00:46

67K 3.7K 4.5K
                                    

Matları serdikten sonra doğrulup etrafıma bakındım. Çadırımız sonunda tamamlanmıştı. Artık istediğimiz an uyuyabilirdik.

"Sence bu çadıra sığabilir miyiz Ekin?" diye seslendiğimde kıkırdadığını duydum.

"Öyle deli yatıyorsun ki, rahat rahat yuvarlan diye dört kişilik çadır aldım Asu."

"Ne?" diye haykırdım ve başımı dışarı sarkıtıp çadırın çatısındaki kısmı kapatmaya çalışan Ekin'e baktım.

"Ciddi misin?"

"Evet, hiç olmadığım kadar."

"O zaman malzemeden çalmışlar," deyip çadırın kılıfına vurdum.

"Hangi dört kişi buraya sığabilir ki?"

"Aralarında senin bulunmadığın dört kişi," deyip güldü. İşini bitirdikten sonra beni daha iyi görebilmek için gelip karşıma çökünce "Defol," dedim.

"Hem nereden biliyorsun ki deli yattığımı? Kuru iftira. Asker gibi yatarım ben. Akşam nasıl uyursam sabah aynı şekilde kalkarım."

Buna alaylı bir kahkaha patlattı ve iki yanağımı birden tutup çekiştirirken "Sarhoş olduğun gün atölyede neredeyse seni bağlamak zorunda kalacaktım," dedi.

Unuttuğum ayrıntıyla birlikte yüzümü buruşturdum. Demek ki bu, birlikte ilk uykumuz olmayacaktı. Ellerinin arasındaki yüzüm, tuhaf haller alınca "Üzülme," deyip burnumu öptü.

"İleride yatağımızı geniş alırız olur biter."

"Yatağımız?" dedim gözlerimi büyüterek.

"Evet yatağımız," deyip kıkırdadı. Bakışlarım gülüşüne kayınca yutkunup kafamı çadırın içine geri soktum. Beni utandırmaktan memnun bir şekilde kapıdan uzaklaştığında kafamı azıcık sarkıtıp ne yaptığına baktım. Aldığı hasır halıyı, göle yakın çimlerin üzerine serdi ve oturup omzunun üzerinden çadıra doğru kaçamak bir bakış attı. Ona doğru çekileceğimden eminmişçesine beni çağırma gereksinimi duymadan göle döndüğünde gülümsedim. Sevgilisini iyi tanıyordu. Peynire yaklaşan bir fare gibi sessizce yanına süzüldüm.

Kollarımı dizlerime dolayıp onunla birlikte manzarayı seyretmeye başladım. Beyza'nın dediği gibi cidden ormanın batı manzarası daha güzeldi. Hem de doğrudan göle bakan güzel bir kıyı bulmuştuk. Gün batımının, suyun yüzeyinde oluşturduğu parıltıları izlerken Ekin, göle küçük bir taş fırlatıp kızıl çemberler oluşmasını sağladı. Akşam rüzgarı, huzurlu ve yatıştırıcıydı. İlerideki sazlar sağa sola sallanırken cırcır böceklerinin ve kurbağaların uğultusu, bize yalnız olmadığımızı hatırlatıyordu.

Ekin'in dalgın ifadesi dikkatimi çekince "Ne düşünüyorsun?" diye sordum.

Derin bir iç çekti ve göle bir taş daha fırlattı.

"Geçmişi... Bugünü ve yarını."

"Sana neler fısıldıyorlar peki?"

Yüzüme anlık bir bakış atıp gözlerini boşluğa daldırdı ve "Geçmiş biraz karmaşık," dedi.

"Bana Burak'ı hatırlatıyor. Onun gidişini ve her şeyin tepetaklak oluşunu. Annemin yıpranışını ve onunla birbirimize yaslanarak verdiğimiz mücadeleyi."

"Peki ya baban?"

Sorumla birlikte içindeki nefesi, burnundan geri soludu. Başını çevirip karşı yakadaki ağaçların arkasına doğru kayan güneşi izledi. Amacım, Ekin'i incitmek değildi ama artık onu tanımaya hakkım olduğunu düşünüyordum. Yaralarının üzerindeki bandajları açıp onlara dokunmama izin vermeliydi. Bana destek olmak için karşımda hep güçlü duruyordu ama o da bir insandı. Gerektiğinde durup dinlenmeyi ve yüklerinin birazını başkalarıyla paylaşmayı öğrenmeliydi.

01:28| TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin