18, a bit tired

236 18 70
                                    

aradan geçen koskoca bir yıl; birikmiş anılar, giden insanlar, verilen sözler, kazanılan ödüller ve dökülen gözyaşları, belki de niceleri...

yoongi hyung istediği bölümü kazandı, bu yüzden şehir dışına gitmek zorunda kaldı. jimin hyung ile iki haftada bir görüşüyorlar, bazen aksasa da... jimin hyung ise derslerine odaklandı, arada sırada hala vokal derslerine gidiyor ama genel olarak çalışmayı tercih ediyor. sen de aynı şekildesin. seni çok fazla rahatsız etmemek için öğle aralarında seninle sohbet etmek yerine seninle ders çalışıyorum ve haftasonları bir gün geliyorum dükkanınıza, denge kurduk denilebilir.

üzerimizden zaman geçiyor hyung; biz fark etmeden o sıkı sıkı tuttuğu elimizi bırakıyor. bir yıl aslında bir şeyi beklemek için çok uzun bir süre gibi görünmüştür bana her zaman ancak beklediğim hiçbir şey olmadığından ve seninle olmaya odaklandığımdan çabucak geçiyor kör olasıca.

aylar geçtikçe daha çok tutuldum en güzel gece tonuna boyanmış gitarına, gitarının tellerini narince okşayan nasırlı parmak uçlarına, bu büyüleyici manzarayı bir de tatlı şarkılarla süsyelen kalın sesine, sana... yapraklar bir kez daha sararmış ve bana seni hatırlatmıştı ancak bu sene bir fark var: bu güzde ben seni seviyorum, seninleyim ve seni tanıyorum.

"makyaj mı yaptın?" diyorsun çenemden tutup başımı farklı yönlere çevirirken. "evet, biraz yaptım. çok sevmediğini biliyorum -ki ben de öyle... ama bugün özendim açıkçası." dikkatlice benim yüzümü inceliyorsun ve ben de senin gözlerinin içine bakıyorum. "hm." gözlerinle tenimi yakıp kavurman bitince yönümü sana döndürüyorsun. "sevmediğimden değil, yapamadığım için sinir oluyorum." imayla tek kaşımı kaldırıyorum ve sırıtıyorum. "öyle mi? oysaki ellerin çok yeteneklidir, kim taehyung." biraz daha dolanıyor gözlerin, benimkilerde. ardından çenemdeki elinin yeri değişiyor: belime sarılıyorsun. alnını boyun girintime yerleştiriyorsun, sağ elim ben engel olamadan saçlarına gidiyor; sol elim ise sırtında.

"iyi misin?"

"yorgunum biraz." duyduklarımla beraber iç geçiriyor ve seni biraz daha sarıyorum. "böyle zamanlarda olmayan makyaj yeteneğim harika bir destek sağlayabilirdi. bir gün bana makyaj yaparsın belki?" kıkırdıyorum.

"sen ne zaman istersen."

○●○

"çabuk, çabuk!"

"nedendir acelemiz?" elimdeki çantaları alıp ayağınla kapıyı kapatıyorsun ve çenenle bir yeri işaret ediyorsun, oturmam için. "dedem bu tür şeyleri pek sevmez." onaylarcasına başımı sallıyorum.

malzemeleri ve modelimi -seni- yerleştirdikten sonra çalışma alanıma şöyle bir bakıyorum. ferah, sıcaklamayacağız en azından her ne kadar küçük bir odada olsak da. karşında bir ayna dahi var. dükkanınız gibi bir yerde yapılacak bir makyaj için gayet iyi!

hem sesinden hem de kıpırdanışından heyecanın yeteri kadar belli oluyor. "sen makyajımı yaparken ben de konuşabilir miyim?" gülümsüyorum. "ağzını çok açma ve yüzünü oynatma, yeter." zor olacağını biliyorum, kontrolünü kaybettiğinde geri kazanman zor oluyor.

"ee..." diyorsun fakat konuyu açmamı beklemiyorsun, sen kendin açacaksın belli ki. "yeonjun'u sevdin mi?" ben de makyajını yapmaya başlıyorum.

"evet, çok tatlı. geçen sene birinci sınıflarda olduğunu hiç fark etmemişim, daha önce burada karşılaşmıştık aslında." omuzlarını silkiyorsun. "sınıftan çok çıkmıyor, ağabeyine benzemiş." dakikalar birbirini kovalarken odaya bir sessizlik hakim. ikimiz de arada sırada boğazımızı temizliyoruz ve bunun dışında çıt çıkmıyor. "son zamanlarda uzak kaldığımızı düşünüyorum." diyorum, içimdekileri ilk defa söylemenin ağırlığıyla.

vkook // dark magicWhere stories live. Discover now