0, the wrong key

2.7K 66 131
                                    

en sevdiğim ders, edebiyattı. çok güzel şeyler keşfedebiliyordun edebiyat dersinde; güzel senaryolar kurgulayabiliyor, kurguladıklarını yaşayabiliyordun.

tabii bunu yapabilmen için uyuman gerekiyordu. senin en sevdiğin şeylerden biridir, hyung.

yine öyle günlerden birisiydi. mışıl mışıl uyuyordum. gerçekten de en huzurlu uykularımdan birini çekiyordum o gün. edebiyat öğretmenimiz en güzel ninninin solisti, sınıfın uğultusu ise melodisiydi. bebekler gibiydim.

sıra arkadaşımın beni dürtmesiyle başımı kaldırmak zorunda kaldım. kaşlarımı çattım. "ne var?" o ise kaşlarını bir yeri işaret etmek için kullanmıştı. ağzımı şapırdattım ve isteksizce gösterdiği yere çevirdim bakışlarımı.

okul rehberlik öğretmenimiz, kim namjoon, öylece ayakta dikilmiş bana bakıyordu. onun olduğunu fark edince irkildim. "bay jeon, sizinle konuşmam gereken bir konu var."

bay kim'i severdim, bilirsin, dost canlısı bir insandı. dertlerimi öğrencilere anlatmak yerine, lisenin başından beri ona anlatıyordum.

gerçi o sene ikinci senemdi.

ne anlatırsam anlatayım dışarı çıkmadığının farkındaydım çünkü kendisine o kadar çok utanç verici ve beni rahatsız eden şey anlatmıştım ki eğer onlar aramızda kalmamış olsaydı sır olmaktan çıktığını fark etmem hiç de uzun bir zaman almazdı.

ona karşı hissettiğim güven ve saygı sebebiyle ikiletmeden ayağa kalktım ve her zamanki gülümsememi takındım. beraber sınıftan çıkar çıkmaz, sırtımı pat patladı ve saatine baktı. biz onun odasına doğru giderken, günlük bir dilde konuştu.

"yedi dakika içinde uyuyabildiğini bilmek gerçekten çok şaşırtıcı jeongguk-ah." kendisince güldü. "oysaki biz seni hep gülen ve haylaz işler peşinde koşan birisi olarak bilirdik. edebiyat dersindeki bu ani kişilik değişimini görmek... tuhaf oldu desem kırılmazsın umarım." omuz silktim.

"kırılmam çünkü doğruları söylediğinizi düşünüyorum. hobiler insanları biraz değiştirebiliyor." tepkisini kontrol etmek için ona baktım. tek kaşını kaldırdığını görünce gülümsemeye engel olamadım.

o hareket de en çok sana yakışırdı.

"tam olarak hangi hobini yaptığını sorabilir miyim?" basitçe cevapladım.

"uyumak." gamzeleri hafiften ortaya çıkarken başını salladı. "ah tabii, uyumak."

kapıyı açtı ve eliyle içeriyi gösterdi. "geç bakalım." uzun zamandır gelmeye alışık olduğum ve genel olarak gri beyaz renklerinin tercih edildiği bu odayı çok severdim. kendine has bir havası vardı. aydınlıktı, içimi daraltmıyordu ve koltuklar lanet olsun ki çok rahattı. seninle buraya geldiğimizde nasıl da yayılmıştın koltukta...

bay kim, masasına oturmazdı benimle konuşurken. sadece sıcak su, kupa ve hazır paket kahve almak için masasının arkasındaki şifonyeri ve termosu kullanırdı. ardından karşıma geçer, koltuğa oturur ve bana kahve ikram ederdi.

o gün de öyle yapmıştı.

tahta çubukla kahvemi karıştırırken konuyu açmaya karar verdim. "benimle ne konuşmak istemiştiniz?" sorumu sorarken gözlerine bakmıştım ve onunla göz göze gelince teması kesip yeniden kupamdaki kahveye döndüm.

"aslında pek de ciddi bir şey değil. bunu konuşmanın sana yararlı olacağını düşündüğüm için yanıma çağırmıştım. şöyle ki..." kupasını aldı ve koltuğunda sırtını yasladı. bana baktığını hissedince ben de onun gibi yaslanıp göz teması kurdum. "geçen seneden beri değişmeye çalıştığının farkındayım. zaten bunun hakkında sık sık konuşuyorduk. ilk senende de sıkıntı olmuştu fakat her ne kadar beni üzse de şunu söylemek zorundayım ki bu sene sorunlar daha da arttı.

"çabuk alevlenen ve duygularını kontrol edemeyen birisi olduğunun farkındayım, jeongguk-ah." nefeslenmek için olsa gerek, kahvesinden bir yudum aldı. ben de onu dinlerken arada sırada yudumluyordum. birkaç saniye bekledikten sonra devam etti. "bunları seni suçlamak için söylediğimi düşünmeni istemiyorum çünkü öyle bir şey yapmaya çalışmıyorum. senin de kendini anlayamadığın zamanlar olduğunu biliyorum. anlamlandırmaya çalıştığın için benimle konuşmaya başlamamış mıydın zaten?" kendi kendini başını sallayarak onayladı. gözleri arada sırada başka yerlere kayıyordu ve neredeyse dört beş kelimede bir durup düşünüyordu. neden bu kadar zorlandığını merak ediyordum.

"bence direkt konuya geçmelisiniz, bay kim." kahvesinden son yudumuymuşçasına büyük bir yudum aldı.

"haklısın, öyle yapacağım." tahminlerimi doğru çıkararak elindeki kupayı sehpanın üzerine bıraktı ve ellerini birbirine kenetleyip benimle göz temasına geçti. "sizin bir üst sınıfınızda bir çocuk var. tanıyor olmalısın. kim taehyung." ilk başta senden bahsettiğini anlayamamıştım. kaşlarım çatıldı. beyaz duvara odaklandım ve simanı aklıma getirmeye çalıştım. bana yardım edercesine konuştu. "uzun, esmer, sürekli bu kattaki boş sınıfa giren çocuk?" bu hatırlatmaları sayesinde senden konuştuğumuzu anlayabilmiştim.

"evet, tanıyorum. şimdiye kadar hiçbir selam sohbetim olmamıştı ama onun şu şiir olayından dolayı ismi kulağıma gelmişti." alt dudağımı kemirdim. "aslına bakarsanız, onu hep yalnız görüyorum. kendine pek de güvenmeyen birisi olduğunu sanmıştım, şiirini göndermiş olması şaşırtıcıydı."

doğrusunu söylemek gerekirse ilgi meraklısı olduğunu düşünüyordum.

bay kim, iç geçirdi.

"ah, tabii bir de o olay var..." yerinde rahatsızca kıpırdandı ve koltuğunda öne doğru kaydı. "güven konusunda haklısın. kendisince sıkıntıları var ama o da senin gibi: davranışlarını anlamlandırmakta zorlanıyor. en azından, liseye başladığından beri böyle. onunla ilgilenmeye çalışıyorum ancak... kilitli bir sandık gibi. içinde hazine olduğuna eminim, bendeki anahtar ona uygun değil sadece. ihtiyacın olan hazinenin taehyung'da ve onun açılmak için ihtiyaç duyduğu anahtarın sende olduğunu düşünüyorum. bu yüzden aslında, sana bir şey teklif etmek istemiştim."

《the wrong key》
   240320
   2.12 am

   kafam dağınıkken başladığım bir fic. beklediğiniz gibi gitmeyebilir.

   pes etmek her zaman geçerli bir çözüm yolu değildir ancak çabalamak size asla geri adım attırmaz. çabalayın, kendiniz için.

   sizi seviyorum.

vkook // dark magicWhere stories live. Discover now