8

1.6K 189 130
                                    

Çok soğuktu.

Nefes alamadığım için boğulmaya başlarken su yüzeyine çıkmak için çırpındım. Changbin'in bana baktığını hissettikten sadece bir saniye sonra dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Boğazımdan aşağı kendi nefesini iterken biraz rahatlamış ve çırpınmayı bırakmıştım.

Dudaklarımızı ayırdığında sahip olduğum minicik nefesi tutmak için dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım. Belimdeki ellerini çekince ilk başta korksam da, sonrasında elimi tuttuğu için rahatladım. Yukarı doğru yüzmeye başladığında onun hareketlerini taklit ettim. Yüzmeyi bilmiyordum ve hiç ihtiyacım olacağını düşünmemiştim.

Yüzeye ulaştığımızda derin bir nefes almış ve öksürmeye başlamıştım. Changbin elimi tutmayı bırakıp tekrar suya batmamam için bana arkamdan sarıldı. Bir elini kayalıklara uzattığında kayalardan bir parça koparak bize doğru gelmişti. Yanımıza ulaşır ulaşmaz üzerine çıkmama yardım etmiş ve kendisi de tırmanmıştı.

Kaya sayesinde havada uçarak kıyıya yaklaşırken uzun süre öksürdüm, biraz su yutmuştum. Kıyıya vardığımızda Changbin daha fazla dayanamamış olacak ki sertçe bıraktı kayayı. Dengemi sağlayamayarak yuvarlandım ve çakılların üzerine düştüm.

"İyi misin?" diye sorduktan sonra kayanın üzerinden atlamıştı. Başımı sallayarak onayladığımda yanıma uzandı. Suyun tuzlu ve acı tadı yüzünden yüzümü buruşturdum.

"Sen olmasaydın ölürdüm." derken sesim çatlamıştı.

Derin derin nefes alıp verirken, "Bizimkiler peşimizden gelmediler." demişti. Sesinden ne hissettiğini anlamadığım için başımı çevirerek yüzüne baktım. Gözlerini gökyüzüne odaklamıştı ve biraz üzgün görünüyordu.

Baktığı yere baktım, bizim gibi düşen kimse yoktu. Kollarımdan destek alarak oturdum ve ellerimi dudaklarımın iki tarafına koyup bağırdım. "CHAN! MİNHO! SEUNGMİN! KİMSE VAR MI?!"

Sesim yankılandı, yankılandı ve kesildi. Bir süre sessizce cevap gelecek mi diye bekledik ama bizi karşılayan tek şey sonsuz bir sessizlik olmuştu.

"Gelmemeleri mümkün değil. Mutlaka peşimizden gelmişlerdir." dedim kaşlarımı çatarak.

"Belki de bana kızmışlardır tek başıma seçtim diye."

"Öyle olsa bile ikimizi yalnız bırakmazlardı." dedikten sonra tekrar bağırdım. "JEONGİN! FELİX! JİSUNG! HYUNJİN!"

Changbin de oturdu benim gibi. Cevap bir türlü gelmiyordu. Tekrar bağıracaktım ki Changbin kolumu tutarak beni durdurdu. "Bak, yine yaran açılmış." dedi bacaklarımı içaret ederken. Yaralarımdan akan kan, çakılların üzerinden kendilerine bir yol çiziyor ve denize akıyordu. Kısa sürede bu kadar kanaması beni şaşırttı.

"Normalden fazla kanıyor." dedim.

"Galiba haklısın." dedi sıkıntıyla. "Önce yukarı çıkıp nerede olduğumuza bakalım. Belki pansuman malzemeleri buluruz."

Ayağa kalktı ve benim de kalkmama yardım etti. Kolumu omzuna atmıştım ayakta durabilmek için, onun kolu da belimdeydi. Az önceki kayanın üzerine tırmandıktan sonra kayayı tekrar uçurdu ve bizi uçurumun tepesine çıkardı. İnmeden önce biraz daha yükselerek çevrede neler olduğuna baktık.

Hayalkırıklığıyla omuzlarım düştü. Şehir oldukça uzaktaydı ve eğer oraya gitmek istiyorsak fazlaca büyük olan ormanı geçmemiz gerekiyordu. Changbin daha ne kadar bizi bu kayayla uçurabilirdi bilmiyordum ama benim enerjim hızla tükeniyordu. Sanırım bunun sebebi kan kaybetmemdi.

"Bizi şehre kadar uçurabilir misin?" diye sorduğumda, "Bilmiyorum ama elimden geleni yaparım." dedi.

Yere oturup ayaklarımı uzattım. İkimizde konuşmadık ve ormanın yarısından fazlasını uçarak geçtik. Bu sırada güneş iyice tepeye yerleşmişti. Changbin daha fazla dayanamamış olacak ki, bu sefer yavaşça bizi yere indirdi. Kendisi kayadan atladıktan sonra kollarını bana uzatmıştı inmeme yardım etmek için. Ellerimi omzuna koyarak aşağı atladım.

Chronosaurus | ChangbinΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα