3, pretending there's nothing wrong

558 35 98
                                    

seni gülerken pek görmezdik, kim taehyung. öyle çok sık neşelenen birisi değildin. bilmiyorum, belki de gülüşünü görmeyelim diye bizden gizli saklı seviniyor da olabilirdin. yine de emin olduğum bir şey vardı ki senden bir gülücük kazanmak gerçekten zor bir işti.

ama en çok bana gülerdin, değil mi hyung?

seninle boş sınıftayız yine. o sıralar sürekli senin yanına geliyorum. bir şey yapmasak da, konuşmasak da bir şekilde iyi hissediyorum. sınıftakilerin sahte gülüşlerini görmektense hiçbir şey görmemenin daha iyi olduğunu düşündüğümden artık sana sinirlenmemeye, seni o kadar da ciddiye almamaya ve kabullenmeye çalışmaya karar veriyorum.

ama şimdi gerginim. sıraya vurararak ritim tuttuğum kalemim bunu epey belli ediyor. arada sırada sana bakarak arada sırada da pencereden dışarıyı izleyerek kağıda bir şeyler karalıyorum. pek de memnun görünmüyorum, değil mi?

"kim taehyung!" diye sesleniyorum ilgini çekmek için. gözlerim çoktan sana dikili olduğu için hemen bakışlarımız kesişiyor. "bazen böyle dalıp gidiyorsun ya? o zamanlar daha ilhamlı falan hissediyor musun?" bana boş boş bakıyorsun ve hiç umrunda değilmiş gibi omuzlarını silkiyorsun.

zaten gerçekten de umrunda değil büyük ihtimalle. olsun.

gözlerimi sıkıca kapatıp gergin bir nefes veriyorum. bakışlarının hala üzerimde olduğunu biliyorum, hissettiğim bir ağırlık var omuzlarımda.

ilk defa başını omzuma koyduğunda "düşündüğümden daha güzelmiş." diye mırıldanmıştın kendi kendine. yoksa ilk o zaman mı hayaller kurmuştun, hyung?

hafifçe boğazımı temizliyorum ve yumuşak bir hareketle kafamı savurarak önüme gelen saçın geri gitmesini sağlıyorum. "kim taehyung..." diye yineliyorum, sakinliğimi koruyarak. "sana danışmak istediğim bir şey var."

her zamanki gibi önündeki sırada sana dönük olarak oturduğumdan elimdeki kağıdı sana göre çevirip uzatmakta zorlanmıyorum. gözlerin benden ayrılmıyor. okumaya davet eden bir şekilde kaşlarımla beraber kağıdı da kaldırıyorum. burnunu kırıştırıp kağıt parçasını eline alıyorsun ve gözlerin yazdığım satırlarda dolaşıyor.

burnunu kırıştırdığından kendini çoktan üstün gördüğünü düşünüyorum, gözlerimi deviriyorum. fark etmiyorsun.

konuşmak için bitirmeni bekliyorum.

bitirmen o kadar da uzun bir süre almıyor aslında ama ben az önce hissettiklerimin aksine o kadar heyecanlıyım ki oturduğum yerde bacaklarımla ritim tutuyorum, ellerimi nereye koyacağıma; gözlerimi nerelere dokunduracağıma emin olamıyorum bir türlü. bir yandan da gerginim, dudaklarımı dişlemeden edemiyorum.

yazdığım şiiri beğenmeni diliyorum.

ve evet, bir anım bir ötekini tutmuyor.

geçmek bilmeyen saniyeler -bana yüzyıllar gibi gelse de- bir sona kavuştuğunda, memnun olduğunu gösteren bir ifade ile bana bakıyorsun.

yok, hayır, gülümsemiyorsun ama kaşların narince kalkmış ve gözlerin saf şefkatle dolu haldeyken memnun olduğunu anlayabiliyorum. kendini üstün gördüğünü düşünmeye bir anlığına ara veriyorum.

"senin şiir yazımında çok iyi olduğunu biliyorum. evet, sadece bir defa duyabildim- yani, duyabildik okul olarak ama ben, bu konuda gerçekten sana imreniyorum ve..." beklemenin veya seninle konuşurken sakin kalmanın, sana iltifat etmekten daha kolay olduğunu fark ediyorum. ellerim ve kelimelerim kendi içlerinde kaos yaşarken ne diyeceğimi toparlayamıyorum. sessiz geçen birkaç saniyenin ardından pes edip oturduğum yerde kamburlaşıyorum ve sana bakıyorum.

bana içten bir şekilde gülümsüyorsun.

ilk defa gördüğüm bu görüntü ile hevesleniyorum belki normal konuşmalar da yaşayabiliriz diye. içim ısınıyor.

ileride, içimi ısıtan gülümsemene olan bağlılığımın beni cehennemde yaşatacağını nereden bilebilirdim ki, hyung?

konuşmamı dinlemekten nefret ettiğin gerçeğini gözardı ediyorum ve yarım bıraktığım çarpık konuşmama düzgünce devam ediyorum.

"çok sık şiir yazan birisi değilim ama geçen gün aklımda sürekli dizeler beliriyordu. ben de düzeltip kağıda geçirmek istedim." kendi kendime gülüyorum. "fazla bir bilgim ve yeteneğim de olmadığı için... ayrıca sana da güvendiğim için sana göstermeye karar verdim." ilk defa şiir yazıyorum. kendime hakim olamadığımdan heyecanım dışa vuruyor ve sen dizelere yeniden bakarken öncekine göre yüksek bir sesle konuşmaya başlıyorum. "aslına bakarsan bunun için bir melodi tutturmak istiyordum. ama tanrı bendeki sesi bana yanlışlıkla verdi sanırım. hiç mi hiç anlamam bu tür şeylerden." yüzündeki gülümseme biraz daha büyüyor. bana bakıyorsun. bir şeyler diyeceksin, ağzını açtın çünkü ama... susmaya karar veriyorsun aniden. ardından, kendini toparlamak istercesine başını sallıyorsun ve artık yüzünde olmayan gülümseme ile kağıda geri dönüyorsun.

aradan çok zaman geçmiyor. "bu kağıt bugünlük bende kalsın." görmeyeceğini bilsem de başımı sallıyor ve seni onaylıyorum.

yine şu tavırlar...

"tamam, kalsın." ayaklanıyorum. "jimin hyung'un yanına gitmeliyim, bugün ona onunla zaman geçirmek için söz vermiştim." sandalyeyi düzelttikten sonra sana dönüyor ve kocaman gülümsüyorum. senin yüzünde ise -her zamanki gibi- bir ifade yok.

aldırış etmezdim, herkese karşı öyleydin zaten. benim gibi birisine ısınman bile zaman almıştı.

ifadesizliğin beni hiç bozmuyor, mümkünmüş gibi gülüşümü daha da büyütüyorum ve kapıya ilerliyorum.

kapıyı açacağım sırada adımı söylüyorsun. "jeon jeongguk." merakla sana dönüyorum. bedenin bana doğru dönük ama bana bakmaktan kaçınıyorsun, sanki konuştuğun oymuşçasına kağıda bakıyorsun. "yarın okulda yokum." verdiğin bu bilgi üzerine kaşlarımı çatıyorum.

"neden?" tepki alamıyorum senden. cevap vermeyeceğini düşünmeye başladığımda beni şaşırtarak sebebini söylüyorsun. "hastaneye gideceğim." kapı kolunu tutan elim telaşla bulunduğu yerden ayrılıyor fakat yine ellerimi nereye koyacağıma karar veremiyorum. en sonunda ceplerime sığınmakta karar kılıyorum. "hasta mısın?" omuz silkiyorsun.

zaten konuşman mucizeviydi, üstüne de cevap vermek istemeyeceğini anladığım bir yere kadar devam etmene sebep olduğumdan daha da zorlamak istemiyorum ve başımı sallıyorum. "yanıtlamak istememen sorun değil. umarım bir şeyin yoktur ve hastaysan da... en kısa zamanda iyileşirsin."

tek aptal olduğun konu buydu, değil mi hyung? iyi gibi davranmasan da bir şeyin yokmuş gibi davranırdın.

《pretending there's nothing wrong》
   260320
   5.03 pm

   tutamadığım tek söz

   pes etmek her zaman geçerli bir çözüm yolu değildir ancak çabalamak size asla geri adım attırmaz. yine de, yorulduğunuzda ara vermeyi de bilmelisiniz.

   sizi seviyorum

vkook // dark magicWhere stories live. Discover now