"Ben hala su içmedim."

Sözlerim üzerine bana dönerek sinirli bir bakış attı. Ama tek kelime edemeden kafasını onaylarcasına salladı. Nefret ettiğim tanrıçalar gibi olmulştum ve bunu neden yaptığımı da bilmiyordum.

Kıskançlık?

Yok artık!

Elinde ki tepsiyi masaya bırakarak bana zorla da olsa bir selam verdi ve kapıyı yavaşça aralayarak çıktı gitti. Birazdan geleceğini biliyordum ve ben o tekrar geldiğinde bu kadar iğrenç görünmek istemiyordum. Hızla arkamı dönerek çekmeceleri aralamayabaşladım. İkinci çekmeceyi açtığımda karşıma çıkan bakım malzemeleriyl biraz da olsa sevindim ve aralarından tarağı bularak havaya kaldırdım.

Sevinçle az daha çığlık atacaktım ki Hades aklıma geldi ve çığlığı sonraya erteleyerek saçlarımı taramaya başladım. Ama saçlarım o kadar dağınıktı ki bırak tarağı elimle bile zor tarardım. Daha ilk darbemi tamamlayamadan tarağı saçlarımdan ayırdım ve masaya sertçe atarak elimle taramaya başladım. Sarı saç tellerim elimde kalıyordu. Gene de bu pasaklı olmaktan daha iyiydi.

Beş dakika kadar sonra saçlarım çok daha iyi bir hal almıştı ama hala iğrenç görünüyordu. Ki dün kafamı vurduğum yere de bir kaç darbe atarak acıtmıştım. En azından bir hafta öncesiyle veya hizmetliyle karşılaştırırsak elimizde kayda değer bir görüntü vardı. Elimle işimi bitirerek tarağı tekrar elime aldım ve bu sefer düşündüğümden çok daha iyi geçti. Bir kaç sert sayılmayan darbe ile tarağı saçlarımdan geçirdim ve bir kere daha aynı yeri taradım.

Diğer bir kısmı tarayacaktım ki belimde hissettiğim ellerle nefesim kesildi ve dondum kaldım. Vücudum bu ani dokunuşla havaya kalkmış ve kalbim de sakinleştirilmeyi bekliyordu.Taradığım saçlarımı elleriyle topladıktan sonra bir omzumdan sarkıttı ve açtığı omzuma bir öpücük kondurarak belimde ki ellerini karnının üzerinde birleştirdi.

"Sen her türlü güzelsin." dediğinde bu sefer daha normal davranma kararı ile alayla güldüm. Aynada ki yansımamıza bakarak omzumun üstünden bakışlarıyla karşı karşıya geldim. O hala çok güzeldi ve yan yana durunca kendimi daha kötü hissediyordum.

"Hiç sanmıyorum." dedim bir yandan ellerimi koyacak yer ararken bi yandan da bakışlarımla kendimi incelerken.

"Başkalarına güzel görünmene gerek yok. Bana güzel görünsen yeter ve sen bana göre hep çok güzelsin." Sözleri karşısında dudaklarımı birbirine bastırdım ve tarağı masaya bırakarak yarı taranmış yarı dolaşık saçlarımla kolları arasında ona döndüm.

"Bana ne ara böyle aşık oldun?" dediğimde tek kaşını bilmiyorum dercesine saniyelik indirip kaldırdı. Bana ne zaman aşık olduğunu bilmiyordu öyle mi? Şaşkınlıkla ağzım açıldığında kapı da eş zamanlı olarak açıldı ve hizmetli ondan istediğim su ile birlikte içeri girdi. Bakışları bir anlık tereddüt ve inamama ile bizi inceledikten sonra eğilerek selam verdi ve elindeki tepside ki suyu ve sürahiyi masaya koyduğu tepsinin üzerine koydu.

Selam vererek tekrar ayrıldıktan sonra kapıya yönelerek dışarı çıktı ve beni bakışlarım tüm bu süre zarfında resmen hizmetliye işkence ediyordu. En azından bunu Hades'in radarına yakalandığımda anlamıştım. Bana sorgularcasına bakıyordu.

Kaşlarımı çatmayı bırakarak bir şey yok dercesine kafamı salladım ve ellerimi göğsümde birleştirdim. Hizmetlinin bu kadar özgüveni nereden aldığını merak ediyordum doğrusu. Bunu sormalı mıydım yoksa sormamalı mıydım? Hades'e dik dik bakmaya başladım.

Yasak Meyve: Nar.Where stories live. Discover now