Geriye doğru bir adım attım ve başımı hafifçe arkaya çevirerek bizimkilere baktım. Onları korumam gerekiyordu.

"Harika." diyerek ona baktım. "Ne zamandır dişli bir rakiple karşılaşmamıştım. Eğlenceli olacak."

Bir elimi arkama saklayarak diğerlerine kaçmalarını işaret ettim ve aniden elimi tuttu biri. İrkilerek kimin elimi tuttuğuna baktım ve saydamlaştım. Jeongin hepimizi görünmez yapmıştı. Önümüzdeki çocuğa bakınca kaşlarını çattığını gördüm.

"Savaşmadan kaçacak mısın Chronosaurus? Bu mu senin eğlence anlayışın?"

Görmeyeceğini bilsem de dil çıkardım. Tek olsaydım kesinlikle onunla dövüşürdüm ama şimdi önceliğim farklıydı.

Felix bana zamanı akıtmamı işaret edince sorgulamadan dediğini yaptım. Yere çökerek ellerini toprağa koydu ve çocuğun etrafına topraktan set çekip onu hapsetti. Çocuğun küfür ettiğini duyunca kendimi tutamayarak kahkaha attım.

Diğerlerinin de keyifleri yerindeydi. "Hadi gidelim." dedi Chan çıkışa doğru koşmaya başlamadan hemen önce. Yüzümdeki memnun gülümsemeyle herkesin gitmesini ve en sona geçmeyi bekledim. Böylece arkada kalan olmayacaktı ve hepsinin kurtulduğundan emin olacaktım.

Etrafımızda askerler vardı ve sesimizi duyabiliyorlardı. Bizi göremedikleri için yüzlerindeki dehşet ifadesini çok sevdim.

Kötülerin yüzündeki o korku, kan içen bir vampirin tatmin olması gibi beni tatmin ediyordu. Ne kadar acı çekerlerse, o kadar mutluydum. Çektikleri acı, ruhumda açtıkları yaralara merhem oluyordu. Bazen, insanların acılarından beslenen bir canavar gibi hissediyordum. Gözlerindeki o çaresizliği görmek beni tarif edilemez bir mutluluğa ulaştırıyordu.

"Ateş edin! Nereye olursa olsun ateş edin!" diye bağırdı bir asker. Onları umursamadan koşmaya devam ediyorduk ki silah sesiyle birlikte Jisung acıyla inledi ve yere düştü. Yüzümdeki memnun ifade hızla kayboldu ve diğerleri gibi koşmayı bıraktım.

Birkaç el daha ateş edildiğinde burnumun ucunda duran mermi ile irkildim. Changbin gücünü kullanarak etrafımızdaki tüm mermileri durdurmuştu.

Hoparlörlerden tiz alarm sesleri yükselmeye başlamıştı. Görünmez olmamıza rağmen yerimizi tespit etmişlerdi. Az önce toprakla hapsettiğimiz çocuk da gelince sinirle dudağımı dişledim. Neden bu kadar çabuk kurtulmuştu ki?

Zamanı durdursam ayrı dertti, durdurmasam ayrı dertti. Durdursam sesimizden bizi hemen bulurdu şu çocuk. Durdurmasam nasıl kaçacaktık?

Olduğum yerden Jisung'un durumunu anlamaya çalıştım. Kolundan vurulmuştu ve kanaması vardı. Ses çıkarmamak için kendini kastığını anlayabiliyordum. Chan ile göz göze geldik. Ne yapacağımızı ikimiz de bilmiyorduk.

"Nerede olduğunuz çok belli. Ayak izleriniz kuma çıkmış." dedi Zaman Canavarlarının lideri. Zamanı durdurdu ve bütün sesler kesildi. Belimden silahı çıkardım sessizce. Öldürmem lazımdı onu, başka bir kurtuluş yolu yoktu. Ondan kurtulursam kolayca kaçabilirdik.

Başına nişan alarak ateş ettiğim zaman, mermi ona isabet etmek yerine gözden kayboldu. Sanki etrafında görünmez bir kalkan vardı da ona saplanmıştı.

"İyi denemeydi." dedi gülerek. "Daha az önce sana söyledim oysa. Sendeki tüm eksikleri giderdiler. Kalkansız asker mi olur?" Başını olumsuz anlamda sallarken yüzünde alaycı bir ifade vardı.

Dişlerimi birbirine bastırdım. Nasıl kurtulacaktım bu baş belasından?

"Bir anlaşma yapmaya ne dersin?" dedim son çare olarak.

Chronosaurus | ChangbinDove le storie prendono vita. Scoprilo ora