6

1.5K 198 171
                                    

Jeongin ile sessiz olmaya dikkat ederek girişi koruyan askerlerin yanından geçmiştik. Görünmez olduğumuz için rahatça hareket edebiliyorduk.

Önce cephaneliğe girerek mermi, silah ve bomba aldım. En etkili bombalardan birkaç tane de cephaneliğe yerleştirmeyi unutmamıştım. Patlayıcılarla dolu bir yeri patlatırsam söndürmeleri mümkün olmazdı.

Bahçe çok büyük olduğu için bizimkileri hapsettikleri binaya gitmemiz on dakikadan fazla sürmüştü. Binanın içine girdiğimizde zamanı durdurdum ve Jeongin ile birlikte üst kata çıktık. Merdivenlerin son basamağını da çıkmıştık ki, diğer Zaman Canavarları'yla karşılaştık. Neyse ki her ihtimale karşı hâlâ görünmezdik.

Bizimkilerin tutulduğu kata nöbetçi olarak koyuldukları belliydi. Dün otelin çıkışında bekleyen üçlüye artı olarak bir tane daha eklenmişti. İki kız, iki erkeklerdi ve kıpırdamadan duruyorlardı. Göz kırpmasalar onların da donduklarını sanardım.

Silahı kullanarak dördünü de hızlıca vurdum. "Bu ne ya? Bu kadar kolay olacaksa eğlencesi kalmadı." dedim sırıtırken. Tabii o sırada başımıza geleceklerden habersizdim.

Jeongin bizi tekrar görünür yapmıştı bu sırada. İlk önce Hyunjin'in odasına girdik. Önce ona dokunarak hareket etmesini sağladım. "Beklediğimden çabuk geldiniz." dedi. Bıçakla ipleri kesip serbest bıraktığımda ip yüzünden hassaslaşan bileklerini ovdu. Ayağa kalkar kalkmaz Jeongin ile birbirlerine sıkıca sarılmışlardı. İkisini izlerken gülümsemeden edemedim.

Yandaki odaya girdiğimizde Chan'ın odasına geldiğimizi fark ederek hemen dokundum ona ve gözlerine bağladıkları kumaşı açtım. Gözleri ışığa alışamadığı için kamaşmıştı, birkaç kere kırpıştırdı. Ellerini ve ayaklarını çözerek onu da serbest bıraktığımda tekrar grup sarılması yaptılar.

Hepsini kurtardığımızda tekrar sarıldılar birbirlerine. Kollarımı göğsümde bağladım ve gözlerim kısılana kadar gülümsedim. Bir aradaydılar sonunda.

"Tamam beyler, şimdi sıra bombaların kalanını yerleştirmeye geldi. Birbirimizden ayrılmayalım her ihtimale karşı." dediğimde herkes onayladı. Önden yürümeye başladım. Jeongin diğerleriyle konuşuyordu.

Son bombayı da yerleştirdikten sonra ellerimi çırparak belime koydum ve gururla baktım.

"İşleri bitti. Bundan kurtulamazlar." dedi Jisung.

Bir alkış sesi gelince kimin alkışladığına baktım. Bizimkilerden kimse alkışlamıyordu ve az önceki mutlu yüz ifadeleri de silinmişti. "Nemesis, arkana bak." dedi Chan.

Of ya. Arkamda ne olduğunu biliyordum galiba.

Bıkkın bir şekilde arkama döndüğümde günlük giysilerle, benim yaşlarımda bir erkek gördüm. Alayla bakıyordu ve yüzünde hoşuma gitmeyen bir ifade vardı.

"Seninle tanışmayı istiyordum, Chronosaurus. İdolümsün." dedikten sonra ellerini iki tarafa doğru açtı. "Her zaman bir yerleri patlatıyorsun. İmzan oldu sayılır artık."

"Sen kimsin?" dedim. Bir tahminim vardı ama pek hoşuma gitmemişti.

"Sence?" diyerek kaşlarını kaldırdı. Resmen dalga geçiyordu.

"Boş konuşmayı bırak."

"Madem öyle istiyorsun, peki. O beyazlıların da Chronosaurus olduğunu biliyorsun, değil mi? Bir lidere ihtiyaçları vardı."

Gözlerimi kıstım. "Yani sen liderlerisin. O zaman nasıl hareket edebiliyorsun şu an? Donmuş olman gerekmiyor mu?"

Güldü. "Zamanı kontrol edebilen canavarların başına, sıradan bir insan koyacaklarını mı sanıyorsun? Benim hakkımda bilmen gereken bir şey varsa, o da senden daha güçlü olduğum. Sendeki eksikleri kapattılar ve mükemmel bir askere çevirdiler beni."

Chronosaurus | ChangbinWhere stories live. Discover now