01:28| TAMAMLANDI

Av Asterleyl

5.6M 403K 145K

Saat 01:28'di. Ona ilk mesajı attığımda... İnsanların alkole ya da tütüne bağımlı olduklarını sanırdım hep. A... Mer

01:28
01:05
01:03
01:07
01:14
01:00
01:10
01:01
01:08
01:02
11:08
00:38
01:29
01:30
01:04
00:53
01:26
01:11
14:58
01:06
13:09
17:36
10:03
14:42
15:37
19:51
16:24
01:09
10:37
20:07
20:35
11:04
14:49
19:02
19:43
00:37
12:06
15:23
23:52
09:54
22:05
00:33
20:47
23:28
08:03
14:13
16:37
09:20
10:14
18:41
01:13
16:19
16:21
18:03
22:18
13:47
16:11
19:59
18:35
15:40
11:37
18:23
22:32
02:29
15:45
20:17
17:04
17:50
18:26
20:24
19:22
21:12
00:15
17:16
21:25
11:27
16:31
09:57
13:34
12:39
23:00
17:44
16:53
00:46
10:49
00:05
11:11
13:21
19:15
03:17
09:33
06:30
19:19
FİNAL(PART-1)
FİNAL(PART-2)
7.00 (ÖZEL BÖLÜM)

22:41

54.8K 4.4K 1.7K
Av Asterleyl

Araştırmalara göre mantının çıkış yeri Çin'di. Orta Asya'da çekik komşularıyla içli dışlı olan atalarımız, onlardan gördükleri bu yemeği kendi lezzetleriyle yüceltip daha iyisini ortaya koymuşlardı. Keşke yapmasalardı.

Önümdeki hamuru katlarken derin bir nefes alıp bıraktım ama az kalmıştı. Hem mantıların bitmesine hem de boyun fıtığı olmama. Sırtımı dikleştirip yumruk yaptığım elimle omuzlarıma hafif hafif vurdum.

Abim mantıyı çok severdi ve bunun ceremesini ben çekiyordum. Oturup kendi yapmaya çalışsaydı eminim o da yemek zevkini daha basitleriyle değiştirirdi. Geri kalan hamurları katlamaya devam ederken tencerenin yarısını doldurmuş olan sarmalara baktım. Halbuki annem içini daha yeni kavurmuştu. Cidden yemek işinde iyiydi. Yaprakları bir makine edasıyla yuvarlayıp dizmesi dakikasını bile almıyordu.

Ona kaçamak bir bakış attığımda kendini kaptırdığını gördüm. Şaşılacak bir durum değildi. Oğlu geliyordu ne de olsa. Abim, birkaç günlük izne ayrılmıştı ve söylediğine göre bir gününü bize ayıracaktı. Farklı şehirde yaşadığı için yolları da hesaba katarsak iki gün diyebilirdik. Nedense onun gelişi bende ufacık bir his bile uyandırmıyordu. Bu duruma karşı tamamen nötrdüm.

Aslında abimle bir sorunum yoktu. Onu severdim. Kardeş işte kan çekiyordu ama hiçbir zaman çok sıkı fıkı bir ilişkimiz olmamıştı. Dünyayla benden on beş yıl daha fazla haşır neşir olması, bizi birbirimize yakınlaştırmak yerine aramıza kuşak farkı sokuyordu. Annem ve babam bir oğulları olduğu için nasıl sevindirik oldularsa artık ikinci çocuk yapma planları on beş yıl sonra akıllarına gelmişti. Belki de hiç gelmemeliydi.

Mantıları bitirdikten sonra dirseklerimi masaya dayayıp "Anne," dedim yumuşak bir tınıyla. Elindeki yaprağı tencereye bırakırken koca gözlerini yüzme doğrultup ne var der gibi başını salladı. Göz şeklimi ondan almıştım ve uzun kirpiklerimi. Kıvırcık siyah saçları ve kancalı burnuyla ise alakam yoktu. Geri kalan özelliklerim tamamen karmaydı. Aile büyüklerinden kimseye benzetilmezdim.

"Günün birinde damat kriterlerine uyan biriyle tanışırsam eğer onu kabul eder misin?"

Sorumla birlikte yüzünü buruşturdu ve bana bakmadan "Nereden çıktı bu?" diye homurdandı.

"Hiç, merak ettim. Eder misin?"

"Etmem," diyerek kestirip attı bu kez. 

"Sen hiç haber izlemiyor musun? Günde kaç kız sevgilileri tarafından bıçaklanıp öldürülüyor. Tanımayız etmeyiz, it midir kopuk mudur. Her zaman bildiğin insanlar en iyisidir."

Bildiğim insanlardan kastının Murat olduğunu anlayınca beni düşürdüğü durumu bir kez daha hatırlayıp dişlerimi sıktım. Seçimlerimin onun nezdinde hiçbir değeri yoktu. Sanırsın kızı değil, kuklasıydım. Kafasından bir yol çizmişti ve benden sorgulamadan yürümemi bekliyordu.

"Ben tanıyor olacağım ama?" diye üstelediğimde "Bir insanı bir kaç günde tanıyamazsın Asu," diye tersledi.

"Birkaç yılda bile tanıyamazsın. Hem sınav senende ne bu sorular? Biri mi var yoksa?"

Kaşlarını çatarak bana döndüğünde başımı iki yana sallayıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Benim yerime karar verme hakkının olduğunu düşünmesi canımı sıkıyordu ve her seferinde düşüncelerimi hiçe sayması. Gözlerimin dolmak üzere olduğunu hissedince kendimi sıkıp akacak yaşları engelledim.

"Bir kez olsun, sadece sözde olsa bile beni destekleyeceğini söyleyemez misin?"

Sarma işine ara verip yüzüme baktı. Ses tonum fazla suçlayıcı çıkmıştı, en azından bunu anlamış gibi görünüyordu. Bakışlarımı ısrarla gözlerinde gezdirdiğimde "İşim gücüm var Asu. Ne saçmalıyorsun?" diye sordu.

"Biliyor musun anne?" deyip dudağımı kemirdim.

"Söz konusu ben olduğumda hep işin var. Üzerinden atman gereken bir yükmüşüm gibi muamele görmekten sıkıldım. Madem düşüncelerimi önemsemeyecektin, beni neden doğurdun ki?"

Konuşmam üzerine mimikleri farklı şekiller aldı. Şaşırmıştı ve belki de kızmıştı. Konuşmak için ağzını araladığında onu susturdum.

"Ruhum yokmuş gibi davranıyorsun. İsteklerini yerine getirmek için görevlendirilmiş bir köleymişim gibi. Bebek hevesin mi vardı, bir tane oyuncak alıp onu sevebilirdin. En azından beni bu saçma dünyaya sürüklememiş olurdun."

Bu kez yüzü asıldı. Üzülmüş müydü? Ona ne kadar sinirlensem de üzgün olmasına dayanamazdım ama bu kez farklıydı. Üzülmesini istiyordum, belki o zaman ne hissettiğimi anlayabilirdi. Boğazımda büyüyen yumruyu hissedince ayağa kalktım. Biraz daha kalırsam kararlı duruşumu gözyaşlarımla mahvedebilirdim. Mutfaktan çıkarken duraksayıp omzumun üzerinden geriye baktım.

"Şimdi veya dört yıl sonra Murat'la evlenmeyeceğim. Mecbur kalsam bile bunu asla yapmayacağım. Bu yüzden işlemeyecek planlarına insanları dahil etmeyi bırak."

Başka bir şey söylemeden odama geçip kapıyı kilitledim. Abimler yarın geleceklerdi ve babam da işten gelince uyumuştu. Yani kapımı çalabilecek tek kişi annemdi. Gelip gönlümü almaya çalışacağına dair inancım olmasa bile kapımı çalmasını istemiyordum. Karanlık odada ilerleyip baş ucumdaki abajurun ışığını açtım. Hayatımın gerçekliğini gözüme sokan parlak bir ışık istemiyordum. Bir ıslak mendil bulup unlu kalan ellerimi temizlerken giysi dolabıma yürüyüp pijamalarımı çıkardım.

Bir hızla üzerimi değiştirdikten sonra daha fazla dayanamayıp yere çöktüm. Yorgun sırtımı duvara yaslayıp büzülürken avuç içlerimi gözlerime bastırdım. Ağlamak istemiyordum ama lanet yaşlar, kirpiklerimi kaşındırıp duruyorlardı. Boğazımdan istemsiz bir hıçkırık yükselirken yüzümü dizlerime gömdüm ve pes ettim. Ne kadar çabalasam da bedenim bana itaat etmeyecekti. Kendimi koyuverip için için ağlamaya başladığım sırada telefonum çaldı. Toparlanıp kimin aradığına baktım. Tabi ki de Ekin'den başkası değildi ama bu haldeyken onunla konuşamazdım.

Telefonu yanıma geri bırakıp susmasını bekledim. Açmazsam uyuduğumu düşünür üstelemezdi belki de ama öyle olmadı. Hemen ardından tekrar aramaya başladı. Bir süre yanıp sönen ekrana baktım. Açamamakta inat edersem endişelenecekti. Sonunda yeşil simgeye basıp telefonu kulağıma götürdüm.

"Asu."

İsmimi onun ağzından duyunca gözyaşlarım daha da hızlandılar. Bana bu kadar güzel seslenmeyi bırakmalıydı. Herhangi bir cevap alamayınca "İyi misin?" diye sordu bu kez. Burnumu çekip toparlandım ve "İyiyim," dedim. Sesim sözlerimi yalanlar gibi fazla boğuk çıkmıştı.

"Ağlıyor musun sen?"

Sorusuyla birlikte irademi kaybedip hıçkırmaya başladım. Bir süre sadece beni dinledi. İçimdeki hüznü kusmama anlayış gösterdi. Biraz durulduğumu hissedince "Neyin var güzelim?" diye sordu. Tınısı öyle şefkatliydi ki bu ilgiyi annemden bir kez bile görmemiş olmam tekrardan canımı yaktı.

"Seni özledim," dedim sessizce.

"Keşke sen ve ben, kimsenin bizi bulamayacağı bir yere ışınlansak. Sadece ikimiz."

Durdu ve dediklerimi sahiden düşündüğünü belli eden bir sessizlik oluştu.

"Gelip alayım mı seni?" diye sorduğunda yutkundum. Annem, bahsettiğim kişinin Ekin gibi güzel biri olduğunu bilseydi yine onu it kopuk olarak nitelendirir miydi diye sorgulamadan edemedim. 

"İster misin?"

Göz yaşlarımın arasından gülümseyip "Şimdi mi?" diye sordum.

"Aramızda iki saatlik yol var Ekin."

"Evet şimdi. İstersen yola çıkarım. Kafanı dağıtırız, evden çıkabilir misin?"

Bunu tüm kalbimle istesem de "Gelme," dedim. Birincisi, evden çıkamazdım. İkincisi, annesinin onun için koyduğu yasağı biliyordum. Üçüncüsü de eğer yolda başına bir şey gelirse dayanamazdım. Yine de hayali bile mutlu olmama yetmişti.

"Bir dakika," dedi. Hat birden kesilince telefona boş bakışlar attım. Gelmesini istemedim diye yüzüme mi kapatmıştı yoksa kesinti mi olmuştu? Yerde oturup kaldığımı fark edince kalkıp yatağa geçtim. Tam o sırada ekran tekrar yanıp sönmeye başladı. Geri arıyordu ama görüntülü.

Görüntülü mü?

Bu aramaya cevap veremezdim. Saçım başım dağınıktı, pijamalarımlaydım ve daha da kötüsü gözlerim ağlamaktan kızarmıştı. Çalma işlemi son bulunca mesaj bildirimi göründü.

22:41 Bir kere de aradığım an açamaz mısın?

Dudağımı kemirerek ekrana baktım ama cevap yazmadım. Haklıydı. Onu her seferinde bekletiyordum. Arama bildirimi tekrar yanıp sönmeye başlayınca telefonu yatağa attım ve kulaklığımı almak için çalışma masama koştum. Acelem yüzünden ayağımı çarpınca içimden nahoş sözler saydırıp yatağa geri döndüm. Bu kez de açmazsam bana bozulacaktı. İçler acısı görüntüme maruz kalmayı kendi istemişti. Tipime laf ederse onu pişman edecektim. Kulaklığı takıp arama son bulmadan yeşile bastığımda ekran onunla doluverdi.

Yüzü bana dönük değildi. Telefonu sanırım dizinde tutuyordu ve beni beklerken su molası vermişti. Bardağı bitirip yanındaki komodine bırakırken yan profilden onu inceledim. Üzerinde sıfır kol bir tişört vardı. Saçı yine nemliydi, sanırım duş almıştı. Yüzünü bana döndüğü sırada elimi kameraya bastırıp bekledim. Cidden bu paspal halimi görmesini istediğimden emin değildim.

Kararmış ekranı görünce gülümsedi ve "Ne yapacağım ben senle?" der gibi derin bir nefes alıp bıraktı.

"Boş ekranla mı konuşacağım?" diye sorduğunda burnumu çektim. Artık ağlamıyordum ama etkisi hala üzerimdeydi.

"Senin suçun Ekin. İnsan aramadan önce haber verir. Öyle pat diye aranır mı?"

Bu kez haylazca sırıtıp başını omzuna yatırdı. Gülüşü içimi sımsıcak yaparken bu kadar etkileyici olmasının haksızlık olduğunu düşündüm.

"Neden, benim için hazırlık mı yapacaktın?"

Çapkın sorusuna sinirlenmem gerekirken kıkırdayıp "Çok beklersin," dedim.

"Sadece yüzümü yıkayıp biraz daha insana benzerdim."

"Kamerayı açarsan bu konuda yorum yapabilirim."

"Peki açacağım ama dalga geçersen kafanı kırarım."

Güldü ve sırtını biraz daha aşağı kaydırıp yaslandığı yastığa iyice yerleşti. Nevresimleri siyahtı ve nedense bu manzara gözüme fazla çekici görünmüştü. Parmağımı hafifçe kaldırıp beni görmesine izin verdim. Loş ışıkta o kadar da kötü görünmüyordum. En azından gözlerimin şişliği ön planda değildi.

Bir süre bakışlarını ekranda gezdirip "İnsana benzemene gerek yokmuş," dedi. Bu sözleriyle birlikte gülümsedim ve onun gibi yatak başlığına yaslandım.

"Hem pandaların nesli tükenmek üzere bu halini muhafaza etmelisin," deyip kıkırdadığında ekrana kötücül bakışlar attım.

"Dalga geçersen kafanı kıracağımı söylememiş miydim?"

Çemkirişime karşın ciddileşmeye çalıştı ama dudağındaki muzip kıvrımlar silinmedi. 

"Kareli pijama mı?" diye sorduğunda başımı eğip üzerime baktım. Uzun kollu, kahve-siyah kareli bir pijamam vardı. Hem salaş ve rahattı hem de kalın olduğu için sıcak tutuyordu. V yaka ve düğmeli olduğundan boynu biraz acıktı ama sorun edilecek kadar değildi.

"Ne var beğenemedin mi?" diye çıkışırken başımı kaldırıp tekrar yüzüne baktım.

"Yo beğendim. Yakışmış."

İltifatıyla birlikte içim bir tuhaf oldu. İkimiz de susup sessiz kaldık. Uzun uzun ekrana baktı. Dışarıdaki halimle evdeki arasındaki farkları çıkartmaya çalışıyor olabilirdi. Aslında çok kötü değildim. Ev topuzum felaket görünmüyordu. Normal zamanlarda da abartı makyajlar yapmadığım için arada dağlar olduğunu sanmıyordum. Bakışları iyice dalgınlaştığında boğazımı temizleyip "Neden öyle bakıyorsun?" diye sordum. 

"Hiç," deyip omuz silkti.

"Seni özlediğim zamanlarda hatırlamak için yüzünü zihnime kazımaya çalışıyorum."

"Ekran görüntüsü almak daha basit değil mi?"

Cevabımla birlikte kahkaha atıp başını iki yana salladı.

"Bu ilişkinin romantizm yükünü tek başıma sırtlıyorum farkında mısın?" diye sorduğunda sırıttım.

"Bu durumdan şikayetçi misin?"

Başını iki yana sallayıp tebessüm etti. Yine uzun bir sessizlik olduğunda "Ekin," diye fısıldadım. Annemin biriyle konuştuğumu duyması sorun olmazdı ama kiminle konuştuğumu duyması kesinlikle sorun yaratırdı.

"Efendim."

"Seni seviyorum."

Dudaklarında derin bir gülümseme oluşurken gözlerini kapattı. Hoşuna gittiği belliydi. "Bunu yüz yüzeyken tekrar söylesene," diye mırıldandığında kanıma karışan mutluluk mayışmama neden oldu. Ne yapacaktı, beni tutup yine mi öpecekti? Düşüncesi bile bir anlık nefesimi kesti. Aslında buna hayır demezdim yine de şimdilik anlamazlığa vurup beni utandırmasına izin vermemeliydim.

"Neden şu an sırtınla mı konuşuyorum?"

Gözlerini açıp bozuk bir gülüş attığında kıkırdadım. Romantizmini itinayla sabote etmem onu gıcık etmişti ama bozuntuya vermemeye çalışıyordu. Bu halini izlemek çok eğlenceliydi, anneme olan sinirimi bile almıştı. Aklımdan geçeni hissetmiş gibi "Neden ağladın?" diye sorunca gülümsemem silindi. Aslında yaşadığım sıkıntıları az çok biliyordu ama şu an ona her şeyi baştan anlatıp canımız sıkılsın istemiyordum.

"Başka zaman anlatırım olur mu?" dediğimde üstelemedi. Ağladıktan sonra üzerime çöken sersemlik uykumu getirmişti. Kendimi tutamayıp esneyince "Hadi yat uyu," dedi. Cevap vermedim. Başta telefonu açarken tereddüt etsem de ondan ayrılmak istemiyordum ama göz kapaklarım ağırlaşmıştı. Yastığıma kıvrılıp telefonu karşıma yerleştirirken sessizce beni izledi. 

"Kapatmak istemiyorsan açık kalsın. Sen uyuyunca ben kapatırım."

Sözleriyle birlikte ona aşık oldum ama bu, ilk değildi. Hangi ara bu kadar kapıldığımı bilmiyordum. Belki Koray'ın doğum gününde kendimi berbat hissederken avunmak için aklıma gelen ilk kişinin o olmasıyla başlamıştı. Belki de birlikte matematik çalıştığımız sırada büyüsü beni ele geçirmişti. Ya da bunlardan çok daha önceydi. Beyzalarla sinemaya gittiğim gün Ekin'in mesajları, beni Koray'ın yakınlığından daha çok heyecanlandırdığında tuhaf bir şeyler olduğunu anlamıştım. 

"Asu," diye seslenince derin bir nefes alıp düşüncelerimi dağıttım.

"Seni alıp götüreceğim. Şimdi olmasa bile ileride bir gün. İkimizden başka kimsenin olmadığı bir yere gideceğiz. Sadece sen ve ben. O zamana kadar sabret güzelim?"

Bu kez onu sinir etmeye çalışmadan başımı salladım. 

"Söz ver." 

Hiç düşünmeden "Söz veriyorum," dedi. Kapının ardında annem gibi dev bir engel durduğunu bilsem de ona inanmaya çalıştım.

Selam!

Bölüm hakkındaki fikirler buraya:)

Bölüm sonlarında hep ben konuşuyorum jdjd sizin de söylemek istediğiniz şeyler varsa çekinmeden yazın. Cevap vermeye fırsatım olmasa bile bütün yorumları okuyorum.

Geçen bölümde oyun çok eğlenceliydi. Bunu devam ettirelim mi?

Bu kez de öp, öldür, evlen oynayalım. Sadece bu kitap için geçerli değil. İstediğiniz herhangi bir kitap karakterini seçebilirsiniz.

Sınır, 780 oy ve 1100 yorum.

tribuncudolunay bu bölüm senin için 🖤

Hepinize kucak dolusu kalpler!


Fortsett å les

You'll Also Like

487 63 8
★sadece bir görev en fazla ne olabilirki ? Bazen görevlere giderken böyle derdim kendime. Peki ya bu seferki. Sadece bir görevmiydi ...
757 209 3
İlk tanıştığımız gece tatlı bir geceydi. Hafif serindi, yine de etrafta hoş bir hava hakimdi. Biz o gecedeki gemilerdik. Karanlık sularda dolanırken...
1.5M 77.1K 74
O şimdi asker: Sapık mısın sen ya? Siz: Abime Abi dışında ne diyebilirim acaba? Siz: Ayrıca ne sapıklığımı gördün abi? Siz: Tamam odamda her gün y...
1.3M 49.9K 53
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...