7

1.6K 183 222
                                    

Felix eğilip Nemesis'in beyazlayan elini tuttu. "Elleri çok soğuk."

Minho diğer çocuğa bakmayı bırakarak kalktı ve yukarıdan bir bakış attı yerde uzanan kıza. "Bu kadar kötü durumdayken yaşaması pek mümkün değil gibi." dediğinde Jeongin ağlamaya başlamıştı.

Chan cesaretini toplayarak elini kızın boynuna koydu ve nabzına baktı. Birkaç saniye süren gergin bekleyişin sonunda gülümsedi.

"Yaşıyor!" Herkes tuttuğu nefesini verirken üzerlerinden yük kalkmıştı. "Ama çok zayıf geliyor nabzı. Acele etmemiz lazım, hadi!"

- Nemesis -

Garip bir koku burnuma dolarken yüzümü buruşturdum. Hay lanet. Ölmedim mi ben hâlâ? Umarım devlet beni yakalamamıştır.

Kendimi zorlayarak gözlerimi araladım. İlk gördüğüm şey beyaz bir tavandı. Başımı çevirerek nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Eski eşyalarla ve bir sürü foroğrafla dolu bir odadaydım. Duvarların boyası kabarmış ve yer yer dökülmüştü. İçeriden boğuk sesler geldiğinin farkına varınca yatakta oturdum.

Üzerimde garip, bol pijamalar vardı ve bacaklarım sargılıydı. Devletin elinde olmadığım kesindi.

Ayağa kalktığımda ayaklarım çok güçsüzdü ama bir yerlere tutunarak yürüyebiliyordum. Fotoğraflara gız gezdirdim. Tanımadığım insanların çocukluk, bebeklik ve düğü  fotoğraflarıydı bunlar.

Odanın kapısını açarak çıktım ve evde dolaşarak beni kimin kurtardığını anlamaya çalıştım. Seslerin geldiği yere yönelerek kapıyı açtığımda mutfağa geldiğimi fark ettim. Ayrıca küçük mutfakta sıkış tepiş yerde oturan bizimkileri görünce gözlerim şaşkınlıktan kocaman olmuştu.

"Noona!" diye bağırdı Jeongin.

Neler olduğunu anlayamıyordum. Beni nasıl bulmuşlardı? Burası neresiydi?

"Niye çıktın ki yataktan?" diye sordu Seungmin.

Chan yanlarındaki sandalyeyi işaret edince duvardan destek alarak gidip oturdum. Jeongin hemen kollarını bacaklarıma sararak kedi gibi sırnaşmıştı.

"Nihayet uyanabildin, uyuyan güzel." dedi Changbin gülerek.

Bir elimle Jeongin'in saçlarını okşarken, "Neler olduğunu anlatın hemen." demiştim.

"Ohoo, neler neler oldu." dedi Jisung.

"Ah, sen de vurulmuştun. İyi görünüyorsun." dediğimde dudaklarını şımarık bir çocuk gibi büzmüş ve, "Aksini mi isterdin yoksa?" demişti. Yüz ifadesi komik olduğu için güldüm, sekizinin de yüzlerinde tatlı bir tebessüm vardı.

"Şaka bir yana, bir anlığına gerçekten öldüğünü sandık." dedi Felix ve elini kalbine koydu. "Çok kötü hissetmiştim o zaman."

Gözlerimi kırpıştırdım. "Neden ki?"

Jeongin sinirle başını kaldırıp kızmaya başladı. "Bir de nedenini soruyor! Ah, cidden noona! Beni çok sinirlendiriyorsun!"

Ne yaptım ben şimdi?

Diğerleri Jeongin'in tepkisine gülmeye başladığında, Minho lafa girdi. "Sen de bizden birisin sonuçta. Endişelenmemiz normal."

Bizden biri... ilk kez bu çocuklarla karşılaştığımda, Jeonginde aynısını söylemişti. Fakat şimdi daha farklı hissettirmişti bu iki kelime.

"Ayrıca," diyen Chan'a baktım. Gülmemek için uğraşıyordu ama dudaklarının titremesi her şeyi ele veriyordu. "Delirdin mi sen? Niye bizim için kendini feda ediyorsun?"

Chronosaurus | ChangbinWhere stories live. Discover now