SERAPHOS BATAKLIĞI

74 23 112
                                    

Artemisia Kulelerine ulaşan Corthus ve Gaius, yılankavi şekilde seyir eden derin vadiyi yarılamak üzereydi. Kar tüm şiddetiyle yağıyor, Sithis'in gün yüzüne kavuşmaktan bir hayli uzak olan bu derin ve dar vadiyi, delice uçuşan kristal beyazı tanecikleri ile gölgeliyordu. Bata çıka ilerledikleri bu patikada topuk tepmek hakikaten zorluydu. Vadinin yamaçlarından kayıp dökülen, adamı her an bir böcek gibi ezecek iri kayaların altında kalma tehlikesi de cabasıydı.

Vadiyi tam da yarılamışlardı ki kar kesilmiş, yerini patikayı un ufak edercesine üfleyen, tozu toprağı önüne katıp bakışları yerlere düşüren şiddetli rüzgâra bırakmıştı. Baldır kesen ağrıları görmezden gelmek giderek daha zor bir hale gelse de ikili, topluluk ile aralarındaki mesafeyi tez adımlarla, kâh tırmanıp kâh yuvarlanarak eritmeye çalışıyordu. Daha hızlı olmaları gerektiği konusunda sürekli dırdır eden Corthus özellikle kaygılıydı. Flora'yı düşünüyor, kadının efsunkâr suretini hiçbir suretle aklından öteye taşıyamıyordu.

Vadinin sonuna yaklaştıkça ikilinin benzi atmış toprak üzerindeki muntazaman adımları ritim kaybetti. Donmuş toprak geride kalan her adımın ardından çamurla biraz daha yumuşamıştı çünkü. Dahası hava da ilginç bir şekilde sakinlemiş, önlerinde uzanan patika fevkalade canlanmaya başlamıştı. Vadinin etekleri bodur çam ağaçlarıyla kaplıydı ve iğne yapraklar iliklerine sıkı sıkıya tutunmuş, dallarından kopup gitmemişti. Bu alışılmadık, hayat dolu manzaranın dermansız bacaklarına can vermesi bir yana hayretle donakaldı ikili. "Bu nasıl mümkün olabilir?" diye fısıldadı Corthus, başını usulca göğe dikip.

Bulutlardan kopan ılık bir damla alnına düştüğünde yüreği pır pır etmeye başladı Gaius'un. Huşu içerisindeydi. Parmağına alnına götürüp meraklı, haylaz bir çocuk gibi bu damlacıkla oynadı. "Tüm Arz bin türlü musibetle can çekişirken... Aklım almıyor dostum."

Gaius'un gözü yukarıdayken Corthus'un gözü topraktaydı. Sol topuğunun üzerine çömelip elini kara çamura daldırdı. Parmak uçlarında uyanan his heyecanını da gıdıklıyordu. Avuç içindeki toprağın nazik dokunuşları boyunca "Rüya... Rüya..." diye mırıldanmıştı Corthus. Ama mırıltıları çok geçmeden şiddetini artırdı. "Baş tanrıça Fer'in bize gösterdiği rüya gerçek olmalı! Arş parçası yarımada gerçek olmalı! Burada bir şekilde hayat korunduysa orada da korunmuş olmalı."

Aynı şekilde Gaius da çömeldi. "Karınca yuvalarıyla oynayan çocuklar gibi Arş'ın efendileri de bizimle oynuyor dostum." diyerek elini arkadaşının omzuna attı. "Bu dalgalar bizi nereye sürükleyecek bilmiyorum ama daima yanındayım."

Gaius bir bakıma, arkadaşının taşkın düşüncelerine bir hıza verme gayretindeydi ve görünen o ki işe yaramıştı. Ayağa kalktı Corthus. "Beni zindandan kurtardın dostum. Sebebin her ne olursa olsun, bana olan güvenine sahip çıkacağım. Seni, Flora'yı, şu geri zekâlı kardeşimi, Saraykent'ten arta kalan tüm yurttaşlarımızı o yarımadaya, kurtuluşumuza yetiştireceğim. Sana söz veriyorum!" derken gözlerindeki alev de eski hücresinden kurtulmuş gibiydi.

Corthus'un bu duygu boşalmasını bir fısıltı gibi çiselen yağmur takip etti. Her ikisinin de gözleri, yanaklarını ıslatan bu müjdeyle gizlice yaşarmıştı.

###

Ilık yağmurun kayganlaştırdığı dar ve kıvrımlı vadide, yatağından taşmış bir heyecanla yollarına devam eden Corthus ve Gaius, Seraphos Bataklığının ucunda bekleyişini sürdüren topluluğa bir saat demeden ulaştı. Aval aval kamp alanı boyunca ilerledikleri sırada "Karşılama töreni de mi yok?" diye homurdandı Gaius.

Arkadaşının sitemine Corthus da eşlik etti. "Ne yani! Kâle alınmak için illa ki bir ejderha mı kesmek lazım?"

"Eğer öyle bir şey varsa şimdiden söylüyorum... Ben yokum dostum!" diye gelen nükteli cevabın ardından ikili katıla katıla gülmeye başladı.

IŞIK MÜRİDİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin