Gömleğinin düğmelerinin tamamını açtığımda yavaşça omuzlarından sıyırmama yardım etti. "Biraz yoruldum," ellerimi başının iki yanına koyarak dudaklarından öptüm. "O zaman yürüyüşe çıkmayalım,"

Düzenli olarak her gün akşam üzeri yürüyüş yapmaya başlamıştık. Hareket etmediğimde ayaklarım şişiyordu. Doktor bu yürüyüşlerin bebeğe iyi geleceğini söylemişti. Demir bu yüzden işten erken gelerek benimle yürüyüş yapıyordu.

Salık bıraktığım saçlarımı omuzlarımın gerisine ittirdi. Yüzüm açıklığa kavuştuğunda büyük ellerini yanaklarıma koydu. "Yürüyelim, o kadar yorgun değilim. Hem sıkılmışsındır akşama kadar evde,"

Omuzlarımı silkeledim. "Seni görünce geçiyor,"

Alnımdan öptü. "Benim yorgunluğumda sen gülümseyince silinip gidiyor,"

Başımı omzuma yatırdım. "Hazırlanayım mı o zaman?" diye sordum. Ellerimi çıplak göğsüne koymuştum. Eğilip dudaklarımı kavradı. Uzunca öptü. Öpüşüne midemden oluk oluk akan kelebek sürüleriyle karşılık verdim. Her dokunuşunda sanki ilkmiş gibi heyecanlanıyordum. Bu harika bir hissiyattı. Geri çekildiğinde kızaran dudaklarını yaladı. "Hadi hazırlan," sersemce başımı salladığımda tek kaşını kaldırarak bu hâlime güldü. "Hâlâ heyecanlanıyorsun?" dedi tasdiklemek istercesine. Nemlenen dudaklarımı ısırdım. "Oluyor işte öyle arada," derken ensemi kaşımıştım. Burnumun ucuna ufak bir öpücük kondurdu. "Güzel karım benim," kucağından isteksizce kalktım.

Demir üzerini değiştirdi. Bende bacaklarıma kalın bir tayt geçirdim. Kalın yün kazağın eteklerini düzelttim. Montlarımızı giydikten sonra dışarı çıktık. Kar durmuştu. Dünden bu yana şiddetle yağmış ve her yeri beyaz örtü kaplamıştı. Şapkam gözümü kapatınca eldivenli ellerimle geriye itekledim.

"Bebeğimiz doğunca üçümüz birlikte yürürüz burada," dedim bakışlarımı yanımdaki kocama tutarak. Sözlerimin akabinde yüzünde çarpık bir gülümseme oluştu. Kehribar irisleri yüzümü buldu. "Hele bir doğsunda,"

Demir elimi avcuna alarak yavaş bir tempoda yürümemizi sağlıyordu. Arada ellerimi avcuna hapsedip nefesiyle ısıtıyordu. Başımı göğsüne koydum. "Demir," dedim kısık çıkan sesimle. Belimi saran kollarıyla beni sıkıca bedenine yasladı. "Göz bebeğim?" dedi beni bekletmeden. "Sence kız mıdır yoksa oğlan mı?"

Burnuyla şapkanın alnıma değen kısmını eşeledi ve oluşan boşluğa dudaklarını bastırdı. "Bilmem, senden gelecek olan her şeye razıyım ben,"

Kocaman bir gülümseme oluştu dudaklarımda. Çenemi geniş ve kaslı göğsüne bastırarak yüzüne baktım. Yakışıklı suratında memnun bir ifade yer edinmişti. Yanağıma çıkan eliyle tenimi okşadı. "Ama illa bir cevap bekliyorsan, oğlumuz olacağını hissediyorum."

Heyecanla atıldım. "Bende," deyip atkıyı dudaklarımdan çektim. "Dün gece rüyamda gördüm. Senin gibi yakışıklı bir oğlan çocuğu kucağımda mışıl mışıl uyuyordu,"

Yanağımdaki eli yavaşça çenemi buldu. Eğilip dudaklarımı öptü. "Sağlıklı olsun, gerisi mühim değil,"

Yarım saat kadar yürümüş ve evimize dönmüştük. Hava soğuktu ve kar yağmaya başlamıştı.

İkimizde sıcak bir duş alarak yemek için aşağıya indik. Halime hanım mükellef bir sofra kurmuştu. El lezzeti çok iyiydi. Dört aylık olan bebeğimiz kendini belli eder olmuştu. Karnım şimdiden şişmişti. Boyumun dezavantajı da vardı tabii.

DEVRİM KADINITempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang