29. bölüm

2.8K 143 95
                                    


İyi uykular, güzeller güzeli Melisa. 🖤

"Kayra, piknik sepetini verir misin?"

Helin'in isteğiyle uzandığım yerden doğrulup birkaç adım ötemdeki sepete uzanarak ona verdim. Bugün hava güzel olduğu için ve haftasonu olduğu için bizimkilerle haberleşmiş, sahile inmiştik. Baran ve Talha, bize katılamamıştı. Geriye kalan herkes buradaydı. Kahvaltıyı yeni yapmıştık ve şimdi biraz dinleniyorduk.

Az önce sepeti vermek için bozduğum pozisyonumu tekrar aldım ve kulaklıklarımı takarak şarkı listemi taradım. Hall of fame. Bu şarkı güzeldi, özeldi. İyi hissettiriyordu. Dünyayı daha iyi anlamamı sağlıyor ve fikirlerime yön veriyordu.

Dünyayı yenebilirsin,

Savaşı kazanabilirsin.

Bana özgüven kazandıran, kendimi dinlememi sağlayan her şeye aşıktım. Kitaplar, müzik, deniz, doğa... Bir insanın kendini dinlemesi, ruhunu tanıması her şeyden önce gelirdi. Kendini aramalı ve asıl seni bulmalıydın. Kendine iyi gelen şeyleri bilmeli ve seni yoracak şeylerden uzaklaşmalıydın.

Ve insan bu sayede kendi yaralarını sarabilirdi. Aksi takdirde yarası kanamaya devam ederdi.

Kendimi tanımam kendime zaman ayırmamla başlamıştı. Kendinize bir saat de olsa zaman ayırın, hâlâ yapabiliyorken. Müziği sevin, resmi sevin, yaralarınızı, yara bantlarını, ruhunuzu ve hatta bedeninizi sevin.

Bol keseden sallıyor demeyin. Olduğunuz kilodan memnunsanız dışardaki o aklına soktuğum o insanların ne dediği sizi ilgilendirmemeli. Eğer soğuk nevalenin tekiyseniz öyleyim deyip geçin. Çok mu cana yakınsın? Sana bu yüzden gevşek mi diyorlar? Kilonla dalga mı geçiyorlar? Ya da boyunla?

Sikerler.

Umursama. Sen kendini böyle sevdiysen etrafındaki insanlıktan yoksunların ne dediğini umursama. Sessiz kalma. Susma. Bazen ağla, bazen gül. Anı anında yaşa. Sonraya bırakma. Sev, aşık ol. Yaşının kaç olduğu problem değil. Birilerine güven, bırak kırılsın kalbin. İlk kırılışı değil ya?

Kader diye bir şey var ve ne yazık ki o hiç adil değil. Yetmezmiş gibi bir de hayat var. Düştüğünü gördüğü an bir tekme de o sallıyor. Sen daha doğmadan önce sana çizilen bir yol var. O yol bomboş. Sadece senin için. Etrafı uçurum. O yoldan gitmek zorundasın diyorlar sana. Ailen bazen sarsıyor, arkadaşların ya da aşkın. Ne de olsa bariyerler var diyorlar, bir şekilde tutunur deyip geçiyorlar.

Yolun kenarı uçurum ama uçurum dibi su. Eğer yüzme biliyorsan, bilmiyorsan öğren... Atla oradan. Atla dediysem öleceksin demiyorum. Sadece o yoldan çıktın artık kimsenin boyunduruğu altında değilsin. Özgürsün. Seni kısıtlayan etkenler yok, ağlamana sebep olacak şeyler yok. Sadece sen varsın. Kendine yeni hayatında yeni bir yol çizeceksin. Ama bu yol ilki gibi olmayacak. İstersen kenara deniz çiz, istersen orman. Senin yolun o. Senin geleceğin.

Hislerin hemcinslerin gibi değil mi? Zıt cinsine karşı zorunlu kılındığı gibi şeyler hissetmiyor musun? Kimin umurunda? Kendini bilmez bu toplumu ne ilgilendirir? İlgilendirmez. Eğer bir ortamda, sırf bunun için yargılanıyorsan daha fazla orada durma. Seni olduğun gibi sevecek insanlar arasında bulun.

Tuttuğun parti yüzünden dışlanıyor musun? Ya da mensup olduğun din yüzünden? Bu kimseyi ilgilendirmez. Hiç kimseyi. O onu doğru bulmuş, sana ne? Sen kendi dinine daha yakın hissediyorsan kendini, ona ne? İnsanların sebeplerini bilmiyorsak, seçimlerini yargılamaya hakkımız yok.

Hayat, başkalarının yaşamlarına dil uzatamacak kadar kısa.

Kulaklığımın tekinin kulağımdan çekilmesiyle tepemde dikilen Doruk'la göz göze geldim. Kaşlarımı çatarak doğruldum. Şarkımın kesilmesinden hoşlanmam, şarkımın kesilmesinden hoşlanmam. "O güzel aklından neler geçiyor öyle?"

CİVCİV || TextingWhere stories live. Discover now