20:07

56.6K 4.2K 1.5K
                                    

Önümdeki son lokmaları yemekten vazgeçip çatalı bıraktığımda boşları kaldırmaya başlayan Emine Abla'yla göz göze geldik. İmalı mimiklerini, annemden gizlice birkaç kez oynattı. Az sonra çekileceğim sorgunun farkındaydı ve beni önceden uyarmaya çalışıyordu. Ona her şey yolunda der gibi buruk bir gülümseme sunduğumda çaresizce kafa salladı ve elindekilerle birlikte salondan apar topar çıktı. Biraz daha kalsa Nilüfer Sultan tarafından kovulacağını biliyordu.

Annem baş başa kaldığımızdan emin olunca boğazını temizleyip bana döndü. Sorgulama zamanının bu kadar aksamış olması şaşırtıcıydı doğrusu. Normalde işlediğim suçlar(!) soğumadan ifademi alırdı. Düşüncelerimi okumuş gibi "Özür dilemeni bekledim," deyince ona duygusuz, kuru bir bakış attım.

"Ama sen hala kayıtsızsın. Bazen kendinde değilmiş gibi davranıyorsun."

Arkama yaslanıp sakinliğimi korumak için derin bir nefes aldım.

"Ne için özür dilemem gerekiyordu?"

Bir de soruyor musun der gibi yüzünü buruşturup gözlerini kıstı.

"Gecenin bir yarısı eve alkol çukuruna düşmüş gibi geldiğin için. Ya başına bir şey gelseydi, annem endişelenir diye hiç mi düşünmedin?"

Sesini yükseltmesine karşın gözlerimi kapatıp bekledim.

"Semih'e izin verdiğini sanıyordum."

"Semih'e sadece çıkıp biraz dolaşmanız için izin verdim. Seni kendinden geçirmesi için değil."

"Sadece ona alkol yasağı koymuşsun. Kurallarına saygı gösterip ağzına bir lokma bile koymadı. Benim hakkımda detay belirtmediğin için suç işlemiş sayılmayız."

"Ekin!"

İkaz edercesine soluduğunda toparlanıp daha dik oturdum ve doğrudan öfkeli gözlerine baktım.

"Ben çocuk değilim anne. Ne yapıp yapmayacağıma karar verecek yaştayım."

"Kim söyletiyor sana bunları. Telefondaki arkadaşın mı?"

Burnumdan alaylı bir tıslama serbest kaldı. Asıl karın ağrısı buydu işte. Benim için çizdiği sınırlar vardı. Sosyal çevrem de dahil olmak üzere her şey kendi kontrolünde olsun istiyordu. Hayatıma bir oyun hamuru gibi şekil vermeye çalışıyordu. Asu'yla konuşmam, onun için bir şok yaratmıştı. Semih'in deyişiyle otoritesine yapılan bir darbeydi. Dudağımı dişleyip birkaç saniye bekledikten sonra sorusunu cevapladım.

"Biliyor musun anne? Seni tanımıyor bile ama tanısaydı şöyle derdi. 'Ölmüşsün de ağlayanın yok.' Ve daha da acısı ne biliyor musun? Ona hak verebilirdim."

Öfkesi daha da yayılıp bütün mimiklerini kaplarken konuşmak için kıpırdandı ama elimi kaldırarak onu durdurdum.

"Seni seviyorum. Seni çok seviyorum anne ama beni belli bir kalıba sokmaya çalışman, aramızdaki bağa zarar veriyor. Bunun ne telefonda konuştuğum kişiyle alakası var, ne de Semih'le. Bu, sadece sen ve benle ilgili."

Sandalyemi geri itip kalktığımda bakışlarının buğulandığını gördüm. Onu kırmıştım ama bazı şeyleri idrak etmesi için gerekli olan buydu. Yine de üzüldüğünü görmemek için masaya sırtımı dönüp kapıya yürüdüm. Salondan çıkmadan önce "Onlardan biri miydi?" diye sordu. Sesindeki öfke yerini hayal kırıklığına bırakmıştı. Adımlarımı durdurup sessizce bekleyince sorusunu açtı.

"Semih seni getirdiğinde aşağıda bekleyen iki kız vardı. Konuştuğun kişi, onlardan biri mi?"

"Hayır," dedim kısaca. Yürümeye devam edip onu tamamıyla geride bırakırken kendime hakim olamayarak ekledim.

01:28| TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin