18

1.4K 175 231
                                    

Okuyucular: Yakınlaşsınlar, soft olsunlar, kaos biraz durulsun...

Ben: Yaralanmayan kaldı mı?

AXOBPDBAYVORMSHXOVKDMSHOVKEMAJGOKENGOFKWM

TAMAM, İŞTE O İSTEDİĞİNİZ BÖLÜM GELDİ VE KAOSSEVER TARAFIMI BASTIRARAK YAZACAĞIM SOGMEBSXOVLDMSK

Bir de şey var, okuyanlar bilir Another Day'de her bölümün ismi "... Olduğu/Yaptığım Gün" oluyordu. Aynısını bu kitapta yapsaydım tüm bölümlere "Sıçtığımız Gün" yazardım herhalde aickrnshgtlenudosmgneucoslnrhc

Neyse ben yine gereksiz cıvıdım... İyi okumalar~

İç çekerek tavanı izlemeye devam ettim, uyuyamıyordum. Buradaki kaçıncı günümüz olduğunu saymayı bırakmıştım artık. Chan'ın durumu iyiye gidiyordu, henüz yataktan çıkamasa da kendindeydi. Felix ise arada bir kendine geliyor, sonra tekrar uyuyordu. O, Chan'a kıyasla daha yavaş iyileşiyordu. Bazen yine burnu kanıyor, ateşi çıkıyor veya nöbet geçiriyordu ama iyileşiyordu ve tek tesellimiz de buydu zaten.

Her şey monotonlaşmıştı. Sabah kalkıp kahvaltı yapıyor, Chan ile birlikte diğerlerini motive edecek bir şeyler söylüyor ve herkesi işinin başına yolluyorduk. Takımlara ayrılıp gün içinde şehri geziyor, işe yarar şeyleri ve yiyecekleri alıyorduk. Bu esnada şehirde yaşayan kimse kaldı mı diye de kontrol ediyorduk.

Ah, bir de gece nöbetleri vardı. İki kişi çatıda nöbet tutuyordu gece boyunca. Sıra bana bir an önce gelsin diye dua ediyordum çünkü normalde de kötü olan uyku düzenim iyice berbat olmuştu. Uyuyamıyordum bir türlü.

Gerçi ben çok umursamıyordum bu uyuyamama işini ancak diğerleri kafalarına çok takmışlardı. Geceleri sürekli odama geliyor ve uyuyup uyumadığımı kontrol ediyorlardı. Ah, özellikle de Changbin. Ona kalsa ben uyuyana kadar başımda dikilir ve uyuduğumdan kesin emin olurdu. Elbette izin veremezdim böyle bir şeye çünkü uyuyamıyordum ve benim yüzümden onun da uykusuz kalmasını istemiyordum.

Odamın kapısı yine açılınca kimin geldiğine baktım. Changbin yine uyanık olduğumu anlayınca oflamış ve kapıyı kapatıp yanıma gelmişti. Yatağa oturunca ben de elimden destek alarak oturmuştum. Uykulu görünüyordu.

"Niye uyumuyorsun ki? Sabah olacak neredeyse." diye fısıldadı.

"Sen de uyanıksın." dedim kendimi korumak için. Hem bilerek yapmıyordum ki.

"Seni kontrol etmeye alıştığım için bu saatte uyanıyorum hep." Cevap verecek bir şey bulamayınca öylece bakmaya devam ettim. Bir eliyle gözünü ovuştururken, "Kalk hadi, biraz yürüyüş yapalım." demişti.

"Bu saatte mi?" dedim şaşkınlıkla. Ben sınırları olmayan biriydim, yani saat beni durdurmazdı fakat Changbin öyle değildi. Bazı kuralları vardı ve gerekmedikçe dışına çıkmazdı. Mesela karanlıkta, henüz güvenli olduğundan emin olmadığımız şehirde gezmek onun kurallarına aykırıydı.

"Hmhm, hadi."

Yataktan çıkıp montumu giyinmeye başladığımda odadan çıkmıştı. Saçlarımı elimle tarayıp çıktım ben de. Binanın girişinde bir dakika kadar beklemiştim ki montunu giyinmiş bir şekilde gelmişti.

Dışarı çıkar çıkmaz çatıda nöbet tutan Hyunjin bize bağırmıştı. "NEREYE GİDİYORSUNUZ?!"

Yürümeyi bırakıp yukarıya baktık. Jeongin ve Hyunjin korkuluklardan sarkmış heyecanla bize bakıyordu. Changbin onlara gülerek, "Biraz yürüyüp geleceğiz!" demişti.

"BEN DE GELEYİM Mİ?!" diye bağırdı Jeongin. Hyunjin onu dürterken duymamızi ister gibi bağırarak cevap verdi.

"ŞŞŞ, YALNIZ BIRAKALIM DA OYNAŞSINLAR BİRAZ!" diyen Hyunjin ile Jeongin iğrenerek baktı bize.

Chronosaurus | ChangbinWhere stories live. Discover now