"Biz kazanacağız..."

Start from the beginning
                                    

"Şimdi onu mu seçiyorsun?!" diye bağırdında arkamı dönüp ona baktım, kaşlarını çatmıştı.

"Ben kimseyi seçmiyorum!" diye yükseldim söylediği şeye.

"O yokken seni ayakta tutan bendim Büşra!"

"O yokken beni ayakta tutan ona karşı olan sevgimdi, sen değil!" diye bağırdığımda omuzları düştü.

"Bencilce davranıyorsun. Ben yalnızlığımı seninle paylaşmışken sen, seni yalnızlığa itene gidiyorsun. Beni düşünmeden, arkana dahi bakmadan ona koşuyorsun." dedi. Bir anlığına aklıma babamın arkasından seslendiğimde onun da duymasına rağmen arkasına bakmadan gittiği geldi.

"Bencilce davranmıyorum." dedim kaşlarımı çatıp.

"Bencilce davranıyorsun! Seni yine bırakacak ve o zaman sen bana gelemeyeceksin." dedi başını iki yana sallayıp.

"Sana gelmeyeceğim! Bana bencil diyen birine gitmeyeceğim!" diye bağırdığımda kirli elimden tutup beni kendine çekti ve sıkıca sarıldı bana.

"Tabii ki bana geleceksin. Ne olursa olsun bana geleceksin aptal kız. Bin defa kırılsan da yine bana geleceksin. Mutlu olduğunda da geleceksin yanıma, ben senin mutluluğunla sevineceğim." dediğinde kendimi geri çekmeye çalıştım ama izin vermedi.

"Seni üzmesine izin verme." dedi saçlarımı koklamadan önce.

Kendini geri çekti.

"Şimdi istediğin yere git! Ama üzüleceksin. O eskisi gibi değil, diyen sendin. Şimdi git de yüzleş Büşra. Ama sonra gel. Tamam mı?" diye sordu başını hafifçe sağa yatırıp.

"Üzüleceğimi nerden biliyorsun?" diye sordum elini elimden çektiğinde.

"Üzülmeyeceğini mi sanıyorsun?" diye yanıtladığında tepkisiz kaldım.

Ve o an kendime kızdım. Kendime o kadar çok kızdım ki, kendi canıma kıymak istedim. Beni bu kadar seven biri varken, benim ona böyle davranmam çok bencilceydi. O haklıydı. Ben becilin tekiydim. Ama o... Git ve tekrar gel, diyordu bana. Üzüleceğimi bile bile izin veriyordu gitmeme. Ama gelip onun yanında üzülmemi istiyordu.

Ve ben, böyle güzel bir insanı fark etmeyecek kadar aptaldım.

>>>>>>>>>>>>>>>

Çok uzun olmayan bir yol Emre'nin arabayı olabildiğince yavaş sürmesiyle uzun hale gelmişti. Kucağıma koyduğum çantanın üstündeki ellerime bakmaya korkuyordum sanki. Dolan ve gözyaşlarımı akıtmamak için zor tuttuğum gözlerimi karanlık yolda gezidiriyordum. Boğazımın acıdığını hissettim o an. Boğazımdaki ufak kesikler miydi canımı yakan, bilmiyorum. Ama canım çok yanıyordu. O kadar ağırıyordu ki, tam olarak neremin ağırdığını da anlayamıyordum.

Arabayı durduğunda cama yaklaştım, karanlığın içindeki kocaman beyaz evi gördüm hemen. Sonunda gelmiştik. Titreyen elimi uzatıp kspıyı açtım ve yavaşça arabadan indim, Emre çoktan arabadan inmişken. Kapıyı kapatıp Emre'nin peşinden gittim. Emre büyük evinin kapısını açarken yağmur yağmaya başlamıştı.

Kapıyı açıp ilk önce benim eve girmemi istedi. Gözlerine dahi bakmadan önünden geçip eve girdim. Çamur olan ayakkabılarımı çıkarırken ben, o da beni izliyordu. Onu görmediğimi sanıyordu ama görüyorum seni Emre. Seni hiç görmediğim kadar iyi görüyorum, bunu benden saklayamazsın. Ayakkabılarımı çıkardığımda başımı kaldırıp evin içine baktım. Karanlığın sahibi gibi olan koca beyaz evin içi de dışı kadar büyüktü. Ve bir o kadar güven veriyordu.

Söylesene Emre burda güvende hissediyor musun? Burası güvende hissettiğin tek yer mi? Karanlığın tam ortası mı güvenli hissettiğin yer?

Boğazımdaki ufak kesiklerin hissettirdiği acı, titreyen ellerim ve dolan gözlerim yüzünden evini inceleyemiyordum dahi. Oysaki bilirsin Emre, evin senin yansımandır ve ben seni incelemeyi çok severim.

"Ben boş bir odaya geçebilir miyim?" diye sordum kuruyan boğazım sesimi çatallaştırırken.

Afallamış gibi oldun, beklemiyordun belki de konuşmamı. Ya da konuşmam için can atıyordun da birden olunca ne yapacağını bilemedin. Başını hızlıca kaldırıp korkarak gözlerime baktı. Başını sallayıp onayladıktan sonra merdivenlerden çıkmaya başladı onu takip etmemi isteyerek.

Konuşmamıza gerek yoktu artık. Konuşmadan da anlaşabiliyorduk. Anlaşamayarak bile anlaşıyorduk. Onu ne kadar anlamak istemesem de anlıyordum.

Üst kata çıktığımızda soldaki ikinci beyaz kapıyı açtı. Odaya girdiğimde hemen ışığı açtı.

"Eğer bir şey olursa ben yan odadayım." dediğinde usulca başımı salladım. Ufak bir göz hareketiyle beni süzüp odadan çıkıp kapıyı kapattı. O gittiği an ellerim gevşedi, çantam yere düştü. Gözyaşlarım akmaya başlarken dudağımı ısırdım ve odanın içindeki banyoya girdim. Bembeyaz olan banyo o an için huzur vermiyordu. Küvetin başındaki çeşmeyi açtığımda küvet sıcak suyla dolmaya başladı.

Lavabonun önüne geçip üstündeki aynadaki yansımama baktım. Beren'in tırnaklarını geçirdiği boynum kesik içindeydi. O an gözlerimin önüne gelince gözlerimi kapatıp başımı iki yana salladım hafifçe. Kıyafetlerimi çıkardıktan sonra tenime çarpan soğuk havaya aldırmadan sıcak suyla dolan küvete yaklaştım. Çeşmeyi kapattıktan sonra yavaşça küvetin içinde girdim. Sıcak su, soğuk bedenimi yakmaya başladığında tuttuğum gözyaşlarımı serbest bıraktım. Tüm gün boyunca olanlar gözlerimin önünden hızlıca geçerken sessizce ağlayışım artıyordu. Birkaç saniye sonra gözlerimi kapatıp bedenimi suya daldırdım. Suyun altında kendimi serbest bıraktığımda kafamı suyun altında sabitlemiştim. Boğazım acıyordu, kalbim acıyordu, belki de en çok ruhum acıyordu. Suyun altında ağlamaya devam ediyordum. Gözyaşlarım suya karışıp kaybolurdu çünkü, suya karışırsa ben de fark etmezdim ağladığımı belki de.

Deniz kızları suyun altında ağlardı, gözyaşları belli olmasın diye.

Nefessiz kalmaya başladığımda kendimi suyun altından çıkardım. Sudan çıktığımda nefes nefeseyken gözlerimi açtım. Küvetin içindeki su kanla karışmıştı. Sessiz ağlamam hıçkırıklara dönüşmüştü şimdi de. Emre'nin beni duyup duymamasını umursamadan ağlamaya başladım.

İstediğim hayat bu değildi. Birini öldürüp bir küvetin içinde kendimi boğmaya çalışmak değildi istediğim. Başka biri için beni yok sayacak bir baba değildi istediğim. Kanlı eller değildi istediğim. Hayatta istediklerimiz olmazmış her zaman, hayatın da istedikleri varmış. Kendi düzeninde ilerlermiş zaman, bizim ona uymamız gerekirmiş. Bunu öğrenmem için bu kadar kötü şeyin olması da zamanın düzenindeymiş. Kafamdaki mahkemem bu düzene ayak uyduramıyordu. Kafamdaki mahkememde suçluydum belki, kendimi öldürebilecek kadar suçluydum belki de. Ama önce diğerleri cezasını çekecekti. Sırada bir sürü kişi var, sonrasında ben yok olacaktım. En sonunda ben yok olacaktım, kazanmış olmanın zevkini çıkarırken.

Sevgili 6 yaşım... Biz kazanacağız...

CAMBAZWhere stories live. Discover now