0.3

4.8K 453 47
                                    


" Kesinlikle acı vericiydi." demişti Jimin tebessüm ederek. Bu sırada pizzasının yiyemediği son iki dilimiyle bakışıyor, yemese ayıp olup olmayacağını düşünüyordu. Namjoon ise bu sırada kırmızı şarabından yudumluyor, Jimin'in anlattığı anı hakkında geçmişe dalmış gibi görünüyordu. Küçük, sokak kenarında ama oldukça ünlü bir restauranttı burası. Dar sokakların birinde olması ve bir sürü insanla birlikte olmaları Jimin'i heyecanlandırmıştı. " Beğenmedin mi pizzanı?" demişti Namjoon, tabakta kalan dilimlere bakarken. " Hayır sadece çok doydum hyung."

      " Daha tatlı söyleyecektik oysa. Buranın Parrozzo'su epey ünlüdür." Jimin telaffuz bile edemeyeceği kelimeyi duyduğunda kıkırdamış ve şarabını yudumlamıştı. " İstersen biraz yürürken konuşabiliriz. Bilirsin, sokaklar çok güzel.."

    " Tabii ki." demişti Namjoon biten şarap kadehini masaya bırakırken. Daha sonra bir elini kaldırmıştı. " Hesabı alabilir miyiz lütfen?" Jimin birkaç saniye donmuş, onun biraz bozuk bir aksanla kurduğu İtalyanca cümleyle donup kalmıştı. " Bir saniye, ne?"

   Namjoon kıkırdarken cebinden cüzdanını çıkartıyordu. " Konuşmayı bilmiyorum, birkaç cümleyi biliyorum sadece." Aynı zamanda Jimin telefonunun arkasındaki kredi kartını çıkartmış ve gelen garsona uzatmıştı. Namjoon'dan önce davrandığı için garson onun kredi kartını alarak gözden kaybolmuştu. " Kesinlikle bana da bir şeyler öğretmelisin."

    " Hey, ben ödeyecektim işte." Jimin kalkıp hırkasını geri üzerine geçirirken maskesiyle de ağzını kapatmıştı. " Hyung evinde kalıyorum zaten, böyle şeyleri bölüşerek ilerlemeliyiz. Yoksa kendimi hiç rahat hissetmem."

     Garsonun getirdiği kredi kartı ve fişi alıp cebine tıkıştırmıştı. Bir an önce bu sokakları keşfetmek, onların arasında kaybolmak istiyordu. Namjoon onun bu acelesine ayak uydurmuş, üzerine ceketini geçirerek epey istekli genç adamın peşinden yürümüştü.

   Burası turistik olarak ünlü olan, Milano'nun karışık ve dağınık caddelerinden biriydi. Bir sürü restaurant, hediyelikçi dükkanlarıyla kesinlikle Jimin'in seveceği bir yerdi burası. Jimin yüzüne hafifçe vuran rüzgarla kendini daha iyi hissediyor, gördüğü her yerin fotoğrafını çekme isteğiyle yanıp tutuşuyordu.

    " Burası meydana çıkıyor sanırım, hadi gidelim." Jimin kendini meydana attığında, karşısına çıkan gösterişli ve tarihi katedralle birlikte büyülenmişcesine yerinde kalakalmıştı. " Bu Duomo di Milano olmalı." Namjoon onun yanına kadar gelmiş ve büyüleyici yapıyı incelemeye başlamıştı. " Epey güzeldir, istersen birkaç günümüzü böyle şeyleri gezmeye ayırabiliriz."

    " Harika olur hyung." demişti Jimin tekrardan gülümseyerek. Dudakları yırtılacak gibi gülümsüyor, mutlu bir şekilde duruyordu şimdi yerinde. " İstersen artık alışveriş yapmaya gidebiliriz."

      Birkaç dakika içinde, Jimin'in kullandığı arabada büyük bir süpermarkete doğru yola çıkmışlardı. Saat dokuzu geçiyordu, biraz uygunsuz bir saat olsa da bunu kim umursardı ki?

      Jimin birkaç gündür kendini olmadığı kadar rahat, mutlu ve düşüncesiz hissediyordu şimdi. Alkolün de etkisiyle biraz da olsa rahatlamış, kasları gevşemişti. Dünyanın dört bir yana dağılmaları aklından çıkmıştı, hep bu ana aitmiş gibi mutluydu şimdi. " Epey büyükmüş burası." diye mırıldanmıştı büyük bir arabayı çekip içeri girerken. Daha sonra  alışveriş arabasını sürme işi Namjoon'a kalmıştı. " Temel şeylerden başlayabiliriz. Kore yemeklerini bir süre evde yapacağımız için ilk önce deniz ürünleri ve et kısmına gidebiliriz."

  " Sen deniz ürünlerinden nefret edersin." demişti Jimin. Namjoon omuz silkmiş, yürümeye devam etmişti. " Sen oldukça çok seviyorsun ama, unutturma biraz  şarap,şampanya ve viski alalım. Bir alkolikle yaşıyorum sonuçta."

   " Hey." demişti Jimin yalandan kızarak. " Ben alkolik falan değilim." Namjoon gülerek kafasını salladığında Jimin omzuyla hafifçe onu ittirmiş ve gülümsemişti. İlk önce dondurulmuş gıda bölümünü karıştırmış, daha sonra birkaç meyve sebze, atıştırmalık aldıktan sonra içki bölümünü de halletmişlerdi, anlaştıkları gibi bu alışverişi Park Jimin karşılamıştı. Şimdi sitenin görevlilerinden birinin asansörde yanlarında poşetlerle onlara yardım etmesini izliyordu Jimin. Namjoon kapıyı açtığında görevliye teşekkür etmiş ve kapıyı kapatmışlardı. " Çok fazlalar." demişti Namjoon homurdanarak. " Belki de bize yardım edecek bir çalışan tutmalıyız."

    " Hayır." diye mırıldanmıştı Jimin iki poşeti odundan yapılmış masanın üzerine bırakırken. " Ben burayla kendim ilgileneceğim. Sen geç ve keyfine bak. Bunu yapmak istiyorum." Namjoon kalan poşetleri de masaya bırakmıştı. " Yardım istemiyor musun yani?"

   Jimin kafasını olumsuzca sallayarak hırkasını çıkartıp bir kenara bırakmıştı. " İstemiyorum ama biraz müzik açabilirsin." Daha sonra poşetlerden çıkardığı malzemeleri teker teker incelemiş, olması gerektiği yerlere yerleştirmeye başlamıştı. İçki şişelerini, sodaları, meyve sularını ve daha fazlasını dikkatle dizmiş, malzemeleri özenle yerleştirmişti. Bu işi daha önce yapmadığına yemin edebilirdi. Yeni
bir şeyler yapmak hoşuna gitmişti.

      İşi bittiğinde balkonda oturan Namjoon'un yanına oturmuştu, oldukça yorgundu. Upuzun bir gün geçirmişlerdi bugün. " Biliyor musun? Yeni bir şeyler yapalım."

   " Nasıl yani?" demişti çoktan rahat kıyafetler giyip yerinde yayılan Namjoon. Biraz uykusu gelmişti. " Her gün yapamadığımız ve daha önce yapmadığımız bir şeyi yapalım." Namjoon bu fikiri beğenmişti, o yüzden yerinde doğrularak Jimin'e bakmıştı. " Yapmadığımız ne vardır ki?"

   " Bir sürü şey hyung! Daha ben yirmi altı, sen de yirmi yedi yaşındasın. Çok erken emekli olduk bu arada." Bu sırada kıkırdamıştı. " Yapamadığımız tonlarca şey var. Mesela gece bir yerlere gidip eğlenmek, tabii mekanı kapattırmadan. Adımızı hatırlamayana kadar sarhoş olmak, mesela dokuz yıldır hiç sigara içmedim." Ardından Namjoon'un üzerinden kenardaki sigaraya uzanmış, bir dalı dudaklarıyla kavramış ve kenarında duran çakmakla yakmıştı sigarayı. Ardından iki parmağının arasında tutmuş ve gülümsemişti. " Bunun gibi basit şeyler. Ama cesaret gerektiren şeyler."

    " Eğlenmek istiyorsun." demişti Namjoon, bu iş onu da heyecanlandırmıştı. Birkaç saniye Jimin'in dudaklarında duran sigarayı incelemişti. " Oynamak istiyorum."

   " Ve bir takım arkadaşı gerek bana." Namjoon bu fikri beğenmiş, elini ona doğru uzatmış, resmi bir şekilde el sıkışmışlardı. " Kabul, oynayalım bakalım."

kiss me | nammin ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin