bölüm 36; kırık sessizlik.

3.2K 220 365
                                    

Odamdaki koltuğu iyice camın önüne yaklaştırıp üzerine oturdum. Dizlerimi kendime çekip cama doğru döndüm. Yağmurlu havalarda dışarıyı izlemek gibi gereksiz huylarım yoktu açıkçası. Ama aldığım bir haftalık uzaklaştırma bile benim tüm düzenimi bozmaya yetmişti. Evde yapacak hiçbir şey yoktu ve gün boyu yalnızdım, bizimkiler okuldayken.

Bilgisayarımdan gelen müzik sesi bütün odayı dolduruyordu. Dün gece geç yatmış olmanın yorgunluğu ile göz kapaklarım kendi kendine kapandıkça her seferinde geri açıyordum. İki gün sonra, Burcu Teyze'lere, yani Çağan'lara gitmek ve gitmemek arasında bir ikilemdeydim. Gitmeme nedenim için birçok şey sıralayabilecek olsam da, hiçbiri doğru gelmiyordu.

Çağan, dışarıdan her zaman ciddiydi; ciddi olurdu, yalnızca onu tanıyorsanız size karşı gerçekten olması gerektiği gibi olurdu. Ve şimdi bu halinin mi, yoksa öncekinin mi doğru olduğunu bilmiyorum. Gözlerimi yeniden açtığımda, camdan dışarıda, evimin önünde Çağan'ın silüetini görünce şaşkına uğradım. Gerçek olup olmadığından emin olmak için gözlerimi ovuşturup tekrardan baktım.

Çağan'dı. Evin bahçesinin de dışında, yağmurun altında bir oraya bir buraya gidip geliyordu. Okulda olması gerekiyordu. Aptal hasta olacaktı. Camı açtım, seslenmek için. Anında vazgeçtim. "Hasta olursa olsun, bana ne." Diyerek camı yeniden kapatırken, buraya baktı. Cama yeniden çıktım. "Ne işin var senin orada?" Diye bağırdım.

"Haftam boş geçmesin dedim," Yüzümü buruşturdum. "Kapıyı açar mısın?" Kaşlarımı kaldırarak ona baktım, "Niye pardon?"

"Hasta mı olayım burada?" Dedi dudaklarını büzerek. "Gelmeseydin," Diyerek içeri girdim. Camı da kapatıp perdeyi üzerine çektim. Koltuğa tekrar otursam da içim rahat etmedi. Asla rahat etmedi. Aşağıya inip kapıyı açtım. Çağan'ın zaten kapıda durduğunu görünce gözlerimi devirdim. "Bana kıyamayacağını biliyordum," Dedi sırıtarak. Islak saçları alnına tutam tutam düşmüştü.

İçeriye adım attı. "O ayakkabılarını çıkar çamur yapacaksın içeriyi," Dedim dolaptan terlik verirken. Çıkarıp onları giydi. "Teşekkür ederim." Dedi. "Dürüst ol, burada ne işin var?" Dedim kapıyı kapattıktan sonra. O içeri doğru giderken ben de peşinden gidiyordum.

"Oturabilir miyim?"

"Ayakta mı dikileceksin?" Dememle oturdu koltuğa. Onun oturduğu koltuğun diğer ucuna oturdum. Hiçbir şey söylemedim.

Aynı evde, aynı koltukta oturuyor olsak da şu an aramızda uçurumlar olduğuna yemin edebilirdim. O renkli dünyasının en köşesinde, benden metrelerce, kilometrelerce uzaktaydı, bense kenara itilmiş gri dünyamdaydım. Ağzımı açtığımda, ağlayacağımı anladım, ona tekrar tekrar 'Neden geldin?' diye sormaya korktum. Çok korktum.

"Yarın gelecek misin?" Dediğini duydum, dönüp bakmadım. Kafamı salladım ve dizlerimi kendime çektim. "Güzel, annem üzülürdü..." Diye mırıldandı. Kafamı yukarı kaldırdım gözlerimin dolduğunu hissettiğimde. Neden şu an böyle olduğumu bilmiyordum. Yüzüne bile bakamıyordum.

"İyi misin?" Diye sordu bir süre sonra. "Neredeyse on dakika olacak ve sen buraya geldiğim için bana kızmadın hatta hiç konuşmadın." Cümlesini bitirdiğinde, derin bir nefes aldım. "Seninle konuşacak neyimiz var ki?" Diye sordum sesim titrerken. "Doğru, artık sadece kavga ediyoruz." Dedi bıkkınlıkla.

"Bazen korkuyorum," Dedi. Onun da tıpkı benim gibi sesi titremişti ve bu beni endişelendirdi. "Ya hiçbir şeyi düzeltemeden ayrı kalmak zorunda kalırsak diye. Hissettiklerimi yalnızca iki kelimeye sığdırıp, hiçbir şeyi değiştirmediğini bildiğim hâlde, sana, 'Seni seviyorum.' demekten fazlasını söyleyemez ve yapamazsam diye korkuyorum. Bazen geceleri rüyalarıma bile giriyor, biliyor musun? Kafamdaki hiçbir sesi susturamıyorum ve hiçbir şeyi düzeltemiyorum."

Ellerimi saçlarımdan geçirirken ona doğru döndüm. Bana bakmıyordu. "Evet," Dedim göz yaşlarım bir bir dökülürken. "Ben neyi susturamıyorum biliyor musun?" Gözlerini bana çevirdi. "Senin nasıl bir insan olduğun hakkında düşünmeyi. Sevip sevmediğini anlamaya çalışıyorum, her gün kafayı yiyorum. Neden böyle davrandığını anlamıyorum çünkü. Bu beni yoruyor."

"Bana zarar veren sensin ama tek çarem de sensin. Bunu kabullenmek ne kadar zor biliyor musun? Bir zamanlar hayatımı kurtardığını düşündüğüm, minnettar olduğum kişinin şu an tek yaptığı şey bana zarar vermek. Ve ben buna rağmen ona hâlâ sığınmak istiyorum."

İçimde ne yangınlar koptuğunu bilmeliydi; beni kadar incittiğini görmeliydi artık. Ona ihtiyacım olduğunu söyleyip durması kolaydı, bunu bildiği gibi bunun yorucu olduğunu da bilmeliydi.

"Ne yaparsam yapayım, beni affetmeyecek misin?" Diye sordu, benim tek nefeste söylediğim onca cümlenin üstüne. "Bunca zararı telafi etmenin bir yolu yok mu?" Kafamı koltuğun başına yaslayarak gözlerimi kapattım. Kapattığım gözlerimle yanaklarım daha da ıslandı. "Onu da ben söylersem, sen ne işe yarayacaksın?"

Yüzüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına attığını hissettim ve gözlerimi açtım. "Ne olursa olsun, seni kendime yeniden döndürmeyi sağlayacağım," Gözlerimiz buluştu. Sadece ona baktım, ikimiz de konuşmadık, sessizliği bozmadık.

Bana doğru gelmeye başladığında bunun sonunun ne olacağını bildiğim için anında geri çekildim ve ayağa fırladım. "Hayır, hayır! Böyle değil, Çağan, bu değil! Sakın beni öpüp her şeyi düzeltebileceğini düşünme çünkü hayır bu öyle olmuyor, tamam mı?"

"Tamam, tamam özür dilerim."

"Hata yaptım, biliyorum, özür dilerim." Diyerek o da ayağa kalktı. "Bu şekilde yaşamak istemiyorum." Dedim sessizce. Sesimi duyup duymadığından bile emin değildim ama artık sesim çıkmıyordu. "Söylediğin her bir kelimden anlam çıkarmak istemiyorum."

"Senden vazgeçmem için milyonlarca sebep var ama gönül ferman dinlemiyor işte." Dedim içimdeki acının tebessümü ile. O da gülümsedi benimle aynı şekilde. "Özür dilerim." Dedi, tepki vermedim. "Hata yaptığımı biliyorum ama düzelteceğim,"

"Eğer her şeyi daha da mahvedeceksen, senden rica ediyorum, Çağan benden uzak dur. Eğer beni birazcık sevdiysen bunu benim için yap." Dedim.

Ellerini yüzüme koydu, gözlerinin içine bakayım diye çabaladı. Kızarmıştı gözleri. "Sana yemin ederim, her şeyi yoluna sokacağım. Bu kez hiçbir şeyi mahvetmeyeceğim." Dudaklarımı birbirine bastırdım ağlamamak için. Ellerini yüzümden çekip bana sarıldı. Sarılmadım, geri de çekilmedim. "Daha önce de söz vermiştin sen," Diye mırıldandım.

"O farklıydı," Dedi. "O zaman ki arkadaşlık sözüydü, seni hiçbir zaman arkadaş olarak görmediğim hâlde verdim ben o sözü." Kollarını üzerimden çekmesini sağladım. Ellerimle yanaklarımdan akan yaşları sildim. "Bence artık gitmelisin," Dedim yine ve yine sessizce. "Lütfen." Dedim gitmesi için tekrardan. Kafasını salladı, itiraz etmedi.

Salonun geniş kapısına doğru ilerlerken arkasını dönüp bir soru sordu. "Kapıyı kapatayım mı, peki?" Birkaç saniye bir kapıya bir ona baktım.

"Aralık kalsın." Dedim koltuğa oturmadan önce. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme olurken kafasını salladı ve kapıyı dediğim gibi aralık bırakarak çıkıp gitti.

&

songs of the chapter

the heart wants what it wants - selena gomez
more than this - one direction
flicker - niall horan
too young - louis tomlinson
nothing breaks like a heart - miley cyrus
somebody that i used to know - gotye ft. kimbra
champagne problems - taylor swift.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 04, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Lise Günlükleri ft. Tozkoparan İskender.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin