4

1.6K 190 149
                                    

Karşımdaki sarayları aratmayan malikaneye bakarken arkamdan hayranlık nidaları yükselmişti.

"Burası senin mi gerçekten?"

"Evet."

"Nasıl aldın ki? Kimlik ve vatandaşlık gerekmiyor mu bunun için?" dedi Hyunjin.

"Sence ben bunu halledemeyecek biri miyim? Bir kimliğim var. Ölen birinden aldım."

Kapıya doğru yürümeye başladığımda, "Çaldın, yani." dedi Changbin.

"Şey, ölü birinin kimliğe ihtiyacı olmayacaktı sonuçta." dedikten sonra son basamağı da tırmandım. Büyük, çelik kapının önünde durup çantamdaki anahtarı aramaya başladım. Bulur bulmaz kapıyı açtım ve içeri adım attım.

"Umarım kimliğin sahibini öldürmemişsindir."

Ortalık toz içinde olmasına rağmen eşyaların kalitesi ve pahalı olduğu belli oluyordu. "Kimsesizdi ve uyuşturucu bağımlısıydı. Zaten ölmek üzereydi."

"Şu öldürme huyunu bıraksan çok sevineceğim. Konusu bile midemi bulandırıyor."

Mide bulandıracak ne vardı ki? Kırmızı, insanlara yakışıyordu. Özellikle de kötü insanlara.

"Her neyse. Burada bizi kimse bulamaz ama tedbiri bırakmayalım. İstediğiniz odaya yerleşebilir ve duş alabilirsiniz. Mutfak için biraz alışverişe ihtiyacımız var. Ben gidip gelirim hemen."

Belimdeki tabancayı çıkarıp mermilerini kontrol ederken kimse cevap vermeyince başımı kaldırıp baktım onlara. Tabancadan hoşlanmamışlardı galiba.

"Kendimi korumam gerek, değil mi?" diyerek belime geri koydum. Yine cevap alamamıştım.

Evden çıkıp garaja gittim ve içerideki arabaya bindim. Alışverişi bir saat içinde hallederek eve geri döndüm.

Elimde poşetlerle mutfağa girdiğimde evde çıt çıkmıyordu. Muhtemelen üst katlardan birinde oldukları için ses gelmiyordu. Yemek pişirmeyi bilmiyordum, gidip bilen birini çağırmam lazımdı. Merdivenleri çıkarken, üzerimdeki kırmızı deri ceketi çıkarıp korkuluklara öylece bıraktım.

Son basamaktan sonra geniş koridora girmiştim. Bu katta birkaç yatak odası, bir yemek odası ve salon vardı. İleriden gürültü gelmeye başlamıştı, adımlarımı oraya yönlendirdim. Salonda oturuyorlardı galiba, yaklaştıkça sesleri yükseliyordu ve konuştukları anlaşılıyordu çünkü.

"Norveç'e gitmemiz gerek yani?"

"Evet, bir ay vaktimiz de var. Enerjiyi nereden alacağız ona odaklanmamız lazım şimdi."

"Elektriği depolayabileceğimiz bir cihaz yapabilseydik, belki yeterli gücü toplardık."

Kapıyı açarak içeri girdim. Konuşmaları birkaç saniyeliğine kesildi ve bana baktılar. Jeongin gülümseyerek, "Noona, geçiş noktasını bulduk!" dedi.

Koltuklardan birine oturdum ve devam etmelerini işaret ettim. Minho anlatmaya başladı. "Kuzey Işıklarını, diğer adlarıyla Kutup Işıkları ya da Kutup Aurorasını biliyorsundur. Ortaya çıktıkları yerler bizim geçiş yapabilmemiz için en ideal nokta. Eylül ve mart aylarında ortaya çıkıyorlarmış, vaktimiz de var. Tek sorun enerji."

Başımı salladım. "Keşke deney üslerini patlatmadan önce elektrik gücü olan bir çocuk var mı diye baksaydık. Onu jeneratörümüz olarak kullanırdık." Gözlerini dikip bana bakmaya başladıklarında, söylediklerimin ne kadar acımasızca olduğunu fark ettim. "Pardon. Bu biraz aşırı oldu galiba."

"Biraz mı? Dalga geçiyorsun herhalde." diye sinirle söylendi Hyunjin. Gözlerimi devirdim.

"Her neyse. Başbakan hakkında ne yapacağız?" dedi Minho.

Chronosaurus | ChangbinWhere stories live. Discover now