Si J'osais

41.2K 3K 9.8K
                                    

Selamlar

Güzel bir bölüm olduğunu düşünüyorum umarım siz de seversiniz

Yorumlarınızı esirgemeyin benden yoksa ağlarım 😖😭


Bölümdeki şarkıyı medyaya bıraktım, dinlersiniz bence çok güzeldir

Sizi maviliyorum 💙

İyi okumalar ^^

Miyav

Öylece bakıyordu, duvara diktiği gözleri mavi renkli bibloyu bulanık görüyor, sadece ahşap duvardaki tanıdık çatlaklara odaklanıyordu. Bir saate yakındır izliyordu duvarı, içi karmakarışık hislerle doluydu ve ağlamak istese de engel oluyordu kendine. Yumruklarını sıkıyor, avuçlarımda tırnaklarına ait ufak hilal şeklinde izler oluşturuyordu. Gözlerini ağır ağır kırpıyor, dudaklarını arada bir ıslatıyordu yavaşça. Her hareketi yavaştı.

Belinde, kalçasının oralarda ufak bir sızı vardı ama onu mahveden bir şey değildi bu. Aslında, umurunda bile olmamıştı çünkü ne zaman düşünse yerinde kavranmasını sağlayacak bir anının kalıntısıydı bu sızı. Üstündeki tişörtün sahibine ait olan koku, ciğerlerini yakıyor, koku duyusu bu kokuya alışmış olsa bile seçebiliyordu farkını. Nefes alamıyor gibi hissediyor, olduğu yerde küçüldükçe küçülüyordu.

Odasının tanıdık kokusu bile bastıramıyordu bu kokuyu. Çıkartıp atmak istiyordu, bir köşeye fırlatmak ve bir daha görmeyeceği bir yerlere koymak... Ama yapamıyordu. Elleri asla tişörtü çıkarmak gibi bir girişimde bulunamıyor, aksine sıkı sıkı tutunuyordu gri tişörte.

Evinden çıkmadan önce şortunun üstüne rastgele geçirdiği tişörtün ona ait olduğunu evine gelene kadar önemsememişti. Zaten evden nasıl çıktığını da bilmiyordu. Sıkı sıkı ona sarılan kollarından ayrılmak öyle zor olmuştu ki, ağlayacaktı neredeyse. Burnunu sürekli boynuna sürtüyordu, tıpkı bir bebek gibi ağzını ufak ufak şapırdatıyor, belini yavaş yavaş okşayıp iyice kendine çekiyordu. Uykusunda boynunu öpüyordu ve Taehyung ondan ayrılamıyordu. Parmaklarını saçlarından çekememişti, öylece durmuştu sadece. Yüzünü saçları arasına gömmüş, kokusunu çekerek kısık kısık iç çekmişti.

Sonunda ayrılmıştı ondan ama, o yataktan kalktığı anda yokluğunu hisseden alfanın, ellerinin onu araması ve kaşlarını sevimli bir şekilde çatması mahvetmişti onu. Bu yüzden kendi tişörtünü rastgele bir yastığa giydirip kolları arasına koymuştu. Onun tişörtünü giyme sebebi de buydu. Kirli tişörtünü almak yerine dolabından rastgele gri bir tişörtü seçip üstüne giymiş, bacaklarına doğru dökülen tişörtün muhtemelen ona bile büyük geldiğini düşünmüştü. Çok büyüktü, Jeongguk'un bedeni için bile fazla boldu.

Hemencecik çıkmıştı odasından. Saat sabahın beşiydi ve o, öyle sessizce ayrılmıştı ki evden çok erken uyanmış olan hizmetliler bile fark etmemişti onu. Sonra bisikletine binmiş ve hızla evine gelmişti işte. Yarım saatten biraz fazla sürmüştü bu yolculuğu ve yolda sürekli gözleri buğulanıyordu. Evine varıp oldukça yorgun olduklarını düşündüğü annelerini uyandırmadan odasına çıkmış, yatağına yatmıştı.

Şimdi ise saat sekizi çeyrek geçiyordu. Yatağında öylece ölü gibi yatarak duvarını izlediği bir saat, belki de daha fazla, bütün bunları düşünmüştü. Uyandığı anı aklından çıkaramıyordu bile.

Öyle güzel uyanmıştı ki sabah... Jeongguk'un nefesleri boynunu gıdıklıyordu, saçları burnunu huylandırıyor, parmakları çıplak belini nazikçe okşuyordu. Kokusu etrafını sarmıştı, her yerinde o vardı. Bacakları, bacaklarına dolanmıştı ve bir eli yanağındayken, diğeri boynunun altından uzanıyordu. Teni, tenindeydi. İzleriyle doluydu, onunla doluydu ve kokusu ağlamak istemesine neden oluyordu. Öyle sakindi ki Jeongguk, kalp atışlarını göğsünde hissediyor, huzur dolu nefesleri boynunu okşuyordu. Dudakları, birkaç dakikada bir hareket ettirdiği kafasıyla boynuna temas ediyor, uykusunda öpüyordu onu. Öyle narin bir adamdı ki Jeon Jeongguk, titreyen elleriyle okşadı saçlarını.

NEEDYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin