Ön saflardan bir uğultu yükselmesi ile birlikte Corthus, itiraz kabul etmeyecek bir tavırla bir elini Flora'nın koluna geçirdikten sonra diğer elini de gözlerine siper ederek mırıltıları yarmaya başladı. Bataklığın bitimine yaklaştıkça gözleri daha da acıyordu. Eli yardımıyla gölgelediği bakışları her adımıyla birlikte Sithis'in acımasız ışıklarına yeniliyordu. Kolundan çekiştirerek ardı sıra sürüklediği Flora ile birlikte kalabalıkları aşıp nihayet sona vardı. Bataklığın sonuna, Anatolia'nın sonsuz bozkırlarının başlangıcına...

Corthus ve Flora, idrak aşamasını henüz tamamlamışken huzursuz kalabalığın içinden Rufus ve Gaius da çıkageldi. "Ulu Kal aşkına!" diye feryat etti Rufus. Gaius ise iri gözlerle Corthus'a bakıyordu. "Meridan'a gelmiş olabilir miyiz? Duygularının üzerini her zamanki gibi muziplik ile örtüyordu yine.

"Hayır... Burası Anatolia..." dedi Corthus, bıkkınlıkla. "Arz ters yüz olmadıysa burası Anatolia dostlarım."

Ufku kat eden altın şerit öylesine parlaktı ki! Eğer dikkatlice bakılabilseydi ufuk çizgisinin köpürdüğü, altın şeridin nahif bir dalgayla tüttüğü görülebilirdi. Alçalıp yükselen uçsuz bucaksız düzlükler, ayazla salınan altın sarısı otlar, Anatolialıların dörtnala, şevkle at koşturduğu bozkır artık yoktu. Yerini kum taneciklerine, çöle bırakmıştı bozkır. Kavurucu bir enginliğe terk etmişti kendini. Çöl, bu kadim bozkırın tek hâkimiydi artık.

Rufus, çömelip elini kum taneciklerine daldırdı. Henüz sabahın erken saatleri olmasına rağmen kumlar epey sıcaktı. Avuçları içine doldurduğu çöl taneciklerini var gücüyle sıkmaya başladı. İçinden bir türlü lanet okurken tanecikler avuç içini kesiyordu. Çaresizlikle karışık bir öfkeyle doğrulan Rufus, "Benimle gelin!" dedi, başıyla az öteyi işaret ederek.

Suratlarına milyonlarca minik iğnenin hafif hafif batması gibi bir hisle sıcak rüzgârlara karşı bata çıka kalabalıktan uzaklaştılar. Kum tanecikleri, kar kristallerinden daha beter kaydırıyordu ayakları.

Yeterince uzaklaştıklarına kanaat getiren Rufus, "Bu kadar yeterli sanırım..." deyip ötekileri de durdurdu. Gergin olduğu, iki saniyede bir kalabalığa attığı kaçamak bakışlarından, ellerini ayaklarını huzursuzca, kımıl kımıl oynatışından belli oluyordu. Corthus, Gaius, Flora ve genç yaver Livius bir süre sessizce kıvranan bu adamı beklemişti. Corthus, artık sıkılmış olacak ki, kardeşinin kolunu sıkıca tutup "Çıkar artık ağzındaki şu baklayı!" dedi azarlar bir şekilde.

Rufus suratının ekşitmiş, gözlerini yummuştu. Ne diyecekse bunu ifade etmek güç olmalıydı onun için. Yüzünü bataklığa çevirdi ve "Bataklığa geri dönelim!" dedi keskin ve aceleci bir dille. "Hedera ile... Belki anlaşabiliriz!"

"Şaka yapıyorsun!" diye bağırdı Gaius. Bunu söylerken istemsizce Rufus'un üzerine doğru hamle yapmıştı. Flora ise yüzünü göğsüne doğru gömmüş, dudaklarını dişleyip kendine hâkim olmaya çalışıyordu.

"Uygun bir fedakârlık karşılığında bataklıkta yaşamımıza müsaade edebilir! Başka şansımız yok!" diyerek ısrarını sürdürdü Rufus. Adamın sözleri, yaveri Livius'un suratında da tiksindirici kasılmalara sebebiyet vermişti.

Corthus, derin bir nefes alıp tek kelimede etmeden Rufus'un suratına doludizgin bir tokat indirdi. Öyle kuvvetli bir darbeydi ki adam iki seksen yere yığılmış, suratı olduğu gibi kum taneciklerinin içine gömülmüştü. Flora korkuyla kendini Corthus'un kollarına kavuştururken Gaius, topluluğa karışmış lejyonerlere dikkat kesildi. Bu açık açık isyan demekti çünkü. Rufus komutanlarıydı.

Gelgelelim Gaius'un çatık kaşları kadem kademe yumuşadı. Dikkatlerini bulundukları noktaya çevirmiş hiçbir lejyoner kılını bile kıpırdatmıyordu. Gaius uzaktan da olsa seçebilmişti. Lejyonerlerin hallerinden şaşkınlığı okunuyordu fakat aralarında bir öfke vuku bulmamıştı. Kim bilir? Belki de bataklıkta olanlar için Rufus'u günah keçisi ilan etmişlerdi. Ayrıca ağabeyi Corthus, her ne kadar saray erkânınca gözden düşürülmüş olsa da On Üçüncü Lejyon'un kıdemli askerleri arasında hala büyük bir sempatiyle, övgüyle anılıyordu. Corthus'un bir sonraki hamlesinin ne olacağı Gaius için bir sır değildi. Komutan, gözden düşmüş, umutlar tükenmişti. Velhasıl, lejyonun komutasını ele geçirmenin tam vaktiydi.

IŞIK MÜRİDİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin