HİÇLİK

65 15 122
                                    

Değerli arkadaşlarım, bölümü yüzde seksen tatmin duygusuyla yayımlıyorum. Ama yine de sizleri memnun edeceğinden şüphem yok. Okumaya başlamadan önce, birkaç dakika nefes egzersizi yapmanızı öneririm. Zira bu bölüm Arz başımıza yıkılacak :)

Hadi bakalım, keyifli okumalar...

Her vakit kitabî ve muhakkak ilmi terimlerle lisan peydahlayan ulema taifesinin Kadim Arz Krallığı'ndan mütevellit deyişiyle retinitis pigmentosa, azametinden geçilmeyen bu âlimlerle yarış halinde olup kâh üfürüp kâh tükürerek türlü kelamla martaval atan şarlatan taifesinin tabiriyle tavukkarası, bu pişkin güruhlardan hangisinin lafına riayet etmek gerektiğini çözememekle birlikte belaya pek ehemmiyetsiz, ehlikeyf yaklaşan sıradan halk tabakasının deyimiyle ise gece körlüğü diye bilinen illetin marifeti sağ olsun, önce kayaya toslamış sonra dingili parçalamış en sonunda da çamura batmıştı faytoncu.

Ta Harethum'dan beri soluksuz yol almış olan masum ata, belki yaşlılık belki de melekelerinin tümden zevalinden, ölçüsüz, sunturlu bir küfür savurdu. Hâlbuki bu ihtiyar faytoncunun sırtından kuyruk sokumuna doğru dörtnala koşan ter, küfürün âlâsını kendisinin yiyeceğini söylüyordu. Öyle de oldu. Tökezlemenin etkisiyle yayıldıkları yerden karşı oturağa fırlamış olan hanımefendi ile beyefendi, ihtiyar faytoncunun âlimane öngörüsüne yaraşır sayıp sövmeye başladı.

Özellikle beyefendi fevkalade sinirlendi. Çoluğu çocuğu, on yıllara sâri hanımını evde kendi hallerine bırakıp birkaç sokak öteden metresini almış olan beyefendi, hayli baliğ olan uçkurunu yol üstünde çözmeye niyetlense de metresinden karşılık bulamamış, yaşı başı kendine kıyasla hayli genç olan kadının sabır niyazlarına katlanıp tüm afacanlıkları varış noktaları olan Athmir'e bırakmıştı.

Hanımefendinin ciyak ciyak inlemelerine daha fazla tahammül edemeyerek at arabasından dışarı attı kendini beyefendi. Hülyalı Athmir'e topu topu yarım saatlik bir yol kalmış olmasının da ayrı bir siniri vardı üzerinde.

"Ahmak herif!" diye kükredi beyefendi, sabahleyin erken vakitlerde cilaladığı çizmelerinin konçlarına kadar çamura battığına kahrolup. "Gördün mü şu yaptığını? Hele şu bok çukurundan çıkarama bizi, gör bak ben sana neler yapacağım o vakit! Yalayarak temizleyeceksin çizmelerimi!"

Öyle boynu bükük, el pençe divan duran ihtiyar faytoncunun dili asla çözülmüyordu. Mesul bulunduğu depoda mühimmat noksanlığı patlak veren çolpa bir asker gibi omuzları titriyor, ufaklığında enseye yediği şaplakların hatırası olsa gerek, pörsümüş boynunu tir tir titreyen o iki omuzunun arasına saklıyordu. Belki tabiatı sebebiyle yükün âlâsını çeken at idi ama o yaşlı başlı haline itibar edilmeyip söylenen o ağır sözler de faytoncunun sırtına yük olup melekelerine yaptığı gibi ihtiyarı iki büklüm etmişti.

Gelgelelim faytoncunun bu acıklı halinin beyefendiye bir tesiri yoktu. Harethum şehrinin kalantorlarından biri olan beyefendi, hayalini kurduğu destursuz, nikâhsız cinsi münasebetlerin ertelenmiş olması nedeniyle sayıp sövmeye devam edecekti ki at arabasının fundalıklara bakan kapısı çatırtıyla koparılıp fırlatılmasın!

Hanımefendinin geceyi çınlatan tiz çığlığı, at arabasına olsa olsa çeyrek fersah uzaklıkta leş ziyafeti çekmekte olan kuzgunları ürkütüp kaçırması bir tarafa, ihtiyar faytoncu ile az evvel çizmelerim pislendi diye ağlaşan beyefendiyi de cenin vaziyetinde çamura batırıp alaşağı etmişti. Kadıncağızın patır kütür sürüklenip fundalıkların pusuna karışmasına hiç ses etmediler.

Gecenin ağır vakitleri dâhil, ezilmişliğin göstergesi olsa gerek, gözlerini refâhet ile bir kere bile yumamamış olan ihtiyarın faytoncunun bir gözü o anda yine açıktı. Gecenin yumuşak kalpli, asırdîde efendisi Auda'nın o gümüş çehresi, dolu dolu, meşum bir kızıllığa dönmüş, öğleden kalan su birikintilerinde talihsiz, uğursuz yakamozlara sebebiyet vermişti. Beyefendinin püsküllü omuzlarının ardında, işte bu su birikintilerine ilişmeyip dikkatlice yaklaşmakta olan üç yaratık seçti açık olan gözüyle ihtiyar.

IŞIK MÜRİDİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin