Annesini kaybettikten kısa bir süre sonra, yine bir kış akşamı okuldan eve süklüm püklüm geldiği o gün evdeki kalabalığı görünce kopmuştu tüm kayışları. Üstünde pileli okul eteği ve hırkası, yorgun gözleriyle çantası omzundan salonun ortasına düşüvermiş, elinde bir buket çiçek önünde bir kutu çikolata duran tanımadığı adam ve ailesinin şaşkın bakışları altında çığlık çığlığa sinir krizi geçirmişti. Her şeyi dün gibi hatırlıyordu.

''Siz nasıl insanlarsınız, nasıl adamlarsınız?! Annemin daha kırkı çıkmadı kırkı. O senin karın, sizin de annenizdi. Tek düşündüğünüz beni evlendirmek mi ha? Tek derdiniz bu mu? Hiç mi vicdanınız yok sizin?! Çok mu istiyorsunuz beni başınızdan atmak? Çok mu he? Tamam ben sizin için halledicem hiç merak etmeyin.''

Yıldırım hızıyla babasının salon vitrinin altındaki çekmecede sakladığı tabancasına uzanmış kilidini açıp şakağına dayamıştı. Belki de ilk defa babasının gözünde o duyguyu görmüştü genç kız: Korku..

''Kızım..''

''Size yemin olsun kendimi öldürürüm. Bir daha bu eve görücü gelirse kendimi öldürürüm. Herkesi bir dertten kurtarmış olurum.''

Silahı tutan titreyen ellerine rağmen kendinden emin çıkan deli sesi nasıl hissettiğini gösteriyordu aslında.

Büyük abisi özürlerle eve gelen görücüleri yolcu ederken tamam demişti babası. Tamam kızım, görücü filan gelmeyecek. Sen üniversiteyi bitirene kadar görücü gelmeyecek.

O gün gelmiş olacak ki abisi müjdeli haber verirmiş gibi bir sürü mesaj atmıştı telefonuna.

''Bugün eve erken gel, babam senle bir şey konuşacakmış. Varlıklı, seni rahat ettirecek bir adam senle görüşmek istiyormuş.''

O günden sonra üslupları eskisine göre çok daha yumuşak olsa da zihniyetleri aynıydı. Genç kız, tek hayat amaçları bir namus yükünden kurtulmak olan bu adamları hiçbir zaman anlamayacaktı. Daha bir sürü planı vardı. Çalışacak, kendi ayakları üzerinde duracak, aşık olacak, daha önce tatmadığı duyguları tadacaktı. Karşılarında 17 yaşındaki o tecrübesiz kız yoktu artık. Onu bir şeye zorlarlarsa gerekirse ardına bakmadan çekip giderdi.

Bembeyaz olmuş yüzüyle telefonunu eline aldı ve soğuk kanlı bir şekilde ekrana dokunmaya başladı.

''Bu akşam Eylül'de kalacağım. Beni beklemeyin. O varlıklı adama söyleyin o da hiç beklemesin.'' Mesajın abisini çıldırtacağını bile bile gönderdi ve telefonunu kapadı. Daha fazla rahatsız edilmek istemiyordu.

''Burcu..İyi misin?'' Yanındaki arkadaşının fısıldamasıyla oturduğu yerde irkilen genç kız olabildiğince normal görünmeye çalıştı ve gülümsedi.

''Dersin sıkıcılığından içim şişti. Kusacağım birazdan.'' İşte bu kadardı. Herkes onu uçarı, ayarı olmayan kız olarak biliyordu. Saklanmak için iyi bir maskeydi.

''Al benden de o kadar.'' Kendine fısıldayan arkadaşına sahte bir gülümseme daha gönderdikten sonra tekrardan önüne döndü.

Dersler bitip kendini okulun dışına attığında gerçekten de eve gitmek niyetinde değildi. Eylül'e gidecekti fakat öncesinde biraz kafa dinlemek istedi. Beşiktaş sahile, her kafası bozulduğunda oturduğu banka gidecekti. Öyle de yaptı.

Vızır vızır işleyen caddenin kenarında, denize karşı oturmuş düşünüyordu. Bir şeyleri anlatmak için tekrardan kafasına silah mı dayamalıydı? 4 senede hiç mi bir şey değişmemişti? Bu adamların onu evlendirme takıntısı hiç geçmeyecek miydi? Rüzgar yüzünü ince ince yalarken derin bir nefes aldı.. En iyisi arkadaşına gidip dertleşmekti. Yaşadığı her şeyi tek bilen kişi Eylül'dü. Onu mutlaka rahatlatırdı.

Sağa Kaydır 🏀Where stories live. Discover now