BAŞKALDIRI (Birinci Kısım)

Start from the beginning
                                    

Taş oturakta huzursuzca kıpırdaştığı esnada, karşısında ansızın Gemma belirdi. İhtisası tarih olan arkadaşının bugün kapalı oturumu vardı çaylaklarla. Aynı zamanda da günün nöbetçisiydi. Suratına yerleşmiş ekşi bir ifadeyle "Başrahibe seni istiyor." dedi, üzerine yorum yapmaktan kaçınır bir tavırla. Agnis'in Sithis'in ışığıyla olduğundan daha da sararmış kaşları bir anda çatıldı. Tüm sırlarını saklayıp üzerine kepenk indirdiği o lanet olasıca ağzını nihayet açmaya karar verdi demek! diye içinden geçirdi.

Sağlam ve ayağının altındaki toprağı ezer adımlarla Gri Eve yürüdü. İçeriye girdiğinde, koridorun solundan devam edip başrahibenin odasına vardı. Kapı eşiğinden süzülen belli belirsiz ışık huzmeleri çürük ahşap zeminde ileri geri kıpraşıyordu. Kararsızlıkla geçen bir kaç saniye sonrasında Agnis, destursuz pat diye odaya daldı. Fakat pek de ummadığı, başrahibenin odasının bu mütecaviz hareketine anında karşılık vereceğiydi. Nitekim odayı doldurmuş o kesif, mide bulandırıcı hava, içeriye adımını atar atmaz suratına hücum etmişti.

Başrahibe, içerideki azıcık aydınlığa dahi tahammülü yokmuş gibi kafasını çalışma masasının üzerindeki kara ciltli bir kitaba gömmüş halde uyuyakalmıştı. Gemma'dan sonra ne ara uykuya daldı ki bu kadın! Derinden bir of çekip odadaki ekşi, bayat kokudan dolayı yanmış genzini hırıltıyla temizleyerek başrahibeyi uyandırdı.

Ağırlaşmış göz kapaklarına müdahale etmeyip kaskatı kesilmiş sırtını sandalyesine doğru yasladıktan sonra, "Demek geldin!" dedi başrahibe, ses tonundaki şaşkınlığını gizlemeyi ihmal ederek. Sadece "Evet öyle..." diyerek kestirip attı Agnis. Artık dilinde tüy bitmişti ve dolayısıyla ağzını açma sırasını da çoktan savdığını düşünüyordu.

Gözlerini masasının üzerindekine doğru aralayıp kara ciltli kitabı eline alan başrahibe, henüz bir kere bile Agnis'e bakmamışken, elindekini ötekine doğru uzattı. Birkaç saniye boyunca kolu havada asalı bekledikten sonra "Zahmet olmazsa boşta bir yere koyar mısın?" diye sordu, aldırış etmiyormuş gibi. Ama gerçekte, Agnis'in kara ciltli kitabı gırtlak kesen bir homurtu eşliğinde pençelerine geçirmesinden birkaç kitabı devirerek aynı sertlikte boştaki bir rafa koymasına kadarki her saniyeyi anbean takip etmişti. İşin aslı bu ihtiyar kadın, neredeyse kırk beş yılını sığdırdığı bu tapınak hudutlarında iken, tüm o dalavere ve hileleri içeren aldatma sanatında öyle bir ustalaşmıştı ki artık kendini de kolayca aldatır olmuştu.

Çaresizce bel bağladığı, beklenti içinde olduğu şey, vicdanını köreltecek, vaktinden önce yükünü paylaşacak bir kişiydi. Lakin kurban seçtiği Agnis'in kendine ait gizli bir ajandası vardı. Eğer başrahibe onu yola dâhil etmiyorsa kendi yolunu döşeyecekti artık. "Evet, sizi dinliyorum! Yoksa bir hafta daha mı beklemek lazım? Beklerim başrahibem, belki beklerim. Ama bu süreyi nasıl geçireceğime artık ben karar vereceğim!" diyerek gözdağı verdi ihtiyar kadına.

Başrahibe, yastığı, çarşafı birbirine dolanmış yatağının kıyısından, köşesinden çıkardığı diğer kitaplarını da üst üste dizip diğerinin eline doğru uzattı. Agnis, baş tanrıça Fer sağ olsun, her saniye elde biraz daha ağırlaşan kitapların yaşlı kadının belini milim milim bükmesini bir süre keyifle izledi. Fakat sonunda vicdanı el vermeyerek başrahibenin elinden kitapları aldı.

Yaşlılığın göstergesi olarak, yürürken ağırlığı parmak uçlarına doğru verip yatağına geçen başrahibe, karşısındakinin doğrudan göz bebeklerine isabet edecek keskin bir bakış attı. Aynı anda sol işaret parmağını da çalışma masasının sandalyesine doğrultmuştu. Derin bir iç çekiş akabinde Agnis, cüppesinin eteklerini tiz bir şekilde şaklatarak sandalyeye kuruldu. Ne yazık ki oda, öfkesini barındırabilecek kadar büyük değildi.

IŞIK MÜRİDİ (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now