yirmi dokuz

11.7K 989 397
                                    

ücüncü bolum, atlama
bu arada dunyanin en guzel sarkısı niyə belə uzundur bu yollar olabilir mi abi

*
perşembe
01.13
selim
ali

"yaramıyorsa içme amına koyayım."

ali, gülerek selim'in omzuna tutunmaya devam etti. "yaraamııyorrsa içmiicee-"

"kusarsan yemin ederim öldürürüm ali seni." kapıyı açarak bir eliyle ışığı buldu ve küçük odada zorla ali'yi kanepeye oturttu. "küçük biraz ama idare edeceksin bi on dakika. ben gidip mecnun'lara haber vereyim, eve götürsünler seni."

ali, ayağının ucuyla kapıyı kapattı ve göz kapaklarını indirip yüzünü buruşturarak "mecnun'ları sikeyim." dedi. "sal işte."

selim, bir elini beline koyarak ali'ye baktı. gecenin bir saati arkadaş ortamı olarak içmeye geldikleri yer gerçekten de selim'in çalıştığı yer olmak zorunda mıydı?

"ne yapmamı bekliyorsun benden?"

"çek bi sandalye, bak keyfine..."  dedi kanepeye yığılırken.

"ali, burada kalamazsın amına koyayım."

"beş dakika..."

"ya ali." dedi ali'nin yanında yere çömelerek. ali, gözlerini aralayarak selim'e baktığında bir küfür homurdanarak yüz üstü yattı.

"kafamı sikeyim." diye belli belirsiz bir küfür daha savurduğunda selim, elinin tersiyle ali'nin ateşini kontrol etti. ali, gülerek bir an selim'e baksa da selim ciddi ciddi ali'nin ateşini ölçüyordu.

"mecnun'u çağıracağım." ayaklandığında ali yavaşça selim'in, onun alnında olan kolundan tuttu.

"eve sarhoş gidersem annem beni öldürür." dedi boğuk ve ciddi bir sesle konuşup selim'e bakarken.

"haklı biraz. on sekizine girdin mi sen hem?"

ali, omzunu silkti. "ne zaman doğdum ki ben?" dedi kaşlarını kaldırıp.

selim, boşluğuna geldiği için bir an kahkaha attığında ali de kendini tutamayıp güldü. doğrudan selim'in dudaklarına baktığı için kendini suçlu hissedip tekrar tavana dikti bakışlarını. bu suçluluk duygusuyla karşılaştığı son üç günden beri doğru dürüst düşünemiyordu. zaten sürekli aklı havada olan bir çocuktu, şimdiyse iyice salak hissediyordu kendini. "ruhumu sikeyim." diye bir kez daha küfretti kendine.

"iyi misin sen?" dedi selim kaşlarını kaldırarak. umursamaz görünmeye çalışıyordu fakat içten içe hâlâ ali'ye bir şekilde yardımı dokunsun istiyordu. bunun sebebini sorgulamaktan korkuyordu çünkü yaptığı şeylerin anlamını kavradığında hayat onun için daha zor oluyordu.

"bilmiyorum." dedi gözlerini kapatarak. ali, hayatı boyunca istediği her şeyi gerçekleştirmişti. tüm sıkıntısı, ne istediğini bilmediğinde başlıyordu. üniversite için bir hedefi olsaydı kazanırdı ama hedefi yoktu. tıp isteseydi belki kazanamazdı ama tıp gibi bir hedef onluk değildi. aynı şey hayatın birçok alanında da böyleydi. bencil biriydi. hangi kızdan hoşlanırsa hoşlansın bu iş hep karşılıklı bitiyordu. karşılık ilişkisini bozan da hep ali olmuştu ve bu yüzden hiç aşk acısı da çekmemişti.

şimdi, yine ne istediğini bilmediği bir dönemdeydi. onun ergenlik depresyonları hep böyle geçerdi. üniversite sınavına bir hafta kala da böyleydi. istediği hiçbir meslek yoktu, gitmek istediği hiçbir yer de yoktu. hiç değilse o zaman, neyi bilmediğini biliyordu. şimdi, işler iyice çıkmazdaydı. göğüs kafesini zorlayan ağırlığın neye ait olduğunu bilmiyordu. üstelik bu yük olarak gördüğü duygu bütünlüğünün yalnızca bir başlangıçtan ibaret olduğunu da biliyordu. gecenin birinde kendine sorulmuş bir 'sen ne yapıyorsun?' sorusunun bilinmez cevabıydı bu yük. asıl sıkıntı, sorunun cevabıyla karşılaştığında kendini gösterecekti ve bunun kendisi de farkındaydı.

"kahve ister misin?" diye sordu selim kuru dudaklarını ıslatarak.

başını iki yana salladı. "ayılmak istemiyorum ki."

"abi burada kalamazsın." dedi selim. "izin vermezler."

elini yüzüne getirip gözlerini kaşıdı. "çaktırmasak?"

güldü. "kovulmak istemiyorum."

"hani çalışmıyordun?" dedi kaşlarını çatarak.

omzunu silkip gülümsedi.

ve bu, onu olduğundan daha tatlı göstermişti. ali, bir kez daha küfredip eliyle yüzünü kapattı.

birkaç saniye sonra kendini tutamayıp "burada mı kalıyorsun?" dedi ellerinin arasından selim'e bakarak.

"sayılır." dedi avuç içlerini arkasına koyup geriye doğru yaslanırken.

"eve gitmiyorsun yani."

"sayılır." dedi bir kez daha aynı ifadeyle. yüzünde olumsuz hiçbir duygu yoktu.

iç çekti. "o kadar derdin var amına koyayım," dedi gözlerini kapatırken. "...bir de sarhoş ali'yle uğraşıyorsun."

"ilk değilsin." dedi gülerek.

ali, çok içmenin verdiği çocuksulukla selim'e döndü. "başka aliler mi var?"

"hem de bir sürü." dedi gülerek.

"nasıl ya?" dedi tüm vücuduyla ona sönüp. sarhoş aptallığıyla gözlerini irice açtı.

selim, ona cidden bir açıklama yaptı. "her gün sarhoşlarla uğraşıyoruz."

her gün burada mısın diye sormak istese de tadını kaçırmak istemedi. "sen uğraşma." dedi gülerek. "yeterince derdim var diye bir rapor al."

"olsa da alsak."

"burada uyuyabilir miyim?"

"ali." dedi gülerek. "izin alamam. istesem de olmaz."

"bana ne." dedi yorgana sarılarak. tadını anlamadığı ferah kokuyu içine çekerek selim'i umursamamaya devam etti. eğer gidecekse bu yorganı da yanında götürürdü.

"yordun ya." ayağa kalktığında, ali gizli gizli ona bakmaya başladı.

"mecnun'a haber mi vereceksin?"

"patrondan izin almaya çalışacağım." dedi omzunun üstünden ona bakarak. hemen sonra da kapıdan çıktı.

ali, sebebini düşünmekten korktuğu bir tebessümle yüzünü yorgana gömdü.

*

fatale Where stories live. Discover now