"Biz karanlığın değiliz."

Start from the beginning
                                    

"Gitmem gerek." dedim ayağa kalkıp.

"Nereye?" diye sordu ben kapıya yöneldiğimde peşimden gelirken.

"Emre'ye. Bitmesi gereken şeyler varmış."

"Ben bırakırım seni."

"Taksiyle giderim." dedim montumu giyip telefonu cebime koyarken. Ayakkabılarımı giydikten sonra dışarıya çıktım. Hava çok soğuktu ve esen soğuk rüzgar yüzüme her vuruşunda canımı acıtıyordu. Taksiye binip bana attığı konuma doğru yola koyulduk. Şehrin dışında bir yer gibiydi sanırım. Uzaktı. Gözümü camdan dışarıya diktim. Küçükken sevdiğim şeyler bitince, güzel şeyler elimden kayıp gidince gep huysuzluk çıkarırdım. Belki de hayatımda çok az güzel şey vardı ve onları kaybetmek beni derinden sarsıyordu. Ufak bir şeye bağlansam bile onu bırakamıyordum. Bu huyumdan hiç vazgeçemem sanıyordum. Hayatım boyunca hep kaybedeceğimi anlayınca huysuzluk çıkarırdım sanıyordum. Öyle değilmiş meğer. Kaybedeceğimi anlayınca pes etmeyi seçmiştim. Pes edip yok olmayı. Arkamda bırakacak hiçbir şey yoktu artık. Emre bile yoktu artık.

Taksi durunca kendime gelip ücreti taksiciye verdikten sonra arabadan indim. Taksi uzaklaşırken her tarafın karanlık olduğunu gördüm, kimse yoktu. Terk edilmiş bir yer gibiydi ya da daha önce kimseler tarafından gelinmemiş bir yer gibi. Köşede duran tahtadan yapılmış küçük bir kulübeyi gördüğümde yavaşça oraya doğru yürüdüm. Kulübenin tam önünde durunca derin bir nefes aldım. Küçükken rüyamda gördüğüm tahtadan kulübeyi anlatmıştım ona, ondan çağırmıştı beni buraya. Aynı rüyamdaki gibi karanlık ve kimsesiz bir yerde küçük bir kulübe. Kulübenin kapısını açıp içeriye girdim. İçeri girdiğim an ilk dikkatimi çeken ışıklı pano olmuştu. Kalbim hızlı atmaya başlarken panoya yaklaştım ve üstündeki birkaç fotoğrafa baktım. Bizim fotoğraflarımızdı. Öylece baktım fotoğraflara boğazımda oluşan düğümle.

"Oraya ait olan fotoğrafları bulduk sonunda."

Sesini duyduğumda arkamı döndüm, karşımda durduğunu gördüm.

"Oraya mı aidiz?"

"Böyle bir karanlığın içindeki tek ışıklı yerdeyiz, biz oraya aidiz." dedikten sonra hafifçe gülümsedi.

"Karanlığa değil. Biz karanlığın değiliz." diye ekledi.

"Karanlığa ait olduğunu söylemiştin, ne değişti?"

"Hiçbir şey değişmedi. Seninle beraber ışıklara ait olan Emre'yi ölümsüz kılmak istedim sadece." dediğinde yutkundum.

"Ne yapmaya çalışıyorsun anlamıyorum." dedim gözlerinin dolduğunu gördüğümde.

"Hiçbir şey." dedi sessizce.

Ona sarılmam için kollarını iki yana açtı, gözyaşları yanaklarından süzülürken.

"Dokunursam sana, geçen defakiler gibi kaybolmayacağına söz verir misin?" diye sordum titreyen sesimle.

"Söz." dediğini duyduğumda gözlerimi kapatıp sıkıca sarıldım ona, yine buhar olup gitmesinden korkuyordum. Ama bu sefer kollarımın arasındaki bedeni gerçekti, hayal değil.

"Ben... deliriyorum." dedim bedenimi sıkıca sardığı kollarından kurtulup.

"Yine hayal görüyorum." dedim ona bakmamaya çalışarak.

"İlaçlarımı almamıştım kahretsin. Yine aynı şey oldu." dedim kaşlarımı çaatıp.

"Bana bak." dedi.

"Sana bir daha bakarsam önceden olduğu gibi kaybolup gideceksin."

"Kaybolmayacağım." dediğinde ona baktım.

Kaybolmadı.

Zihnimle dalga geçiyordu sanki. Bir gün bana iyi davranıp diğer gün kötü gün davranıyordu. Bir gün bana sarılmazken diğer gün bana sarılıyordu. Bana gerçek olduğunu ispatlamak için bakan gözlerine sinirle baktım.

Kesik elimle omzuna vurdum.

"Sen ölüsün." diye bağırdım gözyaşlarım akarken.

"Yapma." dediğinde bir daha vurdum omzuna.

"Sen yoksun Emre." dedim.

"Yapma, elin acıyacak." dedi gözlerimin içine bakıp.

"Madem gerçeksin," derken elimi indirdim.

"neden sürekli farklı davranıyorsun?" diye ekledim.

"Saklamaya çalışıyorum. Seni her görüşümde içimdeki karanlığa gömdüğüm Emre'yi, saklamaya çalışıyorum. Senin için ölüp biten Emre'yi hapsediyorum karanlığıma. Ondan her seferinde sana farklı davranışım." dedi sinirle.

"Bu aptal kalbimi değiştiremiyorum! Seni her görüşünde daha hızlı atmaya başlıyor. Her gece senin kokunla uyumak istiyorum hala. Yapamıyorum ben sensiz!" diye bağırdı.

Gözyaşlarım deli gibi akıyor,ellerim titriyordu.

"Bak bana!" diye bağırdı kolumdan tutup beni hafifçe sarsarken. Gözlerinin içine baktım.

"Bak! Saklamaya çalıştığım Emre'ye bak! Karanlığa hapsettiğim Emre sürekli ağlıyor! Ben dayanamıyorum. Ben sensizliğe daha fazla dayanamıyorum." dedi omuzları düşerken.

"O zaman neden gitmeye devam ediyorsun?" diye sordum titreyen sesimle.

"Çünkü..." derken yanağından süzülen gözyaşına baktım kısa süreliğine.

"Çünkü ben seni sevmek istemiyorum." dediğinde bacaklarımdaki tüm gücü kaybettim. Kalbim durdu o an. Olduğum yerde kaldım. Titreyen ellerim durdu, gözyaşlarım tükendi. Titrek bir nefes aldım.

"Bu bana söylediğin en kötü şeydi." dedim kaşlarım çatılırken.

"Karanlığa hapsettiğin Emre'ye veda edebilir miyim?" diye sordum çenem titrerken.

Gözyaşları yanaklarından süzülürken usulca başını salladı onaylarcasına. Aramızdaki mesafeyi kapatıp tam karşısında durdum. Gözlerimi kapatıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Bastırdım ama çekmedim. Akan gözyaşlarımız karıştı dudaklarımıza. Kendimi geriye çektiğimde gözlerimi açtım. Emre de gözlerini açarken elimi onun sol göğsüne koydum.

"Karanlığa hapsettiğin Emre'ye sesleniyorum. Korkma canımın içi. Gidiyorum ama ben hep yanındayım." derken Emre'nin gözlerine baktım.

"Her gözlerini kapatışında yanında olacağım. Söz veriyorum." dedim Emre'nin bana dediği gibi.

"Hoşça kal Emre. Ben seni çok sevmiştim." dedikten sonra elimi çektim.

"Hoşça kal." diye fısıldadım son kez. Arkamı dönüp ilerlemeye başladım burnumu çektikten sonra. Belki gelir arkamdan diye düşündüm. Belki dur, derdi. Belki de...

Belkilerin hiçbiri gerçekleşmedi. Ben ağlaya ağlaya Deniz'in evine gittim.

>>>>>>>>>>>>>>>>>>

Kapıyı açtığında yaşlı gözlerime baktı.

"Ne oldu?" diye sordu, ben içeriye girerken. Cevap vermeyip ilerlediğimde kapıyı kapatıp peşimden geldi.

"Büşra, söylesene." derken kolumdan tutup beni durdurdu. Ona dönüp gözlerine baktım.

"Beni sevmek istemiyormuş." dedim titreyen sesimle.

"Beni neden sevmek istemiyor ki?" diye sorduğumda tuttuğu kolumdan beni kendine çekip sıkıca sarıldı bana.

"Sen beni severken o neden beni sevmek istemiyor?" diye sordum.

"Ona iyi geldiğin içindir belki de." dediğinde başımı göğsüne yasladım.

"Bana nefreti hatırlatsana bir an önce. Çünkü sevgimi içine gömdüğü Emre'ye vermiştim." dedikten sonra gözlerimi kapattım.

"Çok zor bir şey istiyorsun benden. Kalbin bu duyguyu kaldırabilir mi?"

"Denemeden göremeyiz." dediğimde saçlarımdan öptü.

"Deneyelim o zaman." dedi sessizce.

CAMBAZWhere stories live. Discover now