15:40

54.1K 4.2K 1.9K
                                    

Tatile gelen akrabalardan daha can sıkıcı bir olay varsa o da, onlar gelmeden eve doluşan misafirlerdi. Bu olayı oldum olası anlamamıştım. Ben bile abimin ziyaretine çekimser kalırken konu komşunun, onun gül cemalini görmek için can attıklarına inanmıyordum. Soluğu bizde almalarının tek sebebi dedikodu kovalamaktı.

Daha da kötüsü bu furyaya Sevim Teyze ve Beyza da katılmıştı. Bütün kadınları etrafına toplamış olan yengem, evinden ayakkabısına kadar her şeyiyle övünürken dönen boş muhabbetlere karşın yanaklarımı şişirip bıraktım. Cidden abim, onu bulmak için çok çabalamış mıydı acaba? Aslında özünde iyi biriydi, ara sıra bana mesaj atar nasıl olduğumu sorardı. Belki de bunu gerçekten merak ettiği için yapmıyordu ama yine de ince bir davranış olduğunu kabul etmeliydim. Beni irrite eden yanı ise övünmeyi çok sevmesiydi. Halbuki böbürlenmesinin altını dolduracak yüksek standartlara sahip değildi.

Özel bir hastanede tıbbi sekreter olarak çalışıyordu. Abim ise ekonomi bakanlığına memur olarak atanmıştı ama yengeme sorsan kocası, bizzat ekonomi bakanının kendisiydi. Keyifsiz bir ifade ile dönen muhabbeti izlerken Beyza ile bakışlarımız kesişince bıkkın bir nefes koyuverdim. Artık onun davranışlarına kafa yormaya bile hevesim kalmamıştı. Bu saatten sonra burnumun dibine de girse varlığını görmezden gelecektim. Daha fazla bu ortama katlanamayacağımı anlayınca ayaklanıp salondan çıktım ve arka balkona yürüdüm. Hem biraz hava almak, hem de abimle vakit geçirmek istiyordum. Üzerime bir hırka geçirip dışarı adımladığımda yağmurlu havanın soğuğu yüzüme çarptı.

Abim sandalyelerden birine kurulmuş, yüzünü de çiseleyen yağmura dönmüştü. Sigarasından art arda nefesler alırken düşünceli görünüyordu. Onun yanına yürüyüp diğer sandalyeye yerleştim ve "İçeride olman gerekmiyor mu?" diye sordum.

"Senin için toplanmış bir heyet var."

Sigarası dudaklarının arasındayken güldü. Yanakları içe çökünce zayıfladığını fark ettim. Şakakları da hafiften ağarmaya başlamıştı. Otuzlu yaşların emareleri, gün yüzüne çıkıyordu.

"Bensiz daha iyi olduklarına eminim," deyip ağzındaki dumanı havaya üfledi. Kolunu omzuma dolayarak beni kendine doğru çekince başım göğsüne düştü.

"İğrenç kokuyorsun," diyerek onu itmeye çalıştığımda yanağımı sıkıp çekiştirdi.

"Abiye iğrenç denmez."

"Abi bırak ya morartacaksın," deyip elini itmeye çalıştım. Bu kez sigarasını ağzına alıp diğer yanağımı da sıktı. Bir süre boğuştuktan sonra geri çekildim.

Yanaklarımı ovuşturup ona ölümcül bakışlar atarken "Otuz üç yaşında adamsın. Hala çocuk gibi davranıyorsun," diye homurdandım. Bu kez ağzındaki dumanı yüzüme üfleyip "Cimcimeye bakın. Büyümüş de abisine racon kesiyor," dedi. Üzerime gelen dumanları elimle dağıtıp hırkamı kokladım. Kendi içtiği yetmiyormuş gibi beni de kokutuyordu.

"Ne zaman bırakacaksın şu alışkanlığı?

"O beni bıraktığı zaman," deyip pis pis güldüğünde ona benzemeye çalışıp konuşmasını taklit ettim. Bu kez saçımı karıştırmaya başlayınca kulaklarını yakalayıp iki yana çektim. Küçükken benimle uğraştığı zamanlarda hep böyle yapardım. Benden kurtulacak güce sahipti ama bilerek canını yakmama izin verirdi. Hıncımı aldığıma ikna olduğunda ise beni patates çuvalı gibi belimden kavrar evin içinde tur attırırdı. Sanırım onunla didişmeyi özlemiştim.

"Tamam tamam pes ediyorum," diyerek ellerini kafamdan çekince kulaklarını serbest bıraktım. Saçlarımı düzeltmeye giriştiğimde ilk kez ciddi ciddi yüzüme bakıp "Nasılsın fıstığım?" diye sordu.

01:28| TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now