10:03

59K 4.2K 1.4K
                                    

10:03 Hazırlan Panda, bugün seninle işimiz var. Dışarı çıkabilirsin değil mi?

10:03 Annenin o kadarına izin verdiğini düşünüyorum.

10:03 Üzerini giyin, 1 saat sonra konum atacağım.

Mesajları gönderdikten sonra kahvaltı masasında beni bekleyen annemin karşısına yerleştim. Aslında kahvaltımı edeli çok olmuştu, üzerine iki saat antrenman bile yapmıştım. Lakin Nilüfer Sultan'ın çiğnenmesi güç kuralları vardı, pazar kahvaltılarında bir arada olmak gibi. Bu yüzden vakit kaybetmeden duş alıp görevimi icra etmeye gelmiştim.

Varlığımı fark etmesine rağmen gözlerini gazeteden kaldırmadı. Bu, demek oluyor ki keyifsizdi ve muhtemelen az sonra benimle hararetli bir tartışmaya girecekti.

Tabağıma formaliteden birkaç kahvaltılık alıp çatalımla karıştırmaya başladım. Dün gece Asu'yla konuşmamıştık. Gündüz dozu fazlasıyla aştığımız için ne o mesaj atmıştı, ne ben.

Dün onunla konuşurken hayal kırıklıkları ile yüzleşince hüznünün hafiflediğini fark etmiştim. Artık korkak dövüşmeyecekti. Bir şeyleri halletmek için onların üzerine yürümek gerektiğini öğrendiğini umuyordum. Her ne kadar o ortamda bulunması beni biraz huzursuz etse de yüzleşmek istediği her an destek olmaya devam edecektim.

Buluşmanın vasatlığını anlatırken orada olmadığım için kendime epey kızmıştım ama gitme fırsatım olsa dahi bunu yine de yapmazdım. Bu, onun savaşıydı ve tüm zorluklara rağmen ayakta kalmayı öğrenmeliydi.

Yine de orada olup parta kurumuş yapraklar arasına uzanmış halini görmek isterdim. Benimle konuşurken yüzünün aldığı şekilleri merak etmeye başlamıştım. Onu merak ediyordum ve bu, pek iyi değildi.

Sürekli savruk cümleler kuruyordu, rastgele sıraladığı kelimelerin bende uyandırdığı tuhaf hisleri fark edemiyordu bile.

"Keşke yanımda olsan," demişti. Hiç görmediği birine bu denli güvenmesi sakıncalıydı ama bu durumu anlayabiliyordum. İnsanlar onu boğuyordu, tıpkı beni boğdukları gibi. İnandığı tek kişi Beyza'ydı, onu da aptalca bir sebepten kaybetmişti. Aynı duruma düştüğümü hayal etmeye çalıştım. Asu'nun Semih için karizmatik olduğunu söylediği anlar aklıma gelince bundan vazgeçip başımı iki yana salladım.

Sorgulamaya gerek yoktu. Biz birbirimizi koşulsuz kabul eden birer arkadaş, bir nevi sığınaktık. Sadece bu kadar olduğuna kendimi inandırmak istiyordum.

Annem gazeteyi katlamaya başlayınca toparlanıp ona baktım. Kızıl saçlarını sıkı bir topuz yapmıştı. Kırışıklıklarını makyajla kapattığı için oldukça formda görünüyordu. Kimse onun elli üç yaşında olduğunu tahmin edemezdi. Bazı zamanlar, babam onu aldatmasaydı yine de genç görünmek için bu kadar çabalar mıydı diye merak ediyordum. Sanırım bu soruyu ona hiçbir zaman soramayacaktım.

Çayından bir yudum alıp "Okul nasıl gidiyor?" diye sorduğunda "İyi," diye mırıldanıp gülümsedim. Başını sallayıp önündeki salamı kesti.

"Semih nasıl? Son zamanlarda onu hiç görmedim. Aranız limoni mi yoksa?"

"Haftanın beş günü onunla birlikteyim anne. Eve gelmesini gerektirecek kadar birbirimizi özlemiyoruz ve o, gayet iyi."

Tabaktaki her yiyeceği özenle küçük parçalara ayırıp ağzına bir lokma bile atmadan arkasına yaslandı. İşte o can alıcı kısıma gelmiştik. Benimle konuşacağı asıl meseleye.

"Bir süredir garip davranıyorsun, bunu sürekli konuştuğun arkadaşına mı yormalıyım?"

Derin bir nefes alarak önümdeki tabağa baktım. Onu kırmadan kendimi açıklamaya çalışmaktan yorulmuştum artık.

01:28| TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now