9: There's Always Me

Start from the beginning
                                    

Louis beş saniye kadar boş boş baktı. Sonunda dayanamadı, kendine eziyet çektirmeyi bırakıp başını salladı. "Ortada net bir şey yok ama hissediyorum sanki. Belki rüyam yüzünden böyle davranıyorum, belki adam çok olgun bir insan olduğu için aşırı hoşuma gidiyor, belki bana iyi davranmaya başladığı için ondan etkileniyorum... Belki o benim ruh eşim değil, ama ben onun ruh eşim olmasını istiyorum."

Liam kendi öz oğlu aşık olsa bu kadar sevinmezdi muhtemelen. Louis'nin aşk adamı olduğunu biliyordu. Sürü alfasının tek çocuğu olarak duygularını hat safhada yaşayamayan, hep dik durmaya ve alfalara karşı sert görünmeye çalışan bu omeganın tek isteğinin bir an önce alfasını bulmak olduğunu biliyordu.

Çünkü Louis ailesi tarafından çok sevilse de, asla onlara şımarıklıklar yapamamıştı. Sürü alfasının ailesi olarak çok fazla göz önündeydiler, tüm sürü onların her hareketini dikkatle inceliyordu. Bu yüzden Mark kendini, eşini ve çocuklarını mükemmel görünmeye teşvik ediyordu. Ernest ve Doris henüz küçüklerdi, bu yüzden alfanın oğlu olarak mükemmel duruş sergileme işi en çok Louis'ye düşüyordu.

Toplumun mükemmellik algısı da duygusuz olma, ağlamama, insanlara ters bakışlar atma olduğu için Louis bu duruma hiç yakışmıyordu.

"Doktor Styles senin istediğin gibi bir alfa mı?" diye sordu Liam.

"Bilmiyorum. Onu tanıyamıyorum ki. Yanında çalışmaya başlayalı iki ay oldu ve şu ana kadar onun hakkında çok az şey öğrendim. Çok içe kapanmış halde. Sadece bana değil, herkese öyle. Diğer doktorlarla konuşmasından anlıyorum. Onu tanımak istiyorum, çünkü tanıyabildiğim küçücük kısmı bile çok sevdim."

"Fragmanı iyi olan her film mükemmel değildir."

"Yine de buna izleyip karar vermek istiyorum."

Liam Harry'yi tanımıyordu, sadece Louis'nin anlattığıyla biliyordu. Ve duyduğu kadarına bakılırsa, Louis'nin istediği o romantik ve tutkulu ilişkiyi verebilecek biri değildi. Ama Louis onunla olmayı istiyorsa ve eğer ruh eşiyseler, Liam'ın onların iyi olmasını ummaktan başka yapacak hiçbir şeyi yoktu.

Arkadaşı sessiz kalınca Louis de sustu. Çatalını eline aldı, tabaktaki makarnayı yemeye başladı. Zaten yorgun ve açtı, bir de böyle gergin konular üzerine konuşunca daha çok acıkıyordu.

Yemeğini hızlıca yiyip bitirene kadar konuşmadı. Liam da onun düşünce sessizliğine saygı duyarak sustu ve yemeğini yedi. Ruh eşi konusu basite alınabilecek bir şey değildi. Üzerine çokça düşünmeye hakkı vardı.

Yemeğin yarısında iştahını kesildiğini hisseden Louis "Sanırım yemek istemiyorum." dedi. "Ben gidip Doktor Styles ile konuşmayı deneyeceğim."

"Emin misin?"

"Eminim. Konuşup bu konuyu halletmedikçe kafayı yiyorum. Ruh eşim o mu öğrenmeliyim."

Liam ayağa kalktı, "Ben de doydum." dedi. İkisi de tepsilerini ellerine aldılar ve boşları toplayan yemekhane görevlisine teslim ettiler. Birlikte merdivenlere doğru yürürlerken Liam hiç konuşmadı çünkü zaten Louis'nin dinleyecek halde olmadığının farkındaydı.

Polikliniklerin olduğu kata indiklerinde birbirlerine sarıldılar. Liam ona ne olursa olsun canını sıkmamasını ve mutlaka kendisine haber vermesini tembihleyip jinekoloji bölümüne gitti. Louis de adımlarını gastroenteroloji polikliniğine çevirdi.

Muayene için bekleyen hastaların arasından geçip odaya girdi ama doktoru odada bulamadı. Muayene odasının kapısını kapattı, asansörlerin olduğu tarafa gitti ve yataklı servislerin bulunduğu kata çıktı. Her sabah geçtiği koridordan geçti, doktorun odasının kapısını çaldı. Doktor Styles içeriden "Gel." diye seslendi.

INTERNWhere stories live. Discover now