Lise Günlükleri ft. Tozkopara...

By amyctly

131K 7.7K 11.2K

Takvimler 1 Eylül'ü gösteriyordu. Temrenli Koleji'nin ilk günüydü. Yeni bir sene, iki düşman takım içinde çok... More

Lise Günlükleri - Tanıtım.
bölüm 1: yeni yıl.
bölüm 2: parti.
bölüm 3: kaos planları.
bölüm 4: kıskançlık.
bölüm 5: ceza.
bölüm 6: havuz.
bölüm 7: geçmişin izleri.
bölüm 8: instagram.
bölüm 9: korkak.
bölüm 10: doğum günü.
bölüm 11: kasırga.
bölüm 12: boş okul.
bölüm 13: boş okul pt.2
bölüm 14: yeni çift. (!)
bölüm 15: eski sevgili.
bölüm 16: fotoğraf.
bölüm 17: değer.
bölüm 18: geçmiş.
bölüm 19: saha.
bölüm 20: maç.
bölüm 22: güven.
bölüm 23: tanıdığın insanlar.
bölüm 24: yara.
bölüm 25: hırka.
bölüm 26: gizli görev.
bölüm 27: günlükteki gerçekler.
bölüm 28: yalan.
bölüm 29: dedikodu.
bölüm 30: aşk üçgeni.
bölüm 31: aldatma.
bölüm 32: özür.
bölüm 33: motor.
bölüm 34: taraf.
bölüm 35: burcu.
bölüm 36; kırık sessizlik.

bölüm 21: bambaşka.

3K 222 225
By amyctly

beni takip etmeyen ya da attığım duyuruyu görmeyenler şu an bu durumu anlamamıştır: lise günlükleri, 21. bölümden sonra başka bir şekilde devam edecek. bölümün sonunu değiştirdim, attığım duyuruyu okuyup nedenini öğrenebilirsiniz.<3

&

⤲sorry,
halsey.

Siyah, ince askılı elbisemin askısını nazikçe düzeltmiş ve bakışlarım ile etrafı süzmüştüm. Üzerime giydiğim elbise, oldukça sadeydi, hafif bir sırt dekoltesi vardı. Dizlerimden biraz daha yukarıda bitiyordu, eteği de. Bakışlarımı sağ tarafa çevirdiğimde, geniş bir masa, yuvarlaktı ve diğerlerinden farklı olacak şekilde ayarlanmıştı, negatif enerjisini etrafa yayıyordu. Mavi Ay ve Kasırga'nın ortak oturduğu masa.

Mert, suratsız bir şekilde Beril'in yanında oturuyor, kendi kendine söyleniyordu. Beril, çenesini eline yaslamıştı, beni ilk gören de o olmuş, sahte bir gülümseme eklemişti, yüzüne. Beril'in yanındaki Deniz, kendi yanındaki Defne ile kavga ediyordu. Defne'nin yanında da Ülkü vardı, elindeki küçük aynadan kendine bakıp duruyordu. Esat, Yağız, Leya yan yanaydı, bir sandalye boştu, diğer yanda da Çağan oturuyordu.

Çağan ile bakışlarımız aynı anda buluşmuştu. Siyah bir pantolon ve siyah bir gömlek giymişti ama rahatsız olduğuna yemin edebilirdim. Sandalyesine siyah ceketini asmıştı. Ne kadar kızgın olsam da, göz ardı edemeyeceğim bir gerçek vardı; gerçekten çok yakışıklı olmuştu. Mert'e ve Deniz'e bakarak selam vermiş bana yaptıkları iltifatlara karşı gülümserken, Çağan'ın yanındaki sandalyeyi yönelmiştim.

"Çağan, ağzını kapat istersen." Dedi Leya, benim üzerimden Çağan'a bakıp. Çağan sahte bir öksürük ile önüne döndü. Leya'ya baktım, Çağan'a gülümseyerek baktıktan sonra, masanın üzerindeki içeceğini almıştı. Lila renginde, askılı, etek kısmı fırfırlı olan kısa, oldukça güzel bir elbisesi vardı. Kendi de çok güzel olmuştu. Bakışlarımı ondan çekip masaya döndüm.

"Biz niye böyle dizildik," Diye sordum masadakilere. "Hangi ilkokul öğrencisine, örüntüyü anlatıyoruz? Mavi Ay-Kasırga, Mavi Ay-Kasırga olarak oturmuşuz." Diyerek karşımdaki, Mert'i Beril'i, Deniz ve Defne'yi göstermiştim.

"Sera Hoca, böyle oturacaksınız, dedi." Dedi Mert, memnuniyetsizce. Yazık ya, kıyamam. Beril ile gelmiş...

Sol tarafıma aniden dönüp bana baktığını bildiğim Çağan'a baktım. "Gözlerin ile beni kesmeyi ne zaman bırakacaksın?" Dedim fısıltıyla. Biraz bana yaklaştı ve benim gibi fısıldadı, o da. "Özür dilerim, elimde değil. Çok güzelsin." Sinirliydim, bu yüzden sinirden başka bir şey hissetmiyordum. Tam cevap verecektim ki acıyla inleyip bacağını tutması ile sustum, Mert'in olduğu yere baktı, sinirle Çağan.

"Derdin ne lan senin?" Diye bağırdı, Mert'e, Çağan. Demek ki, Mertciğim, Çağan'a tekme atmıştı. Mert, rahatlıkla geriye yaslanıp konuştu. "Sinir oluyorum sana, nefret ediyorum. Tuana ile de konuşmanı istemiyorum."

"Engellesene." Çağan'ın meydan okumasına karşı, Mert anında ayaklanmıştı. "Mert bebeğim, oturur musun? Parti eğlencemi kaçırmanı istemiyorum. Çağan, sende rahat dur." Dedi, Ülkü. Sonra da arkasına yaslandı.

Bu masada, Çağan dışında kimse halinden memnun gibi gözükmüyordu. Yağız, Leya ile konuşmaya çalışıyor, Leya sürekli tersliyor, Ülkü aynasına bakıp duruyor, Deniz ve Mert telefondan oyun oynuyor, Defne, Esat ile konuşuyor, Beril de telefonuna bakıyordu. Bende bir şeyler içiyordum, sürekli. Çağan'ın da tek yaptığı, bana iltifat etmek ve konuşmaya çalışmaktı. Arada da Mert ve Deniz ile atışmaktı.

"Öncelikle, hepiniz hoş geldiniz!" Sera Hoca'nın sevinçle çıkardığı sesi ile herkes sahneye dönmüştü. Onu alkışlamaya başladılar, bizim masa dışındaki tüm masalar. "Bugün burada toplanma amacımız, okulumuz adına kadın basketbol takımının kazandığı madalya ve yeni başlayan okul yılının hepiniz için zorlu geçiyor oluşundan dolayı, moral olmasını istememiz. Bunun başlıca nedeni açıkça belli," Diyerek oturduğumuz masayı gösterdiler.

"Biz olmasak çekilmez olacak okulunuz adına yaptığınız konuşma da bizi azarlamayın bence, hocam." Dedim gülümseyerek. Bu sefer herkes yeniden alkışlamaya başladı.

"Ödüllerini vermek üzere, Özel Temrenli Lisesi kadın basketbol takımımızı buraya davet ediyorum," Beni duymamış gibi yapmış ve sahneye çağırmıştı. Gülümsedim ve yavaşça ayağa kalkarken herkes alkışlamaya başlamıştı, yeniden. Buna bizim masadaki herkes dahildi. Elbisemi düzeltmiş ve sahneye ilerlemiştim.

Cihangir Hoca, masanın üzerindeki madalyalardan birini aldı, diğerlerinden daha farklıydı. "Takım kaptanımız, Tuananaz Tiryaki'ye." Madalya boynuma asılırken gülümsedim. Çok büyük bir alkış kopmuştu, ıslıklar, tezahüratlar başlamıştı. Bunu başlatanların kim olduğunu tahmin etmek zor değildi.

Herkese selam verdim, sonrada konuşma yapmak için kürsüye davet edildim. Ne diyeceğim belliydi, kısa konuşacak, yine bir gönderme yapıp aradan çıkacaktım. "Takım arkadaşlarıma," Diyerek sahnedekileri gösterdim. "Canım Hocam'a," Cihangir Hoca'yı gösterdim. "Ve, her zaman yanımda olan iki kardeşim, Deniz ve Mert'e teşekkür etmek istiyorum. Onların desteği, takımın azimi, inancı, hırsı ve başarısı olmasa asla olmazdı." Uzun tutmamış, madalyayı hevesle herkesin görmedini sağlayacak şekilde kaldırmıştım.

Diğerleri de madalyaları alınca alkış eşliğinde aşağıya indik, yerlerimize otururken Yağız'a bakıp gülümsedim. İçten bir gülümseme değildi, sadece bir komuttu. Bu durumu fırsata çevirebilecek tek kişi o'ydu.

"Artık parti başlayabilir." Sera Hoca'nın sesi ile herkes heyecanla bağırmıştı. Eğlenceli bir şeyler çalmaya başlamıştı, partner ile dans edilecek şeyler olmadığı için, hepimiz anında ayaklanıp birbirimizden oldukça uzaklara kaçmıştık.

Uzun bir süre böyle devam etmişti parti. Slow bir müzik çalmaya başladığında, ne olacağı belliydi. Sera Hoca'ya baktığımda bize bakıyordu, gülümseyerek. Mert ve Deniz, çoktan Defne ve Beril için söylene söylene gitmişti yanımdan. Ellerimi saçlarıma götürmüş ve düzeltmiştim. "Hadi, Tuana." Dedi Çağan elini bana uzatırken.

Çağan'ın elini tutmuş, Mert ve Deniz ile takıldığım, köşeden ayırılıp Çağan ile piste ilerlemiştim, elimdeki elini çekmiş, belime koymuştu. Yerimizi aldığımızda, diğer elini de belime yerleştirdi. Ben de, ellerimi boynuna yerleştirdim. Rahatsız hissediyordum, bir yandan da nedensizce mutlu. "Bu şarkı dört dakika," Dedi yüzünü yüzüme yaklaştırıp. Geri çekilmek istedim ama çekilemedim. "Sana açıklama yapmak için dört dakikam var yani, güzelim."

"Senden açıklama yapmanı istemiyorum, ben böyle iyiyim. Sana, benden uzak durmanı söyledim. Dediğimi yap, Çağan."

Ayağımdaki topuklu ayakkabı yüzünden boylarımız neredeyse eşitlenmişti. Bana doğru eğildiğinde korkarak geri çekilmeye çalışmıştım ama izin vermemiş belimden daha sıkı tutmuştu. "Korkma, sarhoş değilim, öpmem seni." Dedi gülerek. Yavaşça salınırken ayağına bastım, bilerek. "Öpemezsin zaten."

Bir elimi tuttu, şarkının yükseldiği yerde beni döndürdü ve tekrar belimden tutup kendine iyice çektiğinde, burnu burnuma değdi. "Amacım seni kullanmak değildi, bir intikam planım var ama bunu seni korumak için yapıyorum. Kullanmıyorum seni." O konuştukça nefesi yüzüme vuruyordu.

"Beni korumana ihtiyacım yok. Benim kim olduğumu unutuyorsun sanırım." Dedim. "Ben değil ama sen unutuyorsun, Tuana." Kaşlarımı çattım. "Tuananaz Tiryaki. Herkesin korktuğu o meşhur kız. Sen, bu kimliğin altında sakladığın kızı unuttun, Tuana." Konunun nereye geleceği belliydi. Geçmişime.

"Unutmadım ama unutturdum. Bak, şimdi kimsenin haberi bile yok, o kızdan. Eğer hala öyle olsaydım annem gelmezdi, insanlar benden korkmaz, eskisi gibi davranırdı."

"Senin onlara yaptıklarını yaparlardı yani, sana." Bir şey demedim, Çağan beni elimden tutup tekrar döndürdü ama bu sefer beni, sırtım onun göğsüne değecek şekilde yakalamıştı. Çenesini omzuma, ellerini belime koyduğunda salınmaya devam ettik. Bu kadar temas fazlaydı, yutkunamamıştım.

"Sorgulama bunları." Dedim, gözlerimi kapatırken. Kalp atışlarımın duyulmaması için dua etmekten başka çarem yoktu.

"Seni orada tutma amaçları sadece zekân, Tuana. Planlar yapıyor, Kasırga'nın mükemmel, tapılası olmasını sağlıyorsun. Sensiz o grup bir hiç. Sen böyle değilsin, Tuana. Fark etmiyorsun ama canının yandığı ortada, buna izin vermek istemiyorum. Sadece Yağız'dan uzak durmanı istiyorum. Aklımdaki plan da, seninle yakın olmak var, evet. Ama bunu planda olduğu için yapmıyorum. Bana hak vereceksin, her şeyi anlatmama izin verirsen."

"O grupta olmayı seviyorum."

"Hayır, sevmiyorsun. Orada olmak seni yoruyor."

"Seni ilgilendirmez, Çağan."

Beni tekrar döndürmüş bu sefer, yüzünü görebileceğim bir pozisyona almıştı. "İlgileniyorum ama." Dedi. "Buna engel olamazsın." Diye devam etti.

"Eğer sen," Dedim. "Bana bir açıklama yapmış olsaydın, ben sana bu kadar sinirli olmazdım. Değerli olduğumu hissettiren, ilk kişi olup beni bu kadar değersiz hissettiremeseydin, geri geldiğinde seni dinleyebilirdim. Belki gerçekten gitmek zorundaydın ama en azından, bana bir şeyler söyleyebilirdin. Bir yalana bile inanmayı tercih ederdim, hiçliğe tutunmak yerine." Ellerimi, omzuna koydum, dansı bitirmeden ondan uzaklaştım.

Şarkının bitmesine ve bu devrin kapanmasına az kalmıştı. Bu danstan hemen sonra eve gidecektim, burada duramazdım. "Sen ne kadar uzak durursan dur, sonunda benim yanımda olacaksın. Çünkü ne kadar inkâr etmek istesen de, sen de beni seviyorsun."

Şarkı bitmiş, başka bir şarkı çalınmaya başlarken duyduğum şey ile hemen kollarımı ondan çekmiştim. Nefeslerim hızlanırken, kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. Masadaki çantamı aldığım gibi hızla kapıya ilerledim. Lütfen peşimden gelmesin, lütfen gelmesin.

Partinin yapıldığı spor salonun kapısı açtım ve hızla yürümeye başladım. Kolumdan yakaladı, ona dönmemi sağladı. "Nereye?" Kolumu sertçe çektim.

"Sana ne. Uzak dur benden. Dans bitti, partnerlik bitti. Artık yan yana olmak zorunda değiliz. Konuşmamıza da gerek yok, bitti. Anlıyor musun, bitti. Git, Ülkü'yle dans et. Çok özlemiştir seni. Dans esnasında mesaj atamadın, malum." Çağan yavaşça bir nefes vermiş ardından bakışlarını benden ayırmıştı. Gözlerim dolarken gülümsedim. "Bunu sana söyleyeceğini tahmin etmeliydim. Bak, Tuana, lütfen. Benim seni-"

Ne diyeceğini bildiğimden susturdum onu. "Bak Çağan, ne yaparsan yap benden uzak dur. Bana beni sevdiğini söyleyip, arkamdan iş çevirirsen, bana beni sevdiğini söyleyip yakın arkadaşıma mesaj atarsan, bana yine beni sevdiğini söyleyip çekip gidersen, ben senin beni sevdiğine nasıl inanacağım?" Kaşları havalanmış, kafasını hafifçe sola eğmişti, dokunsam ağlayacak gibiydi. Birkaç saniye yüzüne baktım, belki bir şey söyler diye düşünerek.

"Kendin bile cevap veremiyorsun. Ben senin yerine cevap vereyim. Beni sevdiğine, onca şeyi benim için yaptığına inanmıyorum." Dediğimde bana yaklaşmak için bir adım daha atmıştı ki, ben geri gittiğimde durdu. "Kendi egonu tatmin etmeye devam edebilirsin, Çağan. Ama beni bulaştırma, tamam mı? Çünkü sana karşı savunmasızım, altüst oluyorum. Yağız'ı ez, umurumda değil. Benden uzak dur." Cevap vermedi. Tek kelime laf etmedi. Başını yere eğmişti bana bakmıyordu.

"Ve," Diye ekledim. Hayatımda ilk defa bir yalan söylemek beni bu kadar yoruyordu. "Az önce bana, 'sen de beni seviyorsun' dedin ya, ben seni en yakın arkadaşım olarak her zaman sevmiştim, geçen gün olanlardan sonra, senden o kadar nefret ettim ki..." Derin bir nefes verip yeniden ona baktım. Beni dinliyordu. "Ne yaparsan yap, bir daha seni asla sevemem." Yine yağmur yağmaya başlamıştı. Çağan'ın fön çektiği o saçları bozulmuş, alnına düşmüştü tutam, tutam. Islanırken benim maşa yaptığım saçlarım da aynı şekilde bozuluyordu.

O konuşmadı, ben de devam etmedim. Oradan çekip giderken üşüdüğümü hissediyordum. Bacaklarım titriyordu.

someone will love you,
but someone isn't me."

Continue Reading

You'll Also Like

211K 19.8K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
790K 64.8K 13
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
274K 21.9K 15
Tek başına bebeğiyle Seule taşınan omega jeon jungkook ve komşusu safkan alfa kim taehyung . Omegaverse! SafkanAlfatae! Omegakook! Text&Düzyazı!
71.9K 9K 12
Yaşadığı mahallenin gözde omegası balet Taehyung, orada göreve yeni başlayan yüzbaşı alfa Jungkook'la ruh eşi çıkar.