bölüm 19: saha.

2.7K 191 210
                                    

Günümüz,
Tuananaz Tiryaki's Pov;

Sahaya basketbol oynamak için gelmiş olabilirdim ama asla, oynayamıyordum. Sahada yere oturmuş, elimdeki basketbol topu ile ilgileniyordum. Bana ait olmayan, evim gibi hissetmediğim evde, artık daha fazla yabancı vardı. Orada duramıyordum, burada basketbol oynamanın iyi geleceğini düşünsem de, işe yaramamıştı.

Aklım, yerinde değildi. İyi değildim.

Acaba Çağan ve Ülkü ne konuşmuştu? Hâlâ konuşuyorlar mıydı? Eskisinden daha iyi anlaşıyorlardır, belki de. Çünkü onların arası hiçbir zaman gerçekten iyi olmamıştı. Çağan bizim takımdayken aralarında bir mesafe olduğunu belli ettiği tek kişi hep Ülkü olmuştu. Ülkü'nün de Çağan. Aralarında hep bir uçurum vardı, hep bir belirsizlik. Bazen birbirlerinden nefret ettiklerini düşünürdüm. Ama bu mesafenin nedenleri vardı, aynı şeylerden hoşlanmazlardı. Ortak yönleri dahi yoktu. Bu yüzden konuşacak şeyleri olmazdı. Konuşmadıkça, bir şeyler paylaşmadıkça, yakın olamazlardı, yakın olamayınca, ister istemez soğukluk giriyordu.

Ülkü, dedikodu yapan, sürekli alışverişe çıkan, eğlenen, gülen, süslenen biriydi. Toplumun "genç kız" tabirine tam uyardı. Benim Çağan ile anlaşabilmemin nedeni de bu olmalıydı. Konuşacak, anlatacak, paylaşacak anılarımız, dertlerimiz ve fikirlerimiz olurdu. Konuşacak şeylerimiz asla tükenmezdi. Ona bir şeyler anlattıkça, şimdiki kadar düşünmüyordum bazı şeyleri. İşte belki de bu yüzden, onun olmadığı dönemlerde yaptıklarım fazlaydı, kurduğum planlar, uğraştığım insanlar fazlaydı.

Düşünmek, gerçekten bir savaştı. Çağan benim, düşüncelerim ile kendi kendimi yememi engellermiş, ben bunu yeni anlamıştım.

"İyi akşamlar, Leydim." Gözlerimi turuncu basketbol topundan çekerek yukarı kaldırdım. Çağan, yarım gülümsemesi ile bana bakıyordu. Sahte bir şekilde güldüm. Gözlerimi devirip kafamı tekrar topa çevirdim. "Konuşmayacak mısın?" Diye sordu yanıma, yere otururken. Sadece kafamı salladım. "Sen konuşmazsan, ben konuşurum." Dedi.

"Okullar arası olacak basketbol maçının, erkene alındığını duydum. Senin için sorun olmaz zaten, sen her türlü kazanırsın."

Ellerim ile kulaklarımı kapattım. "Sus." Dedim sinirle. Yüzüne bakmıyordum, bu yüzden ne tepki verdiğini bilmiyordum ve açıkçası şu an umurumda bile değildi. Konuşsun istemiyordum çünkü her konuşmamızın sonu artık birimizi mahvediyordu.

Artık Ülkü ile konuşmaya başladığına göre, bana olan hisleri, düşünceleri değişmişti. İki sene, belki daha fazla bir süredir vardı bu hisler, haklı olarak vazgeçmeyi tercih etmiş olabilirdi, ama neden hala benimleydi, işte bunu bilmiyordum.

Benden saklanan şeyler vardı, artık eskisi kadar merak etmiyordum. Çünkü ne olursa olsun, hayatımda hiçbir şey değişmeyecekti. Beni gerçekten önemsiyor olsalardı, benden bir şeyler saklamazlardı. Onların aptal sırlarının ve şaklabanlıklarının nedenini düşünüp durarak bunalmaktan sıkılmıştım.

Ne olursa olsun, sonunda yalnız kalan hep bendim. Hep ben olmuştum. Üçüne de hiçbir şey olmamıştı. Üçü de iyiydi. Bir tek ben acı çekmiş, tek ben yalnız kalmıştım.

Ellerinin, kulaklarıma kapattığım ellerime gitmesi ile irkildim. "Tuana, sen iyi misin?" Ellerini ittim. "Değilim. Sayenizde değilim!" Benden böyle bir çıkış beklemediği ortadaydı. Yutkunarak geri çekildi. "Sakin ol," Dedi. "Sakin ol güzelim, ben sana-"

"Bana bu kadar yakın olma!" Dedim oldukça katı bir sesle. "Bana böyle davranma."

Oturduğum yerden kalktım, basketbol topu kendi kendine yuvarlanıp giderken bende gitmek için yeltenmiştim, ama Çağan'ın sesini duydum. "Belli ki üzgünsün. Benden başka anlatabileceğin biri yok, gel konuşalım işte." Gök gürledi, birkaç damlanın bedenime düştüğünü hissettim, yavaşça tekrar arkamı döndüm. Sakin, çok sakin bir sesle konuşurken, hafifçe tebessüm etmiştim.

Lise Günlükleri ft. Tozkoparan İskender.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin