Eve gidene kadar kimse konuşmadı. Düşünmek için vakte ihtiyaçları vardı anladığım kadarıyla. Benim aradıkları kişi olduğumu öğrendikten sonra, her nereye gidecekseler onlarla gelmemi istemeyeceklerdi. Emindim. Benden hoşlanmamışlardı.

Eve gittiğimizde bana verdikleri odaya giderek çantamdan bilgisayarımı çıkardım. Chan diğerlerini bahçeye çağırdı konuşmak için. Yaklaşık iki saat konuştular, bu süre boyunca ben de deney üsleri ve deneyler hakkında bilgi toplamakla meşguldüm. Hiçbir şey bulamamıştım o kadar aramama rağmen. Sanki deney üsleri hiç yokmuş gibiydi.

Odanın kapısı tıklayınca bilgisayar ekranına odakladığım gözlerimi kapıya çevirdim. "Müsaitsen konuşmak istiyoruz." dedi kapının arkasındaki Jeongin.

"Geliyorum." dedikten sonra bilgisayarı kapatıp odadan çıktım. Jeongin kapının önünde beni bekliyordu, konuşmadan salona gittik. Herkes koltuklara dağılmıştı, beni görünce yüzlerinde garip bir hayranlık belirdi. Tekli koltuğa geçip arkama yaslandım.

"İntikam planı hakkında karara vardık. Dediğin gibi yapacağız." dedi Chan. Başımı salladım ve devam etmesini işaret ettim. "Chronosaurus hakkında da... sana her şeyi anlatacağız, gelip gelmemek senin kararın olacak. Zorlama yok."

"Pekala. Başlayın o zaman. Hangi gezegene gideceksiniz?" diye alayla sorduğumda gözlerini devirdiler.

"Sen ciddi kalamıyor musun?" dedi Changbin.

Omuz silktim. Ciddiyet yetişkinler içindi ve her ne kadar kabul etmek istemesem de, içimde hâlâ o deney üssündeki çocuk yaşıyordu. Çocukluğunu yaşayamayan bir çocuk.

"Neme- Chronosa- Başka bir ismin yok mu? Bunlar çok uzun." Chan bana sorduğunda, "Birini deney üssünde verdiler, birini de kendim aldım. Sizinkiler gibi normal bir ismim yok."

"Yetimhanede sana nasıl sesleniyorlardı?"

"Bilmiyorum. 5 yaşımda deney için alındım." dediğimde sessizlik oluştu.

"Haberlerde 14 yaşında kaçtığını söylüyorlardı. 9 yıl boyunca o cehennemde mi yaşadın?" Jeongin sorunca başımı salladım. Yüzümdeki alaycı ifade kaybolmuştu ve gözlerimin önünde o korkunç sahneler oynayıp duruyordu.

Deneyler sayesinde, DNA'da bazı değişiklikler oluşuyordu. İnsan vücudunda trilyonlarca hücre ve bu hücrelerin içinde de birden fazla DNA olduğunu* göz önüne alırsak; bütün bu DNA'ların değişmesinin ne kadar acı verdiğini, ölüp ölüp dirildiğimi anlarsınız sanırım.

"Tamam, o zaman. Şimdilik Nemesis diyeceğim. Paralel evren diye bir şeyi hiç duydun mu?" Chan'ın sorusuyla gözlerimi kırpıştırarak düşüncelerimden kurtuldum.

"Duydum."

"Biz başka bir evrene geçmenin bir yolunu bulduk."

Kaşlarımı çattım. "Nasıl yani? Bilim adamlarının yapamadığı şeyi siz nasıl yapacaksınız?"

Chan iki elini de yana açarak koltuklarda oturan yediliyi gösterdi. "Çünkü bizde bilim adamlarında olmayan güçler var."

"Peki, ya başarısız olur ve geçemeden ölürseniz? Ya da gittiğiniz yer buradan daha kötü olursa ve pişman olursanız?"

"Ölürsek en azından çabalamış oluruz. Burada boş boş oturup ölmeyi beklemekten iyidir." dedi Minho.

"Ayrıca, eğer orayı beğenmezsek başka bir paralel evrene daha geçebiliriz. Bizim sınırlarımız yok, ne kadar güçlü olduğumuzu sen de biliyorsun."

"Fakat temelde hepimiz insanız. Sınırlarımız olmadığından emin değilim." diye mırıldandım. "Nasıl geçeceksiniz peki?"

"Bir makine yapıyoruz fakat çalıştırmak için çok fazla enerjiye ihtiyacımız var. Enerjiyi bulur bulmaz gideceğiz."

Chronosaurus | ChangbinWhere stories live. Discover now