Beklenmeyen Şifre*

9.5K 920 3.4K
                                    

Telefonumun vefat etmesinin ertsi günü cenaze ya da herhangi bir anma töreni gerçekleşmediği için kendi kendimi odaya kapatıp depresyonlu halime geçiş yapmıştım. Her şey telefon muydu hayatta? Her şey bir telefondan mı ibaretti yani?

"İzuku, kalkmazsan eğer bütün iç çamaşırlarını pembe alırım! Bir telefon yüzünden böyle davranılmaz."

Bir telefon mu? Yani sadece bir telefon mu, burada gerçek bir drama gerçekleşmişti! Çok değerli Shakespeare bile bu acıya dayanamaz, dirilip geri ölebilirdi bile. O kadar abartmıyorum.

"Ah anne...neden annemsin sen?"

Dolabımın yanındaki masadan siyah melon şapkamı elime aldım ve kafama geçirdim.

Yatağımın köşesine sinerek önüme gelene sövmeye başladım. Ben bu hayatın da, bu hislerin de, saçma salak düşüncelerin de, hepsinin de ta amına koy-

"Girebilir miyim?"

İşim yarım kalarak hafif aralık kapı biraz daha açıldı, ve içeri, Katsuki Bakugou girdi.

"Girdin zaten."

Namı diğer, Küçük Kacchan'cık.

Şu kafamdaki siyah şapkayı ele alınca utançtan kriz geçirmek üzereydim. Hemen şapkayı bir kenara fırlattım ve hafifçe bir öksürük ile uzun kirpiklerimin altından umursamaz bir bakış gönderdim.

"Eee, neden geldin?"

O sırada çatık kaşları normal bir ifade aldı ve gözlerime bakmak yerine gözlerini parkenin grimsi renginde dolandırdı.

"Telfnunu bzdğm için özr dlrm."

"Ne dedin? Duyamadım."

"Telefonunu bozduğum için özr dlrm."

"Hala net duyamıyorum?"

"TELEFONU BOZDUM! ÖZÜR DİLERİM İŞTE!"

Bunun yaşandığı gerçeği, soğuk havada üzerime sıçrayan bir su gibi gelmişti. "Önemi yok," dedim üzgün bir ses tonu ile.

"telefonumu sen bozmadın." İntikam almak için bir özür azdı fakat telefonu onun bozmadığını düşünürsek şimdilik bir özür yeterdi.

"Ha? Nasıl?"

"Telefonu alıp eve geldiğimde telefon çalışıyordu. Ama ben çalışmasına sevinirken elimden düşürüp tekrar temelli olarak bozdum..." dedim. Tanrı aşkına telefona değil çalıştığım tüm o zamana ağlıyordum zaten. Tabi biraz da telefona ama çok az. Tamam çoğu telefon içindi.

Kafamı sarı dikene çevirdiğimde suratındaki mimik değişimi gözlerimden kaçmadı ve alaycı bir ifadeye evrildi.

"Gülmesene be!"

Ben gülme dedikçe daha çok gülerken yere yatıp anırmaya başladı. Hem beni sinir ediyordu hemde fena halde onu izleme isteği uyandırıyordu.

Her güzel şeyin bir sonu vardır diye düşündüğüm sırada gülmekten gelen göz yaşlarını silip ayağa kalkmaya yeltendi. Yatağımın yanına koyduğu çantayı havalı bir şekilde yerden kaldırdı ve fermuarını açıp içinden bir iphoneX kutusu çıkardı. Kesin içi boş. BOooş bOooş.

Bu bir rüyaysa hiç komik değil.

Cidden...

Evren yine bana Serap gördürüyor.

"Bu senin için. Sen bozmuş olsan da buna sebep olan bendim."

Bir dakika karşımda yedi cehhennemin sahibi Bakugou Katsuki var ve bana uzattığı telefon ile karizmasına körükle gidiyor. Fakat bu karizma olayın ironi komikliğini bozamazdı. Bu sefer ben kendimi gülmemek için zor tutuyordum. Çünkü resmen telefon için pişman olup benden özür dileyip sonra da bir telefon getirmişti. Aslında onca şeyden sonra niye kendimi tutayım ki?

Pezevenk || BakuDekuWhere stories live. Discover now