Baht-ül Bozuk*

17.9K 925 3.9K
                                    

"Mineta?"

"Burada."

"Ashido?"

"Buradaa!"

"Todoroki?"

"Buradayım."

"Bakugou?"

"EBENİN AMI!?

Hocaya göz atıp Kacchanın kulağına eğilerek durumu ona açıkladığımda, hala aşırı patavatsızdı. Fakat ben her zaman ki gibi ona bir şeyleri hatırlatmakta ustaydım.

"Buradamısın diye soruyor gerizekalı!"

"BURADAYIM YA!"

Hoca gözlerini devirerek son olarak benim adımı da  söylediğinde 'burada' dedim ve bugünün son yoklaması da sona ermiş oldu.

The End.

Şaka canım.

Aizawa senseinin duyurular yaptığı bir ders saatiydi. Dersin başlarında biraz ders işlemiştik. Normal olarak. Son saat olduğu için kimsenin keyfi yoktu ve herkes yorulmuştu. Son beş dakikaya yoklamayı sığdıran extra üşengeç hocamız son bir duyuru yapmayı da unutmamıştı. Duyuru ise:

'Ultra Mükemmel Rahat Uyuma Pozisyonları' idi.

Hocanın götünün rahatını bize anlatması dünya üzerinde bilinmesi gereken en önemli bilgilerden biriydi sanki. Bense bu önemli duyuruyu dinelemek yerine önümdeki dayanaılmaz şahsiyetin dikkatini çekmek için uğraşmış sonra elime yüzüme bulaştırarak yumruk yemeyi İida sayesinde zor atlatmıştım.

Ardından zilin çaldığını dışardan ve bilhassa sınıftan gelen gürültülü anırma, çığırma gibi seslerden anlamıştım. Artık normaldi bunlar. Hatta seslerden analiz yapma yeteneği bile keşfetmiştim. Örneğin çok sessiz ise bir koridor, yeni bir dedikodu var demektir, orta gürültülü ise zile az kalmıştır, eğer zil çaldıysa bunun gibi anırma, bağırma, haykırma, hönkürme, gibi çeşitli eylemler de mevcuttu tabi.

Çantamı toplamaya başladığımda önümdeki fizik kitabını da elime aldım ve çıkışa doğru keyifsiz suratımı son saatin olması tesellisi ile biraz neşelendirerek ilerledim.

Fakat 'amansız' kelimesindeki o beklenmedik tını, amansızca gelen çişime uyarıda bulundu ve ben koskoca koridorda herkesin aksi yönüne doğru olacak şekilde lavaboya yürümeye başladım.

Pantolonumu belime kadar çekip fermuarını kapattım ve kemerimi düzelttim. O sırada telefonum melodik bir ses ile çaldığında gayet normal bir şekilde cevap vermek istedim. Fakat şanssızlık sanki benim gölgemmiş gibi telefonu naçizane bir şekilde elimden kaydırdı. Gönül isterdi ki telefonu kulağıma götürüp düzgün bir diyaloğa gireyim, lakin ben ve beni arayan kişi buna izin vermeyerek, elime adeta bir şaplak attı ve telefon çığlıklar atarak klozetin içini boyladı.

Şu an bir cenazeye katılıp anıra anıra ağlayasım var.

Yaşadığım, cidden boktan olan bu duruma şahitlik eden bütün tuvalet duvarları sanki dile gelip benimle alay ediyormuş gibi hissettim. Sonra şoku atlatıp İphoneX'i kurtarma girişminde bulundum ve elimi, tuvaletin kara sularına daldırdım. Elime değen herbir damlada kendimi adeta cankurtaran gibi hissettim.

"Ya...Of ya!"

Bütün yazımı çalışıp kazandığım parayla aldığım İPhone'u acıyan gözlerle izledim ve sanki dünya üzerinde sadece ben kalmışım gibi benim telefonumu arayan göte sövme işini sonraya bıraktım. O sırada kapının ardından gelen kahkaha sesi ile kapıyı açtım. Suçlu sayılan mahlukatımsı varlığa baktığımda dibimde çok eğlenerek gülen kişinin Katsuki Bakugou olduğunu HD bir şekilde izlemek zorunda kaldım.

İphoneX o şerefsizin boku.

Derin bir nefes aldım ve sabır dilenircesine suratına baktım.

"Sadece soruyorum, neden, beni, aradın?"

"(Gülme)- çünkü-(gülme) seni sinir etmek çok eğlenceli."

"Zevkini sikeyim, Kacchan!"

"Yani kötü anlamda eğlenceli!"

Onu alkışlayarak bu mükemmel davranışını kutladım.

"Aferin! Koskoca telefonu mahvettin, büyük başarı."

Sinirden kızaran boynum ve yanaklarım ile ellerimi 31 kere yıkayıp çantamı nöbetçi masasından aldım ve çıkışa doğru yürümeye başladım. Artık bir telefonum yoktu. Hayatın bir anlamı kalmamıştı artık.

Sana sesleniyorum lanet evren!

Öldür beni, nasıl olsa bir telefonum yok artık.

Yapacak bir şey yok diyerek telefonu atmak ile atmamak arasında kaldım ama sonra eve götürüp tütsü yakmaya ve yasını tutmaya karar verdim. Hiç olmazsa belki şarja takınca çalışırdı. O telefonda Kacchan ile yazışmalarım vardı. Şu durumda bile onu düşünmeme bir kez daha saygıyla lanet ediyorum.

Okuldan çıkıp eve varmama bir sokak kala, arkamdaki ayak seslerini duydum ve arkama döndüğümde annemi gördüm. Elinde poşetler gülümseyerek bana doğru geliyordu. Onu görünce moralim biraz düzelse de hala üzgündüm ve bu büyük ihtimalle beş karış olan suratımdan belli oluyordu.

"İzuku? Ne oldu?"

"Telefonumu klozete düşürdüm."

Kacchandan sonra kulaklarıma dolan ikinci kahkaha ile geriye doğru çekildim. Ulan benim burda telefonum gitmiş bu kadın gülüyor!

"Anne bunda gülünecek ne var?!"

Sözlerimin kifayetsiz kaldığı sıralarda annem elindeki yükleri yere koyup gülmekten gelen göz yaşlarını sildi ve elini omzuma koyarak beni teselli etti. Ne kadar iyi bir annem var.

"İyi bok yemişsin bir daha çok alırım sana iPhoneX'i!"

Ay

Ne güzel teselli

Keşke etmeseydin.

Annem güle güle ben ağlaya ağlaya eve gelmiştik. Telefonu bozduğum için bütün poşetleri ben taşımıştım. Kollarım ağrımıştı dolayısıyla ama çok mühim bir durum değildi. Odama geçtiğimde olmayan şansımı kullanarak artık bir yaşam belirtisi göstermeyen telefonumu çıkartıp büyük yuvarlak tuşuna bastım. Çok fazla telefon bağımlısı bir insan değildim ama telefonun çalıştığını anlamam ile hem--

AnsKm nE

"Anneee!"

Telefonun çalışmasına o kadar seviniyordum ki, evin içine anneme müjdeli haberi vermek için koştum ve ayağım koridorun halısına takıldığı zaman elimdeki aletin bozulma seromonisini tamamlamış olduğunu fark ettim. Çünkü telefon, köşesi yere gelecek şekilde elimden fırlayıp düşmüştü.

Sıçtık.

İşte şimdi, sıvama zamanı.

Ben telefonun çalıştığına mı şaşırsam yoksa tekrar bozmama mı şaşırsam bilemezken kendimi, bendeniz baht-ül bozuk-i Midoriya İzuku'yu oracıkta tek nefeste o telefon gibi lanetlemek istemiştim.

Zaten yeterince lanetli değilmiş gibi...

B-)B-)B-)B-)

evet kim sağ kaldı buralara kadar

elleri görelim

Pezevenk || BakuDekuWhere stories live. Discover now