam. Ambulans, itfaiye, ne varsa çağırtma bana şimdi."

"İki kez." dedi Kerim ama zaten ağrıyan boğazı kusunca iyice tahriş olduğu için nefes aldığında bile canı yanıyordu. Sıcak çaydan içerek bunu geçirmeye çalıştı ama çayın kokusu bile midesini bulandırmıştı.

Omuzlarına ve boynuna, sanki ağrıyan her noktayı bilirmiş gibi masaj yapan, oralarda güzelce dolaşan parmaklara ve Ferdi'nin kokusuna odaklanmaya çalıştı.

"Ateşin yok." dedi Ferdi. "Bu iyi. Yani sanırım iyidir, değil mi?" Az önce adamın ensesini bu yüzden öpmüştü.

Annesi Zeliş'e ve ona böyle yapardı genelde. Ya alınlarını öperdi ya da boyunlarına dokunurdu ateşleri olup olmadığını anlamak için.

"Duş aldım." dedi Kerim. "Varsa da düşmüştür belki, bilmiyorum."

"Tenin buz gibi..." diyerek ellerini adamın omuzlarına ve kollarına sürterek onu ısırmaya çalıştı çocuk. "Ev sıcacık ama sen buz gibisin. Hiç hoşuma gitmedi... Yakayım mı semti?"

Kerim başını çevirip, Ferdi geldiğinden beri belki de ilk tepkisini verdi. "Sen o ellerle o tencereyi nasıl taşıdın?" Hatta biraz kızgın bile görünüyordu.

"Ellerim iyi. Senin için semti değil şehri bile yakabilirim diyeceğim sırada araya laf karıştırmasan mı acaba? Ayrıca yarından sonra alınıyor dikişlerim, ağrım sızım da yok."

"Pansumanını yapabildin mi?"

Ferdi adamın bu halde bile onu düşünüyor olmasına laf edecekse bile laflarını yuttu. "Annem yaptı. Hem ıslanmalarında da sorun yokmuş. Biraz boşuna tribe girmişiz."

"O ellere iyi bakacaksın." dedi Kerim biraz sert bir şekilde.

Omzundaki ellerden birini yakaladı ve bileğinin iç kısmını, tam dövmesinin üst kısmını öptü. Kanının akışını, nabzının atışını dudaklarında hissederken öylece bekledi.

"İyi ba-bakıyorum zaten." derken adamın soğuk dudaklarının bileğinde bıraktığı hisle, içi heyecanla dolmuştu.

"Kanın bile öyle deli akıyor ki, şu dövmenin daha çok yakışacağı başka bir bilek düşünemiyorum." diye fısıldadı Kerim kapalı gözleriyle. Konuşurken dudakları o deli kanın aktığı damarlara sürtünüyordu. Dövmeyi okşuyordu.

"Özgürlüğümüze düşkünüz evelallah." dedi Ferdi ve bileği hala adamın esiriyken diğer eliyle finacana uzandı. "Hadi şu çok sevdiğin ellerimin seni iyi etmesine izin ver. Bu çayı bitir."

Kerim çocuğun bileğini son kez öpüp bıraktı. Çaya buruşmuş suratıyla baktı. "Çayı Asil yapmadı mı?"

"O yaptı ama ben ellerimle içireceğim." dedi Ferdi serseri bir gülüşle. "Şifa niyetine, hadi."

"Kötü kokuyor, mon mimi." diyerek bakışlarını çocuğun elindeki fincana dikti Kerim.

"Hastayı iyi edecek şeyler genelde güzel kokmaz." Kırk yıllık hasta bakıcı gibi bilmiş bilmiş konuşuyordu.

"Sen güzel kokuyorsun ama." Kerim gözlerini fincandan ayırıp Ferdi'ye çevirdi.

"Ay neler diyorsun hasta hasta... Çay olsam beni içecekmişsin gibi bakmaz mısın lütfen?"

"Çayı içmeye kalkarsam tekrar kusarım. Kokusu midemi kaldırdı az önce, senin kokun yatıştırdı."

"Ben tükürüğüm şifa olur diyordum, kısmet kokuyaymış." Ferdi bir kaç saniye düşünür gibi durakladı. "O zaman önce çaydan bir yudum alıyorsun sonra..."

"Seni mi koklayacağım?" diye çocuksu bir hevesle sordu Kerim.

Ferdi başını salladı ve fincanı adamın dudaklarına doğru kaldırdı. Kerim de onun elinin etrafına kendi büyük elini sararak tutuşu sağlamlaştırdı ve ılıklaşmaya başlayan çaydan büyük bir yudum aldı. Ardından hızla Ferdi'ye yanaştı ve yüzünü çocuğun kulağının altına, boynunun en tatlı yerine bastırdı ve ağzındakini yuttuktan sonra orada soluklandı.

"İyi geldi mi?"

"Çok iyi geldin..." diyebildi Kerim.

"Çaydan bahsediyordum ben."

"O da iyi."

"O zaman bir yudum daha hadi. Bak annem hasta çorbası hazırladı senin için. Onu içeceksin daha."

Kerim başını biraz geriye çekti ama çocuğun kokusunun yoğun olduğu o sınırdan çok uzaklaşmadan sordu. "Benim için mi?"

"Ve tabii Devran abi için..."

Kerim başını salladı anladım dercesine. "Bir saat kadar önce Asil'in arabasının sesini duyduğumda senin de onunla beraber geldiğini sanarak yataktan fırladım." dedi açık açık. "Pencereden baktım. Asil indi, bir sürü poşet indirdi, hepsini kucakladı, arabanın kapısını kilitledi zorla. Sen yoktun ve ben gelmeyeceksin sandım."

Ferdi'nin kaşları çatıldı. "O telefonu bir taraflarına sokmasaydın eğer seni aradığımda duyardın ve eve geçip annemle çorbayı hazırlayacağımı söylerdim sana."

"Sesi biraz kısmaya çalışırken komple kapatmışım sanırım. Aramalarını duymadım." Doğruydu bu. Başı bir ara öyle ağrımıştı ki, işle ilgili mesajları bile duymaya tahammülü yoktu ama Ferdi arar veya mesaj atarsa diye hafif kısmaya çalışmıştı, becerememişti o an... Tamamen sessize almıştı.

"Kızdım sana ama uyuyorsundur, dinleniyorsundur diye düşündüğüm için sakin kaldım." Çayı adamın ağzına dayayıp dikkatlice biraz içirdi ve bu sefer saçlarına yönelen adamla öylece bekledi.

Biriyle böyle anlar yaşamak çok güzeldi.

Ferdi'nin aşık olunca kendisini kaybettiğini söylerken anlatmak istediği aslında biraz da buydu.

Bu adama karşı duyguları olduğunu yeni kabullenmişken, hızlıca itiraf ermişti o da adam gibi içinde tutamayıp. Şimdi de sanki aylardır, hatta yıllardır sevgiliymişler gibi harika bir yakınlık kurmayı başarmışlardı.

Çünkü Ferdi böyleydi işte... İçine yerleşen o hisse kapılması kolay oluyordu. Fakat yine de ilk defa böyle güçlüsünü hissediyordu.

Bir erkeğin dokunuşunu nasıl karşılayacağını bile günlerce düşünüp durmuştu ama Kerim'le şu geldikleri seviyede tüm o düşüncelerinin yersiz olduğunu görebiliyordu.

Sadece sevmesinin yeterli olduğunu farkediyordu.

Kerim sadece Kerim'di onun için. Bir erkek olmasının içindeki duygulara kötü bir etkisi omamıştı asla...

"Daha fazla içmek istemiyorum." diye mırıldandı adam zorlukla yutkunurken. "Yetmez mi?"

"Zaten iyice soğumuştur. Tamam içme. Ama çorbayı içeceksin birazdan. Tüm malzemeleri ellerimle taşıdım marketten eve."

"İçerim tamam. Uzun zamandır içtiğim ilk hasta çorbası olacak. Hastanedekiler hep tatsız tuzsuzdu. Bir şey anlamazdım, sadece içerdim."

Ferdi dudağının içini kemirdi. Asla çenesini tutamayan bu çocuk Kerim söz konusu olduğunda, bazen susması gerektiğini öğrenmişti ve oldukça iyi gidiyordu...

"Bu çorba var ya bu çorba, efsanedir. Ayağa dikmediği hasta yoktur bizim sokakta. Anam diye demiyorum, elinin lezzeti de fenasal bir şeydir."

Kerim hafifçe gülümseyerek başını sallayacaktı ki birden bire yüzü düştü. "O kız... O kız hiç içti mi bu çorbadan?" diye sordu Ferdi'nin ağzından çıkacaklara dikkat kesilerek.

Çocuk durup düşündü. "Yok, yiyip içmezdi rahmetli öyle herkesin yaptığı şeyleri."

"Annen herkes mi? Senin annen o." dedi Kerim gözlerini tezgahın üstündeki tencereye dikerek. Çocuğun eski sevgilisine rahmetli diyişine gülesi gelse de tepki vermemeyi seçmişti.

"Yemezdi işte Kerim. Kendi annesinin komşularla yaptığı günde hazırladığı kısırın içinden kıl çıkmıştı da, bizimki annesine yine de bok sürdürmemişti. Benim annemin çorbasına kurban olsun ya, kıvırdığı burnu kırılsın demeyeceğim, elit bir kişiyim artık, o çizgiden çıkmayacağım ama bazı insanlar bazı lafları hakediyor işte böyle..."

"Bizimki falan deme, benim sinirlerimi bozma Ferdi." dedi Kerim anlattığı hikayedeki diğer detayların tek kelimesini bile duymamış gibi.

"Ona mı takıldın? Kıl dedim kısır dedim, kusmadın. Gittin çengelli iğne gibi olmadık bir don lastiğine takıldın."

"Ferdi... Hadi bana çorba koy." diyerek çocuğun yanaklarını kavradı ve gözlerinin tam içine baktı. "Ben de herkesin elinden ya da her yerden yiyip içmem ama sen sevgilimsin. Ve gidip kendi ellerinle alışveriş yapmışsın bu çorba için. Annen emek vermiş, pişirmiş. Kalkıp da nasıl içmiyorum derim?"

Ferdi, gözlerinden kalpler çıktığını kanlı canlı hissederek baktı Kerim'e. Ve Asil'in Devran'a neden hep böyle bakıyor olduğunu az çok kavradı. Az çok demek biraz eksik kalırdı... Baya baya anlıyordu şimdi.

Demek Devran abisi de böyle güzel laflar ediyordu hep Asil'e.

Şimdi anlıyordu Ferdi. Onları özenerek izlediğini yeni kavrıyordu. İzlerken onları çözümlemeye, sahip oldukları şeyi anlamlandırmaya çalıştığını farkediyordu. Demek ki tamamen çözebilmesi için kendisinin de öyle bir anı yaşaması gerekiyordu.

O anın içindeydi.

Biliyordu.

"Gözlerim o emojideki gibi oldu sanki, kalpli malpli..." dedi kendi kendine.

Kerim anlamadı ama çocuğun aklından her ne geçiyorsa diline düştüğü için söyledikleri onu gülümsetti. Güzel bir şey diyor gibi gelmişti en nihayetinde...

🤍🖤🤍

Bir süre sonra, Kerim yavaş yavaş da olsa, çorbasını içmiş mükemmel hissetmese de biraz daha iyi hisseder hale gelmişti. Salonda Ferdi'yle beraber, adam herhangi bir ışığa tahammül edemiyor diye karanlıkta oturuyorlardı.

Bisou da yanlarındaydı ve Ferdi'nin kalçasının kenarına kıvrılmış melek gibi (!) uyuyordu.

"Canım adam, bir şey diyeceğim." dedi Ferdi sessizliği bozmak onu biraz gererken.

Kerim'le birlikteyken susup oturmanın bile bir anlamı vardı.

Daha neler keşfedecekti Allah bilirdi...

Kerim konuşunca nefesinin rüzgarı çocuğun saçlarını oynattı. "De bakalım..."

Onun canıydı yani, adamıydı... Ferdi her böyle dediğinde içi bir başka oluyordu Kerim'in. Bambaşka şeyler hissediyordu. İyi ki başka kimselere hissetmediğini düşündüğü şeylerdi bunlar.

Çocuğu öyle sarmalamıştı ki, hareket edemiyordu çocuk. Şikayetçi değildi çünkü bulunduğu pozisyon rahattı, adama yaslanıyordu. Adamın soğuk olan teninin ısındığını ve gevşediğini hissettikçe kendisi de gevşiyordu ama...

"Bizim şu romantizm mumlarımızı mı yaksak, ne yapsak? Rahatsız eder mi seni? Ben çok sıkıldım karanlıktan." deyiverdi Ferdi.

Kerim, yüzünü koyu renk, çikolata kokan tutamlara sürtüp, "Sıkıntı olmaz." diyerek onayladı çocuğu. Mum ışığından bir zarar gelmezdi. Ama onunla böyle karanlıkta oturmayı da sevmişti adam.

Ferdi, yattığı yerden kalkmak zor gelse de sıcak kollardan ayrıldı ve telefonunun fenerini açarak merdivenleri çıkmaya başladı.

Üst kata ulaşınca yatak odasının ışığını açtı ve telefonunu cebine yerleştirdi. Doğrudan banyoya geçerek, küvete eğildi ve kenarda duran, eriyip bulunduğu yere tutunmuş mumlardan birini aldı. Kolayca çıkmıştı.

Etrafa bakınıp kibrit aradı ama hiçbir yerde göremedi. Komodinlerde olabileceğini düşünerek odaya geçti ve bu sefer yatakta adamın yattığı taraftaki komodine yönelerek ilk çekmeceyi açtı. Kibrit değil ama bir çakmak bulmuştu.

Tam çakmağı alıyordu ki gözüne çekmecenin dibindeki fotoğraflar takıldı. "Oha..." diyerek fotoğraflardan birini eline aldı ve irileşmiş gözleriyle parmağının ucundaki küçük dikdörtgene baktı bir süre.

Fotoğraf, Kerim'in akademiden mezun olduğu zamana ait üniformalı vesikalık bir fotoğrafıydı. Öyle karizmatik görünüyordu ki kahverengi gözleriyle kameranın merceğine, sanki tüm dünyayı karşısına almış gibi sert sert, tüm yakışıklılığıyla bakarken Ferdi'nin nutku tutulmuştu.

Düşünceleri bile kendi içinde kekelemeye başlamıştı sanki...

"Siktir..." dedi, fotoğrafı iyice yüzüne yaklaştırarak dikkatlice inceledi. Adamın bakışlarına baktı uzun uzun, burnuna, dudaklarına, çenesine, sakalsız yanaklarına... "Ben bunu çalarım ki." diyerek omuz silkti. Sanki biri ona hayır yapmazsın demiş gibi bir tavıra bürünmüştü.

Mumu yatağa bırakıp, cebinden telefonunu çıkardı ve o fotoğrafı oraya, siyah telefon kılıfının altında gizledi.

"Boyuna da posuna da bin maşallah... Sezen ablam haklıymış." diyerek odadan çıkacaktı ki, mumu almayı unuttuğunu farkederek kendi kendine güldü.

Mumu da alarak aşağıya indi.

"Kibrit bulamadım ya, bu zippoyu buldum çekmecende." diyip mumu yakarak, sehpanın üzerindeki geniş kasenin içine damlattığı eriyen kısmın üstüne oturttu. "Oh be... Çağ atladık bak. Ateşi ve mumu keşfettik."

Adamın oturuşunu bozmadığını farkederek yine az önceki gibi yerleşti o da.

Kerim çocuk yokken düşündüklerini ona da söylemekten çekinmeyerek önce çocuğun şakağını öptü. "Hani geldiğinde hiç Bisou'yu sormadın, sadece benimle ilgilenmek için gelmiş gibiydin ya, çok güzeldi. Şimdi de doğrudan bana geldin, hiç öpüp mıncıklamadın onu her zaman yaptığın gibi."

"Hayda..." dedi Ferdi, kafasını geriye atıp adamın yüzünü mum ışığında da olsa görebiliyor olmak hoşuna gittiği için bir kaç uzun saniye boyunca onu izledi.

"Ne hayda?"

"Sırf onun için gelmiyorum bu eve, ayıp ediyorsun. Tamam onu seviyorum ama sana aşık-" Dilini dişlerinde dolaştırdı ve arsızca sırıttı.

Kerim de gülümsedi kocaman. "Bugün hiç öpüşmedik." dedi birden aklına gelmiş gibi. "Şu an neredeyse iç içeyiz ama seni hasta hasta öpmeyi hiç istemiyorum."

"Ya biz de anamızın karnından öpüşerek çıkmadık. Dururuz..."

"Öpüşürkenki heyecanını, telaşını, sanki kaçıp gidecekmişim gibi arka arkaya hızlı hızlı öpüşlerini seviyorum." dedi Kerim doğruluk iksiri içmiş gibi.

Tamam, zaten hep dürüst olmuşlardı birbirlerine karşı ama şimdi birden pat diye böyle bir şey söylemesi Ferdi'yi şaşırtmış hafiften de utandırmıştı.

"Bunu mu konuşacağız sahiden?"

"Öpüşmeyeceksek öpüşmemiz hakkında konuşabiliriz. Eğer sen de istersen..." Gözlerini kısıp çocuğa baktı.

"Daha uzun uzun öpüşmeyi bilmiyorum farkındaysan. Dudakların da öyle tatlı tatlı olunca..." Sanki adamın tadını alacakmış gibi, dilini kendi dudaklarında gezdirdi Ferdi. Bunu yaparken adamın dudaklarını izliyordu. "Yani hızlıca böyle, öpüp öpüp durasım geliyor. O an pek kendimde olmuyorum Kerim ya, konuşturma beni şimdi."

Bakışlarını kaçırıp oynaşan aleve baktı.

"Sessizce oturuyoruz ne zamandır, bir kaç saat sonra eve döneceğini söyledin. Gitmeni istemesem de annenden şu kadarcık izin alabildiğin için bile minnettarım. Ama sesini duymak istiyorum, konuşalım diye açtığım konuya bak."

Ferdi bakışlarını yeniden adama çevirdi, onu süzdü yandan yandan. "Konuşalım madem." dedi. "O zaman itiraf vakti... Odandan bir şey çaldım. Ne olduğunu farkedeceğini sanmıyorum ve sana asla neyi aldığımı söylemeyeceğim."

Kerim'in kaşları çatıldı. "İstediğin her şeyi alabilirsin elbette. Buna çalmak demeyelim." dedi yüzü yumuşarken.

"Çaldım işte, bana ne?" diye inat etti çocuk. "Gizli gizli aldım."

"Mimi..." dedi adam, gözlerini ağırca kapatıp açtı ardından. "Kötü bir çocuk olmaya mı karar verdin yoksa?"

Ferdi birden heyecanlandı. Aslında niyeti asla bu değildi ama adamı kışkırtası gelmişti aniden. "Ben zaten hep kötü bir çocuktum. Sen de ağzıma acı biber sürmek isteyen o adamsın." diyerek meydan okur gibi baktı adama. "Öyle değil misin yoksa artık?"

"Yanlış bir gün seçtin böyle konuşmak için. Farkında mısın?"

"Neden? Yoksa içinden beni tutuklamak, hani şu kanımın deli deli aktığı bileklerime kelepçe geçirmek geliyor da, yapamayacak kadar hasta mı hissediyorsun?"

Kerim'in gözlerinden kapkaranlık bir bakış geçti.

Ferdi bu bakışı gördü, okuyup araştırdığı çoğu şey şimdi sadece tüm artılarıyla vardı zihninde. Onu korkutan ne varsa artık yok gibiydi...

"İstiyorum. İstediğimi biliyorsun Ferdi. Bunu nasıl istediğimi en iyi sen biliyorsun." Elini çocuğun ensesine yerleştirerek oradaki saçları okşadı Kerim sertçe, çocuğu öpmek için bir hamle yapmadı.

Ferdi'nin elinin sıkıca kendi pazusuna tutunduğunu hissediyordu. Çocuğun hevesini böyle yoğun hissediyorken, cesur ağzından imalarını duyuyorken sakin kalmak imkansız olsa da bir şekilde bunu başardı. "Bu konuşmaya şimdi değil, benim her an kusacak gibi olmadığım bir günde, rahat bir zamanda devam edeceğiz. O zaman da böyle olmanı istiyorum. Hadi şimdi bana diğer dövmenden bahset ki biraz durulayım."

Ferdi yutkundu.

"Rêveur." dedi. "Hayalperest demek."

"Bu güzelim saçlarını yıkamama müsaade ettiğin gün, yanımda hiç çekinmeden kazağını çıkardığında görmüştüm dövmelerini ama bileğindekini anlasam da diğerinin anlamını bilmiyordum. O da tam sana göreymiş." Geriye çekilip, kırpışarak aralanan kirpiklere baktı. "Kendini ne kadar da iyi tanıyorsun böyle? Özgürlüğüne düşkün bir hayalperest..."

Dişlerini sıkıp tüm dikkatiyle kendisini izleyen çocuğa bakmaya devam etti.

"Umarım bir gün beni de kendini tanıdığın kadar iyi tanırsın."

Ferdi adamın etki alanında kaybolmuştu. Başını salladı belli belirsiz. "Çok çok çok zaman geçirirsek beraber, on dokuz yıl kadar falan, çünkü benim kendimi tanımam ancak bu kadar sürdü, her gün yeni bir şey çıkıyor ayrıca..."

"Çok çok çok uzun zaman geçiririz biz de o zaman." dedi Kerim. "Binlerce kelime ederiz, sen beni sadece bir kelimeyle tanımlayana kadar istediğimiz kadar çok zaman geçiririz."

Ferdi güzel gülümsemesini sundu yine. "Bu en az on dokuz yıl demek işte..."

"Azmış..." dedi adam başını iki yana eğerek bu süreyi tartıyor gibi görünerek. "Benim yaşımda bir adamı tanımak için o süreyi epey uzatmamız gerek... Hesap yapacak değilim, akışına bırakalım bence."

"Devran abiden bir yaş küçüktün değil mi? Yirmi dokuz o zaman?"

"Her gün yeni bir şeyler eklenecekse bir zaman belirlemek sence de saçma değil mi, mon mimi?" Kerim dayanamayıp çocuğun yanağını öptü. "Akış... Akışına bırakalım."

"Tamam, öyle olsun." diyerek kabullendi Ferdi de. Adam onun yanağını öperken bunun tadını çıkardı.

Zaman konusunda anlaşamamış gibi görünseler de aslında akışına bırakalım demek bir yemin gibiydi o an ikisi için de.

Akışına bırakalım olursa olur, olmazsa olmaz demek değildi. Boşvermek gibi, hiç değildi.

Birlikte geçirecekleri zamanlar öyle çok olsun istiyorlardı ki... Bir sayıyla bunu lekelemek istememişlerdi. Sonsuza kadar diyerek klişeleşmek de içlerinden gelmemişti...

Ama hayatlarına başkalarını dahil etmeyecek, kimselerle vakit kaybetmeyecek kadar çok vakti birbirlerinde kaybetmek istiyorlardı.

Kerim bir hayalperestin yanına yakışabilecek biri olmak istiyordu yalnızca...

Ferdi ise, hayallerine saygı duyan bu adamın özgürlüğünü kısıtlamadan yanında olacağını bildiğinden hayatını Kerim'le geçirmek isteyecek kadar netti her şeyiyle.

Aslında ayrılmak istemediklerini söylüyorlardı birbirlerine, ikisi de çok iyi anlıyordu.

Bu akışta, birlikte, çokça zamanları olacaktı...

🤍🖤🤍🖤🤍🖤🤍🖤🤍🖤🤍🖤🤍🖤🤍🖤🤍🖤🤍

Bölüm nasıldıııı
✨✨✨

Umarım sevmişsinizdir...

Ferdi'nin dövmeleri merak ediliyordu, öğrendik
💋👑💋👑💋

Gelecek bölümde görüşürüz, mutlu kalın 😋

Continue Reading

You'll Also Like

OĞLANCI | BXB By Lord

General Fiction

2.9M 215K 51
{Tamamlandı} {texting-düz metin} Ablasına asıldığını düşündüğü adama atar mesajı atan liseli bir çocuk en fazla ne kadar absürt fakat bir o kadar da...
813K 56.8K 78
[TAMAMLANDI] Dağa kaçırılmasıyla başlamıştı onların hikayesi... Onlar herkes gibi normal tanışmamışlardı. Hatta onlarınki çok zalimce bir tanışmaydı...
1.5M 89K 52
[TAMAMLANDI] Babasını bıçaklaması üzerine hapse giren genç bir delikanlı... Hapishanede tanıştığı biri hayatını değiştirebilir mi? Başlangıç:16.10.20...
2.1K 161 11
David Judesie Heyworth Law'a dair ıvır zıvırlar. "Nothing is above the law."