"B-ben kaçtım." diye kekeledi köylü erkek çocuğu. "Ama a-anem... B-babem öldü." dedi, gözyaşları suratındaki kiri, çamuru yarıp yanaklarından boynuna doğru ince bir şerit halinde süzülürken.

Asasının ucunu yere çarpıp hiddetle yükseldi Ptah denen adam. "Trukhanas benimle geliyorsun. Diğerleriniz evde kalın. İkimizi aşarlarsa işte o zaman var gücünüzle saldırın. O ana kadar sabırla bekleyin. Söylediklerimi harfiyen uygulayacaksınız!" dedi, itiraz kabul etmeyecek keskin bir dille. Sonrasında köylü erkek çocuğunun arkasındaki kadına döndürdü kömür karası gözlerini. "Phorah! Sen de ailelerimizi buraya, mahzene sakla. Ahmaklık istemiyorum!" dedi ve Trukhanas denen adamla mahzenden fırladılar.

Her ne oluyorsa Sura da kanlı canlı şahit oluyordu neredeyse. Aynı o köylü erkek çocuğu gibi kanıyor, Ptah denen adam kadar da öfkeyle köpürüyordu. Ptah ve Trukhanas hızla mahzenden ayrılırken Sura takip etti. İkili ile birlikte dışarı çıktığında, ötedeki derme çatlı kulübelerden kara dumanlar yükseldiğini, sazlık çatılarının alev alev yandığını gördü.

Uzaktan seçebildiği kadarıyla yüz kişiye yakın bir insan topluluğu bu alevler içerisindeki yapıların arasından bulundukları noktaya doğru ilerliyordu. Hepsi silah kuşanmıştı. Yaklaştıkça ellerindeki silahlar da anlaşılır hale geldi. Kimileri kılıç, kimileri pala, kimileri ise balta taşıyordu. Bazı silahların ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu Sura'nın.

Elinde sopa niyetine asa taşıyan orta yaşlı iki adam, üzerlerine doğru tam teçhizat gelen saldırganlara karşı... Sura kendisine korkması gerektiğini söyleyip duruyordu ancak nafileydi. Çevresindekilerin onu görememesi aynı zamanda kendisine zarar verilemeyeceği anlamına mı geliyordu emin değildi.

Birine dokunmaya karar verdi. Eğer dokunabilirse işler karışacaktı. Önündeki iki adamdan Ptah denenin omzuna doğru yavaşça elini götürdü. Yakacağını bile bile elini ateşe sürmek gibiydi bu. İşaret parmağı hiçbir his uyanmadan adamın etinin içine girince yanmamıştı ama irkilerek geriye doğru sıçradı Sura. Gariptir... İşte tam da şimdi korkmaya başladı!

Dahası dokunmaya çalıştığı adam, bu ürkek hamlesinin hemen ardından başını ona doğru çevirdi. Ptah'ın bakışları Sura'ya yönelmişti sanki. Nutku tutuldu kız çocuğunun. Ancak adamdan Sura'yı görebildiğine dair herhangi bir tepki gelmiyordu. Bunun üzerine Sura da başını geriye doğru çevirdi anlamak için. Ptah, ona değil, Gri Eve bakıyordu galiba.

"Trukhanas!" diye seslendi Ptah denen adam. "Körfeze bak! Kara bulutlar var..." Öteki, verilen tüyoyu anlamış olacak ki tüm dikkatini Gri Ev tarafına yöneltip elindeki asayı gökyüzüne doğrulttu. Sura'nın gözleri, fal taşı gibi açılmıştı. Yoksa bu adamlar gerçekten de!

"Ptah! Ciğerlerini doldur!" diye tısladı Trukhanas ve bir dakika boyunca hızlı hızlı nefes alıp verdi. Ardından, "Başlıyorum!" diye diğerini uyardıktan sonra, son defa uzun bir nefes alıp elindeki asayı daire şeklinde sallamaya başladı.

Adamın uyarısı ardından nefes kesen şiddetli bir kasırga peydahlandı körfezin üzerindeki kara bulutlardan. Trukhanas asasını savurdukça oval gözü yarımadaya bakar şekilde döne döne yaklaşıyordu kasırga. O sırada Ptah ise sol dizinin üzerine çömelmiş iki eliyle sıkıca asasını tutuyordu. Su götürmez bir gerçekti artık Sura için. Bu adamlar, büyücüydü! Artık kendi zamanında var olmayan, sadece hikâyelerde, şiirlerde, ozanların şarkılarında ve elbette lanetlerde geçen büyücüler...

Kasırga yarımadaya yaklaşırken silahlı topluluk olduğu konumu korumaya çalışıyor ve geri adım atmıyordu. Trukhanas, asayla yönlendirdiği kasırgayı kulakları sağır eden bir uğultuyla Gri Evin hemen biraz ilerisinde toprağa çarptı. Darbenin şiddetiyle Sura, başını kolları arasına alarak korkuyla yere kapaklandı. Hemen hemen tüm duyuları çalışması gerektiği şekilden farklı çalışıyor fakat gözleri şahit olduğu bu gerçeklikten bir nebze dahi şüphe etmiyordu. Bunlar kendi hayal gücünü kesinlikle aşıyordu.

IŞIK MÜRİDİ (TAMAMLANDI)Onde histórias criam vida. Descubra agora