###

İri bir kayanın üzerine çıktı Corthus. Lejyonerlerin, Saraykent'ten arta kalan yurttaşların tamamı pürdikkat onu dinliyordu. Aynı kayanın dibine bırakılmış Rufus, yediği okkalı tokat sebebiyle baygındı. Kayanın hemen solunda yaver Livius vardı. Komutanları Rufus'a göz ucuyla bile bakmıyordu. Öte yanda, açıklıkta bekleyen Gaius ise dostuna bakıyordu. Tam bir tiyatroya dönmüştü vaziyet.

"Dostlarım!" diye seslendi Corthus. Sedasına yerleştirdiği acı tam tadındaydı. "Sevgili yurttaşlar!" diye ikinci seslenişi ise tevazu doluydu. "Evimizi kaybettik. Şehrimizi yitirdik. Büyücüler her şeyimizi elimizden aldı! Tüm Arz'ı bize düşman eden o alçaklar değil mi? Daha dün on iki yavrumuzu kaybettik. Yazık... Çok yazık... Geleceğimizi masum çocuklarımızdan mahrum edip o lanet olasıcalardan birine verdik. Neden? Komutanımız öyle buyurdu! Böyle düşündüğünüzden eminim!"

Sözlerini onaylar mırıltılar yükselmişti topluluktan ama Corthus "Hayır! Hayır!" diye bağırarak herkesi susturdu. "Ne kadar kolay öyle değil mi? Günahlarımızı tek bir kişinin omuzlarına yüklemek ne kadar kolay! Saraykent'ten kaçtığımızdan beri yollardayız. Umudumuz yok! Mücadele gücümüz kalmadı. O masumları mücadele etmediğimiz için kaybettik oysaki. Yazık!"

Bu defa sözlerini eleştiren, uğursuz bir uğultu yükseldi topluluktan. Öfke bulaşıcıydı ve çok demeden her birinin diline yayıldı. Corthus bir süre izin verdi bu öfke boşalmasına. Şu ana kadar her şey kusursuz ilerliyordu.

Sanki teslim olur gibi bir edayla iki elini havaya kaldıran Corthus, topluluğu tekrar susturdu. Öte yanda, kollarını göğsü üzerinde kavuşturmuş konuşmayı dinleyen Gaius, arkadaşının bu yönüne ilk defa şahit olmuştu. Corthus, bir orkestra şefi gibi, atan her bir kalbin dizginlerini eline geçirmiş, avuçları arasına aldığı bu kalplere istediği ve yön verdiği şekilde ritim tutturuyordu.

"Bu öfkenin sebebi Rufus değil sevgili dostlarım. Bu öfkenin sahibi şu an burada kalbi atan herkes. O bataklıktan sağ çıkan herkes! Her birimiz şu an olduğumuz kişiden nefret ediyoruz! Bu nefreti nasıl dindireceğiz? Bu günahtan nasıl arınacağız? O masum çocukların fedakârlığının hakkını nasıl ödeyeceğiz ha!"

Acı bir yakarış yükseldi topluluktan. Kurban edilen kız çocuklarının anneleri kızlarının isimlerini haykırıyordu. İşte tam da zamanı diye içinden geçirdi Corthus. Bu teatral konuşmadan aslında rahatsızlık duyuyordu ama iki bin kişiye yakın bir topluluğu bu şartlarda yekvücut yapmak işin aslı başlı başına bir dalavereydi.

"Bataklığa geri dönelim!" diye bağırınca başlarından aşağı salkım salkım bir korku indi. Korkuydu bu; çok çabuk ürüyordu. "Komutanımız bataklık büyücüsü ile uygun bir pazarlığa girebileceğimizi düşünüyor dostlarım. Pazarlığın konusu ne sizce? Biliyorsunuz... Hayatlarımız! Başta lejyoner olmayanların hayatları! Böyle mi yaşamak istiyorsunuz? Eğer öyleyse... Şu ahmak herifi alın yanınıza ve gidin!

Sessizlik hayra alametti. Corthus, perdeyi aralamıştı. Birinin bir diğerine attığı korkulu ve kaçamak bakış, birimiz yaşayacak karşılığında da birimiz ölecek diyordu bir nevi. "Ya da bana katılın!" diye ciğerlerini kopara kopara haykırdı Corthus. Elini sağa, doğuya, kavurucu sıcaklıktaki çöle doğru uzatıp "Kurtuluşumuz orada bizi bekliyor." diye devam etti titrek sesiyle. Can alıcı noktaya ramak kalmıştı. "Kıtanın sonunda, ulu çınarların bereketli topraklar kadar engin maviliklere de uzandığı, cıvıl cıvıl kuşların nazik rüzgârlara katılıp aşkla şakıdığı bir yarımada var. Yeniden başlamamızı sağlayacak, kederimizi unutturmayacaksa da yavrularımızın korkmadan büyüyeceği ve zamanı gelince bizleri huzurla toprağa vereceği bir yer..."

IŞIK MÜRİDİ (TAMAMLANDI)Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu